MU’MİN 28 |
وَقَالَ
رَجُلٌ
مُّؤْمِنٌ
مِّنْ آلِ فِرْعَوْنَ
يَكْتُمُ
إِيمَانَهُ
أَتَقْتُلُونَ
رَجُلاً أَن
يَقُولَ
رَبِّيَ اللَّهُ
وَقَدْ
جَاءكُم
بِالْبَيِّنَاتِ
مِن
رَّبِّكُمْ
وَإِن يَكُ
كَاذِباً فَعَلَيْهِ
كَذِبُهُ
وَإِن يَكُ
صَادِقاً يُصِبْكُم
بَعْضُ
الَّذِي يَعِدُكُمْ
إِنَّ
اللَّهَ لَا
يَهْدِي
مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ
كَذَّابٌ |
28. Firavun ailesinden
olup imanını gizleyen mü'min bir adam dedi ki: "Siz benim Rabbim
Allah'tır, dedi diye bir adamı öldürür müsünüz? Halbuki o size Rabbinizden
apaçık belgelerle geldi. Eğer o yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir. Eğer
doğru söylüyor ise onun size vaadettiğinin bir bölümü gelir, sizi bulur.
Şüphesiz Allah haddi aşan ve yalan söyleyen kimseleri doğru yola iletmez."
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:
1- İmanını Gizleyen Kişi:
2- "Rabbim Allah'tır" Diyen
Bir Adamı öldürmek, Firavun ve Hanedanını Azab ile Tehdit:
3- İmanın Dil İle İfade Edilmesi:
4- "Rabbim Allah'tır Demek"
ve Bu Uğurda Sıkıntılara Katlanmak:
1- İmanını Gizleyen
Kişi:
Yüce Allah'ın: "
... Mü'min bir adam dedi ki..." buyruğu ile ilgili olarak kimi müfessirler
şunu belirtmişlerdir Bu adamın adı Habib idi. Adının Şem'an olduğu da
söylenmiştir. es-Süheyli: Bu hususta en sahih görüş budur, demektedir.
Taberı -Allah'ın rahmeti
üzerine olsun-'nin Tarih'inde adı Habrek idi, denilmektedir. Hazkiyel olduğu da
söylenmiştir, bunu da es-Sa'lebl, İbn Abbas'tan zikretmiş ve birçok ilim adamı
da bu kanaati benimsemiştir. ez-Zemahşeri adının Sem'an ya da Habib olduğunu
söylemiştir. Hurbil ve Hazbil olduğu da söylenmiştir.
Ayrıca bu kişinin
İsrailoğullarından mı yoksa Kıbtilerden mi olduğu hakkında da görüş ayrılığı
vardır. el-Hasen ve başkaları bu Kıbti bir kimse idi, demişlerdir. Bunun
Firavun'un amcasının oğlu olduğu da söylenmektedir. Bu açıklamayı da es-Süddi
yapmıştır. Ayrıca şöyle demektedir: Musa (a.s.) ile birlikte kurtulan kişi de
budur. Bundan dolayı burada: "Firavun ailesinden olup" diye
buyurmaktadır. Yüce Allah'ın: "Derken şehrin uzak tarafından bir adam
seyirterek geldi, dedi ki: Ey Musa .. ," (el-Kasas, 20) ayetinde
kastedilen adam da budur. Bu Mukatil'in görüşüdür.
İbn Abbas da şöyle
demiştir: Firavun ailesinden bundan, Firavun'un hanımından ve Musa'yı uyararak:
"İleri gelenler seni öldürmek için hakkında danışıyorlar" (el-Kasas,
20) diye uyaran mü'minden başka iman eden kimse yoktu,
Peygamber (s.a.v.)'dan
da şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sıddiklar Yasin Süresi'nde iman
eden kişi olduğu belirtilen Habib en-Neccar, Rabbim Allah'tır dediği için bir
adamı öldürecek misiniz diyen Firavun ailesinden iman eden kişi ile üçüncüleri
olan Ebu Bekir es-Sıddiktır. Bu da onların en faziletlisi dir. ''
Bu buyruk Peygamber
(s.a.v.)'a bir tesellidir. Yani sen kavmin arasından müşrik olanlara hayret
etme! Burada sözü edilen kişinin Firavun nezdinde bir yeri vardı. Bundan dolayı
Firavun ona kötülük yapmak maksadı ile ilişmedi. Bu adamın Firavun ailesinden
imanını gizleyen İsrailoğullarına mensub bir kimse olduğu da söylenmiştir. Bu
da es-Süddi'den nakledilmiş bir görüşdür. Bu görüşe göre ifadede takdim ve
tehir vardır, ifadenin takdiri şöyledir:
Firavun hanedanına karşı
imanını gizleyen mü'min bir adam dedi ki: Adamı Kıbtilerden kabul edenler:
"den" edatının adama sıfat olan hazfedilmiş bir lafza taalluk
ettiğini kabul ederler. İfadenin takdiri de şöyle olur: Firavun ailesine mensub
mü'min bir adam dedi ki ... Bu da onun yakınlarından ve akrabalarından bir
kimse demek olur. Bu adamın İsrailoğullarından olduğunu kabul eden kimse ise bu
edatın "gizleyen" anlamındaki lafza taalluk ettiğini ve
"gizleyen" fiilinin ikinci mefulü konumunda olduğunu kabul eder.
el-Kuşeyri dedi ki: Bu
kişinin İsrailoğullarından olduğunu söyleyenlerin görüşü uzak bir ihtimaldir.
Zira Arapçada: "Ondan şu işi gizledi" denilir. Bunu anlatmak için:
(...) denilmez. Yüce Allah da (bu kullanıma uygun olarak) şöyle buyurmaktadır:
(...) "Allah'tan hiçbir sözü de gizleyemeyeceklerdir." (en-Nisa, 42)
Aynı şekilde Firavun,
İsrailoğullarından bir kimseden böyle bir sözü dinlemeye tahammül göstermezdi.
2- "Rabbim
Allah'tır" Diyen Bir Adamı öldürmek, Firavun ve Hanedanını Azab ile
Tehdit:
"Siz benim Rabbim
Allah'tır dedi diye bir adamı öldürür müsünüz?" Bir adamı "Benim
Rabbim Allah'tır" dediği için öldürür müsünüz" demektir. Bu bakımdan
(...) başından harf-i cerrin kaldırılması suretiyle nasb konumundadır.
"Halbuki o size
Rabbinizden apaçık belgelerle" dokuz mucize ile "geldi. Eğer o
yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir." Mü'min şahıs bu sözünü Musa (a.s)'ın
risaletinde ve doğru söylediğinde şüphe ettiği için söylemiş değildi. Ancak bu
gelecek eziyeti güzel bir şekilde önlemek ve bunu bertaraf etmek için
kullanılan yumuşak bir üslub idi.
Ayet-i kerimedeki:
''İse" eğer "nun" ile (...) şeklinde gelmiş olsaydı yine caiz
olurdu. şu kadar var ki Sibeveyh'in görüşüne göre kullanım çokluğu dolayısıyla
"nun" hazfedilmiştir. Ebu'l-Abbas'ın görüşüne göre: İ'rabin
alametinin üzerinde görüldüğü bir harftir.
"Eğer doğru
söylüyor ise onun size vaadettiğinin bir bölümü gelir, sizi bulur." Yani
onun sizi kendisi ile tehdit ettiği azabın sadece bir bölümü dahi size isabet
edecek olursa helak olursunuz. Ebu Ubeyde'nin kanaatine göre "size
vaadettiğinin bir bölümü" size vaadettiğinin tamamı anlamındadır. Ebu
Ubeyd (bu kanaatine delil olmak üzere) Lebid'in şu beyitini zikretmektedir:
"Beğenmedim mi bir yerleri hemen terkederim oraları, Yahutta bazı
nefislere ölümü gelir yapışır,"
Buradaki
"bazı" hepsi anlamındadır. Çünkü onlara azabın bir bölümü isabet
edecek olsa şüphesiz ki tehdit olunan azabın kapsamına girdikleri için
kaçınılmaz olarak onlara azabın tümü isabet edecektir. Böyle bir üslub, öğüt
verirken sözü yumuşatmak kabilindendir.
el-Maverdi'nin
naklettiğine göre de "bazı" hitabı yumuşatmak ve ifadede bir genişlik
olmak üzere "bütünüyle, tamamıyla" yerinde kullanılabilmektedir.
Nitekim şair şöyle demiştir: "Teenni ile hareket eden bir kimse elde
edebilir ihtiyaçlarının bazısını, Yanılgı da bazan acele edenle birlikte
olabilir."
Yine denildiğine göre o,
bu şekilde herbirisi helak edici olan türlü azaplarla kendilerini sakındırdığı
için böyle konuşmuştur. Sanki onları bu çeşitli azaplardan birisinin gelip
kendilerine isabet etmesinden onları sakındırmış gibidir.
Bir başka açıklamaya
göre Musa (a.s) kafir oldukları takdirde dünya azabı ya da ahiret azabından
birisi ile tehdit etmişti. O halde anlam, sizi iki azaptan birisi gelip bulur,
demektir.
Anlamın şöyle olduğu da
söylenmiştir: Onun söylemiş olduğu bu azab dünyada gelip sizi bulacaktır ve
size yapılan tehdidin bir kısmı da budur. Sonra ayrıca ahirette de azab sizi
gelip bulacaktır.
Bir başka açıklamaya
göre onları kafir olmaları halinde azab ile tehdit ettiği gibi, iman etmeleri
halinde de mükafat vaadinde bulunmuştur. İşte kafir olacak olurlarsa onlara vaadolunanın
bir bölümü kendilerini gelip bulmuş olacaktır. "Şüphesiz Allah" kendi
aleyhine "haddi aşan ve" Rabbine karşı "yalan söyleyen kimseleri
doğru yola iletmez." Bu sözleriyle Musa (a.s)'a işaret etmektedir. Bu
durumda bunlar da mü'min kişinin söylediği sözler arasındadır.
Bir başka açıklamaya
göre inadında "haddi aşan ve" iddiasında da "yalan
söyleyen" sözleri ile Firavun'a işaret etmektedir. O vakit bu sözler Yüce
Allah'ın buyruklarıdır.
3- İmanın Dil İle
İfade Edilmesi:
"İmanını gizleyen
... " buyruğu ile ilgili olarak Kadı Ebu Bekir b. el-Arabi şöyle
demektedir: Bazıları mükellef olan bir kimse imanını gizleyip dili ile bunu
ifade etmeyecek olursa, (sırf kalbindeki) itikadı ile mü'min olmayacağını
zannetmişlerdir. Malik ise şöyle demiştir: kişi kalbinde hanımını boşamayı
niyet edecek olursa, -kalbiyle mu'min ve kafir olduğu gibi- bu boşama da
gerçekleşir. Böylelikle o, imanın nazar-ı itibara alınmasında kalbi esas olarak
kabul etmiştir, durum da böyledir.
Ancak bu mutlak olarak
(her zaman) bu şekilde olmaz. Biz buna dair açıklamalarımızı Fıkıh Usulü adlı
eserimizde yapmış bulunuyoruz. Bunun özeti de şudur: Mükellef olan bir kimse
kalbiyle kafir olmayı niyet edecek olursa -dili ile bunu ifade etmese dahi-
kafir olur. Ancak kalbinden iman etmeyi niyet edecek olursa, dili ile bunu
ifade etmedikçe hiçbir şekilde mü'min olmaz. Takiyye yapmak ve korku içerisinde
bulunmak kendisi ile Yüce Allah arasında dili ile bunu ifade etmesine engel
değildir. Takiyye yapmak, sadece diliyle söylediği bu sözü başkasına
işittirmemesine sebeb teşkil edebilir. İmanın teklif hükmü olarak sahih olması
için başkasının onu işitme şartı, sadece (mü'min olmaması halinde) can ve
malına gelecek taarruzları önlemek içindir.
4- "Rabbim
Allah'tır Demek" ve Bu Uğurda Sıkıntılara Katlanmak:
Buhari ve Müslim'in
rivayetine göre Urve b. ez-Zübeyr şöyle demiştir: Abdullah b. Amr b. el-As'a
dedim ki: Bana müşriklerin Resulullah (s.a.v.)'e karşı yaptıkları en ağır işi haber
ver. Dedi ki: Resulullah (s.a.v.) Kabe'nin avlusunda iken Ukbe b. Ebi Muayt
geldi, Resulullah (s.a.v.)'ın omuzunu yakaladı. Elbisesini boynuna doladı ve
boynunu onunla sıktıkça sıktı. Ebu Bekir geldi, onu omuzundan yakalayıp
Resulullah (s.a.v.)'in üzerinden onu itti ve: "Siz benim Rabbim Allah'tır
dedi diye bir adamı öldürür müsünüz' Halbuki o size Rabbinizden apaçık
belgelerle geldi." dedi, Buhari'nin lafzı ile hadis bu şekildedir.
Tirmizi el-Hakim de bunu
Nevadiru'l-Usul adlı eserinde Cafer b. Muhammed'den o babasından, o Ali
(r.a.)'dan diye rivayet etmiştir. Buna göre Ali (r.a) dedi ki: Ebu Talib'in
vefatından üç gün sonra Kureyşliler bir araya gelip toplandılar. Resulullah
(s.a.v.)'ı öldürmek istediler. Kimisi gelip onu dövüyor, kimisi onu yerinden
kaldırıp sarsıyordu, O gün Peygamber (s.a.v.) yardım istedi, Ebu Bekir (r.a)'ın
dışında kimse onun yardımına gelemedi, İki tane örüğü vardı. Birisini vuruyor,
diğerini yerinden kaldırıyordu, Sesinin çıka bildiği kadar da: Yazıklar olsun
sizlere! "Siz benim Rabbim Allah'tır dedi diye bir adamı öldürür
müsünüz" Allah'a yemin ederim ki şüphesiz ki o Allah'ın Resulüdür,
diyordu. O gün Ebu Bekir'in örüklerinden birisi kopmuştu, Ali (r.a) dedi ki:
Allah'a yemin ederim, Ebu Bekir'in bir günü Firavun ailesinden iman edenden
daha hayırlıdır. Çünkü o adam imanını gizlemişti. Yüce Allah buna rağmen
Kitabında ondan övgüyle sözetmektedir. İşte Ebu Bekir imanını açığa vurdu,
malını, kanını Allah uğrunda cömertçe feda etti.
Derim ki: Ali (r.a)'ın o
kişinin imanını gizlediğini sözkonusu etmesinden kastı, Ebu Bekir es-Sıddik'ın
aksine davranarak işin başında imanını gizlemiş olduğudur. Ebu Bekir ise ta
işin başında imanını açığa vurmuş ve gizlememiştir. Yoksa Kur'an-ı Kerim
Firavun ailesinden iman eden kişi -ileride açıklanacağı üzere- Musa (a.s)'ı
öldürmek istediklerinde imanını açığa vurmuştur.
Yine "Nevadiru'l-
Usul" adlı eserde Ebu Bekir (r.a)'ın kızı Esma (r.anha)'dan rivayete göre
ona şöyle sormuşlar: Resulullah (s.a.v.)'a müşriklerin verdiğini gördüğün en
ağır zarar ne ide o şöyle cevab verdi: Müşrikler Mescidde oturuyorlar,
Resulullah (s.a.v.)'in ilahları hakkında neler söylediğini kendi aralarında
müzakere ediyorlardı. Onlar bu halde iken Resülullah (s.a.v.) (bulundukları
yere) girdi. Hep birlikte onun üzerine kalkıp yürüdüler. Ona bir şey sordukları
vakit onlara doğru cevab verirdi. Ona: Sen bizim ilahlarımız hakkında şunları,
şunları söylemiyor musun! dediler, o: "Söylüyorum" dedi. Hep birlikte
onun üzerine atıldılar. Feryad edip, imdat isteyen kişi Ebu Bekir'e gelerek:
Arkadaşına yetiş, dedi. Ebu Bekir yanımızdan çıkıp gitti. O sırada örüklerİ de
vardı. Mescide: yazıklar olsun sizlere "Siz benim Rabbim Allah'tır dedi
diye bir adamı öldürür müsünüz? Halbuki o size Rabbinizden apaçık belgelerle
geldi" diyordu. Bu sefer Resulullah (s.a.v.)'ı bırakıp Ebu Bekir üzerine
yürüdüler. Bize geri döndüğünde elini hangi örüğüne atsa mutlaka elinde
kaldığını görüyorduk. Bu arada da o: Ey celal ve ikram sahibi şanın ne yücedir!
Ey ikram sahibi, ikram sahibi, diyordu,
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN