ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

SAD

26

يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُم بَيْنَ النَّاسِ

بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوَى فَيُضِلَّكَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ

عَن سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ

 

26. Ey Davud! Biz seni gerçekten yeryüzünde bir halife kıldık. O halde insanlar arasında hak ile hükmet! Sakın hevaya uyma! O takdirde seni Allah'ın yolundan saptırır. Muhakkak Allah'ın yolundan sapanlara hesab gününü unuttuklarından, onlar için çok çetin bir azab vardır.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:

 

1- Yeryüzünde Bir Halife:

2- İnsanlar Arasında Hak İle Hükmetme!?:

3- İnsanlar Arasında Hüküm Vermenin Asli Dayanakları:

4- Hak ile Hükmetmek, Hevaya Uymamak:

5- Hakim Kendi Bilgisine Göre Hüküm Verebilir mi?:

 

1- Yeryüzünde Bir Halife:

 

"Biz seni gerçekten yeryüzünde bir halife kıldık." Yani iyiliği emredip münkerden alıkoymak için seni hükümdar yaptık, Böylelikle senden önce geçmiş bulunan peygamberler ile salih önder ve yöneticilere halife olmanı sağladık,

 

Halife, onun ile ilgili hükümlere dair yeterli açıklamalar daha önce el-Bakara suresi'nde (30, ayet, 3, başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamdolsun,

 

2- İnsanlar Arasında Hak İle Hükmetme!?:

 

"O halde insanlar arasında hak ile" yani adalet ile "hükmet" buyruğu vücub ifade eden bir emirdir. Böylelikle bu buyruk, kendisinden önceki buyruklarla irtibatlı bulunmaktadır. Çünkü Davud (a.s.)'ın siteme maruz kalmasının sebebi, kadını kocasından istemesi idi. Bu ise adaletli bir istek değildi. Bundan ötürü akabinde ona: "O halde, insanlar arasında adalet ile hükmet!" denildi.

 

"Sakın hevaya uyma!" Allah'ın emrine uygun olmayan hevanın peşinden gitme!

"O takdirde seni Allah'ın yolundan" cennete giden yoldan "saptırır. Muhakkak Allah'ın yolundan sapanlara" o yoldan yan çizip onu terkedenlere "hesab gününü unuttuklarından" Allah'ın yolunu izlemeyi terkettiklerinden "onlar için" cehennem ateşinde "çok çetin bir azab vardır."

 

Buradaki "unuttuklarından" o güne iman etmeyi terkettiklerinden yahutta o gün için amel etmeyi terkederek, unutanlar gibi olduklarından ... anlamındadır.

 

Yüce Allah'ın bu buyrukları Davud (a.s)'a peygamberliği lutfettiği zaman söylendiği gibi, onun tevbesini kabul edip günahını bağışladıktan sonra söylemiştir, de denilmiştir.

 

3- İnsanlar Arasında Hüküm Vermenin Asli Dayanakları:

 

Hüküm vermekte asıl dayanak Yüce Allah'ın: "Ey Davud! Biz seni gerçekten yeryüzünde bir halife kıldık. O halde insanlar arasında hak ile hükmet!" buyruğu ile: "Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet" (el-Maide, 49); "Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmetmen için, .. " (en-Nisa, 105) ile "Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutanlar, adaletle şahitlik eden kimseler olun!" (el-Maide, 8) buyruklarıdır. Buna dair açıklamalar daha önceden (gösterilen ayet-i kerimelerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

4- Hak ile Hükmetmek, Hevaya Uymamak:

 

İbn Abbas Yüce Allah'ın: "Ey Davud! Biz seni gerçekten yeryüzünde bir halife kıldık! O halde insanlar arasında hak ile hükmet! Sakın hevaya uyma! O takdirde seni Allah'ın yolundan saptırır" buyruğu hakkında İbn Abbas dedi ki: Sana iki davacı geldi, sen hevan ile onlardan birisine meylettin. O bakımdan o kimse arkadaşına üstün gelsin diye onun haklı olmasını içten içe arzulama.

 

Böyle bir şey yapacak olursan, peygamberlerin arasından ismini silerim.

Sonra da ne Benim halifem olursun, ne de kendilerine lütuf ta bulunacağını kimselerden.

 

İşte bu, hak ile hükmetmenin vücubunu açıklamakta, hüküm veren kimsenin akrabalık, menfaat ümidi yahut dostluk, arkadaşlık ve buna benzer meyletmeyi gerektirecek herhangi bir sebep dolayısıyla davacılardan herhangi birisine meyletmemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

 

İbn Abbas dedi ki: Davüd'un oğlu Süleyman (a.s.)'ın sınanmasının sebebi, ona iki davacı gelip o ikisinden birisinin haklı olmasını içten içe dilemiş olması idi.

 

Abdulaziz b. Ebi Revvad dedi ki: Bana ulaştığına göre İsrailoğulları döneminde bir hakim varmış. Hakka göre hüküm vermekte o derece gayretli idi ki, Rabbinden bu hususta kendisinin bileceği bir alamet vermesini dilemiş. Hak ile hükmedecek olursa bunu bilsin, bu konuda kusuru olursa bunu da bilsin istemiş. Bunun üzerine ona şöyle denilmiş: Evine gir, sonra duvarda elini yukarıya doğru uzat. Duvarın üzerinde parmaklarının ulaştığı yere bak, sonra oraya bir çizgi çiz. Hüküm meclisinden kalktın mı o çizgiye git, elini ona doğru uzat. Hak üzere kaldığın sürece elin o çizgiye ulaşacaktır. Şayet hakkı isabet ettiremeyecek olursan, elin o çizgiye ulaşamayacaktır. O bakımdan o da sabah hüküm vermek üzere çıkar. olanca gayretini ortaya koyar ve ancak hak ile hükmedermiş. Hüküm meclisinden kalkıp işini bitirdi mi yemek yemeden, bir şey içmeden, hiçbir şekilde hanımının çocuklarının yanına gitmeden doğru o çizgiye gidermiş. O çizgiye ulaştı mı Yüce Allah'a hamd eder, ondan sonra da ailesinden yiyecek ya da içeceklerden Allah'ın kendisine helal kıldığı ne varsa hepsinden istifade edermiş. Bir gün hüküm meclisinde iken iki kişi onunla görüşmeye gelmiş. İçinden onların davacı olarak geldiklerini, mahkemeleşmek istediklerini anlamış, bu iki kişiden birisi onun yakın bir arkadaşı ve dostu imiş. İçinden bu arkadaşının haklı olmasını ve böylelikle onun lehine hüküm vermeyi temenni etmiş. Davacılar konuşunca arkadaşının haksız olduğu ortaya çıkmış, o da onun aleyhine hüküm vermiş. Mahkeme meclisinden kalkıp o çizgiye hergün yaptığı gibi gitmiş, elini çizgiye doğru uzatmış, bir de ne görsünl Çizgi oradan silinivermiş, tavana doğru uzanmaya çalışırken ona bir türlü ulaşamamış. Secdeye kapanarak Rabbim, kasten yaptığım hiçbir şey bilmiyorum, hiç böyle bir şey istemedim. Onu bana beyan buyur, demiş. Kendisine: Sen Yüce Allah'ın kalbindeki hainliği görmediğini mi zannediyorsun' Arkadaşının lehine hüküm vermek üzere arkadaşının haklı olduğunu temenni etmedin mi? Evet, sen böyle bir şey istedin ve arzu ettin; fakat Yüce Allah senin hoşuna gitmese dahi hakkı sahibine geri döndürdü.

 

Leys'ten şöyle dediği rivayet edilmiştir: ömer b. el-Hattab'ın huzuruna iki davacı gelmiş. Onları bir süre ayakta tutmuş, tekrar gelmişler yine ayakta bekletmiş, sonra tekrar geldiklerinde aralarında hüküm vermiş. Ona: Niçin böyle yaptığı sorulunca şu cevabı vermiş: Bana geldiler, ben de birisine karşı duymadığım bir duyguyu ötekine karşı duyduğumu anbdım. Bu halde iken aralarında hüküm vermekten hoşlanmadım. Tekrar gddiler yine o kişi lehine böyle bir duyguyu kısmen de olsa hissettim. Tekrar geldiklerinde ise bu duygu gitmişti, o bakımdan ben de aralarında hükmettim.

 

eş-Şa'bi dedi ki: ömer ile Ubeyy arasında bir anlaşmazlık vardı. Zeyd b. Sabit'in hakimliğine başvurdular. Onun yanına gittiklerinde ömer (r.a)'a yastığımı doğru oturması için işaret etti. Bunun üzerine ömer: Bu senin yaptığın ilk haksızlık. Onu ve heni aynı verde oturtmalısın. Bunun üzerine her ikisi de Zeyd'in önünde oturdular.

 

5- Hakim Kendi Bilgisine Göre Hüküm Verebilir mi?:

 

Bu ayet-i kerime hakimin kendi bilgisine göre hüküm vermesini engellemektedir. Çünkü hakimlere kendi bilgilerine göre hüküm verme imkanı verilecek olursa, eğer bir hakim kendi dostunu korumak, düşmanını da yok etmek isteyecek olursa, mutlaka vereceği hükümde bilgisinin bu doğrultuda olduğunu ileri sürerdi. Buna benzer bir rivayet aralarında Ebu Bekr'in de bulunduğu ashab-ı kiram'dan bir topluluktan nakledilmiş bulunmaktadır. O şöyle demiştir: Ben bir adamın Allah'ın had cezası uygulanmasını emrettiği bir suçu işlemekte olduğunu görecek olsam dahi, bu işe benden başkası şahitlik edinceye kadar bu suçu dolayısıyla sorumlu tutmam.

 

Rivayete göre bir kadın ömer (r.a)'ın yanına gelerek ona: Benim lehime filanın aleyhine şu hükmü ver, çünkü sen benim ondaki hakkımı biliyorsun, dedi. ömer ona dedi ki: Eğer lehine şahitlik etmemi istiyorsan, yaparım. Ancak lehine hüküm vermemi istiyorsan bunu yapamam.

 

Müslim'in Sahih'inde İbn Abbas'tan gelen rivayete göre Resulullah (s.a.v.) bir yemin ve bir şahid ile hüküm vermiştir (...) Yine Peygamber (s.a.v.)'dan rivayet edildiği ne göre o, birisinden bir at satın almış, ancak daha sonra satıcı bunu inkar etmiş. Peygamber o kişi hakkında bilgisine göre hüküm vermeyerek: "Benim lehime kim şahitlik eder" demiş. Bunun üzerine Huzeyme kalkıp şahitlik edince hüküm vermiştir. Bu hadisi Ebu Davud ve başkaları rivayet etmiş olup daha önce el-Bakara Süresi'nde (282, ayet. 49. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Sad 27-29

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR