SAD 48 / 54 |
وَاذْكُرْ إِسْمَاعِيلَ
وَالْيَسَعَ
وَذَا
الْكِفْلِ
وَكُلٌّ
مِّنْ
الْأَخْيَارِ
{48} هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ
لِلْمُتَّقِينَ
لَحُسْنَ
مَآبٍ {49} جَنَّاتِ
عَدْنٍ
مُّفَتَّحَةً
لَّهُمُ الْأَبْوَابُ {50}
مُتَّكِئِينَ
فِيهَا
يَدْعُونَ
فِيهَا بِفَاكِهَةٍ
كَثِيرَةٍ
وَشَرَابٍ {51} وَعِندَهُمْ
قَاصِرَاتُ
الطَّرْفِ
أَتْرَابٌ {52}
هَذَا مَا
تُوعَدُونَ
لِيَوْمِ الْحِسَابِ
{53} إِنَّ هَذَا
لَرِزْقُنَا
مَا لَهُ مِن
نَّفَادٍ {54} |
48.
İsmail'i, Elyesa'ı ve Zülkifl'i de an. Hepsi de hayırlılardan idi.
49. Bu
bir zikirdir. Şüphe yok ki takva sahibleri için elbette güzel bir dönüş yeri
vardır;
50.
Kendileri için kapıları açılmış haldeki Adn cennetleridir.
51.
Onlar oralarda yaslananlar olarak; orada çokça meyve ve içecek isterler.
52.
Yanlarında da aynı yaşta, gözleri yalnız eşlerine bakanlar vardır.
53. İşte
hesab günü için size vaadolunan budur.
54. İşte
muhakkak bu bizim rızkımızdır, tükeneceği yoktur.
"İsmail'i, Elyesa'l
ve Zülkifl'i de an" buyruğunda sözü geçen "Elyesa"'den el-En'am
Süresi'nde (84-86. ayetler, 3. başlıkta) Zülkifl'den de el-Enbiya Süresi'nde
(85. ayetin tefsirinde) söz edilmiş bulunmaktadır.
"Hepsi de
hayırlılardan" peygamberlik için seçilmiş kimselerden "idi."
"Bu bir zikirdir." Yani bu dünyada güzel bir şekilde anılıştır ve
ebediyyen kendisi ile anılacakları bir şereftir.
"Şüphe yok ki takva
sahipleri için elbette güzel bir dönüş yeri vardır."
Yani bu dünyadaki güzel
anılış ile birlikte onlar için kıyamette de güzel bir dönüş yeri olacaktır.
Daha sonra Yüce Allah bunu şu buyruklarıyla açıklamaktadır: "Adn
cennetleridir." Bu buyruktaki "Adn" sözlükte ikamet demektir.
Mesela: ''O yerde ikamet etti" demektir.
Abdullah b. ömer dedi
ki: Cennette Adn adı verilen bir köşk vardır. Onun etrafında yüksek burçlar ve
çok güzel bahçeler vardır. Beşbin kapısı vardır. Herbir kapının üzerinde
çizgili Yemen kumaşından beşbin örtü vardır. Oraya ancak bir peygamber yahut
bir sıddik ya da bir şehit girer.
"Kendileri için
kapıları açılmış haldeki Adn cennetleri" buyruğunda geçen: ''Açılmış
halde" lafzı haldir. "Kapılar" anlamındaki kelimenin merfu
gelmesi ise meçhul bir fiilin ismi (naib-i faili) olduğundan dolayıdır.
ez-Zeccac dedi ki; Yani
oranın kapıları onlar için açılmış halde olacaktır. el-Ferra da; Onun kapıları
onlar için açılmış haldedir, diye açıklamıştır. elFerra "kapılar"
anlamındaki kelimenin nasb ile okunmasını da caiz kabul etmektedir. O dedi ki:
Bu, "Kapıları açılmış halde" demek olup sonradan (yuvarlak te
üzerine) tenvin ile ("kapılar" anlamındaki lafzın son harfi olan
"be" üzerine) nasb getirilmiştir. el-Ferra ve Sibeveyh (buna örnek
olmak üzere) şu beyiti zikrederler: "Biz ondan sonra bir yaşayışın
kuyruklarına asılırız ki Hörgücü bulunmayan zayıf düşmüş sırtı düz bir
devenin."
Yüce Allah burada:
''Açılmış haldeki" diye buyurup (...) diye buyurmamış olması, kapıların
onlara el değdirilmek suretiyle değil, emir verilmek suretiyle açılacağından
dolayıdır,
el-Hasen dedi ki: Bu
kapılara: Açıl denilecek, kapılar açılacak, kapan denilecek, kapanacaklar.
Kapıları onlara
meleklerin açacağı da söylenmiştir.
"Onlar orada
yaslananlar olarak" anlamındaki buyruk da onda amel eden lafızdan önce
gelmiş bir haldir ki, amili Yüce Allah'ın: "orada ... isterler"
anlamındaki buyruktur ve: ''Cennetlerde yaslananlar olarak ... isterler"
demektir.
"Çokça meyve"
çeşitli meyveler "ve içecek" yani çokça şarab isterler. Buradaki
"çok" lafzının hazfedilmesi ifadenin ona delalet etmesinden
dolayıdır.
"Yanlarında aynı
yaşta, gözleri yanlız eşlerine bakanlar vardır." Yani gözlerini sadece
eşlerine dikmiş ve başkalarına bakmayan kadınlar vardır. Buna dair açıklamalar
es-Saffat Süresi'nde (48. ayetin tefsirinde) geçmiş buL unmaktadır.
"Aynı yaşta"
yani hepsinin doğumu aynı, hem güzellikleri, hem gençlikleri itibariyle
birbirine eşit, otuz üç yaşında kızlar olacaklardır. İbn Abbas dedi ki: Bununla
Ademoğlu kadınları kastedilmektedir.
"Aynı yaşta"
lafzı: (...)'in çoğulu olup "gözleri yanlız eşlerine bakanlar"
anlamındaki lafzın sıfatıdır. Çünkü "gözleri yanlız eşlerine
bakanlar" anlamı verilen lafız her ne kadar marifeye muzaf ise de
nekredir. Buna delil de "elif" ile "lam"ın başına
gelebilmesidir, şairin şu beyitinde olduğu gibi: "Gözlerini eşlerinden
başkasına dikmeyenlerden (öyleleri vardır ki) küçücük bir karınca dahi,
Gömleğinin üzerinden yürüyecek olsa (teninin narinliğinden) mutlaka üzerinde iz
bırakır."
"İşte hesab günü
için size vaadolunan budur." Yani size vaadolunan mükafat işte budur.
genel olarak: "Vaadolunduğunuz" şeklinde okunmuştur. Ey mü'minler!
İşte vaadolunduğunuz şey ... demektir.
Ancak İbn Kesir, İbn
Muhaysın, Ebu Amr ve Yakub haber vermek anlamında ("te" yerine)
"ye" ile (vaadolundukları anlamında) diye okumuşlardır. es-Sülemı'nin
kıraati de bu olup Ebu Ubeyd ile Ebu Hatim'in tercih ettiği de budur. Buna
sebep de Yüce Allah'ın: "Şüphe yok ki takva sahibleri için elbette güzel
bir dönüş yeri vardır" buyruğudur. Bu buyruk bir haberdir.
"Hesab günü
için" buyruğu da hesab gününde anlamındadır. el-A'şa şöyle demiştir:
"Kötü zamanlar için kendilerinin olan şeyleri değersiz kılanlar, Nihayet o
ayıkınca ayıkanlar."
Şair burada "kötü
zamanlarda" demek istemiştir.
"İşte muhakkak bu bizim
rızkımızdır, tükeneceği yoktur" buyruğu cennet nimetlerinin sürekli ve
kesintisiz olduğuna delildir. Yüce Allah'ın: "Bu arkası kesilmeyen bir
bağıştır." (Hud, 108); "çünkü onlar için sonu gelmez bir mükafat
vardır" (et-Tin, 6) buyruklarında olduğu gibi.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN