MU’MİN 23 / 27 |
وَلَقَدْ
أَرْسَلْنَا
مُوسَى
بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ
مُّبِينٍ {23}
إِلَى
فِرْعَوْنَ
وَهَامَانَ
وَقَارُونَ فَقَالُوا
سَاحِرٌ
كَذَّابٌ {24}
فَلَمَّا
جَاءهُم
بِالْحَقِّ
مِنْ عِندِنَا
قَالُوا
اقْتُلُوا
أَبْنَاء
الَّذِينَ
آمَنُوا
مَعَهُ
وَاسْتَحْيُوا نِسَاءهُمْ
وَمَا
كَيْدُ
الْكَافِرِينَ
إِلَّا فِي
ضَلَالٍ {25} وَقَالَ
فِرْعَوْنُ
ذَرُونِي
أَقْتُلْ
مُوسَى
وَلْيَدْعُ
رَبَّهُ
إِنِّي
أَخَافُ أَن
يُبَدِّلَ
دِينَكُمْ
أَوْ أَن
يُظْهِرَ
فِي
الْأَرْضِ
الْفَسَادَ {26} وَقَالَ
مُوسَى
إِنِّي
عُذْتُ
بِرَبِّي وَرَبِّكُم
مِّن كُلِّ
مُتَكَبِّرٍ لَّا
يُؤْمِنُ
بِيَوْمِ
الْحِسَابِ {27} |
23.
Andolsun Biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık bir belge ile gönderdik;
24.
Firavun'a, Haman'a ve Karun'a. Onlar: "Çok yalancı bir sihirbaz bu!"
dediler.
25. İşte
o kendilerine nezdimizden hakkı getirdiğinde: "Onunla birlikte imana
gelenlerin oğullarını öldürün, kadınlarını diri bırakın" dediler. Halbuki
kafirlerin hilesi durum ne olursa olsun boşa çıkar.
26.
Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim. O da varsın Rabbini
çağırsın. Çünkü ben onun dininizi değiştirmesinden veya yeryüzünde bozgunculuk
çıkarmasından korkuyorum."
27.
Musa: "Gerçekten ben hesab gününe iman etmeyen, her büyüklenenden benim
de, sizin de Rabbinize sığınırım" dedi.
"Andolsun Biz
Musa'yı ayetlerimizle ... gönderdik" buyruğunda sözü edilen
"ayetler" daha önce geçen Yüce Allah'ın: "Andolsun ki Biz
Musa'ya apaçık dokuz ayet verdik" (el-İsra, 101) buyruğunda sözü geçen
ayetlerdir. Bunların muayyen olarak hangileri olduklarına dair açıklamalar da
(İsra, 101. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"Ve apaçık bir
belge" açık ve seçik bir delil demektir. Buradaki "sultan:
belge" hem müzekker, hem müennes gelebilir. "Sultan: belge" ile
Tevrat'ın kastedildiği de söylenmiştir.
"Firavun'a, Haman'a
ve Karun'a" özellikle bunların sözkonusu edilmesi Musa (a.s)'a yapılan
düşmanlığın düzenlenip, uygulamaya konulmasının esasını onların teşkil
etmelerinden dolayıdır. Firavun kral, Haman vezir, Karun ise mal ve hazinelerin
sahibiydi. Allah onu da öbürleriyle birlikte sözkomısu etmiştir. Çünkü onun
küfür ve yalanlamak hususunda yaptıkları, diğer ikisinin yaptıkları gibi idi.
"Onlar: Çok yalancı
bir sihirbaz bu! dediler." Musa (a.s)'a karşı koymaktan acze düştüklerini
anlayınca, onun getirdiği mucizeleri büyü diye yorumladılar.
"İşte o kendilerine
nezdimizden hakkı getirdiğinde" bu ise apaçık mucize idi. "Onunla
birlikte iman edenlerin oğullarını ... öldürüp ... dediler." Katade dedi
ki: Bu öldürme daha önceki ilk öldürmeden ayrıdır, çünkü Firavun, Musa (a.s)'ın
doğumundan sonra çocukları öldürmeye son vermişti. Allah Musa'yı peygamber
olarak gönderince onlara bir ceza olmak ve insanların iman etmekten uzak
kalmalarını sağlamak maksadı ile tekrar İsrailoğullarının çocuklarını öldürmeye
koyuldu. Ayrıca bununla sayılarının artarak çoğalan erkek nüfusu ile güçlerinin
artmasını da önlemeye çalışmıştı.
Yüce Allah ise onların
üzerine indirmiş olduğu çeşitli azaplarla -kurbağalar, haşerat, kan ve tufan
gibi İsrailoğulları Mısır'dan çıktıkları zamana kadar- bu planlarını
uygulamalarına imkan vermedi ve sonunda Yüce Allah onları suda boğdu, İşte Yüce
Allah'ın: "Halbuki kafirlerin hilesi durum ne olursa olsun boşa
çıkar" buyruğunun anlamı budur. Yani onların hile ve tuzaklarının sonucu
hüsrandır ve yok oluştur. İnsanlara karşı bu gibi uygulamalar yapılsa dahi
onlar iman etmekten geri kalmazlar. Bu gibi planları uygulamaya çalışanların
bütün hile ve tuzakları batıl olur, boşa çıkar.
"Firavun dedi ki:
Bırakın beni Musa'yı öldüreyim. O da varsın Rabbini çağırsın"
buyruğundaki: ''öldüreyim" fiilinin cezm ile gelmesi (bırakın anlamındaki)
emrin cevabı olduğundan dolayıdır, "Çağırsın" fiili de cezm ile
gelmiştir, çünkü o da bir emirdir. Ancak ''Bırakın beni" fiili ise -emir
olsa dahi- meczum değildir. Ancak lafzı 'meczum lafzı gibidir, mebnidir.
Şöyle açıklanmıştır:
İşte bu, Firavun'a: Biz onun sana beddua edeceğinden ve bu bedduasının kabul
edileceğinden korkuyoruz demiş olduklarına delildir. Onlar bunu söyleyince, o
da: "O da varsın Rabbini çağırsın" diye cevab vermiştir. Yani onun Rabbine
dair sözünü ettiği hususlar sizi korkutmasın, Böyle bir şeyin gerçeği yoktur,
en Yüce Rabbiniz benim,
"Çünkü ben onun
dininizi" sizin bana ibadet etmenizi "değiştirmesinden" Rabbine
ibadete sizi yöneltmesinden "veya yerde bozgunculuk çıkarmasından
korkuyorum." Yani şayet o dininizi değiştirmeyecek olursa, hiç şüphesiz
yerde bozgunculuk çıkartacaktır, Yani ondan dolayı insanlar arasında
anlaşmazlık baş gösterecektir.
Medinelilerin, Ebu
Abdurrahman es-Sülemi'nin İbn Amir ve Ebu Amr'ın kıraati "Ve yerde bozgunculuk
çıkarmasından" şeklinde; Küfelilerin kıraati ise: "Veya bozgunculuğun
baş göstermesinden" şeklinde fiilin "ye" harfi üstün,
"fesad" lafzının "dal" harfi de ötreli okumuşlardır.
Küfelilerin mushaflarında da aynı şekilde: "Veya" şeklinde elif
iledir.
Ebu Ubeyd'in kabul
ettiği de budur, o şöyle demiştir: Çünkü burada bir harf ziyadesi vardır ve bu
faslı (öncekinden ayrı bir mananın kastedildiğini) ifade etmektedir. Diğer
taraftan: "Veya" aynı zamanda "vav" anlamında da olabilir.
en-Nehhas dedi ki: Ancak
nahivcilerin ileri gelenlerine göre "vav" anlamında olması mümkün
değildir. Çünkü bu durumda (lafızların) anlamları iptal edilir. Şayet
"vav" anlamında olsaydı. burada ayrıca buna gerek duyulmazdı. Çünkü
"vav" anlamı kabul edilecek olursa, ben her iki i.)ten de korkuyorum
demek olur. "Veya" ise iki işten birisinden korkuyorum demek olur.
Yani "çünkü ben onun dininizi değiştirmesinden korkuyorum" eğer bunu
yapamayacak olursa, yeryüzünde bozgunculuk çıkartacaktır demektir.
"Musa" Firavun
kendisini öldürülmekle tehdit edince Allah'a sığınarak:
"Gerçekten ben
hesap gününe iman etmeyen" vasfına sahib ve Allah'a iman etmeyi
büyüklüğüne yedirmeyen "her büyüklenenden benim de, sizin de Rabbinize
sığınırım, dedi."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN