SAD 44 |
وَخُذْ
بِيَدِكَ
ضِغْثاً
فَاضْرِب
بِّهِ وَلَا
تَحْنَثْ
إِنَّا
وَجَدْنَاهُ
صَابِراً نِعْمَ
الْعَبْدُ
إِنَّهُ
أَوَّابٌ |
44. Ve: "Eline
bir demet sap al, onunla vur ve yeminini bozma! Gerçekten Biz onu sabredici
bulduk. O ne güzel kuldu! Çünkü o (Rabbine) çokça dönen idi.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı yedi başlık halinde sunacağız:
1- Eyyub (a.s.)'ın Yemini:
2- Kocanın Te'dib Maksadıyla Hanımını
Dövmesi:
3- Bu Hüküm Eyyub'a Has Mıdır? Yoksa
Bütün Mü'minler Hakkında Umumi Midir?:
4- Yeminden Bir Süre Sonra İstisna
Yapmak:
5- Yemin ve Adak Keffareti:
6- Bu Ayetten Sufilerin Yanlış Bir
İstidlali İle Raks'a Cevaz Çıkarmaları:
7- Sabırlı Güzel Kul:
1- Eyyub (a.s.)'ın
Yemini:
Eyyub (a.s) hastalığı
sırasında hanımına yüz sopa vurmaya yemin etmişti. Bu yeminine neyin sebep
olduğu hususunda dört ayrı görüş vardır:
1. İbn Abbas'ın naklettiğine
göre İblis doktor suretinde hanımı ile karşılaşmış, onu Eyyub'u tedavi etmek
için çağırmış. İblis: "Şu şartla onu tedavi ederim, demiş. İyileşecek
olursa sen beni iyileştirdin diyecek, bunun dışında ondan hiçbir karşılık
istemiyorum." Hanımı: Peki diyerek Eyyub'a böyle davranması doğrultusunda
da kanaat belirtince, onu dövecek diye yemin etmiş ve: Yazık sana! o dediğin
kişi şeytandır, demişti.
2. Said b.
el-Müseyyeb'in naklettiğine göre önceden Eyyub'a getirdiği ekmekten daha
fazlasını getirmiş. O hıyanet edeceğinden korkunca, mutlaka onu dövecek diye
yemin etmiş.
3. Yahya b. Sellam ve
başkalarının anlattığına göre de şeytan Eyyub'un hanımını Eyyub'u kendisine
kurban olarak bir keçi kesmeye mecbur etmesini ve bunun sonucunda da
iyileşeceğini belirterek telkinde bulunmuş. Hanımı bundan Eyyub'a söz edince,
iyileştiği takdirde ona yüz sopa vuracağına dair yemin etmiş.
4. Denildiğine göre
hanımı saç örüklerini iki ekmek karşılığında satmış. Çünkü Eyyub'a yemek üzere
götürecek hiçbir şey bulamamıştı. Eyyub ise ayağa kalkmak istedi mi ona
tutunurdu. İşte onu dövmeye yemin etmesinin sebebi bu olmuştu.
Yüce Allah ona şifa
verince eline bir demet sap alarak onlarla vurmasını emretmişti. O da yaklaşık
yüz kadar kurumuş bir salkım demeti aldı ve ona bunlarla bir defa vurdu.
-Mealde: "Bir demet
sap" diye anlam verilen-: (...)'ın "yaş ve kuru karışık olmak üzere
bir kabza ot" demek olduğu da söylenmiştir. İbn Abbas dedi ki: Bu, sapları
ile birlikte hurma ağacı salkımı demektir.
2- Kocanın Te'dib Maksadıyla
Hanımını Dövmesi:
Bu ayet-i kerime erkeğin
hanımını te'dib etmek maksadıyla dövmesinin caiz olduğu hükmünü ihtiva
etmektedir. Çünkü Eyyub'un hanımı bir hata işlemiş, o da ona yüz sopa vuracak
diye yemin etmişti. Yüce Allah da Eyyub'a hurma ağacı salkımlarından bir salkım
ile onu vurmasını emretmişti. Ancak had uygulamalarında böylesi caiz değildir.
Yüce Allah'ın ona bu emri vermesi te'dib haddinden daha ileri derecede hanımını
vurmaması içindi. Zira kocanın hanımını te'dib haddi ötesinde vurması yetkisi
yoktur. Bundan dolayı Peygamber (s.a.v.) -daha önce en-Nisa Süresi'nde
açıklandığı üzere (Nisa, 34. ayet, 8. başlıkta): "İz bırakmayacak şekilde
onlara vurunuz" diye buyurmuştur.
3- Bu Hüküm Eyyub'a
Has Mıdır? Yoksa Bütün Mü'minler Hakkında Umumi Midir?:
İlim adamları bu hüküm
umumi midir? Yoksa sadece Eyyub'a has bir hüküm müdür, hususunda farklı
görüşlere sahibtir. Mücahid'den bunun bütün insanlar hakkında umumi olduğu
rivayeti gelmiştir. Bunu İbnu'l-Arabi zikretmiştir.
el-Kuşeyri'den de bunun
Eyyub'a has olduğunu belirttiği nakledilmiştir. el-Mehdevı'nin Ata b. Ebi
Rebah'dan naklettiğine göre o, bu hükmün baki olduğu kanaatinde imiş.
Dolayısıyla bir kimse yüz sopa ve benzeri ile bir defada vuracak olur ise,
yeminini yerine getirmiş olur. Şafii de buna yakın bir rivayette bulunmuştur.
Yine Peygamber (s.a.v.)'den de buna yakın bir rivayet gelmiştir. Buna göre,
cariyenin kendisinden hamile kaldığı kötürüm kimseye, yüz tane sapı bulunan bir
salkım ile bir defa vurmmasını emretmiştir.
el-Kuşeyrı dedi ki:
Ata'ya: Bugün bununla amel edilebilir mi? diye sorulmuş, o da: Kur'an-ı Kerim
ancak kendisi ile amel olunsun ve ona uyulsun diye indirilmiştir diye cevab
vermiştir.
İbnu'l-Arabı dedi ki:
Ata'dan bunun Eyyub'a has olduğu rivayeti de gelmiştir. Aynı şekilde Ebu Zeyd
İbnu'I-Kasım'dan, o Malik'ten: Bir kimse kölesine yüz sopa vuracağına yemin
etse, sonra bunları biraraya getirip bir defada o sopaları ona vursa yeminini
yerine getirmiş olmaz, demiştir.
(Mezhebimize mensub)
kimi ilim adamları da şöyle demiştir: Malik bununla Yüce Allah'ın: "Sizden
herbiriniz için bir şeriat ve bir yol tayin etti!?" (el-Maide, 48)
buyruğuna işaret etmektedir. Yani bu uygulama bizim şeriatimiz ile
neshedilmiştir.
İbnu'I-Münzir dedi ki:
Biz Ali'den el-Velid b. Ukbe'ye iki tarafı bulunan bir kamçı ile kırk celde
vurduğunu rivayet etmiş bulunuyoruz. Malik ise bunu kabul etmeyip Yüce
Allah'ın: "Herbirine yüzer değnek vurun" (en-Nur, 2) buyruğunu
okumuştur. Bu, re'y ashabının kabul ettiği görüştür. Şafii kendi görüşüne delil
olarak bir hadis delil göstermiş ise de o hadisin senedi hakkında
konuşulmuştur. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.
Derim ki: Şafii'nin
delil gösterdiği hadisi Ebü Davud Sünen'inde şöylece rivayet etmektedir: Bize Ahmed
b. Said el-Hemedani anlattı, dedi ki: Bize İbn Vehb anlattı, dedi ki: Bana
Yunus, İbn Şihab'dan haber verdi, dedi ki: Bana Ebu Umame b. Sehl b. Huneyf
haber verdi, ona da Peygamber (s.a.v.)'in ashabından ensardan birisi, haber
verdiğine göre onlardan bir kişi oldukça zayıf düşünceye kadar rahatsızlandı
Bir deri, bir kemik kaldı Onun yanına birilerine ait bir cariye girdi. Bu
cariyeden hoşlandı ve üzerine atıldı. Kavminden birtakım kimseler onu ziyaret
etmek üzere yanına gittiklerinde onlara durumu bildirdi ve: Benim için
Rasülullah (s.a.v.)'dan fetva isteyin. Ben yanıma gelmiş bir cariye ile
birlikte oldum, dedi. Durumu Rasülullah (s.a.v.)'a anlattılar ve şöyle dediler:
Biz hiç kimseyi onun kadar hasta ve bitkin görmemiştik. Onu sana taşıyıp
getirecek olursak kemikleri dökülür. O bir deri, bir kemik kalmış. Bunun
üzerine Resulullah (s.a.v.) onun için yüz çubuğu bulunan bir salkım almalarını
emretti. Bu salkım ile onu bir defa vurdular.
Şafii dedi ki:
"Filan kimseye yüz sopa vuracak" diye yemin etse yahutta bir vuruş
vuracağım diye yemin edip şiddetlice vuracağını söylemeyip kalbinden de bunu
niyet etmemişse ayet-i kerimede sözü geçen şekilde onu vurması yeterlidir ve
yeminini bozmuş olmaz.
İbnu'l-Münzir dedi ki:
Bir adam kölesine yüz sopa vuracak diye yemin etse ve ona hafif bir şekilde
vursa, Şafii, Ebu Sevr ve Re'y ashabına göre yeminini yerine getirmiş olur.
Malik: Acı verip can yakmayan vurma, vurma değildir, demiştir.
4- Yeminden Bir Süre
Sonra İstisna Yapmak:
Yüce Allah'ın: "Ve
yeminini bozma" buyruğunda yeminde istisna yapmanın eğer aradan süre
geçmiş ise hiçbir hükmü kaldırmayacağına delil vardır.
Bu hususta ki
açıklamalar daha önceden el-Maide Suresi'nde (89. ayet, 16. başlıkta) geçmiş
bulunmaktadır.
Birisi yemininin
gereğini yerine getirmediği takdirde: ''Yeminini bozdu, bozar" denilir.
Kufelilere göre bu buyruktaki "vav" (ve) fazladan gelmiştir. Yani:
"Vur, yeminini bozma!" demektir.
5- Yemin ve Adak
Keffareti:
İbmı'l-Arabi dedi ki:
Yüce Allah'ın: "Onunla vur ve yeminini bozma" buyruğu iki şeyden
birisine delalet etmektedir: İlk olarak, onların şeriatlerinde keffaret yoktu,
sadece yemini yerine getirmek yahut bozmak sözkonusuydu. İkinci olarak, o bu
sözlerini yemin olarak değil de adak olmak üzere söylemişti. Muayyen olduğu
takdirde, Malik ve Ebu Hanife'ye göre adağın keffareti yoktur. Şafii ise herbir
adak için keffaret sözkonusudur, demiştir.
Derim ki:
İbnu'l-Arabi'nin: "Onların şeriatlerinde keffaret yoktu" şeklindeki
ifadeleri doğru değildir. Çünkü Eyyub (a.s.)'ın belası. İbn Şihab'ın hadisinde
belirtildiği gibi, onsekiz yıl devam etmişti. İki arkadaşı kendisine şöyle
demişti: Sen öyle bir günah işledin ki, kimsenin böyle bir günah işlediğini
sanınıyoruz. Bunun üzerine Eyyub (a.s) şöyle demişti: Ne söylediğinizi
bilmiyorum, şu kadar var ki Rabbim de biliyor ki, ben karşılıklı iddialaşan ve
buna bağlı olarak Allah'ın adına yemin eden iki adamın yanından yahutta yine
karşılıklı iddialarda bulunan bir topluluğun yanından geçiyor, sonra evime geri
geliyorum. Onun adını anan kimsenin günahkar olmasını ve kimsenin adını hak
olmayan bir surette anmasını istemediğimden ötürü onların yeminlerinin
keffaretini veriyordum. İşte Eyyub Rabbine: "Rabbim, başıma bu bela gelip
çattı ve sen merhametlilerin merhametlisisin" (el-Enbiya, 83) diye seslendi
... ve hadisin geri kalan bölümlerini zikretti.
İşte bu hadis-i şerif
Eyyub'un şeriatinde keffaretin sözkonusu olduğunu ve başkasının adına onun izni
olmaksızın dahi keffarette bulunan kimsenin o kişi adına vacibi yerine gelirmiş
ve o kimseden keffaretin sakıt olacağını ifade etmektedir.
6- Bu Ayetten
Sufilerin Yanlış Bir İstidlali İle Raks'a Cevaz Çıkarmaları:
Zahidlik taslayanların
cahilleri ile mutasavvıfların haddi aşmış birtakım kimseleri Yüce Allah'ın
Eyyub (a.s)'a: "Ayağını yere vur" buyruğunu raksın cevazına delil
göstermişlerdir.
Ebu Ferec el-Cevzi dedi
ki: Bu çok soğuk bir delillendirmedir. Çünkü eğer bu ayağın sevinç dolayısıyla
yere vurulmasına dair bir emir olsaydı, onların bunu delil gösterebilme
ihtimalleri belki olabilirdi, Fakat bu ayağın su fışkırması için yere
vurulmasına dair bir emirdir. İbn Akil dedi ki: Yüce Allah'ın mucize olmak
üzere su kaynasın diye ayağını yere vurmak suretiyle belaya uğramış birisinin
üzerindeki belayı gidermesi nerede Raks için böyle bir işi yapmak nerede Eğer
hastalıkların takatsiz düşürdüğü bir ayağı hareket ettirmek İslamda raksın caiz
oluşuna delil olabilseydi, bu durumda Yüce Allah'ın Musa (a.s)'a verdiği:
"Asanı taşa vur" (el-Bakara, 60) buyruğunun da sert cisimler üzerine
sopalarla vurmaya delalet etmesi de mümkün olur. Ancak şeriatı oyuncak etmekten
Allah'a sığınırız.
Hatta onların kıt
anlayışlı bazı kimseleri Resulullah (s.a.v.)'ın Ali (r.a)'''!: "Sen
bendensin, ben de sendenim," demesi üzerine sevinçten özel bir şekilde
yürüdüğünü, Cafer'e: "Yaratılışınla da, huyunla da bana benziyorsun."
demesi üzerine sevinçle yürüdüğünü, Zeyd'e de: "Sen hem bizim kardeşimiz,
hem bizim mevlamızsın" deyip onun da böylece yürüyüşünü delili
göstermişlerdir. Hatta kimileri Habeşlilerin Peygamber (s.a.v.)'in kendilerine
bakıp dururken savaş oyunlarını dahi delil göstermiştir. Buna cevab ise:
Sevinçle yürümek (el-Hacn) bir çeşit yürüyüştür ve sevinç halinde yapılır.
Bunun raks ile alakası nedir' Aynı şekilde Habeşlilerin yürüyüşü de (zefn)
böyledir. O da savaşta düşmanla karşılaşma esnasında yapılan bir yürüyüş
çeşididir.
7- Sabırlı Güzel Kul:
"Gerçekten Biz
Onu" Belaya Karşı "Sabredici Bulduk. O Ne Güzel Kuldu! Çünkü o çokça
dönen idi" çokça tevbe eden, itaatle bize çok dönen birisi idi.
Sufyan'a birisi belaya
maruz kalıp sabreden bir kul ile diğerine nimet ihsan edilip şükreden bir kul
hakkında soru sorulmuş, o da: İkisi de aynıdır demiştir. Çünkü Yüce Allah
birisi sabreden, diğeri şükreden iki kuldan aynı ifadelerle övgüyle
sözetmiştir. Eyyub hakkında: "O ne güzel kuldur, çünkü o çokça dönen
idi" dediği gibi, Süleyman (a.s.) hakkında da: "O ne güzel kuldu,
çünkü o çokça dönen idi" (Sad, 30) diye buyurmuştur.
Derim ki: "el-Kut
(Kutu'l-Kulub)" müellifi bu görüşü reddeder ve fakirin zenginden daha faziletli
oluşuna Eyyub (a.s.)'ın kıssasını delil göstererek bu iddiasını pekiştirdiği
uzun açıklamalarda bulunur. Biz ise bunları başka bir yerde
"Menhecu'l-Ubbad ve Mahaccetu's-Salikine ve'z-Zühad" adlı eserimizde
zikretmiş bulunuyoruz. Ancak o Eyyub (a.s.)'ın gerek belaya uğramadan önce,
gerek sonrasında peygamberlerin zenginlerinden birisi olduğunu görmezlikten
gelmiştir. O mal ve çocuklarının elinden alınması ile bedeninde büyük
hastalıklarla sınanmış bir kimse idi. İşte peygamberler de kendisiyle imtihan
olundukları ve fitneye maruz kaldıkları hususlara sabır göstermiş kimselerdir.
Eyyub (a.s) belli bir vasıf ile bela ile karşı karşıya kaldığı gibi, ilk
karşılaştığı hali ne ise öylece o beladan kurtulmuştur. Onun halinde olsun,
sözlerinde olsun herhangi bir değişiklik görülmemiştir. Böylelikle (Süleyman
-a.s-) maksud olan mana itibariyle Eyyub ile aynı konumda olmuştur. Bu ise bazı
insanların bazısına üstün oldukları değişmeme nuktasıdır. Bu itibarla şükreden
zengin ile sabreden fakir birbirine eşit olur. Dolayısıyla durum Süfyan'ın
dediği gibidir. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.
İbn Şihab'ın Peygamber
(s.a.v.)'den rivayet ettiği: "Eyyub ihtiyacını karşılamak için dışarı
çıktığında Yüce Allah kendisine: "Ayağını yere vur. Bu hem yıkanacak, hem
içilecek soğuk bir sudur" diye vahyetti. O da o su ile yıkandı. Yüce Allah
etini, saçlarını, tenini en güzel şekli ile ona iade etti. Sonra o sudan içti,
Yüce Allah karnında (ve diğer iç organlarında) bulunan hertürlü acı ya da
güçsüzlüğü giderdi. Allah üzerine semadan beyaz iki elbise indirdi. Bunlardan
birisini belden aşağısı için giyindi, birisini de belden yukarısına giyindi.
Sonra da evine doğru yürümeye başladı. Hanımı geciktiğini hissedince o da onun
yoluna koyuldu. Nihayet onunla karşılaştı. fakat onu tanıyamadı. Ona selam
verdi ve: Ey filan' Allah'ın rahmeti üzerine olsun. Şu musibete uğramış adamı
gördün mü? Adam: O kim? diye sordu. Kadın: Allah'ın peygamberi Eyyub'u Allah'a
yemin ederim ki sağlıklı olduğu zamanıda ona senden daha çok benzeyen kimseyi
de görmedim. Adam: Ben Eyyub'um dedi ve bir demet sap alıp onlarla hanımını
dövdü."
İbn Şihab'ın dediğine
göre o demet aldığı ot oldukça zayıf bir ot idi. Yüce Allah da aile halkını ve
bir o kadarını ona geri verdi. Sonra bir bulut geldi. buğdayını dövdüğü yere
orasını dolduruncaya kadar altın yağdırdı. Bir başka bulut gelip arpasını ve
diğer hububatını dövdüğü yere orasını doldurunca ya kadar gümüş yağdırdı.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN