SAD 12 / 14 |
كَذَّبَتْ
قَبْلَهُمْ
قَوْمُ نُوحٍ
وَعَادٌ
وَفِرْعَوْنُ
ذُو
الْأَوْتَادِ
{12} وَثَمُودُ
وَقَوْمُ
لُوطٍ
وَأَصْحَابُ الأَيْكَةِ
أُوْلَئِكَ
الْأَحْزَابُ
{13} إِن
كُلٌّ
إِلَّا
كَذَّبَ
الرُّسُلَ فَحَقَّ
عِقَابِ {14} |
12.
Onlardan önce Nuh'un kavmi, Ad ve kazıklar sahibi Firavun yalanladılar.
13.
Semud, Lut kavmi ve Ashabu'l-Eyke de: İşte onlar güruhlardır.
14.
Onların herbiri resulleri yalanladılar. Bu sebeple azabım hak oldu.
"Onlardan önce
Nuh'un kavmi... yalanladılar" buyruğunu Yüce Allah Peygamber (s.a.v.)'in
gönlünü hoş etmek ve onu teselli etmek için zikretmiş bulunmaktadır. Yani, ey
Muhammed, bunlar senin kavminden olup daha önce peygamberlerine karşı gruhlar
halinde çıkmış, o güruhlardan bir ordudur. Onlardan öncekiler bunlardan daha
güçlü idiler, ama yine de helak edildiler.
Yüce Allah
"kavm" kelimesini müennes olarak zikretmiştir. Arap dilbilginleri bu
hususta iki farklı görüşe sahiptirler, Birincisine göre bu lafzın müzekker
olarak da, müennes olarak da kullanılması mümkündür. İkinci görüşe göre bu
lafız olarak müzekkerdir. müennes olarak değerlendirilmesi caiz değildir, Ancak
aşiret ve kabile anlamında kullanılırsa, bu durumda lafızda manaya dikkat
çekmek maksadı ile gizli anlamın hükmü ağırlık kazanır, Yüce Allah'ın şu
buyruğunda olduğu gibi 'Hayır gerçekten o bir öğüttür. Kim dilerse ondan öğüt
alır." (Muddessir, 54-55) Burada görüldüğü gibi "ondan öğüt
alır" anlamındaki buyrukta zamir müzekker olarak gelmiş ve (...) şeklinde
müennes zamir olarak gelmemiştir. Çünkü onda gizli olan müzekker anlam
olduğundan müzekker gelmiştir, lafız müennes gelmesini gerektirse dahi.
Yüce Allah bu
buyruklarda Firavun'u "kazıklar sahibi" olmakla nitelendirmektedir.
Bunun anlamı hakkında farklı görüşler vardır. İbn Abbas; Sapasağlam yapılar
sahibi, anlamındadır derken, ed-Dahhak şöyle demiştir:
Onun bina ve yapıları
pek çoktu Binaya evtad (kazıklar) da denilebilir,
Yine ibn Abbas'tan,
Katadee ve Ata'dan şöyle dedikleri zikredilmiştir: Onun kazıkları, alanları.
oyun yerleri vardı. Bunlar üzerinde onun için oyunlar oynanırdı.
Yine ed-Dahhak'tan: Güç
ve şiddetlice yakalama sahibi diye açıkladığı da rivayet edilmiştir.
el-Kelbı ve Mukatil de şöyle
demişlerdir: O insanları kazıklarla azaplandırırdı. Birisine kızdı mı onu
sırtüstü yatırır, yere çaktığı dört kazığa bağlar, üzerine ölünceye kadar akrep
ve yılanları salardı.
Yine denildiğine göre o,
işkence yaptığı kimseleri dört direk arasında bağlardı. Onun herbir el ve
ayağını demirden bir kazığın çakılmış olduğu bir direğe bağlayıp ölünceye kadar
bırakırdı.
Bir diğer açıklamaya
göre "kazıklar sahibi" pekçok asker ve ordu sahibi demektir. Burada
askerlere "kazıklar" adı verilmiştir. Çünkü onlar kazığın çadırı
güçlendirdiği gibi, saltana tını güçlendiriyorlardı.
İbn Kuteybe dedi ki:
Araplar: "Onlar kazıkları oldukça sağlam bir güce sahibtirler"
diyerek her zaman güçlü olduklarını anlatmak isterler. Bunun aslı ise, kıl
çadırlardan herhangi bir çadırın kazıklarla sağlamlaşması ve kazıklarla ayakta
durmasından gelmektedir. el-Esved b. Ya'fur der ki: "Orada yaşayışın türlü
nimetleriyle kaldılar, Kazıkları sapasağlam bir mülkün gölgesinde."
''Kazıklar"
lafzının tekili "te" harfi esreli olarak: (...) şeklinde gelir. üstün
olarak da bir söyleyişi vardır.
el-Esmai dedi ki:
"Sağlam kazık'' denilir, tıpkı: "Oldukça uğraştıran bir iş"
denildiği gibi. Sonra da şu beyiti zikretmektedir: "(O develer) su başında
sağlam çakılmış bir kazık buldular, Onlara verdiği sözde durmamazlık
etmezdi."
(el-Esmai devamla) dedi
ki: Burada adamı "cizl; develere taşınmak üzere dikilen kazık"a
benzetmiştir.
"Semud, Lut kavmi
ve Ashabu'l-Eyke" yani ormanlıktakiler "de" (yalanladı). Buna
dair açıklamalar daha önce eş-Şuara Süresi'nde (176. ayetin tefsirinde) geçmiş
bulunmaktadır.
Nafi', İbn Kesir ve İbn
Amir hemzesiz olarak "lam" ve "te" harflerini de üstün
olarak; (...) diye okumuşlardır, Diğerleri ise hemzeli ve "te" harfi
de esreli olarak okumuşlardır. Bu da daha önce geçmiş idi,
"İşte onlar
güruhlardır." Yani güçlü olmakla, çok olmakla nitelendirilenler onlardır.
Bu, işte adam odur, demeye benzer.
"Onların herbiri
resulleri yalanladılar. Bu sebeple azabım hak oldu."
Bu yalanlamalarından
ötürü azab onların üzerine indi, Yakub: "Azabım" ile: "İkabım
(azabım)" lafzındaki "ye" harfini her iki halde (vakıf ve vasi
hallerinde) de sabit okumuş, diğerleri ise her iki halde '-ye" harfini
hazfetmişlerdir.
Bu ayetin bir benzeri
Yüce Allah'ın şu buyruklarıdır: "İman eden o kimse dedi ki: Ey kavmim!
Muhakkak ben sizin için o güruhların günü gibi bir günden korkuyorum, Nuh
kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin başına gelenlerin benzerinden ..
," (el-Mu'min, 30-31)
İşte burada da sözü
geçen bu ümmetlere "ahzab: güruhlar" adını vermiş bulunmaktadır,
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN