ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MU’MİN

45

/

46

 

فَوَقَاهُ اللَّهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ {45}

 

 النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوّاً وَعَشِيّاً وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا

آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ {46}

 

45. Sonunda Allah kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu onu; Firavun hanedanını ise kötü azab kuşattı.

46. Ateştir o. Onlar sabah-akşam ona arzolunurlar. Kıyametin kopacağı günde: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine sokun" (denilecek).

 

"Sonunda Allah kurdukları tuzakların kötülüklerinden" ona çeşitli şekillerde azab ve işkence etmelerine karşı "korudu onu." Onu alıp yakalamak istediler ancak bulamadılar. Çünkü o işini Allah'a ısmarlamıştı.

 

Katade dedi ki: Bu kişi Kıbti idi, İsrailoğulları ile birlikte Allah onu kurtardı. Buna göre buradaki "he (onu)" zamiri Firavun ailesinden mü'min olan o kişiye ait olur, Bunun -daha önce geçen farklı kanaate binaen- Musa'ya ait bir zamir olduğu da söylenmiştir.

 

"Firavun hanedanını ise kötü azab kuşattı" buyruğu ile ilgili olarak elKisai şöyle demektedir: Bir şey inip (gelip, çatar) ve lazım (gerekli ve ayrılmaz) olursa, o takdirde: "Kuşattı" kuşatır, kuşatmak" denilir.

 

Daha sonra bu azabın mahiyetini açıklayarak dedi ki: "Ateştir o, onlar sabah-akşam ona arzolunurlar" buyruğundaki "ateştir o" anlamındaki (...) lafzının okunuşu ile ilgili altı görüş vardır:

 

1. ''Kötü" lafzından bedel olarak merfu' okunması. (O kötü azab, ateştir, demek olur.)

 

2. "O ateştir" anlamında da olabilir.

3. Mübteda olarak merfu' gelmiş olabilir.

4. el-Ferra dedi ki: ''O ateş ki, ona arz olunurlar" anlamında merfu' olabilir.

Bunlar ref' ile okunuşuna dair dört açıklama şeklidir.

5. el-Ferra nasb ile okunmasını da caiz kabul etmektedir, çünkü ondan sonra "ona" ait bir zamir bulunmakta ve ondan (ince de onunla ilişkili olan ifadeler yer almaktadır.

6. el-Ahfeş: "Azab"dan bedel olarak esreli okunabileceğini de kabul etmiştir.

 

Cumhurun kanaatine göre burada "sunulmak", Berzah'ta gerçekleşmektedir. Bazı ilim ehli de kabir azabının sabit oluşuna Yüce Allah'ın: "Ateştir o, onlar sabah-akşam ona arzolunurlar" buyruğunu delil göstermişler ve bunun dünya devam ettikçe süreceğini söylemişlerdir.

 

Mücahid, İkrime, Mukatil ve Muhammed b. Ka'b da böyle demişlerdir.

Hepsi de; Bu ayet-i kerime dünyada kabir azabına delil teşkil etmektedir. Nitekim ahiret azabı hakkında da daha sonradan; "Kıyametin kopacağı günde: Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine sokun" diye buyurulduğunu görmekteyiz.

 

İbn Mesud'dan rivayet edilen hadiste belirtildiğine göre de Firavun hanedanı ile onlar gibi olan kafirlerin ruhları sabah ve akşam cehennem ateşine arzolunur (cehennem onlara gösterilir) ve onlara: Bu sizin yurdunuzdur, denilir. Yine ondan gelen rivayete göre onların ruhları siyah kuşların kursaklarındadır. Hergün sabah ve akşam olmak üzere iki defa cehenneme giderler, işte cehennemin onlara arzedilmesi bu demektir.

 

Şu'be, Ya'la b. Ata'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ben Meyımın b.

Mehran'ı şöyle derken dinledim; Ebu Hureyre sabah oldu mu yüksek sesle:

Yüce Allah'a hamdolsun sabahı ettik. Firavun ailesi de cehenneme arzedildi, derdi. Akşam oldu mu da yine yüksek sesle: Akşamı ettik, Allah'a hamdolsun. Firavun hanedanı da cehennem ateşine arz olundu, derdi. Kim Ebu Hureyre'nin bu sözünü işitiyorsa mutlaka cehennem ateşinden Allah'a sığınıyordu.

 

Sa'd b. Cüveyriye'nin hadisinde de Nafı'den, onun İbn ömer'den rivayetine göre İbn ömer şöyle demiştir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Kafir öldümü sabah ve akşam cehenneme arzedilir." Daha sonra Yüce Allah'ın: "Ateştir o, onlar sabah-akşam ona arz olunurlar" buyruğunu okudu. Mü'min de öldü mü ruhu sabah ve akşam cennete arzolunur."

 

Buhari ve Müslim'in rivayetine göre Ömer (r.a.) Resulullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu zikretmektedir: "Sizden herhangi bir kimse öldü mü sabah ve akşam ona kalacağı yer gösterilir. Eğer cennet ehlinden ise cennet ehlinden birisi olarak (ona yer gösterilir), Şayet cehennem ehlinden ise yine cehennem ehlinden birisi olarak (yeri gösterilir) ve: Yüce Allah'ın kıyamet gününde buraya seni sokacağı vakte kadar senin (ebediyyen) kalacağın yer burasıdır, denilir."

 

el-Ferra dedi ki: Buradaki sabah ve akşam vakti dünyada bu kadarlık süreler kadardır. Mücahid'in görüşü de budur. o: "Sabah akşam" yani dünya günlerinden (bu kadar sürelerle) demektir.

 

Hammad b. Muhammed el-Fezarı dedi ki: Bir adam Evzai'ye şöyle dedi:

Biz kafileler halinde beyaz ve küçük birtakım kuşların denizden çıkıp batı tarafına doğru gittiklerini gördük. Bunların sayılarını Allah'tan başka kimse bilemez. Akşam oldu mu onlar gibi siyah kuşların döndüğünü görüyoruz. Şöyle dedi: O kuşların kursaklarında Firavun hanedanının ruhları vardır. Sabah ve akşam cehennem ateşine arzolunurlar. Sonra da geriye yuvalarımı dönerler. Döndüklerinde de tüyleri yanmış ve kararmış oluyorlar. Geceleyin yine tüyleri beyaz olarak çıkar ve o siyah tüyleri döker. Sonra o kuşlar sabah olunca tekrar gider ve sabah akşam ateşe arzolunurlar. Tekrar yine yuvalarına geri dönerler. İşte dünya kaldığı sürece bunlar böyle devam edip gideceklerdir. Kıyamet günü olacağında da Yüce Allah: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine sokun" diye buyuracak ki, bu da el-Haviye(de ki azab)dır. (el-Evza! devamla) dedi ki: Bize ulaştığına göre bunların sayısı ikimilyon altıyüzbin kişidir.

 

"Sabah" aslında mastar olup anlamı genişletilerek zarf olarak kullanılmıştır.

''Akşam" lafzı da ona atfedilmiştir ve ifade burada tamam olmaktadır. Daha sonra da: "Kıyametin kopacağı günde" buyruğu ile okumaya başlanılır ve: "Gün" lafzı Yüce Allah'ın: "Sokun" anlamındaki buyruk ile nasbedilerek okunur. Bununla birlikte bunun "arzolunurlar" buyruğu ile nasbedilerek dünyada ateşe "arzolunurlar, kıyametin kopacağı günde de" anlamında olup, üzerinde vakıf yapılmaması da mümkündür.

 

Nafi', Medineliler, Hamza ve el-Kisai "Sokun" buyruğunu kat elifi ile ve "hı" harfi kesreli olarak: (...): Soktu" fiilinden gelmiş bir fiil diye okumuşlardır. Ebu Ubeyd'in tercih ettiği görüş budur. Yani Yüce Allah meleklere, onları ateşe sokmaları için emir verecektir. Bunun delili de Yüce Allah'ın:

 

"Ateştir o ... ona arzolunurlar" buyruğudur. Diğerleri ise "elif"i vasl ile "hı" harfini ötreli olarak: "Girin" şeklinde: "Girdi" fiilinden gelmiş diye okurlar. Yani onlara: ey "Firavun hanedanı, azabın en şiddetlisine girin" denilecek. Ebu Hatim'in tercih ettiği de budur. Birinci kıraat ile ilgili olarak da şunları söylemektedir. Birinci kıraatteki: ''Hanedanını" birinci meful; ''En şiddetlisine" ise cer harfinin hazfi ile ikinci mefuldür. İkinci kıraatte ise muzafın nidası olduğundan dolayı mansuptur.

 

"Firavun hanedanı" onun din ve mezhebini kabul eden kimselerdir.

Dini ve mezhebini "gidiş yolu"nu izleyen kimseler azanın en şiddetlisinde olacaklarına göre; onun böyle olması öncelikle sözkonusudur.

 

İbn Mesud, Peygamber (s.a.v.)'dan şunu rivayet etmektedir: "Kul mü'min olarak dünyaya gelir, mü'min olarak yaşar, mü'min olarak ölür. Bunlardan birisi Zekeriya oğlu Yahya'dır. Mümin olarak doğdu, mü'min olarak yaşadı, mü'min olarak öldü. Kimi kul da kafir olarak doğar, kafir olarak yaşar, kafir olarak ölür. Firavun bunlardan birisidir. Kafir olarak doğdu, kafir olarak yaşadı, kafir olarak öldü'', Bunu en-Nehhas zikretmiştir.

 

el-Ferra ise ayet-i kerimede bir takdim ve tehir olduğunu kabul etmektedir. Buna göre ayetin anlam sıralanışı şöyledir: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine sokun"; "ateştir o, onlar sabah akşam ona arzolunurlar." O böylece ateşe arzedilmeyi ahirette kabul etmiş olmaktadır. Ancak bu daha önceden geçtiği üzere ifadelerin sıralanışına uygun olarak cumhurun benimsediği kanaatten farklı bir kanaattir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Mu’min 47-50

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR