MU’MİN 60 / 65 |
وَقَالَ
رَبُّكُمُ
ادْعُونِي
أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ
الَّذِينَ
يَسْتَكْبِرُونَ
عَنْ عِبَادَتِي
َيَدْخُلُونَ
جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
{60} اللَّهُ
الَّذِي
جَعَلَ
لَكُمُ
اللَّيْلَ
لِتَسْكُنُوا فِيهِ
وَالنَّهَارَ
مُبْصِراً
إِنَّ اللَّهَ
لَذُو
فَضْلٍ
عَلَى
النَّاسِ وَلَكِنَّ
أَكْثَرَ
النَّاسِ
لَا يَشْكُرُونَ
{61} ذَلِكُمُ اللَّهُ
رَبُّكُمْ
خَالِقُ
كُلِّ
شَيْءٍ لَّا
إِلَهَ
إِلَّا هُوَ
فَأَنَّى
تُؤْفَكُونَ {62} كَذَلِكَ
يُؤْفَكُ
الَّذِينَ
كَانُوا بِآيَاتِ
اللَّهِ
يَجْحَدُونَ {63} اللَّهُ الَّذِي
جَعَلَ
لَكُمُ
الْأَرْضَ
قَرَاراً
وَالسَّمَاء بِنَاء
وَصَوَّرَكُمْ
فَأَحْسَنَ
صُوَرَكُمْ
وَرَزَقَكُم
مِّنَ الطَّيِّبَاتِ
ذَلِكُمُ
اللَّهُ
رَبُّكُمْ
فَتَبَارَكَ
اللَّهُ
رَبُّ الْعَالَمِينَ
{64} هُوَ
الْحَيُّ
لَا إِلَهَ إِلَّا
هُوَ
فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ
لَهُ
الدِّينَ
الْحَمْدُ
لِلَّهِ
رَبِّ
الْعَالَمِينَ
{65} |
60.
Rabbiniz buyurdu ki: "Bana dua edin, Ben de duanızı kabul edeyim. Şüphesiz
Bana ibadeti büyüklüklerine yedirmeyenler yakında hor ve hakir olarak cehenneme
gireceklerdir."
61.
Allah O'dur ki, içinde rahat bulasınız diye geceyi yaratandır, gündüzü de
aydınlık (kılandır). Muhakkak Allah insanlara lütufkardır, fakat insanların
çoğu şükretmezler,
62. İşte
Rabbiniz Allah budur. Herşeyin yaratıcısıdır. O'ndan başka ilah yoktur. O halde
nasıl döndürülüyorsunuz?
63.
Allah'ın ayetlerini bilerek inkar edegelenler işte böyle döndürülür.
64.
Allah O'dur ki, yeri sizin için bir karargah, göğü üstünüze yüksek bir bina
yapmış, size suret verip suretlerinizi güzelleştirmiş ve hoş şeylerden sizi
rızıklandırmıştır, İşte Rabbiniz Allah. Alemlerin Rabbi Allah'ın Şanı ne
Yücedir!
65. O
diri olandır. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur, O halde dini yalnız O'na halis
kılanlar olarak O'na dua (ibadet) edin. "Alemlerin Rabbi Allah'a
hamdolsun" (deyin),
"Rabbiniz buyurdu
ki: Bana dua edin, Ben de duanızı kabul edeyim." ayeti ile ilgili olarak
en-Numan b, Beşir'in şöyle dediği rivayet edilmektedir: Peygamber (s.a.v.)'ı
şöyle buyururken dinledim: "Dua ibadetin kendisidir." Sonra da Yüce
Allah'ın: "Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin, Ben de duanızı kabul
edeyim. Şüphesiz Bana ibadeti büyüklüklerine yedirmeyenler yakında hor ve hakir
olarak cehenneme gireceklerdir" buyruğunu okudu, Ebu İsa dedi ki: Bu
hasen, sahih bir hadistir.
İşte bu buyruk, duanın
ibadetin kendisi olduğunun delilidir. Müfessirlerin çoğunluğu da böyle
demiştir. Anlam da şudur: Beni tevhid edin ve Bana ibadet edin, Ben de sizin
ibadetinizi kabul edip günahlarınızı bağışlayayım,
Burada duanın zikir. dua
ve Allah'tan dilekte bulunmak demek olduğu da söylenmiştir. Enes dedi ki:
Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Sizden herbir kimse Rabbinden ne ihtiyacı
varsa hepsini O'ndan istesin, Hatta ayakkabının bağı koptuğu takdirde dahi onu
O'ndan istesin"
Duanın günahları
terketmek olduğu da söylenmiştir, Katade'nin naklettiğine göre Ka'b el-Ahbar
şöyle demiştir: Bu ümmete kendilerinden önce peygamber olması müstesna- hiçbir
ümmete verilmemiş üç şey verilmiştir: önceden bir peygamber gönderildi mi ona:
Sen kendi ümmetine şahitsin denilirdi, Yüce Allah ise bu ümmete: "Bütün
insanlara karşı şahitler olasınız" (el-Bakara, 143) diye buyurmuştur. Yine
peygambere: Dinde senin için bir zorluk yoktur denilirdi, bu ümmete de:
"Dinde size güçlük vermedi" (el-Hac, 78) diye buyurulmuştur. Yine peygambere:
Bana dua et, Ben de senin duanı kabul edeyim, denilirdi. Bu ümmete de:
"Bana dua edin, Ben de duanızı kabul edeyim." diye buyurulmuştur.
Derim ki: Böyle bir şey
kişinin görüşüne dayanılarak söylenmez. Nitekim bu (peygambere) merfu bir
rivayet olarak da gelmiştir. Bunu Leys, Şehr b. Havşeb'den, o Ubade b.
es-Samit'ten diye rivayet etmiştir. Buna göre Ubade b. es-Samit dedi ki:
Resulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "ümmetime ancak
peygamberlere verilmiş üç şey verilmiştir. Yüce Allah bir peygamberi gönderdi mi
ona: Bana dua et, Ben de senin duanı kabul edeyim, diye buyururdu. Bu ümmete
de: "Bana dua edin, Ben de duanızı kabul edeyim" diye buyurmuştur.
Bir peygamber gönderdi mi: Senin üzerine dinde herhangi bir zorluk kılmamıştır,
denilirdi. Yüce Allah bu ümmete de: "Dinde size güçlük vermedi"
(el-Hac, 78) diye huyunnuştur. Yüce Allah bir peygamber gönderdi mi onu kendi
kavmine şahit kılardı. O bu ümmeti de, bütün insanlara karşı şahit
kılmıştır." Bunu et-Tirmizı el-Hakim "Nevadiru'l- Usul" adlı
eserinde zikretmiş bulunmaktadır.
Aynı şekilde Halid
er-Rıh'! de şöyle derdi: Bu ümmetin işine şaşılır. Ona:
"Bana dua edin, Ben
de duanızı kabul edeyim." denilerek hem dua etmelerini emretti, hem de
dualarını kabul edeceği vaadinde bulundu. Her ikisi arasında da herhangi bir
şart bulunmamaktadır. Birisi ona: Ne gibi diye sorunca, o da şöyle dedi: Mesela
Yüce Allah:
"İman edip salih
amel işleyenlere de şunu müjdele ... " (Bakara, 25) diye buyurmaktadır.
Görüldüğü gibi bu buyrukta bir şart bulunmaktadır. Diğer taraftan: "İman
edenlere Rabbleri katında kendileri için muhakkak bir kadem-i sıdk olduğ'unu
müjdele" (Yunus, 2) buyruğunda ise amel şartı bulunmamaktadır.
Diğer taraftan Yüce
Allah'ın: "öyle ise ... dini yalnız Allah'a halis kılanlar olarak Allah'a
dua edin" (el-Mu'min, 11) buyruğunda şart vardır. Buna karşılık Yüce
Allah'ın: "Bana dua edin, Ben de duanızı kabul edeyim" buyruğunda
herhangi bir şart yoktur. Daha önceki ümmetler herhangi bir ihtiyaçlarının
görülmesi için peygamberleri o hususta kendilerine dua etsin diye
peygamberlerine gider başvururlardı.
Şöyle de denilmiştir: Bu
buyruk daha önce el-Bakara Süresi'nde (186. ayet, 3. başlıkta) açıklandığı
üzere mutlak ve mukayyed ifadeler kabilindendir. Yani eğer dilersem
"duanızı kabul edeyim" demektir. Bu bakımdan Yüce Allah'ın; "O
da dilerse yalvardığınız şeyi giderir" (el-En'am, 41) buyruğuna
benzemektedir. Kimi zaman dua Ebu Said el-Hudrı'nin rivayet ettiği ve Bakara
Süresi'nde (186 ayet, 3. başlıkta) geçtiği üzere, bizatihi istenen şeylerin
dışında da duanın kabul edilmesi sözkonusu olabilir. Bu hususu oradan tetkik
edebilirsiniz.
İbn Kesir, İbn Muhaysın,
Yakub'dan Ruveys, Ebu Amr'dan Ayyaş ile Ebu Bekir ve Asım'dan el-Mufaddal
"gireceklerdir" anlamındaki buyruğu: ''Girdirileceklerdir"
şeklinde meçhul bir fiil olarak "ye" harfini ötreli, "hı"
harfini de üstün olarak okumuşlardır. Diğerleri ise "ye" harfini
üstün, "hı" harfini de ötreli olarak "gireceklerdir"
anlamında okumuşlardır.
"Hor ve hakir
olarak" de küçülmüşler ve zelil kılınmışlar olarak demek olup, buna dair
açıklamalar daha önceden (en-Nahl, 48. ayet ile en-Neml, 87. ayetlerin
tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"Allah O'dur ki
içinde rahat bulasınız diye geceyi yaratandır." buyruğunda geçen:
"Kıldı" burada (mealde olduğu gibi) "yarattı'' demektir. Araplar
bu kelime "yaratmak" anlamında kullanılması hali ile bu anlamda
kullanılmaması hali arasında fark gözetirler. Eğer "yaratmak"
anlamında kullanırlarsa bunun ancak tek bir mefule geçişi sözkonusu olur. Şayet
yaratmak anlamında değil ise o takdirde iki mefule geçiş yapar. Yüce Allah'ın:
"Muhakkak Biz onu ... Arapça bir Kur'an kıldık." (ez-Zuhruf, 3)
buyruğunda olduğu gibi. Bu anlamdaki açıklamalar daha önceden bir kaç yerde
(mesela Bakara, 22'in tefsiri; el-En'am, 1. ayet, 4. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
"Gündüzü de aydınlık" yani o zaman içerisinde ihtiyaçlarınızı görüp
geçiminizi sağlamak için, gerekli tasarruflarda bulunabilmeniz için aydınlık
kılandır.
"Muhakkak Allah
insanlara lütufkardır. Fakat insanların çoğu" onun lütfuna ve
üzerlerindeki nimetlerine "şükretmezler."
"İşte Rabbiniz
Allah budur. Herşeyin yaratıcısıdır" buyruğu ile birlik ve kudretine
delaleti açıklamaktadır.
"O'ndan başka ilah
yoktur. O halde nasıl döndürülüyorsunuz?" Bu şekilde O'nun delilleri size
apaçık gösterildikten sonra nasıl olur da imandan geri dönüyor, imanı bırakıp
başka tarafa yöneliyorsunuz? Yani sizler bu hususta deliller ortada olmakla
birlikte haktan döndürüldüğünüz gibi;
"Allah'ın
ayetlerini bilerek inkar edegelenler işte böyle" haktan
"döndürülür."
"Allah O'dur ki
yeri sizin için bir karargah" buyruğu ile vahdaniyetini tanıtmak ve buna
dair delilleri pekiştirmeyi daha da arttırmaktadır. Yani O gerek hayatınız
için, gerek ölümden sonra yeryüzünü sizin için bir karargah "göğü üstünüze
yüksek bir bina yapmış" bulunmaktadır. Buna dair açıklamalar da daha
önceden (el-Bakara, 22. ayet 3 başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
" ... Size suret
verip suretlerinizi güzelleştirmiş" yani sizi en güzel .surette
yaratmıştır.
Ebu Rezin ile el-Eşheb
el-Ukeyli "suretlerinizi" anlamındaki buyruğu "sad" harfini
kesreli olarak; (...) diye okumuştur. el-Cevheri dedi ki: "Sad" harfi
ke.sreli olarak; (...) söyleyişi ''Suretler" diye gelen ".suret"
kelimesinin çoğulunun bir söyleyişidir. İşte bu söyleyişe uygun olarak
cariyelerin nitelikleri ile ilgili şu beyit de nakledilmektedir: "Gözleri
el-Halsa ineklerinden daha da güzeldir, Ve onlar suretleri itibariyle onların
sürülerinden de güzeldir."
Buradaki (...) lafzı
(...)'in çoğuludur, bu da inek sürüsü demektir.
Yine bu kelime, miskin
konulduğu kap anlamında da kullanılır. Şair her ikisini de şu beyitte bir arada
zikretmiş bulunmaktadır: "İnek sürüsü göründü mü hatırlarım Leyla'yı,
Miskin konulduğu kabın hoş kokusu geldi mi yine hatırlarım onu." (...) da
bunun bir söyleniş şeklidir.
"Ve hoş şeylerden
sizi rızıklandırmıştır. İşte Rabbiniz Allah! Alemlerin Rabbi Allah'ın Şanı ne
Yücedir!" buyruğuna dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 22. ayet 4.
başlık, el-Araf, 54. ayetin tefsiri ile el-Furkan, 1. ayetin tefsiri ve benzerlerinde)
geçmiş bulunmaktadır.
"O diri
olandır." Bakidir ve ölmeyendir.
"O'ndan başka
hiçbir ilah yoktur. O halde dini" itaat ve ibadeti "yalnız O'na halis
kılanlar olarak O'na dua edin. Alemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun."
el-Ferra dedi ki: Bu haber anlamını ihtiva eden bir cümledir. (O takdirde
anlam: Hamd, alemlerin Rabbi Allah'adır, şeklinde olur.) Hazfedilmiş bir emir
vardır. O'na dua edin, O'na hamdedin demektir. Bütün bunlara dair yeterli
açıklamalar daha önce Bakara Suresi'nde ve başka yerlerde (mesela el-Fatiha, 2.
ayet 7. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. İbn Abbas da: Kim "La İlahe
illallah" derse, hemen "elhamdulillahi Rabbi'l-alemin: Alemlerin
Rabbi Allah'a hamd olsun" deyiversin, demiştir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN