MU’MİN 18 / 22 |
وَأَنذِرْهُمْ
يَوْمَ
الْآزِفَةِ
إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى
الْحَنَاجِرِ
كَاظِمِينَ
مَا لِلظَّالِمِينَ
مِنْ
حَمِيمٍ
وَلَا
شَفِيعٍ يُطَاعُ
{18} يَعْلَمُ
خَائِنَةَ
الْأَعْيُنِ
وَمَا
تُخْفِي
الصُّدُورُ {19} وَاللَّهُ
يَقْضِي
بِالْحَقِّ
وَالَّذِينَ
يَدْعُونَ
مِن دُونِهِ
لَا
يَقْضُونَ بِشَيْءٍ
إِنَّ
اللَّهَ
هُوَ
السَّمِيعُ
الْبَصِيرُ {20}
أَوَ لَمْ
يَسِيرُوا
فِي الْأَرْضِ
فَيَنظُرُوا
كَيْفَ
كَانَ عَاقِبَةُ
الَّذِينَ
كَانُوا مِن
قَبْلِهِمْ كَانُوا
هُمْ
أَشَدَّ
مِنْهُمْ
قُوَّةً وَآثَاراً
فِي
الْأَرْضِ
فَأَخَذَهُمُ
اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ
وَمَا كَانَ
لَهُم مِّنَ
اللَّهِ مِن
وَاقٍ {21}
ذَلِكَ
بِأَنَّهُمْ كَانَت
تَّأْتِيهِمْ
رُسُلُهُم
بِالْبَيِّنَاتِ
فَكَفَرُوا
فَأَخَذَهُمُ
اللَّهُ
إِنَّهُ قَوِيٌّ
شَدِيدُ
الْعِقَابِ {22} |
18.
Onları yaklaşan günle korkutup uyar. O vakit kalpler gam ve kederle dolu olarak
gırtlaklara kadar gelip dayanacaktır. Zalimlerin ne candan bir dostu, ne de
şefaati kabul edilir bir şefaatçisi olacaktır.
19. O, gözlerin
hain bakışını ve kalplerin gizlediklerini bilir.
20.
Allah hak ile hükmeder. O'ndan başka çağırdıkları ise hiçbir şeye hükmedemez.
Muhakkak Allah herşeyi işitendir, görendir.
21.
Acaba yeryüzünde gezip dolaşarak kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin
nasıl olduğuna bakmazlar mı? Onlar güç ve yeryüzündeki eserleri itibarı ile
bunlardan daha üstün idiler. Allah yine de onları günahları sebebiyle alıp
yakaladı. Allah'a karşı onları koruyan da olmadı.
22. Buna
sebeb şuydu: Peygamberleri onlara apaçık mucizelerle geliyorlardı da onlar
kafir oldular. Bunun üzerine Allah da onları alıp yakaladı. Çünkü O güçlüdür,
cezalandırması pek çetindir.
"Onları yaklaşan
günle korkutup, uyar" buyruğundaki "yaklaşan gün
(yevmu'l-azife)" kıyamet günü demektir. Ona bu ismin veriliş sebebi yakın
oluşudur. Çünkü gelecek olan herşey yakın demektir.
''Filan kişi
yaklaştı" demektir. "Yaklaşır, yaklaşmak" anlamındadır.
en-Nabiğa dedi ki; "Artık yola koyulma zamanı yaklaştı, şu kadar var ki,
bizim yük taşıyan develerimiz, Hala üzerindeki yüklerle duruyor, nerdeyse
gitti, gidecek."
Burada görüldüğü gibi bu
kökten gelen fiil "yaklaştı" anlamında kullanılmıştır. Bu ayetin bir
benzeri de Yüce Allah'ın: "Yakın olan (el-azife) yaklaştıkça yaklaştı (ezifet)."
(en-Necm, 57) Bu da kıyamet yaklaştı, demektir. Kimileri bir misal olarak.
"Artık yola koyulma
zamanı geldi, fakat yok hiçbir azığım, Günahlardan başka; sebebi ise
uğursuzluğum ve bedbahtlığım." okur ve derdi ki:
"O vakit kalpler gam
ve kederle dolu olarak gırrtaklara kadar gelip dayanacaktır" buyruğundaki:
"Gam ve kederle dolu olarak" buyruğu hal olarak nasbedilmiştir ve
manaya göre böyle gelmiştir. ez-Zeccac dedi ki: Buyruğun anlamı şöyledir: O gün
insanların kalpleri gam ve kederlerini bastırmış oldukları halde
"gırtlaklara kadar" gelip dayanacaktır.
el-Ferra ifadenin
takdirinin: Onlar kederle, gamla dolu oldukları halde "onları korkutup,
uyar" anlamında olmasını uygun kabul ettiği gibi; "kalpler"e
dair bir haber olmak üzere "gam ve kederle dolu olarak" anlamındaki
lafzın merfu gelmesini de uygun görmüş ve anlamın, o vakit onlar gam ve kederle
dolu olduklarını saklamış olacaklar, şeklinde olduğunu söylemiştir.
el-Kisai de şöyle
demiştir: "Gam ve kederle dolu olarak" buyruğunun merfu gelmesi
mübteda kabul edilmesine göre mümkündür. Şöyle de açıklanmıştır: "Yaklaşan
gün"den kasıt, ölümün geleceği gündür. Bu açıklamayı da Kutrub yapmıştır.
Aynı şekilde "o vakit kalpler ... gırtlaklara kadar gelip dayanacaktır"
buyruğunda belirtilen hal de ölümün geleceği vakit ortaya çıkacaktır. Ancak
birinci görüş daha kuvvetlidir.
Katade de şöyle
demiştir: Kalpler korkudan dolayı gırtlaklara gelip da yayanacaktır. Ne dışarı
çıkabilecekler, ne de yerlerine geri dönebilecekler. Bu ise ancak kıyamet
gününde olacaktır. Yüce Allah'ın: "Kalpleri ise bomboş olacaktır"
(İbrahim, 43) buyruğunda olduğu gibi.
Bunun tahammül
edilemeyecek kadar sıkıntıların en ileri derecesini haber vermek mahiyetinde
olduğu da söylenmiştir. Yüce Allah'ın: "Yürekler de gırtlaklara
varmıştı" (el-Ahzab, 10) buyruğunda olduğu gibi.
Burada günün
"el-azife: yaklaşan"a izafe edilmesi "azife: yaklaşan"
kıyamet günü takdirine yahutta "yaklaşan (azife) mücadele, tartışma
günü" takdirine göredir.
Kufelilere göre ise bu,
bir şeyin kendi kendisine izafe edilmesi kabilindendir. "Mescidu'l-Cami
(cami mescidi)" ile "salatu'l-ula (ilk namaz)" gibidir.
"Zalimlerinne"
fayda verecek yakın ve "candan bir dostu, ne de" haklarında
"şefaati kabul edilir" kendilerine şefaat edecek "bir şefaatçisi
olacaktır."
"O, gözlerin hain
bakışını ... bilir." el-Müerric dedi ki: İfadede takdim ve tehir vardır.
Şöyle demektir: O hain bakan gözleri bilir. İbn Abbas dedi ki:
Bu şu demektir: kişi bir
topluluk ile birlikte oturmakta iken yanlarından bir kadın geçer, o da
beraberinde oturduğu kimselere farkettirmeden gizlice o kadına bakar. İşte Yüce
Allah bunu dahi bilir. Yine ondan gelen rivayete göre burada kastedilen kişi
kadına bakan, arkadaşları da kendisine baktığı vakit gözünü ona bakmaktan geri
çeviren, onların kendisini farketmediklerini görünce, gizlice tekrar o kadına
bakan, arkadaşları kendisine bakınca bakışını geri çeviren kimsedir. Yüce Allah
onun keşke bu kadının avretine bakmayı dahi temenni ettiğini bile bilir.
Mücahid dedi ki:
"Gözlerin hain bakışı" Allah'ın yasakladığı şeylere gözün gizlice
bakmasıdır. Katade de şöyle demiştir: Bu Yüce Allah'ın sevmediği bir yerde
farkettinneden bakmaktır.
(el-Dahhak da şöyle
demiştir: Bu insanın görmüş olduğu halde görmedim demesi, görmediği halde de gördüm
demesidir. es-Süddi: Bu gözle yapılan işarettir, der. Süfyan ise bundan kasıt
ardı arkasına bakmaktır, demiştir.
el-Ferra dedi ki:
"Gözlerin hain bakışı" ikinci bakıştır. "kalblerin
gizledikleri" ise birinci bakıştır.
Yine İbn Abbas şöyle
demiştir: "Kalplerin gizledikleri" eğer onunla başbaşa kalacak olsa,
onunla zina eder mi etmez mi, demektir. "Kalplerin gizledikleri"nin
kalplerin içlerinde sakladığı şeyler anlamına geldiği de söylenmiştir.
Abdullah b. Ebi Serh, Resulullah
(s.a.v.)'e Mekkeliler eman aldıktan ve getirilip Osman (r.a) da onun için
(Resulullah s.a.v.'den) eman istedikten sonra, Resulullah (s.a.v.) uzun süre
susmuş ve sonra da: "Evet (ona eman veriyorum)" demişti. Abdullah b.
Ebi Serh ayrılıp gidince Resulullah (s.a.v.) etrafında bulunanlara şöyle
demiştir: "Susmamın tek sebebi sizden birinizin kalkıp onun boynunu
vurması(nı beklemem) idi." Ensardan bir kişi: Niye bana işaret etmedin ey
Allah'ın Resulü! diye söyleyince, Peygamber şöyle buyurdu:
"Peygamberin hain
bir bakışı olmaz. "
"Allah hak ile
hükmeder." Yani gözünü haramdan alıkoyanları da, haramlara bakanları da,
güç yetirdiği vakit hayasızlıkları işlemek kararını verenleri de cezalandırır,
amellerinin karşılığını verir.
"Ondan başka
çağırdıkları" putları "ise hiçbir şeye hükmedemez." Çünkü hiçbir
şey bilmezler, hiçbir şeye güç yetiremezler ve hiçbir şeye malik değildirler.
Burada (çağırdıkları
anlamındaki) fiil genel olarak zalimlerin durumunu haber vermek üzere
"ye" ile okunmuştur. Ebu Ubeyd ile Ebu Hatim'in tercih ettiği okuma
şekli de budur. Nafi', Şeybe ve Hişam ise "te" ile:
''Çağırdığınız" diye okumuşlardır.
"Muhakkak Allah
herşeyi işitendir", görendir" buyruğundaki: ''O'' zamiri fazladan
gelmiş bir fasl zamiridir. Mübteda olarak ref' konumunda ondan sonra gelen
ifadenin haber olması, cümlenin hepsinin: "Muhakkak"in haberi olması
da mümkündür. Buna göre anlamı şöyle olabilir: Muhakkak Allah O'dur ki, herşeyi
işitendir, görendir.
"Acaba yeryüzünde
gezip dolaşarak. .. bakmazlar mı?" buyruğundaki "bakmazlar mı"
anlamındaki fiil başta geçen "gezip dolaşarak" anlamındaki fiile atf
ile cezm konumundadır. Cevab olarak nasb konumunda olması da mümkündür. Bu gibi
fiillerin tesniye ve çoğullarında nasb ve cezm halleri aynıdır.
"Akıbetlerinin nasıl olduğuna" buyruğundaki "akıbet" lafzı:
"Oldu. idi"nin ismi, haberi ise; "Nasıl" lafzındadır.
"Koruyan"
lafzı lafza atıf ile cer konumundadır, Bununla birlikte mahalline ref' ile ref'
konumunda olması da mümkündür. Ref ve cer halleri de aynıdır. Çünkü (her iki
durumda da) "ye" harfi hazfedilir ve o "ye"ye delalet etmek
üzere geriye ("kaf' harfi sonundaki) kesre kalır. Bu ayetin anlamına dair
açıklamalar daha önceden bir kaç yerde (mesela er-Rad, 34, ayetin tefsirinde)
geçmiş bulunduğundan bunları tekrar etmeye gerek yoktur
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN