ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

SAD

27

/

29

 

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاء وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلاً ذَلِكَ ظَنُّ الَّذِينَ كَفَرُوا

فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِ {27} أَمْ نَجْعَلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا

الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِدِينَ فِي الْأَرْضِ أَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّقِينَ كَالْفُجَّارِ {28} كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِّيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ {29}

 

27. Biz göğü, yeri ve onların aralarında olanları boşuna yaratmadık. Bu, kafirlerin zannıdır. Cehennem ateşinden dolayı vay o kafirlerin haline!

28. İman edip salih amel işleyenleri yeryüzünde fesad çıkaranlar gibi mi kılarız? Yahut takva sahiblerini günahkarlar gibi mi kılarız?

29. (Bu), ayetlerini düşünsünler, tam akıl sahibleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz hayır ve bereketi bol bir kitaptır.

 

"Biz göğü, yeri ve onların aralarında olanları boşuna" oyun ve eğlence olsun diye "yaratmadık." Yani Biz, onları ancak doğru bir iş için yarattık. O da Bizim kudretimize delalet etmeleridir.

 

"Bu, kafirlerin zannıdır." Allah'ın bunları boşuna yarattığını ileri sürmek, kafirlerin bir iddiasıdır.

 

"Cehennem ateşinden dolayı vay o kafirlerin haline!" Daha sonra Yüce Allah onları azarlayarak: "İman edip salih amel işleyenleri yeryüzünde fesad çıkaranlar gibi mi kılarız?" diye buyurmaktadır.

 

Buradaki ''....mi" lafzındaki "mim" harfi sıla (zaid)dir. ifade (hemze'den sonra mim getirmeksizin) iman edip salih amel işleyenleri "yeryüzünde fesad çıkaranlar gibi mi kılarız" takdirindedir. Bu buyruk Mürcie'nin kanaatlerini reddeden bir muhtevaya sahibtir. Çünkü Mürcie: Fesad çıkartan kimsenin salih bir kimse gibi olması veya ondan daha yüksek bir mertebede olması mümkündür, derler. Bundan sonra gelen: "Yahut takva sahiblerini günahkarlar gibi mi kılarız?" buyruğu da böyledir. Yani biz Muhammed (s.a.v.)'in ashabını kafirler gibi mi kılarız? Bu açıklamayı İbn Abbas yapmıştır.

Bu buyruğun takva sahibi müslümanlar ile günahkar kafirlerin tümü hakkında umumi olduğu da söylenmiştir. Bu, daha güzel bir açıklamadır. Bu buyruk itaatkar kimseler ile isyankar kimselerin aynı sonuca ulaşacaklarını kabul eden, öldükten sonra dirilişi inkar edenlerin görüşlerini reddetmektedir.

 

Bu, "ayetlerini düşünsünler ... diye sana" ey Muhammed "indirdiğimiz hayır ve bereketleri bol bir kitaptır" buyruğundaki "Düşünsünler diye" buyruğu; (...) şeklinde olup ''te'' harfi "dal" harfine idgam edilmiştir. Bu buyrukta Kur'an'ın manalarını bilmenin vacib oluşuna delil olduğu gibi. Kur'an'ı tertil ile (ağır ağır) okumanın sür'atlice okumaktan daha faziletli olduğuna da delil vardır. Çünkü "et-Tizkar (Tezkire)" adlı eserimizde de açıkladığımız gibi, hızlıca okumakla birlikte ayetleri iyice düşünmek mümkün olamamaktadır.

 

el-Hasen dedi ki: Allah'ın ayetlerinin düşünülmesi onlara uymak demektir. "Düşünsünler diye" anlamındaki buyruk, genel olarak "dal" ve "be" harfleri şeddeli ve üstün okunmuş olmakla birlikte; Ebu Cafer ile Şeybe:

 

"Düşünesiniz diye" şeklinde "te" ile ve "dal" harfi şeddesiz olarak okumuşlardır. Bu, aynı zamanda Ali (r.a)'ın da kıraatidir. Bunun asıl şekli ise: (...) olup hafif olsun diye iki "te"den birisi hazfedilmiştir.

 

"Tam akıl sahibleri öğüt alsınlar diye" buyruğundan kasıt, aklı başında olan kimselerdir. "Akıllar"ın tekili: (...) şeklinde gelir. Bunun (...) diye de çoğulu yapılmıştır. Nitekim: ''Yoksulluk. sefalet"in: (...) şeklinde "Nimet"in de (...) diye çoğulunun yapılması da böyledir. Ebu Talib de şöyle demiştir: "Kalbim ona kalbler arasında en çok şevk duyandır."

 

Bazan tad'ifi (''be" harfinin şeddeli söylenişini) şiir zarureti dolayısıyla çözdükleri de olabilir. şair el-Küıneyt şöyle demiştir: "Ey peygamber hanedanı, size umutla bakmıştır, Kalbimden ve akıllardan susamış meyil ve duygular."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Sad 30-33

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR