ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MU’MİN

10

/

12

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللَّهِ أَكْبَرُ مِن مَّقْتِكُمْ أَنفُسَكُمْ إِذْ تُدْعَوْنَ إِلَى الْإِيمَانِ فَتَكْفُرُونَ {10} قَالُوا رَبَّنَا أَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَأَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ إِلَى خُرُوجٍ مِّن سَبِيلٍ {11}

 ذَلِكُم بِأَنَّهُ إِذَا دُعِيَ اللَّهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْ وَإِن يُشْرَكْ بِهِ تُؤْمِنُوا فَالْحُكْمُ لِلَّهِ الْعَلِيِّ الْكَبِيرِ {12}

 

10. Şüphesiz kafirlere şöyle seslenilir: "Allah'ın buğzu sizin kendinize olan buğzunuzdan elbette daha büyüktür. Çünkü siz imana çağırılıyordunuz da, küfürde direniyordunuz."

11. Derler ki: "Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün, iki kere de dirilttin. İşte günahlarımızı itiraf ettik. Artık çıkış için bir yol var mı?"

12. Bunun sebebi şudur: Bir olarak Allah'a dua edildiği vakit inkar ediyordunuz. Eğer O'na ortak koşulsa, iman ederdiniz. İşte hüküm çok Yüce ve büyük olan Allah'ındır.

 

"Şüphesiz kafirlere şöyle seslenilir: Allah'ın buğzu sizin kendinize olan buğzunuzdan elbette daha büyüktür" buyruğu ile ilgili olarak el-Ahfeş şöyle demektedir: ''Buğz" lafzındaki bu "lam" ibtida (başlangıç) lamı olup, "seslenilir"den sonra gelmiştir. Çünkü bu: Onlara ... denilir anlamındadır. Çünkü seslenmek (nida) da bir sözdür.

 

Başkası da şöyle demiştir: Anlam şu şekildedir: Onlara denilecek ki: Dünyada iken size "Allah'ın buğzu imana çağırılıp da küfürde direndiğinizden ötürü" kıyamet gününde sizin birbirinize buğzunuzdan "daha büyüktür." Çünkü onlar kıyamet gününde birbirlerine düşmanlık edeceklerdir. Biri diğerine buğzedecek, öfkeleneceklerdir. O vakit kulak verecekler, zilletle boyun eğecekler ve cehennemden çıkartılmayı isteyeceklerdir.

 

el-Kelbi dedi ki: Cehennem ehlinden herbir kişi kendi nefsine: Ey nefs! Sana ne kadar çok buğzediyorum! diyecek. Melekler de onlara -onlar cehennem ateşinde oldukları halde- şöyle diyeceklerdir: Allah'ın siz dünyada iken size rasüller gönderip iman etmediğiniz için size olan buğzu, bugün sizin kendinize buğzetmenizden daha ileri derecededir.

 

el-Hasen dedi ki: Kendilerine kitabları verilecek, işledikleri günahlarına bakacakları vakit kendi kendilerine buğzedecek, öfke duyacaklar. Bu sefer onlara "Allah"ın dünyada iken size "buğzu ... " imana çağırılıp da küfürde direndiğiniz için bugün "sizin kendinize buğzunuzdan elbette daha büyüktür.''

 

Bu anlamdaki açıklamayı Mücahid de yapmıştır.

 

Katade de şöyle demiştir: Yani "imana çağırılıp" da küfürde direndiğiniz zaman "Allah'ın" size "buğzu sizin" ateşi gözle gördüğünüz bu vakitteki "kendinize olan buğzunuzdan daha büyüktür."

 

Şayet onların kendilerine buğzetmeleri nasıl uygun olabilir? diye sorulacak olursa, bu husus iki türlü açıklanabilir:

 

1. Onlar günahları sebebiyle kendi nefislerini buğzedilecek bir konuma getirdiler.

2. Onlar artık hevanın etkisinin üzerlerinden kalktığı bir duruma gelip masiyetlerde kendilerini bıraktıranın nefisleri olduğunu bilecekler ve nefislerine buğzedeceklerdir.

 

Muhammed b. Ka'b el-Kurazı dedi ki: Cehennem ehli cehennemliklerden ümitlerini kesip de Malik onlara: -ileride geleceği üzere- kendilerine: "Sizler muhakkak böyle kalacaklarsınız" (ez-Zuhruf, 77) diye söyleyeceğinde, bu sefer birbirlerine şöyle diyeceklerdir: Ey adamlar, başınıza işte gördüğünüz şu azab ve belalar gelmiş bulunuyor. Haydi sabredelim, belki itaat ehli Allah'a itaat üzere sabrettiklerinde sabrın faydasını gördükleri gibi biz de sabrın faydasını görebiliriz, Nihayet sabretmek üzere görüş birliğine varacaklar ve sabredecekler. Sabırları uzunca sürCıp gidecek. Sonra artık sabredemez olacaklar ve bu sefer: "Şimdi biz sızlansak da, sabretsek de bizim için birdir. Sığınacak hiçbir yer yoktur" (İbrahim, 21) diyeceklerdir. Bunun üzerine İblis şöyle diyecektir: "Doğrusu Allah'ın size verdiği söz gerçekti. Ben de size vaatte bulunmuştum ama size verdiğim sözde durmadım. Zaten benim sizin üzerinizde hiçbir nüfuzum da yoktu ... Artık ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz." (İbrahim, 22) Yani benim size hiçbir faydam olmayacaktır .. , "Esasen ben daha önce beni (Allah'a) ortak tutmanızı da kesinlikle kabul etmemiştim." (İbrahim, 22) Onlar İblisin bu sözlerini işitecekleri vakit kendilerine buğzedecekler. (Muhammed b, Ka'b devamla) dedi ki: Onlara şöyle seslenilecek: "Allah'ın buğzu sizin kendinize olan buğzunuzdan elbette daha büyüktür. Çünkü siz imana çağırılıyordunuz da küfürde direniyordunuz ... Artık çıkış için bir yol var mı?" Bu sefer onlara şöyle cevab verilecek: "Bunun sebebi şudur: Bir olarak Allah'a dua edildiği vakit inkar ediyordunuz.

 

Eğer O'na ortak koşulsa iman ederdiniz. İşte hüküm çok Yüce ve büyük olan Allah'ındır." Bunu İbnu'I-Mübarek zikretmiştir,

 

"Derler ki: Rabbimiz bizi iki kere öldürdün" buyruğuna gelince, te'vil alimleri söyleyecekleri sözler olan "bizi iki kere öldürdün, iki kere de dirilttin" buyruğunun anlamı hakkında farklı görüşlere sahiptirler. İbn Mesud, İbn Abbas, Katade ve ed-Dahhak dedi ki: Bunlar önce babalarının sulblerinele ölü idiler. Sonra Allah onları diriltti, sonra dünyada kaçınılmaz olan ölüm ile onları öldürdü. Sonra da ba's ve kıyamet için onları diriltti. İşte iki hayat ve iki ölüm bunlardır. Yüce Allah'ın: "nasıl oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Halbuki siz daha önce ölüler idiniz de sizi O diriltti. Sonra sizi yine öldürecek, sonra tekrar sizi O diriltecek" (el-Bakara, 28) buyruğu da bunu ifade etmektedir,

 

es-Süddi de şöyle demektedir: Onlar dünya hayatında öldürüldüler. Sonra sorgulanmak üzere kabirde onları diriltti. Sonra tekrar öldürüldüler, sonra da ahirette tekrar diriltildiler.

 

es-Süddi'nin bu kanaate varmasının sebebi "meyyit: ölü" lafzının örfen nutfe hakkında kullanılmayışıdır, İlim adamları buradan kabir sualinin sabit olduğunun delilini çıkarmışlardır, Çünkü sevab ve ceza beden hakkında sözkonusu olmayıp sadece ruh hakkında sözkonusu olsaydı, diriltmenin ve öldürmenin bir anlamı olmazdı. Ahiret ile ilgili ahkamı sadece ruhlara münhasır kabul eden kimselere göre ruh ne ölür, ne değişikliğe uğrar, ne de bozulur ve ruh bizatihi ruh olduğu için hayattadır. ölüm ona hiçbir şekilde ulaşmaz, baygınlık ve yok olmak onun için sözkonusu olmaz,

 

İbn Zeyd de Yüce Allah'ın: "Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ... " ayeti hakkında şöyle demektedir: Onları önce Adem'in sırtında yarattı, sonra onları çıkartıp onlara hayat verdi ve onlardan söz aldı. Sonra onları öldürdü, sonra tekrar dünyada onları diriltti, sonra tekrar onları öldürdü. Bu açıklamalar daha önceden el-Bakara Süresi'nde (28. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"İşte günahlarımızı itiraf ettik." Ancak itirafın kendilerine fayda sağlamayacağı bir zamanda itirafta bulunacaklar, pişmanlığın fayda vermeyeceği bir zamanda pişmanlık duyacaklardır.

 

"Artık çıkış için bir yol var mı?" Yani sana itaat ile amel edelim diye dünyaya geri döndürülecek miyiz! şu buyruklar da buna benzemektedir: "Acaba geri dönüşün bir yolu var mı?" (Şura, 44). "Artık bizi geri döndür, salih amel işleyelim." (Secde, 12); "Keşke biz geri döndürülseydik ... " (el-En'am, 27)

 

"Bunun sebebi şudur: Bir olarak Allah'a dua edildiği vakit inkar ediyordunuz" buyruğundaki "Bunun (bu halinizin)"' lafzı ref' konumundadır. Yani durum sizin bu haliniz gibidir. Veya içinde bulunduğunuz bu azab küfrünüz sebebiyledir. İfadede takdiri birtakım sözler de vardır: Onlara geri dönüşün yolu yoktur, diye cevab verilecektir. Çünkü siz "bir olarak Allah'a dua edildiği vakit" yani Allah tevhid edildiğinde "inkar ediyordunuz" ulühiyetin yalnızca O'na ait olduğunu kabul etmiyordunuz. Herhangi bir müşrik de O'na bir şeyi ortak koştu mu onu doğruluyor ve onun söylediğine inanıyordun uz.

 

es-Sa'lebi dedi ki: Bir ilim adamını şöyle derken dinledim: Eğer siz faraza dünyaya geri döndürülecek olsaydınız bile bu döndürülmeden sonra "Ona ortak koşulsa iman ederdiniZ" yani o müşrik kimseyi tasdik ederdiniz. Bunun bir benzeri Yüce Allah'ın: "Eğer geri döndürülürlerse yine kendilerine yasaklanan şeylere geri dönerler" (el-En'am, 28) buyruğudur. "İşte hüküm" eşinin yahut çocuğunun olmasından münezzeh olan "çok Yüce ve çok büyük olan Allah'ındır."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Mu’min 13-17

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR