MU’MİN 47 / 50 |
وَإِذْ
يَتَحَاجُّونَ
فِي
النَّارِ
فَيَقُولُ
الضُّعَفَاء
لِلَّذِينَ
اسْتَكْبَرُوا
إِنَّا
كُنَّا لَكُمْ
تَبَعاً
فَهَلْ
أَنتُم
مُّغْنُونَ عَنَّا
نَصِيباً
مِّنَ
النَّارِ {47} قَالَ
الَّذِينَ
اسْتَكْبَرُوا
إِنَّا
كُلٌّ
فِيهَا
إِنَّ
اللَّهَ قَدْ
حَكَمَ
بَيْنَ الْعِبَادِ
{48} وَقَالَ
الَّذِينَ
فِي
النَّارِ
لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ
ادْعُوا
رَبَّكُمْ
يُخَفِّفْ عَنَّا
يَوْماً
مِّنَ
الْعَذَابِ {49} قَالُوا
أَوَلَمْ
تَكُ
تَأْتِيكُمْ
رُسُلُكُم
بِالْبَيِّنَاتِ
قَالُوا بَلَى
قَالُوا
فَادْعُوا
وَمَا
دُعَاء الْكَافِرِينَ
إِلَّا فِي
ضَلَالٍ {50} |
47.
Ateşin içinde karşılıklı deliller getirip tartışacaklarında zayıf olanlar
büyüklük taslayanlara şöyle diyecekler: "Biz size uyan kimseler idik.
Şimdi bu ateşin bir kısmını olsun, bizden kaldırabilir misiniz?"
48. O büyüklük
taslayanlar diyecekler ki: "Muhakkak biz, hepimiz bunun içindeyiz.
Şüphesiz Allah, kullar arasında hüküm vermiş bulunuyor."
49.
Ateşte olanlar cehennem bekçilerine diyecekler ki: "Rabbinize dua edin ki,
üzerimizden bir gün olsun azabı hafifletsin."
50.
Bekçiler de diyecekler ki: "Peygamberleriniz size apaçık deliller
getirmediler mi?" Onlar: "Evet" diyecekler. (Bekçiler)
diyecekler ki: "Şimdi siz dua edin." Kafırlerin duası -ne olursa
olsun- boşunadır.
"Ateşin içinde karşılıklı
deliller getirip tartışacaklarında" orada birbirlerine karşı iddialarda
bulunacaklarında "zayıf olanlar" peygamberlere uymayarak
"büyüklük taslayanlara şöyle diyecekler: Biz" dünyada iken bizi
kendisine davet ettiğiniz şirk koşmak hususunda "size uyan kimseler idik.
Şimdi bu ateşin bir kısmını" azabın bir parçasını "olsun bizden
kaldırabilir misiniz?" Siz bizim yerimize onu taşıyabilir misiniz,
yüklenebilir misiniz?
"Uyan
kimseler" Basralıların görüşüne göre hem tekil, hem çoğul anlamındadır. Lafız
olarak tekili "Uyan kimse" şeklindedir. Küfeliler; bu mastar gibi
tekili olmayan çoğul bir isimdir. Bunun çoğulu yapılmaz, eğer çoğulu yapılacak
olsaydı: "Uyanlar" demek gerekirdi, derler.
"O büyüklük
taslayanlar diyecekler ki: Biz, hepimiz bunun" cehennemin
"içindeyiz."
el-Ahfeş dedi ki:
"Hepimiz" lafzı mübteda olarak merfudur. el-Kisai ve el-Ferra ise:
"Muhakkak biz, hepimiz bunun içindeyiz" şeklinde sıfat olarak nasb
ile okumayı caiz kabul etmişlerdir. "Muhakkak biz" lafzındaki te'kid
ise zamire aittir. İbn es-Semeyka ve İsa b. ömer de böyle okumuşlardır.
Küfeliler ise tekide de na't (sıfat anlamında) adını verirler. Ancak Sibeveyh
bunu kabul etmeyerek şöyle der: Çünkü: "Hepimiz" sıfat olmaz ve sıfat
da almaz. Burada bedel de caiz olmaz, çünkü kendisi hakkında haber veren
kimseden başkası bedel olarak getirilmez. el-Müberred de bu anlamda açıklamada
bulunarak şöyle demiştir: Burada zamirden bedel getirmek sözkonusu olmaz, çünkü
muhatapdır. Muhatapdan bedel olmadığı gibi, o da bedel olarak gelmez. Çünkü
bunlarda anlaşılmayacak (müşkil) bir taraf yok ki, onlardan bedel getirilsin.
Onun ifadesi lafzan bu şekildedir.
"Şüphesiz Allah
kulları arasında hüküm vermiş bulunuyor." Yani kimse başkasının günahından
dolayı sorumlu tutulmaz. Hepimiz başlı başına kafirleriz.
Kafir ümmetler arasından
"ateşte olanlar" buyruğunda yer alan: " ... anlar" lafzını
Araplar arasından mu'reb ve salim, müzekker çoğul olmak üzere: (...) diye
kullananlar da vardır. Ref' halinde bunu (...) diye kullananlar, bunun tekilini
mebni olarak kullandıkları gibi, bunu da mebni kullanmış oluyorlar.
el-Ahfeş dedi ki; Burada
"nun" harfi (...)'e katılmak sureti ile "Onbeş" lafzına
benzemiş olduğundan fetha üzere mebni kılınmıştır.
"Cehennem bekçilerine"
buyruğundaki; "Bekçiler" lafzı, (...)'in çoğuludur. çoğul olarak;
(..) şekilleri de kullanılır.
"Diyecekler ki:
Rabbinize dua edin ki üzerimizden bir gün olsun azabı hafifletsin"
buyruğundaki "Hafifletsin" buyruğu (emrin) cezm ile gelmiş cevabıdır,
"fe" ile gelirse nasb olur. Şu kadar var ki, Arapların konuşmalarında
emrin ve benzerlerinin cevabında görülen, cevabın "fe'siz gelmesidir.
Kur'an-ı Kerim de söyleyişlerin en fasihi olarak buna göre gelmiştir. Şairin şu
mısraında olduğu gibi: "Durun arkadaşlar, ağlaşalım o sevgiliyi
yadetmekten ve konakladığı yere geldiğimizden ötürü."
Muhammed b. Ka'b
el-Kurazı de şöyle demiştir: Bana ulaştığına ya da anlatıldığına göre
cehennemdekiler cehennem bekçilerinden yardım isteyecekler. Yüce Allah da şöyle
buyurmaktadır: "Ateşte olanlar cehennem bekçilerine diyecekler ki:
Rabbinize dua edin ki, üzerimizden bir gün olsun azabı hafifletsin." Onlar
böylelikle azabın üzerlerinden bir gün dahi hafifletilmesini isteyecekler,
fakat onların bu istekleri geri çevrilecektir: "Peygamberleriniz size
apaçık deliller getirmediler mi? (diyecekler). Onlar: Evet, diyecekler.
(Bekçiler) diyecekler ki: Şimdi siz dua edin, kafirlerin duası -ne olursa
olsun- boşunadır" diye haberi uzun uzadıya nakletmektedir.
Ebu'd-Derda yoluyla
gelen, Tirmizı ve başkalarının rivayet ettiği hadiste de (Ebu'd-Derda) şöyle
demektedir: Cehennemlikler üzerine açlık salınacak, öyle ki bu açlıkları içinde
bulundukları azaba denk gelecek. Bu açlıktan kurtarılmak için imdat
isteyecekler, bu sefer onlara ne semirten, ne de açlığa karşı bir faydası olan
dari' denilen yiyecek verilecek. Onu yiyecekler, fakat onlara hiçbir faydası
olmayacak. Yine imdat dileyecekler, bu sefer onlara boğazda tıkanıp kalan bir
yiyecek verilecek ve bu boğazlarına tıkanıp kalacak. Dünyada iken boğazlarına
tıkanan lokmaları su ile aşağı doğru indirdiklerini hatırlayacaklar. Bu sefer
imdat isteyerek kendilerine içecek bir şeyin verilmesini dileyecekler. Bu sefer
onlara kancalar ile hamım (kaynar su) getirilecek. Bu kaynar su yüzlerine
yaklaştırıldı mı yüzlerini yakıverecek. Karınlarına ulaştı mı bağırsaklarını ve
karınlarında bulunan ne varsa herşeyi paramparça edecek. Bu sefer meleklerden
yardım isteyecekler ve: "Rabbinize dua edin ki üzerimizden bir gün olsun
azabı hafifletsin" diyecekler, onlara şöyle cevab verilecek:
"Peygamberleriniz size apaçık deliller getirmediler mi?" denilecek,
onlar: "Evet diyecekler. (Bekçiler) diyecekler ki:
Şimdi siz dua edin,
kafirlerin duası -ne olursa olsun- boşunadır" zarardadır ve yok olmaya mahkumdur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN