MU’MİN 5 / 9 |
كَذَّبَتْ
قَبْلَهُمْ
قَوْمُ نُوحٍ
وَالْأَحْزَابُ
مِن
بَعْدِهِمْ
وَهَمَّتْ
كُلُّ
أُمَّةٍ
بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ
وَجَادَلُوا
بِالْبَاطِلِ
لِيُدْحِضُوا
بِهِ
الْحَقَّ
فَأَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ
كَانَ
عِقَابِ {5}
وَكَذَلِكَ
حَقَّتْ كَلِمَتُ
رَبِّكَ
عَلَى الَّذِينَ
كَفَرُوا
أَنَّهُمْ
أَصْحَابُ النَّارِ
{6} الَّذِينَ
يَحْمِلُونَ
الْعَرْشَ وَمَنْ
حَوْلَهُ
يُسَبِّحُونَ
بِحَمْدِ رَبِّهِمْ
وَيُؤْمِنُونَ
بِهِ
وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ
آمَنُوا رَبَّنَا
وَسِعْتَ
كُلَّ
شَيْءٍ
رَّحْمَةً وَعِلْماً فَاغْفِرْ
لِلَّذِينَ
تَابُوا
وَاتَّبَعُوا
سَبِيلَكَ
وَقِهِمْ
عَذَابَ
الْجَحِيمِ {7} رَبَّنَا
وَأَدْخِلْهُمْ
جَنَّاتِ
عَدْنٍ
الَّتِي
وَعَدتَّهُم
وَمَن
صَلَحَ مِنْ
آبَائِهِمْ
وَأَزْوَاجِهِمْ
وَذُرِّيَّاتِهِمْ
إِنَّكَ
أَنتَ
الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
{8} وَقِهِمُ
السَّيِّئَاتِ
وَمَن تَقِ
السَّيِّئَاتِ يَوْمَئِذٍ
فَقَدْ
رَحِمْتَهُ
وَذَلِكَ هُوَ
الْفَوْزُ
الْعَظِيمُ {9} |
5.
Onlardan önce Nuh'un kavmi, onlardan sonra da güruhlar yalanladılar. Her ümmet
peygamberlerini alıp yakalamak istedi ve batılı, hakkı onunla çürütmek kastıyla
ileri sürüp mücadele ettiler. Sonunda Ben de onları yakaladım. Nasılmış Benim
azabım?
6.
Böylece kafirler hakkında Rabbinin azab sözü: "Elbette onlar
cehennemliklerdir" diye hak olmuştur.
7. Şu
Arş'ı yüklenenler ve etrafında bulunanlar Rabblerini hamd ile tesbih ederler,
O'na iman ederler. Mü'minlere de mağfiret dilerler. "Rabbimiz, rahmetin ve
ilmin herşeyi kuşatmıştır. Tevbe edenlere ve senin yolunu izleyenlere mağfiret
buyur ve onları cehennem azabından koru!
8.
"Ve ey Rabbimiz, onları da, babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden
salih olanları da kendilerine vaadettiğin Adn cennetlerine girdir. Çünkü Sen
emrinde galib, hikmeti sonsuz olansın.
9.
"Bir de onları kötülüklerden koru. Sen kimi kötülüklerden korursan, o
günde o kimseye rahmet etmiş olursun. Bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir."
"Onlardan önce
Nuh'un kavmi onlardan sonra da güruhlar yalanladılar."
''Yalanladılar" fiilinin müenneslik "te"si ile gelmesi (fail
olan) çoğulun müennesliği dolayısı iledir. Nuh kavmi ile Ad ve Semud ile
onlardan sonrakiler ve benzerleri, peygamberleri yalanlamak suretiyle
peygamberlerine karşı gruplar oluşturan diğer ümmetler de peygamberlerini
yalanladılar.
"Her ümmet
peygamberlerini alıp yakalamak" onu hapse atmak ve ona işkence etmek
"istedi." Katade ve es-Süddi de onu öldürmek istedi diye açıkladılar.
"Alıp
yakalamak" helak etmek, öldürmek anlamında da kullanılabilir. Yüce
Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Sonra onları yakaladım. Benim
cezalandırmam nasılmış?" (el-Hac, 44)
Araplar esire de
"yakalanmış kimse" anlamında: (...) derler. Çünkü esir öldürülmek
üzere alınır. Kutrub da şairin şu beyitini zikretmektedir: "Beni alıp
yakalarsanız öldürürsünüz, Nice alıp yakalayan var ki; benim ebedi kalmamı
arzular."
Bu kavimlerin
peygamberlerini alıp yakalamaları zamanı hususunda da iki görüş vardır.
Birincisine göre onlar kendilerini tevhide davet ettiği vakit alıp yakalamak
istemişler. İkincisi ise azabın başlarına indiği vakit alıp yakalamak
istemişlerdir.
"Ve batılı, hakkı
onunla çürütmek" izale etmek ve yok etmek "kastıyla ileri sürüp
mücadele ettiler."
Buradaki: "çürütmek
kastıyla" anlamı verilen fiil ile aynı kökten olmak üzere kullanılan:
"Kaygan yer" demektir. Batıl da: "Kayıp, gidendir" Çünkü
batılın kendisi kayar ve yerinden zail olur, yerinde karar kılamaz.
Yahya b. Sellam dedi ki:
İmanı çürütmek maksadı ile peygamberlere karŞı şirk ile mücadele verdiler.
"Sonunda Ben de
onları" azab ile "yakaladım. Nasılmış Benim azabım!"
Yani yalanlayan
ümmetlerin akıbeti nasılmış? Onlar Benim azabımın hak olduğunu görmediler mi,
demektir.
"Böylece kafirler
hakkında Rabbinin azab sözü: Elbette onlar cehennemliklerdir, diye hak
olmuştur" buyruğundaki: "Hak olmuştur" vacib olmuştur, gerekli
olmuştur, demektir. Bu da "haktan" alınmıştır. Çünkü hak gerekli olan
bir şeydir.
"Rabbinin ...
sözü" anlamındaki buyruk, genel olarak tekil okunmuştur.
Nafi' ve İbn Amir ise:
"Sözleri" diye çoğul olarak okumuşlardır.
"Elbette
onlar" buyruğu hakkında el-Ahfeş şöyle demiştir: Bu, çünkü onlar ve
onların böyle olmaları sebebiyle ... anlamındadır. ez-Zeccac dedi ki:
"Muhakkak onlar" diye hemzenin esreli okunuşu da caizdir.
"Cehennemliklerdir"
buyruğu, cehennemde azab göreceklerdir, anlamındadır. Burada ifade tamam
olmaktadır. Daha sonra yeni bir cümle olarak şöyle buyurulmaktadır:
"şu Arş'ı
yüklenenler ve etrafında bulunanlar Rabblerini hamd ile tesbih ederler, O'na
iman ederler, mü'minlere de mağfiret dilerler." Rivayet olunduğuna göre
Arş'ın taşıyıcılarının ayakları yerin en aşağısında, başları ise Arş'ı delmiş
durumdadır. Onlar huşü' içinde olup gözlerini kıpırdatmazlar. Meleklerin en
şereflileri ve faziletlileridirler. Hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:
"Şanı Yüce ve mübarek olan Allah, bütün meleklere Arş'ın taşıyıcılarına
gidip gelip selam vermelerini emretmiştir. Bunu sair meleklere göre onlara bir
üstünlük olarak vermiştir. '' Denildiğine göre Yüce Allah Arş'ı yeşil bir
mücevherden yaratmıştır. Onun ayaklarından ikisi arasında hızlıca uçan kuşun
uçuşu ile seksenbin yıllık bir mesafe vardır.
Yine denildiğine göre Arşın
etrafında yetmişbin saf melek vardır. Bunlar tehlil ve tekbir getirerek
etrafında tavaf ederler. Onların arkasında da yetmişbin saf ayakta dururlar,
ellerini omuzlarına koymuşlar, seslerini tehlil ve tekbir ile yükseltmişlerdir.
Onların arkasında yüzbin saf sağ ellerini, sol ellerine koymuşlar ve onların
herbiri mutlaka diğerinden ayrı bir tesbih ile tesbih edip dururlar.
İbn Abbas
"Arşı" "ayn" harfini ötreli olarak "el-urş" diye
okumuştur. Bütün bunları ez-Zemahşerı merhum zikretmiş bulunmaktadır.
Denildi ki: Kafirlerden
sözedildikten sonra Arş'tan sözedilmesi -doğrusunu en iyi bilen Allahtır-
anlamın şöyle oluşundan dolayıdır: "Şu Arş'ı yüklenenler ve etrafında
bulunanlar" kafirlerin Söylediklerinden Yüce Allah'ı tenzih ederler.
"Ve mü'minlere de mağfiret dilerler." Yani Allah'tan onlar için
günahlarının bağışlanmasını isterler. Tefsir alimlerinin açıklamalarına göre
Arş, serir (taht) ile aynı şeydir. O Yüce Allah tarafından yaratılmış mücessem
bir cisimdir. Meleklere onu taşımalarını emretmiş, onu tazim etmek, etrafında
dolaşmakla kendisine ibadet etmelerini dilemiştir. Nitekim yeryüzünde bir Beyt
(kabe) yaratıp Ademoğullarına etrafını tavaf etmelerini emredip namazda da ona
dönmelerini istediği gibi.
İbn Tahman, Musa b. Ukbe'den
rivayet ediyor. O Muhammed b. el-Münkedir'den, o Cabir b. Abdillah
el-Ensari'den dedi ki: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Bana Arş'ın
taşıyıcılarından olup Allah'ın meleklerinden bir melek hakkında (sizlere)
sözetmem için izin verildi. Onun kulağının yumuşağı ile omuzu arasındaki mesafe
yediyüz yıldır." Bunu el-Beyhakı zikretmiş olupO), daha önceden Bakara
Suresi'nde (255. ayet olan) Ayete'l-kürsı'de, Arş'ın büyüklüğü ve onun
yaratılmışların en büyüğü olduğuna dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.
Sevr b. Yezid, Halid b.
Ma'dan'dan, o Ka'b el-Ahbar'dan rivayetine göre Kab şöyle demiştir: Yüce Allah
Arş'ı yaratınca: Allah benden daha büyük bir yaratık yaratmayacaktır, dedi ve
sarsıldı, Yüce Allah onun etrafına bir yılan doladı. O yılanın yetmişbin kanadı
vardır. Herbir kanatta yetmişbin tüy vardır. Herbir tüyde yetmişbin yüz vardır.
Herbir yüzde yetmişbin ağız vardır. Herbir ağızda da yetmişbin dil vardır. Onun
dillerinden her gün yağmur damlaları sayısınca, ağaç yaprakları sayısınca,
çakıl ve toprak taneleri sayısınca, dünya günleri sayısınca ve bütün melekler
sayısınca tesbihler dökülmektedir. Bu yılan Arş'ın etrafına dolandı, Arş bu
yılanın yarısına kadar ulaşıyor ve bu yılan onun etrafını sarmış bulunuyor.
Mücahid dedi ki: Yedinci
sema ile Arş arasında yetmişbin hicab vardır. Bir hicab nur ve bir hicab
karanlık, bir hicab nur ve bir hicab karanlıktır.
Derler ki:
"Rabbimiz rahmetin ve ilmin herşeyi kuşatmıştır." Rahmetin ve ilmin
herşeyi kapsamıştır. Fiil, rahmet ve ilim üzerinde amel etmeyince bunlar temyiz
olarak nasbedilmişlerdir.
"Tevbe
edenlere" Şirk ve masiyetlerden dönenlere "ve senin yolunu"
İslam dinini "izleyenlere mağfiret buyur ve onları cehennem azabından
koru." Bu azabı onlardan çevir ki, onlara ulaşmasın.
İbrahim en-Nehai dedi
ki: Abdullah (b. Mesud)ın arkadaşları şöyle diyorlardı: Melekler İbnu'l-Kevva
(şeytan)dan hayırlıdırlar. Çünkü onlar yeryüzünde bulunanlar için mağfiret
dilerler. İbnu'l-Kevva ise onların aleyhine kafirlik ile şahitlik eder. İbrahim
dedi ki: Yine diyorlardı ki: Kıble ehlinden olan hiçbir kimseden mağfiret
dilemeyi esirgemezler.
Mutarrif b. Abdullah
dedi ki: Biz Allah'ın kulları arasında Allah'ın kullarının iyiliğini en çok
isteyenlerin melekler olduğunu gördük. Allah'ın kulları arasında da Allah'ın
kullarını en çok aldatan kimsenin şeytan olduğunu görüyoruz; deyip bu ayet-i
kerimeyi okumuştur.
Yahya b. Muaz er-Razi de
arkadaşlarına bu ayet-i kerime hakkında şöyle demiştir: Bu ayeti iyi
kavrayınız, çünkü dünyada bu ayetten daha çok ümit verici bir kalkan yoktur.
Şüphesiz tek bir melek Yüce Allah'tan bütün mü'minlere mağfiret buyurmasını
dileyecek olursa, onlara mağfiret eder. Hele bütün melekler ve Arş'ı taşıyanlar
mü'minlere mağfiret diliyorIarsa durum ne olur!
Halef b. Hişam el-Bezzar
el-Kari' dedi ki: Ben Süleym b. İsa'ya Kur'an okuyordum, Yüce Allah'ın:
"Mü'minlere de mağfiret dilerler" buyruğuna ulaşınca ağladı ve sonra
da: Ey Halef dedi. Mü'min Allah katında ne kadar da değerlidir. O döşeğinde
uyurken melekler onun için mağfiret diliyorlar.
"Ve ey Rabbimiz,
onları da babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden salih olanları da
kendilerine vaadettiğin Adn cennetlerine girdir." Rivayet olunduğuna göre
ömer b. el-Hattab, Kab el-Ahbar'a: Adn cennetleri nedir? diye sormuş, o da
şöyle demiş: Bunlar cennette altından köşklerdir. Bunlara peygamberler,
sıddiklar, şehidler ve adil devlet yöneticileri girecektir.
"Kendilerine ...
vaadettiğin" buyruğundaki: (...) lafzı "cennetler"e sıfat olmak
üzere nasb mahallindedir.
"Salih
olanlar" lafzındaki (...): ... onlar" ise" ... ları girdir"
buyruğundaki "he" ve "mim" (...ları) zamirine atf ile nasb
mahallindedir.
"Salih
olanlar" ise iman ile salih olanlar anlamındadır. er-Rad Süresi'nde bu
ayetin bir benzeri (23. ayet) geçmiş bulunmaktadır.
Said b. Cübeyr dedi ki:
kişi cennete girer. Rabbim babam, dedem, annem nerede! Oğlum, oğlumun oğlu
nerede.? Eşlerim nerede) der. Onlar senin amelin gibi amelde bulunmadılar,
denilir Bu sefer: Rabbim ben hem kendim için, hem onlar için amel ediyordum,
der, Bu sefer: Onları cennete girdirin, denilir. Daha sonra: "Şu Arş'ı
yüklenenler ve etrafında bulunanlar ... babalarından, eşlerinden ve
zürriyetlerinden salih olanları da kendilerine vaadettiğin Adn cennetlerine
girdir" buyruğunu okudu,
Yüce Allah'ın:
"İman edenlerin soyları da iman ile kendilerine uyanları Biz evlatlarına
da kendilerine katarız ... " (et-Tur, 21) buyruğu da bu ayet-i kerimeye
(anlam itibariyle) yakındır
"Bir de onları
kötülüklerden koru!" Katade dedi ki: Yani onları kötü görecekleri,
hoşlarına girmeyecek şeylerden koru. İfadenin takdirinin şöyle olduğu da
söylenmiştir: Onları kötülüklerin azabından koru.
"Onları koru"
lafzı; ''Allah onu korudu, korur, korumak" fiilinden emirdir. Onu hıfz etti,
himaye etti, anlamındadır.
"Sen kimi
kötülüklerden korursan, o günde o kimseye" cennete girmesi .suretiyle
"rahmet etmiş olursun. Bu ise büyük kurtuluşun ta kendisidir." En
büyük kurtuluş budur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN