MU’MİN 51 / 54 |
إِنَّا
لَنَنصُرُ
رُسُلَنَا
وَالَّذِينَ
آمَنُوا فِي
الْحَيَاةِ
الدُّنْيَا وَيَوْمَ
يَقُومُ
الْأَشْهَادُ
{51} يَوْمَ لَا
يَنفَعُ
الظَّالِمِينَ
مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ
اللَّعْنَةُ
وَلَهُمْ
سُوءُ الدَّارِ
{52} وَلَقَدْ
آتَيْنَا
مُوسَى الْهُدَى
وَأَوْرَثْنَا
بَنِي
إِسْرَائِيلَ
الْكِتَابَ {53} هُدًى وَذِكْرَى
لِأُولِي
الْأَلْبَابِ
{54} |
51.
Muhakkak Biz peygamberlerimize ve mü'minlere dünya hayatında ve şahitlerin
ayağa kalkacakları günde mutlaka yardım ederiz.
52. O
günde özür dilemeleri kafirlere fayda vermez. Hem lanet onlaradır, hem de kötü yurt
onlarındır.
53.
Andolsun Biz Musa'ya hidayet verdik. İsrailoğullarına da kitabı miras bıraktık.
54. Özlü
akıl sahiplerine bir hidayet ve bir öğüt olmak üzere.
"Muhakkak Biz
peygamberlerimize ... mutlaka yardım ederiz" buyruğundaki:
"Peygamberlerimize" lafzındaki damme'nin ağırlığı dolayısıyla
hazfedilerek; (...) demek de uygundur. Maksat Musa (a.s.)'dır.
"Ve mü'minlere
dünya hayatında" buyruğu "peygamberlerimiz"e atf ile nasb
mahallindedir. Maksat iman etmiş olan o mümin kişidir.
Buyruğun bütün peygamberlerle
mü'minler hakkında genel olduğu da söylenmiştir. Onların ilahi yardıma mazhar
olmaları ise -Ebu'I-Aliye'nin görüşüne göre- delillerin üstün gelmesi ve
başarılı olması iledir. Düşmanlarından intikam alınmak suretiyle olduğu da
söylenmiştir.
es-Süddi dedi ki: Bir
kavim, bir peygamberi yahutta mü'minlerden hakka davet eden bir topluluğu
öldürdü mü, mutlaka Allah onların üzerlerine onların intikamını alacak kimseler
gönderir ve böylelikle -öldürülmüş olsalar dahi- bu konuda onlara yardım edilmiş
olur.
"Ve şahidlerin
ayağa kalkacakları günde" buyruğundan kasıt, kıyamet günüdür. Zeyd b.
Eslem dedi ki: "Şahitler" dört tanedir. Melekler, peygamberler,
mü'minler ve bedenler.
Mücahid ve es-Süddi de:
"Şahitler" meleklerdir, bunlar peygamberlerin tebliğ ettiklerine,
ümmetlerin de onları yalanladıklarına dair şahitlik edeceklerdir demişlerdir.
Katade: Melekler ve
peygamberlerdir, demiştir. Diğer taraftan buradaki "Şahidler"in
"Şehid"in çoğulu olduğu söylenmiştir. "Şerif"in çoğulunun
"eşraf" şeklinde gelmesi gibi.
ez-Zeccac ise şöyle
demektedir: Burada "şahidler" lafzı "şahid"in çoğuludur.
"Sahib"in çoğulunun "ashab" şeklinde gelmesi gibi.
en-Nehhas da şöyle
demektedir: "Fail" vezninde gelen bir kelimenin "ef'al"
diye çoğulunun yapılması sözkonusu değildir ve buna kıyas da yapılmaz. Ancak bu
türden semai olarak gelen lafızlar işitildiği gibi kullanılır ve bu çoğul
şekli, fazla harfin hazfedilmesine binaen böyle yapılır.
el-Ahfeş ile el-Ferra
"Şahidlerin ayağa kalkacakiarı günde" buyruğundaki; "Ayağa
kalkacağı" lafzının, çoğulun müennesliğine binaen "te" ile
kullanılmasını caiz kabul etmişlerdir.
Ebu'd-Derda'dan gelen
hadiste ve bazı muhaddislerin naklettiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: "Her kim müslüman kardeşini ırzını (namus, şeref ve
haysiyetini verilmek istenen bir zarara karşı) savunacak olursa, o kimse
üzerinden cehennem ateşini savmak da aziz ve celil olan Allah'ın üzerindeki bir
hak olur." Daha sonra da Yüce Allah'ın: "Muhakkak Biz
peygamberlerimize ve mü'minlere ... yardım ederiz" buyruğunu okudu.
Yine Peygamber
(s.a.v.)'dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Her kim mü'min bir kimseyi
onu gıybet eden bir münafığa karşı koruyacak olursa, Yüce Allah kıyamet gününde
o kişiyi cehennem ateşine karşı koruyacak bir melek gönderir. Her kim bir
müslümandan onu küçük düşürecek bir şekilde söz edecek olursa, Yüce Allah onu o
söylediğinden çıkıncaya (cezasını çekinceye) kadar cehennemdeki bir köprü
üzerinde durduracaktır."
"O günde"
buyruğu bir önceki ayette geçen "günde" buyruğundan bedeldir.
"özür dilemeleri
kafirlere fayda vermez" buyruğundaki: "Fayda vermez" lafzını
Nafi' ve Küfeliler "ye" ile diğerleri ise "te" ile
okumuşlardır.
"Hem lanet
onlaradır, hem de kötü yurt onlarındır" buyruğundaki "lanet'' Allah'ın
rahmetinden uzak oluştur. "Kötü yurt" ise cehennemdir.
"Andolsun Biz
Musa'ya hidayet verdik." İşte bu, dünya ve ahirette peygamberlere yardımın
kapsamı içerisindedir. Yani Biz ona Tevrat'ı ve peygamberliği verdik. Tevrat'a
"hidayet" denilmesi onun ihtiva ettiği hidayet ve aydınlık
dolayısıyladır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "Şüphesiz Tevrat'ı Biz indirdik
ki, onda bir hidayet ve bir nur vardır" (et-Tevbe, 44) diye
buyurulmaktadır.
"İsrailoğullarına
da kitabı" Tevrat'ı "miras bıraktık."
"özlü akıl
sahiblerine bir hidayet" buyruğundaki "hidayet" anlamındaki
lafız "kitab"tan bedeldir. Bunun "o bir hidayettir"
anlamında olması da mümkündür ki o kitab kastedilmektedir. "Ve bir öğüt
olmak üzere" akıllı kimselere bir nasihat olmak üzere demektir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN