MU’MİN 29 / 33 |
يَا
قَوْمِ لَكُمُ
الْمُلْكُ
الْيَوْمَ
ظَاهِرِينَ
فِي
الْأَرْضِ
فَمَن
يَنصُرُنَا
مِن بَأْسِ
اللَّهِ
إِنْ
جَاءنَا
قَالَ
فِرْعَوْنُ
مَا
أُرِيكُمْ
إِلَّا مَا
أَرَى وَمَا أَهْدِيكُمْ
إِلَّا
سَبِيلَ
الرَّشَادِ {29}
وَقَالَ
الَّذِي
آمَنَ يَا
قَوْمِ
إِنِّي أَخَافُ
عَلَيْكُم
مِّثْلَ
يَوْمِ
الْأَحْزَابِ
{30} مِثْلَ
دَأْبِ
قَوْمِ
نُوحٍ وَعَادٍ
وَثَمُودَ
وَالَّذِينَ
مِن بَعْدِهِمْ
وَمَا
اللَّهُ
يُرِيدُ
ظُلْماً
لِّلْعِبَادِ
{31} وَيَا
قَوْمِ
إِنِّي
أَخَافُ
عَلَيْكُمْ
يَوْمَ
التَّنَادِ {32}
يَوْمَ
تُوَلُّونَ
مُدْبِرِينَ مَا
لَكُم مِّنَ
اللَّهِ
مِنْ
عَاصِمٍ
وَمَن
يُضْلِلِ
اللَّهُ
فَمَا لَهُ
مِنْ هَادٍ {33} |
29.
"Ey kavmim! Bugün bu yerde üstünlük sağlayanlar olarak mülk sizindir. Eğer
Allah'ın azabı bize gelirse, bize kim yardım eder?" Firavun dedi ki:
"Ben size ancak gördüğümü gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan başkasına da
iletmiyorum."
30. İman
eden o kimse dedi ki: "Ey kavmim! Muhakkak ben sizin için o grubların günü
gibi bir günden korkuyorum;
31.
"Nuh kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin başına gelenin
benzerinden. Allah kullara zulüm dilemez.
32.
"Ey kavmim! Muhakkak ben sizin için bağrışıp, çağrışma gününden korkarım.
33.
"O gün arkanızı dönüp gideceksiniz ve sizi Allah'a karşı koruyacak
kimseniz olmayacaktır. Allah'ın saptırdığını doğru yola iletecek kimse
bulunmaz."
"Ey kavmim! Bugün
... mülk sizindir" sözleri Firavun hanedanından iman eden kişinin
sözleridir. Onun: "Ey kavmim!" diye hitab etmesi Kıbti oluşuna
delildir. Bundan dolayı onları kendisine izafe ederek: "Ey kavmim"
demiş, böylelikle öğüdünü kabul etmeleri ihtimalini yükseltmeye çalışmıştır.
"Bu yerde üstünlük
sağlayanlar" galib gelenler "olarak mülk sizindir." Buradaki
"üstünlük sağlayanlar olarak" buyruğu hal olarak nasb ile gelmiştir.
üstün olduğunuz bu halinizde ... anlamındadır. "Yer"den kasıt es-Süddı
ve başkalarının görüşüne göre Mısır topraklarıdır. Bu da Yüce Allah'ın:
"İşte Biz böylece Yusufa o yerde imkan hazırladık" (Yusuf, 21) Yani
Mısır topraklarında ... buyruğuna benzemektedir.
"Eğer Allah'ın
azabı bize gelirse, bize kim yardım eder?" Allah'ın azabına karşı bizi kim
koruyabilir' O bu sözleriyle eğer Musa doğru söyleyen birisi ise, Allah'ın
intikamından onları sakındırmak istemiş, öğüt vermiş ve onları sakındırmış idi.
Firavun delilinin kuvvetli olduğunu bildiğinden: "Ben size ancak gördüğümü
gösteriyorum ... " diye cevab vermiştir. Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'in
açıklamasına göre: Benim size gösterdiğim yol kendim için uygun gördüğüm yoldan
başkası değildir, "Ve ben sizi" Musa'yı yalanlamak ve bana iman etmek
"doğru yoldan başkasına da iletmiyorum."
"İman eden o
kimse" öğüt vermeyi daha da ileriye götürerek "dedi ki: Ey kavmim!
Muhakkak ben sizin için o grupların günü gibi bir günden korkuyorum." Daha
sonra sözü gelecek ve peygamberlere karşı gruplar oluşturmuş kimselerin azab
günleri gibi günlerle karşılaşmanızdan korkuyorum, "Ey kavmim! Muhakkak
ben sizin için bağrışıp, çağrışma gününden korkarım." öğüt ve korkutmayı
daha ileri götürüp iman ettiğini açıkça ifade etmektedir. Bu ifadeleri ise ya
öldürüleceğine kendisini hazırlayarak teslimiyetini ifade etmek üzere söylemiştir,
veya onların kendisine kötülük maksadıyla ilişmeyeceklerine güvenerek
söylemiştir. Yüce Allah da "Sonunda Allah kurdukları tuzakların
kötülüklerinden korudu onu" (elMu'min, 45) hak buyruğu gereğince onların
kötülüklerine karşı o mü'mini korumuştur.
"Bağrışıp,
çağrışma" buyruğu genel olarak "dal" harfi şeddesiz okunmuştur,
bundan kasıt kıyamet günüdür. Umeyye b. Ebi's-Salt: "Ve derken orada
yaratıklarını yaydı, orayı (yeri) yayıp, döşediği vakit İşte onlar o bağrışıp,
çağrışmaya (kıyamete) kadar, oranın sakinleri kalacaklardır."
Kıyamet gününe bu adın
veriliş sebebi, insanların birbirlerine yüksek sesle çağrışacaklarından
dolayıdır. Araf'ta bulunanlar simalarından tanıdıkları birtakım kimselere
seslenecekler, cennetlikler cehennemliklere: "Rabbimizin bize vaadettiğini
hak bulduk," (el-A'raf, 44) diye seslenecekler, cehennemlikler de
cennetliklere: "Bize biraz su .. , akıtın," (el-A'raf, 50) diye
sesleneceklerdir. Yine münadi kimlerin bedbaht ve kimlerin de mutlu olduklarını
ilan ederek şöyle diyecektir: Şunu bilin ki filan oğlu filan ardından ebediyyen
mutlu olmayacak bir bedbahtlıkla bedbaht olmuştur ve yine şunu bilin ki, filan
oğlu filan ardından ebediyyen bedbaht olmayacak bir mutlulukla mutlu olmuştur.
Bu, amellerin tartılacağı vakit olacaktır. O vakit melekler de cennetliklere:
"Yapmaya devam ettiklerinize karşılık mirasçısı kılındığınız cennet işte
budur" (el-Araf, 43) diye sesleneceklerdir. Ölümün boğazlanacağı vakitte
şöyle seslenilecektir: Ey cennetlikler! Artık sizin için ebedilik vardır, ölüm
olmayacaktır ve ey cehennemlikler, artık sizin için ebedilik vardır, ölüm
olmayacaktır.
Herbir topluma kendi
imamlarının (önderlerinin) arkasından gitsinler diye seslenileceği gibi daha
başka çeşitli seslenişler de olacaktır.
el-Hasen, İbn es-Semeyka',
Yakub, İbn Kesir ve Mücahid ise "bağrışıp, çağrışma" anlamındaki:
(...) buyruğunu aslına uygun olarak "ye" harfi ile okumuşlar ve vakıf
ta da aslına göre vakıf yapmışlardır. İbn Abbas, ed-Dahhak ve İkrime ise dal
harfini şeddeli okumuşlardır. Bazı Arapça bilginleri bunun lahn olduğunu
söylemişlerdir. Çünkü o takdirde kaçıp gitmek anlamında kullanılan: (...)
fiilinden gelmiş olur. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: "Çökmüş ve uykuda
develer ki beni korkutmuştur, Onların kaçıp, gidenlerinin üzerine ben kınından
sıyrılmış keskin kılıçla koşarken."
Bu kanaatte olan
kimseler kıyamet gününde böyle bir şeyin anlamı yoktur, derler.
Ebu Cafer en-Nehhas ise
dedi ki: Bunun lahn olduğunu söylemek yanlıştır. O gün nefretle uzaklaşıp
kaçmak günüdür, anlamında böyle bir okuyuş güzeldir. ed-Dahhak dedi ki: Bu,
onların cehennemin uğultusunu işitecekleri vakit kaçarak uzaklaşmalarını
anlatmaktadır. Yerden hangi bölgeye giderlerse mutlaka orada saf saf meleklerle
karşılaşacaklar ve nihayet tekrar ilk bulundukları yere geri gelecekler. İşte
Yüce Allah'ın: "Bağrışıp, çağrışma günü (bu okuyuş ve anlama göre ise:
kaçışma günü)'" buyruğunda anlatılan bu olduğu gibi; "Ey cin ve insan
toplulukları eğer göklerle yerin kenarlarından kaçmaya gücünüz yetiyorsa,
kaçın!" (er-Rahman, 33) buyruğu ile: "Melekler de onun çevresinde
olacaklar" (el-Hakka, 17) buyrukları da buna benzemektedir. Bunu İbn
Mübarek bu manada zikretmiş ve şöyle demiştir:
Bize Abdurrahman b.
Yezid b. Cabir haber verdi, dedi ki: Bize Abdu'I-Cebbar b. Ubeydullah b. Selman
Yüce Allah'ın: "Muhakkak ben sizin için bağrışıp çağrışma gününden
korkarım. O günde arkanızı dönüp gideceksiniz" buyruğu hakkında dedi ki:
Sonra gözleri gözyaşları ile onlara karşılık verecekler ve gözyaşları bitene
kadar ağlayacaklar. Daha sonra gözleri kan ağlayarak onlara cevab verecek ve
kan bitinceye kadar ağlayacaklar. Sonra irin akıtarak gözleri onlara karşılık
vereceklerdir. (Abdu'l-Cebbar b. Ubeydullah devamla) dedi ki: Yüce Allah
tarafından üzerlerine bir şey gönderilir, onlar da arkalarını dönerek kaçarlar.
Sonra gözyaşları irin akıtmaya başlar. İrin bitinceye kadar ağlamaya devam
ederler, gözleri çamurdaki çatlaklar gibi yuvalarında kaybolur gider.
Şöyle de denilmiştir: Bu
İsrafil (a.s)'ın Sur'a Feza' (korku ve dehşet) üfürüşünü üfüreceği vakit
gerçekleşecektir. Bunu da Ali b. Ma'bed, et-Taberi ve başkaları Ebu Hureyre
yoluyla gelen bir hadis olarak zikretmişlerdir. Bu hadiste şu ifadeler yer
almaktadır: "O vakit yeryüzü dalgaların sağa sola ittiği denizdeki bir
gemi gibi olacaktır. İnsanlar yerin sırtında çalkanıp, duracaklar. Emzikliler
emzirdikleri yavrularını unutacaklar. Hamile olanlar karınlarındaki yavrularını
bırakacaklar. Küçük çocukların saçları ağıracak. Şey tanlar etrafa, sağa sola
kaçışıp gidecekler. Melekler ise onların suratlarına, suratlarına vuracaklar.
İnsanlar arkalarını dönüp kaçacaklar, bağrışarak birbirlerine seslenecekler.
İşte Yüce Allah'ın: "Bağrışıp çağrışma gününden korkarım ... o günde
arkanızı dönüp gideceksiniz ve sizi Allah'a karşı koruyacak kimseniz olmayacaktır.
Allah'ın saptırdığını doğru yola iletecek kimse bulunmaz" buyruğu ile dile
getirdiği durum budur." deyip, hadisi bütünü ile zikretmektedir. Biz bu
hadisi "et- Tezkire" adlı eserimizde zikretmiş ve orada buna dair
açıklamaları yapmış bulunuyoruz.
Ali b. Nasr'dan, onun da
Ebu Amr'dan rivayet ettiğine göre Ebu Amr sadece vasl halinde olmak üzere:
''Bağrışıp, çağrışma" kelimesinin "dal" harfini sakin olarak
okuduğunu rivayet etmiştir. Ebu Ma'mer ise Abdu'l-Varis'den sadece vasl halinde
"ye" harfini ziyade ettiğini rivayet etmiştir, Verş'in benimsediği
şekil de budur. Şu kadar var ki Ebu Amr'dan gelen meşhur rivayet her iki halde
de "ye"yi hazfettiği şeklindedir. Zikrettiğimiz üzere Verş'den gelen
rivayet ile daha önce kaydettiğimiz İbn Kesir'den gelen rivayet dışında, yedi
kıraat imamlarının diğerleri de böyle okumuşlardır.
Denildiğine göre kıyamet
gününe "yevmu't-tenad (bağrışıp, çağrışma günü)" adının veriliş
sebebi, kafirin o günde "veyl (vay başıma, veyl bana), sübur (keşke
ölseydim) ve hasret (yazıklar olsun bana)" diye seslenecek olmasıdır. Bu
açıklamayı İbn Cüreyc yapmıştır.
Bir başka açıklamaya
göre burada hazfedilmiş lafızlar vardır. Gerçek şu ki; ben sizin için bağrışıp
çağrışma gününün azabından korkuyorum, demektir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
"O gün arkanızı
dönüp gideceksiniz" buyruğu "bağrışıp, çağrışma gününden"
bedeldir. "Allah'ın saptırdığını doğru yola iletecek kimse bulunmaz."
Yani Yüce Allah'ın, kalbinde sapıklığı yarattığı kimseyi kimse hidayete
erdiremez. Bu buyruğun kim tarafından söylendiği hususunda da iki görüş vardır.
Birisine göre bunu söyleyen Musa (a.s)'dır, ikincisine göre ise daha zahir
(güçlü) olan görüşe göre Firavun ailesinden iman eden kimsedir. Doğrusunu en
iyi bilen Allah'tır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN