MU’MİN 1 / 4 |
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحِيمِ حم {1}
تَنزِيلُ
الْكِتَابِ
مِنَ
اللَّهِ
الْعَزِيزِ
الْعَلِيمِ {2} غَافِرِ الذَّنبِ
وَقَابِلِ
التَّوْبِ
شَدِيدِ
الْعِقَابِ ذِي
الطَّوْلِ
لَا إِلَهَ
إِلَّا هُوَ إِلَيْهِ
الْمَصِيرُ {3} مَا
يُجَادِلُ
فِي آيَاتِ
اللَّهِ إِلَّا
الَّذِينَ
كَفَرُوا فَلَا
يَغْرُرْكَ
تَقَلُّبُهُمْ
فِي الْبِلَادِ
{4} |
1. Ha,
Mim.
2. Kitabın
indirilmesi, hükmünde galib, en iyi bilen Allah'tandır.
3. O
günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden, azabı çetin ve nimeti pek bol
olandır. Ondan başka ilah yoktur. Dönüş yalnız O'nadır.
4.
Allah'ın ayetlerinde ancak kafirler (inatla) tartışır. O halde onların
şehirlerde dönüp, dolaşması seni aldatmasın.
"Ha, Mim"
anlamı hakkında farklı görüşler vardır. İkrime dedi ki: Peygamber (s.a.v.)
buyurdu ki: "Ha, Mim. Yüce Allah'ın isimlerinden bir isimdir. Bunlar
Rabbinin hazinelerinin anahtarlarıdır.''
İbn Abbas dedi ki:
"Ha, Mim" Allah'ın İsm-i Azamıdır. Yine ondan rivaye te göre
"Elif, Lam, Ra", "Ha, Mım" ile "Nun" er-Rahman
isminin mukatta' harfleridir. Yine ondan rivayete göre "Ha, Mim" Yüce
Allah'ın isimlerinden bir isim olup, onunla yemin etmiştir.
Katade: Ha, Mım. Kur'an
isimlerinden bir isimdir; Mücahid: Sürelerin başlangıcıdır, demişlerdir. Ata
el-Horasanı de der ki: Ha, Yüce Allah'ın Hamid, Hannan, Halim ve Hakim isimlerinin
başıdır. Mim ise Yüce Allah'ın Melik, Mecid, Mennan, Mütekebbir ve Musavvir
isimlerinin başıdır.
Buna şu rivayet de delil
teşkil etmektedir: Enes'ten rivayete göre bedevi bir Arap Peygamber (s.a.v.)'e:
"Ha, Mim" nedir? Biz dilimizde böyle bir şey bilmiyoruz, diye sormuş,
Peygamber (s.a.v.) ona şöyle demiştir: "Birtakım isimlerin başı ve bazı
surelerin de başlangıcıdır. ''
ed-Dahhak ve el-Kisai
dedi ki: Bu olacak olan şeyler hükme bağlanmıştır, demektir. O bununla sanki
"Ha, Mım"in hece harfi olduklarına işaret etmektedir. Çünkü bu
harfler "ha" harfi ötreli, "minı" harfi de şeddeli okunduğu
takdirde; (...) şeklini alır ki; bu da "hükme bağlandı ve meydana
geldi" demektir. Ka'b b. Malik dedi ki; "Karşı karşıya gelip de
aramızda savaş başlayınca, Allah'ın hükme bağladığı bir işi kimse geri
çeviremez."
Yine ondan gelen
rivayete göre; "Allah'ın emri yakındır" anlamındadır. Şairin şu
beyitinde olduğu gibi; "Benim günüm yaklaştı, sevindi birtakım kimseler,
Gaflet içinde ve uykuda olan kimseler."
"Humma" ismi
de buradan gelmektedir. Çünkü bu ölüme yakın gelir. Bu Bedir gününde olduğu
gibi, Allah'ın dostlarına yardım ve zaferi, düşmanlarından da intikam alması
zamanı yakındır, demektir.
Bunların hece harfleri
olduğu da söylenmiştir. el-Cermi dedi ki; İşte bundan dolayı harfleri sakin
olarak okunur, hece harfleri durumundadır. Eğer bir süre bu harflerden herhangi
birisi ile adlandırılacak olursa, o vakit ona i'rab verilir. Bu bakımdan
"Ha, Mım"i okudum, dediğin vakit (Ha, Mim) lafzını nasb ile okursun.
Şair de şöyle demiştir:
"Mızrak çekilmişken hatırlatıyor bana Ha, Mim'i Gelmeden önce niye okumadı
Ha, Mim'i"
İsa b. ömer es-Sakafi de
"Ha, Mim"i "mim" harfini üstün olarak: "Ha, Mim'i
okuyorum" anlamında, yahutta arka arkaya iki sakinin gelmesi dolayısıyla
üstün okumuştur. İbn Ebi İshak ve Ebu's-Semmal ise esreli okumuşlardır. İki
sakinin arka arkaya gelmesi veya kasem anlamında da imale ile ve kesreli
okumuştur. Ebu Cafer ise "ha "yı "mim"den kat' ile okurken,
diğerleri vasl ile okumuşlardır. "Ha, mim, ayn, sin, kaf"da da
böyledir.
Ebu Amr, Ebu Bekr,
Hamza, el-Kisai, Halef ve İbn Zekvan ise "ha"yı imaleli okumuşlardır.
Ebu Amr'dan ise ikisi arasında okuduğu rivayet edilmiştir ki; bu da Nafi', Ebu
Cafer ve şeybe'nin kıraatidir, diğerleri ise açık (işba') fethalı okumuşlardır.
"Kitabın
indirilmesi" mübteda, "hükmünde galib, en iyi bilen
Allah'tandır" buyruğu ise haberdir. Bununla birlikte
"indirilmesi" buyruğu hazfedilmiş bir mübtedanın ha beri de ola
bilir. Bu "kitabın indirilmesidir" demek olur. "Ha, Mim"in
mübteda "indirilmesi" buyruğunun haberi olması da mümkündür, anlam da
şöyle olur: Kur'an'ı Allah indirmiştir. O başka bir yerden aktarılmış olmadığı
gibi, yalanlanması caiz olmayan sözlerdendir.
"O, günahları
bağışlayan, tevbeleri kabul eden, azabı çetin ... olandır." el-Ferra dedi
ki: Yüce Allah bunları nekre oldukları halde marifeye sıfatmış gibi
zikretmiştir.
ez-Zeccac da şöyle
demiştir: Bunlar bedel olarak cer ile gelmişlerdir. enNehhas dedi ki: Bu
husustaki açıklamaların tahkiki ve özeti şudur: "Günahları bağışlayan,
tevbeleri kabul eden" anlamındaki buyruklar daha önce geçmiş lafızlara ait
olmak suretiyle iki marife olabilirler. O takdirde iki sıfat olurlar. Ayrıca
bunların müstakbel (gelecek zaman) için ve hal için olmaları da mümkündür. O
vakit bunlar nekre (belirtisiz) olurlar. Fakat buna göre sıfat olmaları müınkün
olmaz. Ancak mecrur olmaları bedel olmalarına göredir. hal olarak
nasbedilmeleri de caizdir.
"Azabı çetin"
buyruğu ise nekredir ve mecrur gelmesi bedel olmak üzeredir.
İbn Abbas dedi ki:
"La İlahe illallah" diyen kimse için "günahları
bağışlayan"dır. "La İlahe illallah" diyen kimselerden
"tevbeleri kabul eden"dir. "La İlahe illallah demeyen kimseler
için ise "azabı çetin olan"dır.
Sabit el-Bünan! de dedi ki:
Mus'ab İbn ez-Zübeyr'in, bineklerin yanından geçmediği çadırının yakınında
bulunuyordum. "Ha, Mim. Kitabın indirilmesi hükmünde galib, en iyi bilen
Allah'tandır" buyruğunu okumaya başladım. Yanımdan bineği üzerinde bir
adam geçti. Ben: "o günahları bağışlayan" diye okuyunca, o: Ey
günahları bağışlayan, günahımı bağışla de, dedi. Ben "tevbeleri kabul
eden" diye okuyunca, o: Ey tevbeleri kabul eden tevbemi kabul et de, dedi.
Ben "azabı çetin" deyince, o: Eyazabı çetin olan beni affet de, dedi.
Ben: "Nimeti pek bol olandır" diye okuyunca, o: Ey nimeti bol olan,
bana bol bol hayırlar ver de, dedi. Onun yanına gitmek üzere kalktım, gözüm bir
şey görmez oldu. Sağa ve sola baktıysam da hiçbir şey göremedim.
İşaret ehli şöyle
demişlerdir: "O" lutfuyla "günahları bağışlayan, tevbeleri kabul
eden" edeceğini vaadeden, adaleti gereği "azabı çetin" olandır.
"Ondan başka hiçbir ilah yoktur, dönüş yalnız O'nadır." Başkasına
dönüş olmayacaktır.
Ömer b. el-Hattab
(r.a)'dan rivayet edildiğine göre bir gün Şam ehlinden oldukça güçlü bir adamı
araştırıp sordu. Ona: Bu adam şu içkiyi artık bırakmaz oldu, dediler. Bunun
üzerine ömer katibine şöyle dedi: Yaz, ömer'den filana, selam sana. Ben
kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'a hamdettiğimi sana bildiriyorum. "Rahman
ve Rahim Allah'ın adı ile. Ha, Mım. Kitabın indirilmesi hükmünde galib, en iyi
bilen Allah'tandır. O günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden, azabı çetin
ve nimeti pek bol olandır. O'ndan başka ilah yoktur, dönüş yalnız
O'nadır." Sonra mektubu mühürleyip, elçisine dedi ki: Bu adamı ancak ayık
bulacağın vakitte bu mektubu ona ver. Sonra yanında bulunanlara o şahıs için
tevbe etmesi için dua etmelerini söyledi. Mektub bu şahısa ulaşınca, bu mektubu
okuyup: Allah bana günahlarımı bağışlayacağını vaadediyor. Cezasından da
sakındırıyor, demeye başladı. Bu sözleri tekrar edip durdu. Sonra ağladı, sonra
da günahından en güzel bir şekilde el çekti ve güzel bir şekilde tevbe etti.
Adamın bu durumu Ömer'e ulaşınca şöyle dedi: Sizden herhangi birinizin ayağının
bir defa kaydığını görecek olursanız, işte böyle yapınız. Onu doğruItmaya
çalışınız ve Yüce Allah'a onun tevbesini kabul etmesi için dua ediniz. Onun
aleyhine şeytanın yardımcıları olmayınız.
''Tevbe" lafzının:
"Tevbe etti, eder, tevbe etmek"in mastarı olması mümkündür. Aynı
şekilde "tevbe"nin çoğulu olma ihtimali de vardır. "Sedir
ağacı"nın çoğulunun: (...) şeklinde; "Azm" in çoğulunun (...)
şeklinde gelmesi gibi. Şairin şu mısraı da bu kabildendir: "Bir an diner
ve bir çok an yeniden eser."
Bununla birlikte bunun
"tevbe" anlamına gelmesi de mümkündür. Ebu'I-Abbas dedi ki: Kalbimde
daha ağır basan ihtimal bunun mastar olmasıdır. Yani Yüce Allah bu fiili kabul
eder demektir. Nitekim: "Dedi, demek" gibidir. Eğer bu çoğul ise, o
takdirde tevbeleri kabul eder, anlamındadır.
"Ve nimeti pek bol
olandır" anlamındaki buyruk da hem bedel, hem de sıfat olabilir, çünkü
marifedir.
(...)'in asıl anlamı
nimet vermek ve lütuf ta bulunmaktır. Bu kökten olmak üzere: "Allah'ım
bize nimet ihsan et, bize lutufta bulun" denilir.
İbn Abbas dedi ki:
"Ve nimeti pek bol olandır." Yani bol nimetlerin sahibi olandır.
Mücahid de: Zenginlik ve bolluk sahibi olan, diye açıklamıştır. Yüce Allah'ın:
"İçinizden bir bolluğa güç yetiremeyenler." (en-Nisa, 25)
buyruğundaki: ''Bolluk" lafzı zenginlik ve genişlik anlamındadır.
Yine İbn Abbas'dan
nakledildiğine göre; "nimeti pek bol olan" buyruğunu "la İlahe
illallah" demeyen kimselere muhtaç olmayan diye açıkladığı rivayet
edilmiştir. İkrime de şöyle demiştir: "Nimeti pek bol olan" lutuf
sahibi olan demektir.
el-Cevherı dedi ki:
(...) lafzı "tı" harfi üstün ile olursa minnet ve ihsan demektir. Bu
kökten olmak üzere: ''Ona lutuf ve ihsanda, minnette bulundu" denilir.
Muhammed b, Ka'b da dedi ki: "Nimeti pek bol olan" pekçok lütuflarda bulunan
demektir.
el-Maverdi dedi ki:
Burada minnette bulunmak ile lütuf ta bulunmak arasındaki farka gelince,
minnette bulunmak günahı affetmektir. Lütuf ta bulunmak ise hak kazanılmayan
şeyi ihsan etmektir.
"Tavl (pek bol
nimet)" lafzı "uzun"lukdan alınmadır. Sanki o ihsan ettiği
nimetleriyle başkasına uzun gelmiş gibidir. Nimet ihsan ettiği süre uzadığından
dolayı böyle denilmiştir, diye de açıklanmıştır.
"O'ndan başka ilah
yoktur, dönüş yalnız O'nadır."
"Allah'ın
ayetlerinde ancak kafirler tartışır." Allah, Allah'ın ayetleri hakkında
mücadele edip tartışanların kafirliklerini tescil etmektedir. Maksat Allah'ın
ayetlerine dil uzatmaktan ötürü batılı ileri sürerek tartışmak ve hakkı
çürütmek, Yüce Allah'ın nurunu söndürmek kastı ile mücadeleye girişmektir. Buna
Yüce Allah'ın: "Ve batılı hakkı onunla çürütmek kastıyla ileri sürüp
mücadele ettiler" (el-Mu'min, 5) buyruğu delil teşkil etmektedir.
Kapalı kalmış bir hususu
açıklamak, içinden çıkılamayan bir noktayı çözmek, ayetlerin anlamlarını ortaya
çıkarmak sapık kimselerin sapıklıklarını reddetmek için bu ayetler ile ilgili
tartışma ve mücadeleye gelince, bu Allah yolunda yapılan cihadın en büyüğüdür.
Bu anlamdaki açıklamalar yeteri kadarıyla daha önceden Yüce Allah'ın:
"Allah kendisine hükümdarlık verdi diye Rabbi hakkında İbrahim ile
mücadele edeni görmedin mi?" (el-Bakara, 258) ayeti açıklanınca geçmiş
bulunmaktadır.
"O halde onların
şehirlerde dönüp dolaşması" çeşitli şekillerde tasarruflarda bulunması
"seni aldatmasın." Çünkü Ben onlara mühlet versem bile onları
cezalandırmayı ihmal etmem, onları cezalandırırım.
"Seni
aldatmasın" lafzı: (...) diye de okunmuştur.
İbn Abbas dedi ki: Yüce
Allah bu buyruğu ile (Kureyşlilerin) Mekke'den Şam'a ve Yemen'e ticaretlerini
kastetmektedir. "Seni aldatmasın" buyruğu, içinde bulundukları iyi
durum ve rızık genişliği seni aldatmasın, çünkü o dünyadaki az bir
faydalanmadır, diye de açıklanmıştır.
ez-Zeccac dedi ki: Kafir
olmalarından sonra esenlikte olmaları "seni aldatmasın." Çünkü
sonunda onlar helak olacaklardır.
Ebu'I-Aliye dedi ki: İki
ayet-i kerime vardır ki, Kur'an-ı Kerim hakkında mücadele edenlere karşı pekçok
ağır ve çetin ifadeler taşımaktadır. Birisi Yüce Allah'ın: "Allah'ın
ayetlerinde ancak kafirler tartışır" buyruğu, diğeri ise; "Muhakkak
ki hitab hakkında anlaşmazlığa düşenler, elbette (haktan) uzak bir ayrılık
içindedirler" (Bakara, 176) buyruğudur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN