ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

SAD

6

/

11

وَانطَلَقَ الْمَلَأُ مِنْهُمْ أَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلَى آلِهَتِكُمْ إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ يُرَادُ {6} مَا سَمِعْنَا بِهَذَا فِي الْمِلَّةِ الْآخِرَةِ إِنْ هَذَا إِلَّا اخْتِلَاقٌ {7} أَأُنزِلَ

عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّن ذِكْرِي بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِ

{8} أَمْ عِندَهُمْ خَزَائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَزِيزِ الْوَهَّابِ {9} أَمْ لَهُم

مُّلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَلْيَرْتَقُوا فِي الْأَسْبَابِ {10}

جُندٌ مَّا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ مِّنَ الْأَحْزَابِ {11}

 

6. Onlardan elebaşıları: "Yürüyün ve ilahlarınıza (ibadette) direnin. Şüphesiz ki bu istenilen bir şeydir" diyerek, kalkıp gittiler.

7. "Biz bunu öbür dinde işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır."

8. "Aramızdan bu zikir onun üzerine mi indirildi?" Hayır, onlar Benim zikrimden şüphededirler. Hayır, onlar henüz azabımı tatmadılar.

6. Yoksa galib, çok çok bağışlayıcı Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?

10. Yahut göklerle yerin ve aralarında olanların mülkü onların mıdır? O halde sebeplerine yapışıp yükselsinler.

11. Burada gruplardan yenilgiye uğratılmış bir ordu.

 

"Onlardan elebaşıları: Yürüyün ... diyerek kalkıp gittiler" buyruğunda geçen "el-mele': elebaşıları" onların eşrafı demektir.

 

''Hızlıca gitmek anlamındadır. Yani bu kafirler Resulullah (s.a.v.)'ın yanından birbirlerine: üzerinde bulunduğunuz yola devam edin, onun dinine girmeyin "ve ilahlarınıza direnin" diyerek, kalkıp gittiler.

 

Bunun daha önce geçtiği üzere hastalığı esnasında Ebu Talibin yanına gitmelerine işaret olduğu da söylenmiştir. Muhammed b. İshak'ın rivayetinde belirtildiğine göre bu kimseler, Ebu Cehil b. Hişam, Rabia b. Abdişems'in oğulları Şeybe ve Utbe, Umeyye b. Halef, el-As b. Vail ve Ebu Muayt'tırlar. Bunlar Ebu Talib'e gelerek: Sen bizim efendimiz, bize göre de en insanımızsın. Kardeşinin oğlu ile onun beraberindeki ayak takımının bizim adımıza sen hakkından gel. Onlar ilahlarımızı bıraktılar, dinimizi tenkid ettiler.

 

Bunun üzerine Ebu Talib. Peygamber (s.a.v.)'e haber göndererek ona: Senin kavmin seni eşitliğe ve insafa çağırıyor, dedi. Peygamber (s.a.v.) de: "Ben onları sadece bir tek kelime söylemeye davet ediyorum" deyince, Ebu Cehil:

 

Onunla birlikte on tane daha söyleyelim, dedi. Peygamber de: "La ilahe illallah deyiniz'' deyince. ayağa kalktılar ve "Acaba o bunca ilahı tek bir ilah mı yaptı?" (Sad, 5) sözleri ile diğer ayetlerde aktarılan sözlerini söylediler.

 

''Yürüyün" buyruğundaki (...) nasb nuhallindedir. "Yürüyün.... le" anlamındadır. Buradaki: (...)'in. "Yani" anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu da: "Onlardan elebaşları" yürüyün demek anlamında "kalkıp gittiler" demek olur. Bu da onların yürüyüşlerinin açıklaması olur, onların bu sözü fiilen söyledikleri anlamına gelmez.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Yani onların ileri gelenleri, elebaşları yürüyerek avama: "Yürüyün ve ilahlarınıza" ibadet etmek üzere "direnin. Şüphesiz ki bu" Muhammed (s.a.v.)'in getirdiği "istenen bir şeydir." Yani bu yol ile bir kavmin üzerindeki nimetin son bularak hallerinin olumsuzluğa doğru değişmesi kabilinden, yeryüzündeki insanlar hakkında "istenen bir şeydir" dediler, demektir.

 

Bir başka açıklamaya göre: "Şüphesiz ki bu istenen bir şeydir" ifadesi bir sakındırma anlamındadır. Yani Muhammed bu söylediği sözler ile bize üstünlük sağlasın diye ona itaat etmemizi, ona tabi olup hakkımızda istediği gibi tahakküm etmeyi istiyor. Sakın ona itaat etmeyiniz.

 

Mukatil dedi ki: Ömer, İslam'a girip de o sayede İslam güçlenince bu iş Kureyşlilere ağır geldi ve: Şüphesiz ki İslam'ın güçlenmesi hususunda Ömer'in İslam'a girmesi istenen bir şeydir. demektir.

 

"Biz bunu öbür dinde işitmedik" buyruğu hakkında İbn Abbas, el-Kurazi, Katade, Mukatil, el-Kelbi ve es-Süddi şöyle demişlerdir: Bununla İsa (a.s)'ın hristiyanlık dinini kastetmektedir. İslam'dan önceki son din odur. Hristiyanlar da Allah ile birlikte başka ilah koşuyorlar.

 

Mücahid ve yine Katade: Kureyş dinini kastetmektedirler, demiştir. el-Hasen de şöyle demiştir: Bizler ahir zamanda böyle bir şeyin olacağını işitmemiştik; bir başka açıklamaya göre, biz kitab ehlinden Muhammed'in hak bir Resul olduğunu işitmedik anlamındadır.

 

"Bu ancak bir uydurmadır." Yalandır ve asılsız bir iddiadır. İbn Abbas ve başkalarından böyle açıkladıkları nakledilmiştir.

 

"Olmadık bir şeyi uydurdu" demektir. Yüce Allah'ın mahlukatı halketmesi de buradan gelmektedir ki, herhangi bir misal, benzer ve örnek olmaksızın onları yoktan var etti, demektir.

 

"Aramızdan bu Zikir onun üzerine mi indirildi?" sorusu inkarı bir sorudur. Burada Zikirden kasıt, Kur'an-ı Kerim'dir. Aralarından özellikle Muhammed (s.a.v.)'a vahiy gönderilmiş olmasını kabul etmediler. Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır:

 

"Hayır, onlar benim zikrimden" yani benim vahyim olan Kur'an'dan "şüphededirler." Yani onlar kendi aralarında hala doğru sözlü olduğunu bilmektedirler. Onlar benim sana indirdiğim vahyin benden olup olmadığı hususunda şüphe etmişlerdir sadece.

 

"Hayır, onlar henüz azabımı tatmadılar." Onlar kendilerine uzunca süre tanınmasına aldandılar. Eğer şirk dolayısıyla azabımı tadacak olurlarsa, şüpheleri ortadan kalkar ve böyle bir şey söylemezlerdi. Fakat o zamanda da imanın hiçbir faydası olmaz.

 

Buradaki: "Henüz ... madı ... " buyruğu: (...): ... madı anlamında olup şu buyruklarda olduğu gibi zaiddir: "Az zaman sonra" (el-Mu'minun, 40); "Fakat o sözlerini bozmaları. .. sebebiyle." (enNisa, 155)

 

"Yoksa galib, çok çok bağışlayıcı Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?" buyruğu şöyle açıklanmıştır: Yoksa bu imkanlar ellerinde var mıdır da onlar Yüce Allah'ın Muhammed (s.a.v.)'e ihsan etmiş olduğu peygamberlik nimetine engel mi olacaklar!'

 

"Yoksa" edatı eğer ifade önceki buyruklarla ilişkili ise bazen azarlamak anlamında kullanılır. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi:

 

"Elif, Lam, Mim. Kitabın indirilmesi -ki onda şüphe yoktur- alemlerin Rabbindendir. Yoksa onlar: Onu kendiliğinden uydurdu mu, derler?" (es-Secde, 1-3)

 

Yüce Allahın: " ... Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?" buyruğunun daha önce geçen: "Kendilerinden bir korkutucu geldi diye hayret ettiler" (Sad, 4) buyruğu ile bağlantılıdır. Buna göre anlamı şu olur: Yüce Allah dilediği kimseleri peygamber olarak gönderir. Çünkü göklerin ve yerin hazineleri yalnız O'nundur.

 

"Yahut göklerle yerin ve aralarında olanların mülkü onların mıdır?"

Eğer böyle bir iddiada bulunacak olurlarsa "o halde sebeplerine yapışıp yükselsinler." Yani semalara yükselsinler ve meleklerin Muhammed'e vahiy indirmesini engellesinler.

 

"Yükseldi, yükselir" demektir. Aynı fiil: ''Yükseldi, yükselir, Yükselmek" şeklinde de gelir.

"Attı, atar, atmak" gibi (Yükselmek anlamındaki bu fiil) "Manevi yolla okuyarak tedavi" ile aynı kökten gelmektedir.

 

er-Rabi' b. Enes dedi ki: Buradaki "sebepler" kıldan daha ince, demirden daha güçlüdür, fakat bunlar görülmezler.

 

Sözlükte "sebep" kendisi vasıtası ile maksada ulaşılan ip ya da başka herşeyin adıdır. "Sebepler"in meleklerin indiği semavatın kapıları olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı Mücahid ve Katade yapmıştır. Şair Züheyr de şöyle demiştir: "İsterse semanın sebeplerine bir merdiven ile ulaşmaya kalkışsın."

 

"Semaların sebepleri"nin bizatihi semaların kendileri olduğu da söylenmiştir. Yani onlar sema be sema yükselsinler.

 

es-Süddi de: "Sebeplerine yapışıp yükselsinler" buyruğu fazilet ve din bakımından yükselsinler, anlamındadır, demiştir.

 

Eğer kendilerini koruyup kurtaracağını sanıyor iseler güçlenmenin sebepleri bakımından istedikleri kadar ileri gitsinler, diye de açıklanmıştır. Ebu Ubeyde'nin açıklaması bu anlamdadır.

 

Sebeplerin ipler, halatlar anlamına geldiği de söylenmiştir. Yani onlar kendisi ile semaya yükselmek için bir halat yahut bir sebep bulacak olurlarsa, yükselsinler. Bu ise bir azar ve aciz bırakıcı bir emirdir. Daha sonra Yüce Allah, peygamberi Muhammed (s.a.v.)'a, onlara karşı zafer ve yardım vaadinde bulunarak şöyle buyurmaktadır:

 

"Burada ... bir ordu" buyruğundaki: (...) sıla (zaid) olup "Onlar... bir ordudur" takdirindedir. Buna göre "ordu" lafzı hazfedilmiş bir mübtedanın haberidir.

 

"Yenilgiye uğratılmış" yani ortaya koyacak delilleri kalmamış, delilleri çürütülmüş, zelil kılınmış, kökü kazınmış... Çünkü onlar hiçbir şekilde bu bizim lehimizedir, demek imkanını bulamıyorlar.

 

"Kırba kırıldı", "Ordul'u kırdım (yenilgiye uğrattım)" denilir.

 

Bu buyruk daha önceki buyruklarla yani: "Aksine kafirler büyüklük taslamakta ve muhalefet etmektedirler" (Sad, 1) buyruğu ile bağlantılıdır. Yani onlar grublardan bozguna uğratılmış bir ordudur. Onların büyüklük taslamaları ayrılıkçılık yapmaları seni üzmesin. Ben onların topluluklarını bozguna uğratacağım, onların güçlerini alacağım.

 

Bu buyruk, Peygamber (s.a.v.)'e bir tesellidir. Bedir günü de bu denilenler o orduların başına getirilmiştir.

 

Katade dedi ki; Yüce Allah daha onlar Mekke'de iken onları bozguna uğratacağını vaadetmiştir. Bu vaad Bedir günü gerçekleşmiştir.

 

"Burada" buyruğu Bedir'e bir işarettir. Orası Muhammed (s.a.v.) ile savaşmak için grup grup bir araya geldikleri yerdir.

 

Maksadın Medine'ye gelen ve Peygamber (s.a.v.)'e karşı bir araya gelen gruplar (el-Ahzab) olduğu da söylenmiştir. Buna dair açıklamalar da (Daha önce el-Ahzab Suresi'nde (9. ayetın başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.

 

Ahzab ordu demektir. Nitekim çeşitli kabilelerden bir ordu tabiri kullanılır.

 

Burada "ahzab: grublar" ile geçmiş zamanlardaki kafirlerin kastedildiği de söylenmiştir. Yani bunlar da öncekilerin yolundan giden bir ordudur. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Ondan içen benden değildir, onu tatmayansa o bendendir:" (Bakara, 249) Yani dinim ve mezhebim üzeredir.

 

el-Ferra dedi ki: Buyruğun anlamı şudur: Onlar yenilgiye uğratılmış bir ordudurlar. Bu da bu ordunun sema ya çıkması engellenmiştir, demektir.

 

el-Kulebi dedi ki: Onlar şu uydurma tanrıların yenilgiye uğratılmış orduları, askerleridir. Onlar Yüce Allah'ın rahmet hazinelerinden olsun, göklerin ve yerin mülkünden olsun, herhangi bir şeyin, ilahlarına ya da kendilerine ait olduğunu ileri süremezler.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Sad 12-14

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR