ZÜMER 30 / 31 |
{29} إِنَّكَ
مَيِّتٌ
وَإِنَّهُم
مَّيِّتُونَ {30} ثُمَّ
إِنَّكُمْ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
عِندَ
رَبِّكُمْ
تَخْتَصِمُونَ
{31} |
30.
Muhakkak sen de öleceksin, hiç şüphesiz onlar da öleceklerdir.
31.
Sonra muhakkak sizler kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda muhakeme
olacaksınız.
"Muhakkak sen de
öleceksin, hiç şüphesiz onlar da öleceklerdir" anlamındaki buyruğu İbn
Muhaysın, İbn Ebi Able, İsa b, ömer ve İbn Ebi İshak: (...) diye okumuşlardır.
Bu da güzel bir kıraattir, (aynı anlamdadır), Abdullah b, ez-Zübeyr de böyle
okumuştur.
en-Nehhas dedi ki: Bu
kabilden olan elifler şaz kullanımlar da hazfedilir. (...) Arap dilinde
müstakbel (öleceksin) anlam(ın)da çokça kullanılır. Nitekim hasta olan kimseye:
"Şüphesiz ki o bu yemekten hastalanmıştır" denilir.
el-Hasen, el-Ferra ve
el-Kisai şöyle demişlerdir: "Meyyit" şeddeli olarak henüz ölmemiş fakat
gelecekte ölecek kimse için kullanılır. "Meyt" ise canı ayrılmış olan
kimse demektir. Bundan dolayı burada hafif (şeddesiz) okunmaz.
Katade dedi ki:
Peygamber (s.a.v.)'e öleceği belirtildiği gibi size de öleceğiniz
bildirilmektedir.
Sabit el-Bünani de şöyle
demiştir: Bir adam Sıla b. Eşyem'e kardeşinin öldüğü haberini verirken, onun
yemek yemekte olduğunu gördü. Sıla ona: Gel yemek ye, kardeşimin öleceği
önceden beri zaten bana bildirilmişti. Adam: nasıl olur? Bu hususta sana haber
getiren kişi benim. deyince. o da şöyle demiştir: Yüce Allah bana onun
öleceğini haber vermiş ve: "Muhakkak sen de öleceksin, hiç şüphesiz onlar
da öleceklerdir" diye buyurmuştur.
Bu buyruk Peygamber
(s.a.v.)'e hem kendisinin hem de onların öleceğini haber verdiği bir hitabıdır.
Bunun beş anlama gelme ihtimali vardır:
1- Bu buyruk ahiretten
sakındırma anlamında olabilir.
2- Amele teşvik olmak
için bu hatırlatılmıştır.
3- Ölüme hazırlık olması
için hatırlatmıştır.
4- ümmetler başkası
hakkında anlaşmazlığa düştükleri şekilde, onun (Peygamberin) ölümü hususunda
anlaşmazlığa düşmesinler diye öleceği haber verilmiştir. öyle ki ömer (r.a) Hz.
Peygamber'in ölümünü kabul etmeyince, Ebu Bekir (...) ona karşı bu ayeti delil
getirince vazgeçmiştir.
5- Yüce Allah başka
noktalarda faziletleri farklı farklı olmakla birlikte ölüm hususunda bütün
yarattıklarını birbirine eşit kılmıştır; ta ki ölüm noktasında teselli imkanı
çokça bulunsun ve bu husustan dolayı duyulacak hasret az olsun.
"Sonra muhakkak
sizler kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda muhakeme olacaksınız"
buyruğunda muhakeme'den (yahutta karşılıklı davalaşma) kasıt kafir ile
mü'minin, zalim ile mazlumun davalaşmalarıdır. ibn Abbas ve başkaları bunu
böyle açıklamıştır. Uzunca bir haberde de şöyle denilmektedir: Davalaşma
kıyamet gününde o dereceye varacak ki ruh cesede karşı delil getirmeye
kalkışacaktır.
ez-Zübeyr de dedi ki: Bu
ayet-i kerime nazil olunca: Ey Allah'ın Resulü dedik özel birtakım günahlarla
birlikte dünyada bizim aramızda meydana gelen şeyler bize karşı tekrar
gösterilecek mi? O şöyle buyurdu; "Evet, andolsun ki her hak sahibine
hakkı eksiksiz ödeninceye kadar size karşı tekrarlanacaktır. ez-Zübeyr dedi ki:
Allah'a andolsun o zaman iş çok zor demektir.
İbn ömer dedi ki: Biz
bir süre yaşayıp bu ayet-i kerimenin bizim hakkımızda ve iki kitab ehli
(yahudiler ve hristiyanlar) hakkında indiğini kabul ediyorduk.
"Sonra muhakkak
sizler kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda muhakeme olacaksınız." Bunun üzerine
biz: Bizler peygamberimiz bir, dinimiz bir iken nasıl olur birbirimizden davacı
olacağız dedik, Nihayet ben birbirimize karşı kılıç kullandığımızı gördüm, o
vakit bu ayetin bizim hakkımızda indiğini anladım.
Ebu Said el-Hudri dedi
ki: Rabbimiz bir, dinimiz bir, peygamberimiz bir peki bu davalaşma ne oluyor
diyorduk, Sıffin günü olup da birbirimize karşı kılıç kullanınca o vakit, evet
işte o budur. dedik.
İbrahim en-Nehai dedi
ki: Bu ayet-i kerime inince Resulullah (s.a.v.)'in ashabı: Bizim kendi
aramızdaki davalarımız, davalaşmalarımız da ne oluyor; dediler, Osman (r.a)
öldürülünce: İşte bizim aramızdaki davalaşmamız budur, dediler.
Davalaşmalarının Yüce
Allah huzurunda muhakeme olunmaları olduğu da söylenmiştir. Zalimin
iyiliklerinden yaptığı zulüm kadar alınacak ve zulmettiği kimsenin iyiliklerine
katılacaktır. Bu ise Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadiste belirttiği gibi
bütün haksızlıklar hakkında umumidir. Buna göre Resulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuşlar: "Siz müflisin kim olduğunu biliyor musunuz'" Ashab:
Aramızda müflis herhangi bir dirhemi ve malı bulunmayan kimseye denir. şöyle
buyurdu: "ümmetimden müflis kişi kıyamet gününe namaz kılmış, oruç tutmuş,
zekat vermiş olarak gelir. Bununla birlikte şuna sövmüş, buna iftirada bulunmuş,
şunun malını almış, berikinin kanını akıtmış, öbürünü dövmüş olarak gelir. Buna
iyiliklerinden, öbürüne de iyiliklerinden verilir. İyilikleri üzerindeki
hakların karşılığı bitirilmeden bitip tükenecek olursa bu sefer onların
günahlarından alınır, onun üzerine bırakılır, sonra da cehenneme atılır.'' Bu
hadisi Müslim rivayet etmiştir Bu anlamdaki güzel açıklamalar Al-i İmran
Süresi'nde (169-170. ayetler, 6. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır,
Buhari'de, Ebu
Hureyre'den gelen rivayete göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Her kim bir başkasına namus, haysiyet ya da başka bir hususta haksızlık
yapmış ise dinar ve dirhemin bulunmadığı bir gün gelmeden önce ondan helallik
dilesin, (Aksi takdirde) o kimsenin eğer salih bir ameli varsa, yaptığı
haksızlık kadariyle ondan alınır. Şayet hasenatı olmasa bu sefer haksızlık
yaptığı kimsenin günahlarından alınır, o kimsenin üzerine yükletilir ...
Senedi multasıl bir
hadiste de şöyle denilmektedir: 'Dünya hayatındaki işlerden dolayı
davalaşılacak ilk hususlar.. " Biz bütün bu hususlara dair açıklamaları
"et- Tezkire" adlı eserimizde yeteri kadarıyla zikretmiş bulunuyoruz.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN