ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

SAD

45

/

47

 

وَاذْكُرْ عِبَادَنَا إبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ أُوْلِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ {45}

 إِنَّا أَخْلَصْنَاهُم بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِ {46}

 وَإِنَّهُمْ عِندَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْأَخْيَارِ {47}

 

45. Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u da an!

46. Çünkü Biz onları bir hasletle ihlaslı kıldık ki, bu da yurdu anmaktır.

47. Muhakkak onlar yanımızda seçkinlerden, hayırlılardan idi.

 

"Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u da an" buyruğundaki: "Kullarımız" lafzını İbn Abbas sahih bir senetle nakledildiğine göre: 'Kulumuz" diye okumuştur, Bunu İbn Uyeyne, Amr'dan, o Ata'dan, o İbn Abbas'tan diye rivayet etmiştir. Aynı zamanda bu Mücahid, Humeyd, İbn Muhaysin ve İbn Kesir'in de kıraatidir. Bu kıraate göre "İbrahim" buyruğu "kulumuz"dan bedel olmaktadır. İshak ve Yakub ise buna atıf olur. Bununla birlikte çoğul (kullarımız anlamında) kıraati daha açık ve anlaşılırdır. Ebu Ubeyd ile Ebu Hatem'in tercih ettiği kıraat de budur. Bu durumda "İbrahim" ve sonra gelen isimler bedel olurlar,

 

en-Nehhas dedi ki: Arapça açısından bunun açıklaması şöyledir: Eğer sen:

Ben arkadaşlarımız Zeyd'i, Amr'ı ve Halid'i gördüm diyecek olursan, Zeyd, Amr ve Halid bedeldir ve kendilerinden sözedilen "arkadaşlar" onlardır. Şayet: Arkadaşımız Zeyd'i, Amr'ı ve Halid'i gördüm diyecek olursan, tek başına "Zeyd" bedel olur ve "arkadaşımız" diye sözü edilen kişi odur, Zeyd ve Amr ise "arkadaşımız" lafzına atıf edilmişler ve bunlar bunun dışında bir başka delil bulunmadıkça "arkadaşlık" kapsamı içerisine girmezler. Şu kadar var ki Yüce Allah'ın: "İshak ve Yakub" buyruklarının "kulluk'un kapsamı içerisinde oldukları bilinen bir husustur. Bu ayet-i kerimeyi: Boğazlanması emredilen kişi İsmail değil, İshak'tır, görüşünü kabul edenler delil gösterirler. Bizim de daha önce "el-i'lanı bi Mevlidi'n-Nebiyyi Aleyhi's-Selam" adlı eserimizde belirttiğimiz üzere sahih olan da budur.

 

"Güçlü ve basiretli" buyruğu ile ilgili olarak en-Nehhas şöyle demektedir: "Basiretli" buyruğunun din ve ilim noktasında basiret sahibi diye te'vili ittifakla kabul edilmiş bir te'vildir, "Güçlü" lafzının te'vili hususunda ise görüş ayrılığı vardır, Tefsir alimleri bunun dinde güç ve kuvvet anlamında olduğunu Söylerken bazı kimseler de: "Güçlü'' kelimesi nimet anlamındaki: "El" lafzının çoğuludur, derler. Yani onlar nimet sahibi kimseler idiler, bu da: Allah'ın kendilerine nimet ihsan ettiği kimseler'', demek olur. Nimet ve ihsan sahibi kimseler, diye de açıklanmıştır. Çünkü onlar gerçekten kendilerine ihsanda bulunulmuş ve önceden (dünyada iken) hayır işlemiş kimselerdir. Taberi'nin tercih ettiği açıklama da budur.

 

"Muhakkak onlar yanımızda seçkinlerden, hayırlılardan idi. " Yani Yüce Allah'ın kirlerden arındırıp temizlediği, risaleti için seçtiği kimseler idi.

 

"Seçkinler" lafzı "mustafa: seçkin"in çoğuludur. Bunun aslı "te" ile: (...) şeklindedir. Buna dair açıklamalar daha önce Bakara Süresi'nde (130. ayetin tefsirinde) Yüce Allah'ın: "Allah sizin için bu dini beğenip seçti" (el-Bakara, 132) buyruğunun tefsirinde geçmiş bulunmaktadır.

 

"Hayırlılar" ise "Hayırlı" lafzının çoğuludur. el-A'meş, Abdu'I-Varis, el-Hasen ve İsa es-Sakafi vasl ve vakıf hallerinde: "Güçlü" lafzını sonunda "ye"siz olarak okumuşlardır ki Yüce Allah'a itaat hususunda güç sahibi kimseler demektir. Bununla birlikte ye'nin hafifletmek maksadıyla hazfedilmiş olup anlamın cemaatin kıraatinin anlamı gibi olması da mümkündür.

 

"Çünkü Biz onları bir hasletle ihlaslı kıldık ki, bu da yurdu anmaktır" buyruğundaki: "Bir hasletle" lafzı genel olarak tenvinli okunmuştur. Ebu Ubeyd ile Ebu Hatim'in tercih ettiği şekil de budur. Nafi', Şeybe, Ebu Cafer ve İbn Amir'den Hişam ise: "Yurdu anma hasleti ile" anlamında izafet ile okumuşlardır. Bu durumda "bir hasletle" buyruğunu tenvinli okuyanlar "yurdu anmak" anlamındaki terkibi ondan bedel olarak kabul ederler. İfade: Biz ahiret yurdunu hatırlamaları ve onun için hazırlanarak hem kendileri ona rağbet etsinler, hem de insanların ona rağbetlerini arttırmaları şeklindeki bir haslet ile ihlaslı kıldık, takdirinde olur.

 

Bununla birlikte: "Bir hasletle" buyruğunun: "Halis oldu, kurtuldu, arındı" fiilinin mastarı, buna karşılık: "Anmak' buyruğunun da fail olarak ref konumunda olması da mümkündür. Anlam da şöyle olur:

 

Yurdu hatırlamak yani ahiret yurdunu hatırlatmak onlar için halis olmak suretiyle onları ihlasa erdirdik, arındırdık, kurtardık Yine "bir haslet"in:

 

"Kurtardım, arındırdım, halis kıldım" fiilinin mastarı olması ve fazla gelen hemzenin hazfedilmiş olması da mümkündür. Bu takdirde "anmak'' anlamındaki lafız, nasb konumunda olur. İfade de: Yurdu hatırlamayı halis kılmaları suretiyle ... takdirinde olur.

 

"Yurt" ile dünyanın kastedilmesi de mümkündür. Yani onlar dünyayı hatırlasınlar ve ona rağbet etmesinler. Böylelikle dünya da onlardan güzel övgülerle sözedilmek suretiyle, dünya onlar için halis olsun (kötülüklerden arınsın). Yüce Allah'ın: "Ve onlara doğruyu söyleyen Yüce bir dil verdi!? (Yahut onlardan doğru olarak ve övgü ile söz edilmesini sağladı!?)" (Meryem, 50) buyruğuna benzer.

 

"Yurt" ile ahiret yurdu ile bu yurdun insanlara hatırlatılması anlamı da kastedilmiş olabilir. "İhlas ile" lafzını "yurt"a izafe ile okuyan kimselerin bu okuyuşuna göre "ihlas" anlamında bir mastar olur, "anmak" da mastarın kendisine izafe edilmiş olduğu mef'ulün bih olur. Bu da ahiret yurdunu ihlas ile (anmaları) suretiyle ... demek olur. Yine mastarın faile izafe edilmesi "ihlas ile" anlamındaki lafzın "hulus (halislik)" anlamında mastar olması da mümkündür. Yani yurdu anmak işi, onlar için halis olması suretiyle ...

 

Burada da "yurt" önceden geçtiği üzere ya ahiret ya da dünya yurdudur. İbn Zeyd dedi ki: Anlamı ahiret yurdunu anmak suretiyle Biz onları ihlasa erdirdik, şeklindedir. Yani onlar ahireti hatırlarlar, ona rağbet ederler, dünyaya karşı da zahiddirler (rağbet etmezler). Mücahid de şöyle demiştir: Biz onlara cenneti zikredip hatırlatmak suretiyle onları ihlasa erdirdik, demektir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Sad 48-54

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR