SAFFAT 83 / 90 |
وَإِنَّ مِن شِيعَتِهِ
لَإِبْرَاهِيمَ
{83} إِذْ جَاء
رَبَّهُ
بِقَلْبٍ
سَلِيمٍ {84}
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ
وَقَوْمِهِ
مَاذَا
تَعْبُدُونَ
{85} أَئِفْكاً
آلِهَةً
دُونَ اللَّهِ
تُرِيدُونَ {86} فَمَا
ظَنُّكُم
بِرَبِّ
الْعَالَمِينَ
{87} فَنَظَرَ
نَظْرَةً
فِي
النُّجُومِ {88} فَقَالَ
إِنِّي
سَقِيمٌ {89}
فَتَوَلَّوْا
عَنْهُ
مُدْبِرِينَ
{90} |
83.
Muhakkak İbrahim de onun izinden gidenlerdendi.
84.
Çünkü o Rabbine selim bir kalb ile gelmişti.
85. Hani
babasına ve kavmine: "Nelere ibadet ediyorsunuz?" demişti.
86.
"Yalan ve iftira ederek, Allah'tan başka ilahları mı istiyorsunuz?
87.
"Alemlerin Rabbi hakkında zannınız nedir?"
88.
Derken yıldızlara bir defa baktı da:
89.
"Muhakkak ben hastayım" dedi.
90.
Ondan yüz çevirip uzaklaştılar.
"Muhakkak İbrahim
de onun izinden gidenlerdendi" buyruğu hakkında İbn Abbas dedi ki: Onun
dinine mensub olanlardandı, demektir. Mücahid de: Onun yolu ve sünneti üzerinde
gidendi, demektir, diye açıklamıştır. el-Esmai der ki: Şia (mealde: izinden
giden); yardımcı olan kimseler demektir. Bu da: (...)'den alınmıştır ki,
budunun alevalması maksadı ile büyük odunlar ile birlikte yakılan küçük odun
(tahta) parçaları demektir.
el-Kelb'i ve el-Ferra da
şöyle demiştir: Yani şüphesiz Muhammed'in izinden gidenlerden birisi de
İbrahim'dir. Buna göre buradaki: "Onun izinden" lafzındaki zamir,
Muhammed (s.a.v.)'e aittir. Birinci açıklamaya göre ise Nuh (a.s.)'a aittir,
daha kuvvetli görülen de budur. Çünkü daha önce sözkonusu edilen de o idi.
Ayrıca Nuh ile İbrahim (a.s) arasında sadece iki peygamber gelip geçmiştir.
Bunlar da Hud ile Salih peygamberlerdir. Nuh ile İbrahim arasında ise 2640 yıl
geçmiştir. Bunu da ez-Zemahşer'i nakletmiştir.
"Çünkü o
Rabbine" şirkten ve şüpheden arınıp kurtulmuş "selim bir kalb ile
gelmişti." Avf el-A'rabi dedi ki: Muhammed b. Sirin'e: Selim kalb nedir?
diye sordum, o da: Allah'ın yarattıkları arasında Allah'a samimiyet ile bağlı
kalan demektir, diye cevab verdi.
Taberi de Galib
el-Kattan, Avf ve diğerlerinden naklettiğine göre Muhammed b. Sirin hacılara
şöyle dermiş: Ebu Muhammed zavallı bir kimsedir. Eğer Allah onu azaplandıracak
olursa, günahları dolayısıyla ona azab eder. Eğer ona mağfiret ederse, ne mutlu
ona! Şayet kalbi selim birisi ise hiç şüphesiz kendisinden daha hayırlı olan
kimseler bile günah işlemiştir. Avf dedi ki: Ben Muhammed'e peki selim kalb
nedir? diye sordum. Dedi ki: Allah'ın hak, kıyametin mutlaka gerçekleşecek
olduğunu, Allah'ın kabirdekileri de mutlaka diriltileceğini bilmesidir.
Hişam b. Urve dedi ki:
Babam bize şöyle derdi: Çocuklarım lanet okuyan kimseler olmayın. Siz İbrahim
(a.s)'ın asla hiçbir şeye lanet okumadığını bilmiyor musunuz? O bakımdan Yüce
Allah: "Çünkü o Rabbine selim bir kalb ile gelmişti" diye
buyurmuştur.
Rabbine selim bir kalb
ile gelmesinin iki anlama gelme ihtimali vardır: Birincisi o başkalarını
Allah'ı tevhid etmeye ve O'na itaat etmeye davet etmesi sırasında selim bir
kalbe sahipti, ikincisi ateşe atıldığı sırada kalbi selimdi.
"Hani
babasına" adı Azer'di. Buna dair açıklamalar da (el-En'am, 74. ayetin
tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"Ve kavmine: Nelere
ibadet ediyorsunuz? demişti" buyruğundaki: "Ne" mübteda olarak
ref' mahallinde; " ... lere" de onun haberi durumundadır. Bununla
birlikte her ikisinin "ibadet ediyorsunuz" fiili ile nasb mahallinde
olması da mümkündür.
"Yalan ve iftira
ederek" buyruğu mef'ulun bih olarak nasb mahallindedir. Yani siz yalan ve
iftira mı istiyorsunuz? demek olur. el-Muberred de der ki: "Yalanın en
kötü şekli"dir. Bu da bir türlü karar kılamayan ve sürekli kararsızlık gösteren
şey demektir. "Altlarındaki yer, üstlerine geldi" ifadesi de buradan
gelmektedir.
"İlahları mı?"
buyruğu "yalan ve iftira" lafzından bedeldir.
"Allah'tan
başka" yani Allah'tan başkasına mı ibadet ediyorsunuz? Bununla birlikte şu
anlamda hal olması da mümkündür: Sizler yalan ve
iftira eden kimseler
olarak, Allah'tan başka ilahlar mı istiyorsunuz? (Mealde olduğu gibi).
"Alemlerin Rabbi
hakkında zannınız nedir?" Onun huzuruna başkasına ibadet etmiş olarak vardığınız
vakit ne (göreceğinizi) zannedersiniz? Bu bir sakındırmadır. Yüce Allah'ın:
"O kerim Rabbine karşı seni aldatan nedir?'' (el-İnfitar, 6) buyruğu gibi
bir sakındırma demektir. Bunun: Sizler ne gibi yanılgılara düştünüz ki, sonunda
O'na başkasını ortak koşacak kadar ileri gittiniz anlamında olduğu da
söylenmiştir.
"Derken yıldızlara
bir defa baktı da: Muhakkak ben hastayım, dedi." buyruğu ile ilgili olarak
İbn Zeyd babasından şöyle dediğini nakletmektedir:
Kralları ona: Yarın
bizim bayramımızdır. Bizimle birlikte bayrama çık, diye haber gönderdi, o da
doğmakta olan bir yıldıza baktı ve: Bu yıldız ben hasta olacağım vakit doğar,
dedi. Yıldızlar ilmi, kullandıkları ve gözlemledikleri bir bilgi idi.
Böylelikle o bu bakımdan onlara bu hissi verdi, kendi inançlarına uygun bir
mazeret ortaya koymuş oldu. Çünkü kavmi çobanlık ve çiftçilik yapan bir
kavimdi. Bu iki geçim yolunun ise yıldızları gözlemlemeyi gerektirdiği açıktır.
İbn Abbas dedi ki:
Yıldızlar ilmi, peygamberliğin kapsamı içerisindeydi.
Yüce Allah Yuşa b. Nun'a
güneşin doğmasını geciktirince bunu ortadan kaldırdı. Bundan dolayı İbrahim'in
yıldıza bakması nebevi bir ilim idi.
Cuveybir de
ed-Dahhak'tan şöyle dediğini nakletmektedir: Yıldızlar ilmi İsa (a.s) dönemine
kadar kalmıştı. Nihayet onun görülmesinin (ve yerinin bilinmesinin) sözkonusu
olmadığı bir yerde Hz. İsa'nın yanına girdiklerinde Meryem (selam ona) bu
gelenlere: Siz onun yerini nereden bildiniz? diye sorunca, onlar da:
Yıldızlardan dediler. Bunun üzerine İsa Rabbine dua ederek: Allah'ım, yıldızlar
bilgisi ile onların bir şey kavramasına imkan verme. Artık kimse de yıldızlar
ilmini bilmesin, dedi. Bunun sonucunda yıldızlardan hareketle hüküm vermek
şeriatta yasak kılındı. İnsanlar arasında bu bilgi de bilinmeyen bir bilgi haline
geldi.
el-Kelbi dedi ki: Onlar
(İbrahim -a.s-in kavmi) Basra ile Kufe arasında Hurmuz Cerd diye bilinen bir
kasabada idiler ve yıldızları gözetliyorlardı. Bu görüşlerden birisidir.
el-Hasen ise şöyle
demektedir: Yani onlar İbrahim (a.s)'a kendileriyle birlikte dışarı çıkmasını
teklif ettiklerinde ne yapacağı hususu üzerinde düşünmeye koyuldu. Buna göre
anlam şöyle olur: O hatırına gelen görüş üzerinde durdu ve düşündü. Bu türden
karşısına çıkan husus hakkında düşündü, demek olur. Böylelikle o hayatta olan
herkesin hastalanacağını öğrenmiş olduğundan ötürü "muhakkak ben hastayım
(hastalanacağım)" dedi.
el-Halil ve el-Muberred
derler ki: Bir kişi herhangi bir husus hakkında düşünüp onu planlamasını
anlatmak üzere: "o kişi yıldızlara baktı" denilir.
Şöyle de açıklanmıştır:
İbrahim (a.s)'ı beraberlerinde çıkmaya çağırdıkları saat onun sıtmaya
yakalandığı bir vakte rastlamıştı.
Bir başka açıklama da
şöyledir: Yani o eşyaya baktı, bu eşyanın bir yaratıcısı ve onların işlerini
çekip çeviren birisi olduğunu bildi. Kendisinin de bu eşya gibi halden hale
değişeceğini anladığından: "Muhakkak ben hastayım" dedi.
ed-Dahhak da şöyle
demiştir: "Ben hastayım" ben ölüm hastalığına yakalanacağım,
demektir. Çünkü hakkında ölüm takdir edilmiş kimse çoğunlukla önce hastalanır,
sonra ölür. İşte bu bir tevriye ve kinayeli bir anlatımdır. Nitekim kral ona
Sare'nin kim olduğunu sorduğunda, o benim kızkardeşimdir, demiş ve bununla din
kardeşliğini kastetmiştir.
İbn Abbas, İbn Cübeyr ve
yine ed-Dahhak şöyle demişlerdir: O bu sözleriyle taun gibi başkasına bulaşan
bir hastalığa işaret etmişti. Onlar da taundan kaçan ve korkan kimselerdi.
İşte; "Ondan yüz çevirip uzaklaştılar" buyruğu bunu anlatır. Yani
hastalığın kendilerine bulaşması korkusu ile kaçtılar.
Tirmizi el-Hakim
rivayetle der ki: Bize babam anlattı, dedi ki: Bize Amr b. Hammad anlattı. O
Esbat'dan, o es-Süddi'den, o Ebu Malik'ten, o Ebu Salih'ten, o İbn Abbas'dan;
ve Semura'dan, o el-Hemedani'den, o İbn Mesud'dan dedi ki: İbrahim'in babası:
Bizim bir bayramımız var. Eğer bizimle birlikte çıkacak olursan dinimizi
beğeneceksindir, dedi. Bayram günü gelince, İbrahim'in yanına geldiler, o da
onlarla birlikte çıktı. Yolun bir yerinde kendisini yere attı ve: Ben gerçekten
hastayım, ayağım ağrıyor, dedi. Yere yıkılmış iken onun ayağını çiğneyip
geçtiler. Çekip gittiklerinde onların arkalarından: "Vallahi ... ben bu
putlarınıza mutlaka bir tuzak kuracağım. ''(el-Enbiya, 57) diye seslendi. Ebu
Abdullah dedi ki: Bu, İbn Abbas ve İbn Cübeyr'in söyledikleri ile çatışan bir
şey değildir. Çünkü bu iki hususun da olmuş olma ihtimali vardır.
Derim ki: Sahih(-i
Buhari)'de Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"İbrahim Peygamber (a.s) sadece üç defa yalan söylemişti. .. " Bu hadis
daha önceden el-Enbiya Süresi'nde (62-63. ayet, 2. başlıkta) geçmiş
bulunmaktadır. Bu ise onun gerçekten hasta olmadığına ancak ta'riz (üstü kapalı
kaçamak ifade) kullandığına delildir.
Yüce Allah da:
"Muhakkak sen de öleceksin, hiç şüphesiz onlar da öleceklerdir''
(ez-Zümer, 30) diye buyurmaktadır. O halde anlam şöyledir: Ben gelecekte hasta
olacağım, onlar ise şu anda hasta olduğunu zannettiler. Bu da daha önceden
belirttiğimiz gibi ta'rizli (üstü kapalı) ifadelerdendir. Çokça kullanılan bir
mesel olan: "Hastalık olarak sağlıklı olmak yeterlidir" ifadesi ile
Lebid'in şu beyiti de bu kabildendir: "Çokça dua ettim Rabbime gayretle,
esenlik versin, Ve bana sağlık versin diye, baktım ki sağlıklı oluş hastalığın
kendisidir."
Bir kişi ansızın ölmüş,
insanlar onun etrafını sarmışken: Sapasağlamken öldü dediler. Bunun üzerine
bedevi bir Arap: Ölümü ense kökündegezdiren bir kimse sağlıklı olabilir mi?
dedi.
Buna göre İbrahim (a.s)
bu sözü söylediğinde gerçeği ifade etmişti. Ancak peygamberlerin seçkinlikleri
ve Yüce Allah'ın nezdindeki konumları dolayısıyla bu tutumu bir günah olarak
değerlendirilmiştir. Bundan dolayı o şöyle demişti: "Kıyamet gününde bana
günahımı bağışlamasını ümit ettiğim O'dur. "(eş-Şuara, 82) Bütün bu
hususlar yeterli açıklamaları ile daha önceden (el-Enbiya, 62"63.
ayetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
Bir açıklamaya göre o,
kafir oluşları sebebiyle nefsen rahatsız olduğunu anlatmak istemişti.
"Yıldız'; anlamına
gelen: (...)'in çoğulu da olabilir, tekil ve mastar (ve bir şeyin bir parçası,
bölümü, taksidi anlamına) da olabilir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN