ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

SAFFAT

22

/

35

احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ {22} مِن دُونِ

اللَّهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَى صِرَاطِ الْجَحِيمِ {23} وَقِفُوهُمْ إِنَّهُم مَّسْئُولُونَ {24}

مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ {25} بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ {26} وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ

عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ {27} قَالُوا إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ {28}

قَالُوا بَل لَّمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ {29} وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ بَلْ كُنتُمْ قَوْماً طَاغِينَ {30} فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا إِنَّا لَذَائِقُونَ {31} فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ {32} فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ {33} إِنَّا كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ {34} إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ {35}

 

22, 23. Toplayınız, zulmedenleri ve onlara eş olanları. Allah'tan başka taptıklarını da. Onlara cehennemin yolunu gösterin.

24. Ve durdurun onları. Çünkü onlar sorgulanacaklardır.

25. "Ne oluyor size? Neden birbirinize yardım etmiyorsunuz."

26. Bilakis onlar bugün teslim olmuşlardır.

27. Onlardan bir kısmı diğer bir kısmına yönelip biri diğerine soru sorarlar.

28. Derler ki: "Gerçekten siz bize sağdan gelirdiniz."

29. Onlar da derler ki: "Hayır, siz iman üzere değil idiniz;

30. "Bizim sizin üzerinizde bir hakimiyetimiz de yoktu. Bilakis siz azgın bir topluluktunuz."

31. "Rabbimizin sözü üzerimize hak oldu. Muhakkak biz tadıcılarız." (diyecekler).

32. "Çünkü biz sizi azdırdık. Zaten biz de azgınlardan idik."

33. Muhakkak onlar o gün azapta ortaktırlar.

34. İşte Biz, günahkarlara muhakkak böyle yaparız.

35. Çünkü onlara: "Allah'tan başka ilah yoktur" denildiğinde, büyüklük taslarlardı.

 

"Toplayınız, zulmedenleri ve onlara eş olanları" buyruğu Yüce Allah'ın meleklere söyleyeceği sözlerdendir. Müşrikleri "ve onlara eş olanları" şirk hususunda onlar gibi olanları toplayınız, demektir. Şirk de zulüm demektir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak şirk büyük bir zulümdür. "(Lokman, 13)

 

Buna göre kafir, kafir ile birlikte haşredilecektir. Bu açıklamayı Katade ve Ebu'l-Aliye yapmıştır.

 

Ömer b. el-Hattab da Yüce Allah'ın: "Toplayınız, zulmedenleri ve onlara eş olanları" buyruğu hakkında şöyle demiştir: Zinakar zinakır ile birlikte, içki içen içkici ile birlikte, hırsızlık yapan hırsızlık yapanla birlikte (haşredilir).

 

İbn Abbas da şöyle demektedir: "Onlara eş olanları" buyruğundan kasıt, onlara benzeyenleridir. Bu da Ömer (r.a)'ın açıklaması kapsamı içerisindedir.

 

"Onlara eş olanları" buyruğu ile küfür üzere onlara muvafakat eden kadınların kastedildiği de söylenmiştir. Bu açıklamayı Mücahid ve el-Hasen yaptığı gibi, en-Numan b. Beşir de bunu Ömer b. el-Hattab'dan rivayet etmiştir.

 

ed-Dahhak dedi ki: "Onlara eş olanları" şeytanlardan onlar ile birlikte olanları demektir. Aynı zamanda bu Mukatil'in de açıklamasıdır: Her kafir kendi şeytanı ile birlikte aynı zincire vurulmuş olarak haşredilecektir.

 

"Allah'tan başka taptıklarını" putlar, şeytanlar ve İblis'i "de. Onlara cehennemin yolunu gösterin." Onları cehenneme sürün. Bir başka açıklamaya göre "onlara ... gösterin" yani hangi yoldan gideceklerini söyleyin, demektir. Nitekim: "Ona yolu gös terdim" denilir. "Hediyeyi hediye ettim"; "Gelini (kocasının evine) götürdüm." denilir. Bunu anlatmak için (...) da denilebilir. "Ben onu hediye gibi takdim ettim" demek olur.

 

"Ve durdurun onları, çünkü onlar sorgulanacaklardır." İsa b. Ömer: "Çünkü onlar" buyruğunun hemzesinin üstün olarak okunduğunu da nakletmiştir. el-Kisai dedi ki: "(...) ve (...): Çünkü onlar, onlar... sebebiyle" demektir.

 

"Bineği durdurdum, durduruyorum, durdurmak" denilir. "O da durdu", "Durmak" diye kullanılır. Bu fiil hem geçişli hem geçişsiz olur. Onları alıkoyun, demektir. Bu cehenneme sürülmeden önce olacaktır. Buna göre buyruklarda takdim ve tehir vardır. Yani önce onları hesaba çekilmek üzere durdurun, sonra da onları cehenneme doğru sürükleyin.

Bir başka açıklamaya göre; onlar önce cehenneme doğru sürülecekler, sonra da cehennem ateşine yaklaştıkları sırada sorgulanmak üzere bir araya getirilip toplanacaklardır.

 

"Çünkü onlar" el-Kurazi ve el-Kelbi'nin açıklamasına göre amelleri, sözleri ve davranışları dolayısı ile "sorgulanacaklardır." ed-Dahhak işledikleri günahlardan ötürü sorgulanacaklardır derken, İbn Abbas: "La İlahe İllallah" hakkında kendilerine soru sorulacaktır, demiştir. Yine ondan gelen bir başka rivayete göre başka insanlara yaptıkları zulümlerden ötürü sorgulanacaklardır. Bütün bunlar kafirin de hesaba çekileceğine delildir. Buna dair açıklamalar daha önceden el-Hicr Süresi'nde (92-93. ayetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Yine denildiğine göre onların sorgulanmaları, onlara karşı delilin ortaya konulmuş olduğunun ortaya çıkması için kendilerine: "Size kendi içinizden rasuller gelmedi mi?" denilmesidir.

 

Yine onlara: "Ne oluyor size? Neden birbirinize yardım etmiyorsunuz?" sözleri azarlamak ve başlarına kakmak maksadıyla söylenecektir. Yani niçin biriniz diğerine yardım ederek Allah'ın azabından birbirinizi kurtarmıyorsunuz?

 

Bir görüşe göre bu Ebu Cehil'in Bedir günü söylediği: "Biz birbirine yardım eden bir topluluğuz" (el-Kamer, 44) buyruğunun dile getirdiği sözlerine işarettir.

 

"Birbirinize yardım et(mi)yorsunuz" ifadesinin aslı: (...) şeklindedir. Hafifletmek maksadıyla "te"lerden birisi atılmıştır. el-Bezzi ise, vasıl halinde "te"yi şeddeli okumuştur.

 

"Bilakis onlar bugün teslim olmuşlardır" buyruğu hakkında Katade şöyle demiştir: Onlar Allah'ın azabı içerisinde teslimiyet ile boyun eğmişlerdir. İbn Abbas da: Zillet ile boyun eğerler. el-Hasen: İtaatle boyun bükerler, el-Ahfeş ellerini yana salmışlar, diye açıklamışlardır, anlamlar birbirlerine yakındır.

 

"Onlardan bir kısmı diğer bir kısmına" yani ileri gelenler ile tabi olanlar birbirlerine "yönelip biri diğerine soru sorarlar" birbirleriyle çekişirler. Birbirlerine soru sormazlar, diye de açıklanmıştır. Bu durumda olumsuzluk edatı olan: (...) sakıt olmuştur, (düşmüştür).

en-Nehhas dedi ki: Dili bilmeyen bir kimse yanlışlıkla bunun Yüce Allah'ın:

 

"O gün aralarında bir akrabalık bağı olmayacaktı", birbirlerine soru da sormazlar. "(el-Mu'minun, 101) buyruğu gibi olduğunu zannetmiştir. Ancak burada sormaktan kasıt, akrabalık bağı için isteklerde bulunmaktır. Biri diğerine: Benimle senin arandaki akrabalık bağı hakkı için bana faydalı olmanı istiyorum diyecektir. Yahut da: üzerimdeki bir hakkından vazgeç ya da bana bir iyilik bağışla, diyecektir. Bu ise açıkça anlaşılan bir husustur. Çünkü bundan önce "aralarında bir akrabalık bağı yoktur" denilmiştir. Yani aralarındaki akrabalık bağlarının faydasını görmeyeceklerdir. Nitekim hadis-i şerif'te de şöyle buyurulmaktadır: "Kişi babasının ya da oğlunun üzerinde bir hakkının bulunduğunun ortaya çıkmasına ve o hakkını ondan almasına çokça sevinecektir. Çünkü orada hasenat ve seyyiat vardır." Bir başka hadiste de şöyle denilmektedir: "Bir kimse kardeşine mal ya da ırz (namus, şeref, haysiyet) hususunda bir haksızlıkta bulunup da hakkını kendisinden isteyeceği bir gün gelip o hakkı hasenatından alacağı, eğer hasenat yoksa (hakkını) isteyenin günahlarından üzerine (haksız) ilave de bulunulacağı, bir gün gelmeden önce, o kardeşinin yanına gidip ondan helallık dileyen kimseye Allah rahmet buyursun!"

 

"Biri diğerine soru sorar" buyruğunda insanların birbirlerine soru sormaları, kendisini saptırdığı için ya da önünde masiyete giden bir yolun kapısını açtığı için azarlaması demektir. Bunu da bundan sonra gelen şu buyruk açıklamaktadır:

 

"Derler ki: Gerçekten siz bize sağdan gelirdiniz." Mücahid dedi ki: Bu kafirlerin şeytanIara söyleyecekleri bir sözdür. Katade de: Bu insanların cinlere söyleyeceği bir sözdür, diye açıklamıştır. Bunun uyan kimselerin uydukları şahıslara söyleyecekleri bir söz olduğu da söylenmiştir. Buna delil de Yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Sen o zalimleri Rabbleri huzurunda durdurulmuş sözü birbirlerine döndürürlerken bir görsen!" (Sebe, 31)

 

Said, Katade'den şöyle dediğini nakletmektedir: Yani siz bizlere hayır yoldan gelir ve bizi hayırlı yola gitmekten alıkoyardınız. İbn Abbas'tan da buna yakın bir açıklama nakledilmiştir.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Siz bizim sevdiğimiz ve uğurlu kabulettiğimiz sağdan gelir ve böylelikle bizim iyiliğimizi ister gibi görünerek bizi aldatmak için böyle yapıyordunuz. Çünkü Araplar sağdan geleni uğurlu kabul eder ve ona "sanih" adını verirlerdi.

"Gerçekten siz bize sağdan gelirdiniz." Yani siz bize öyle bir geliyordunuz ki, eğer bu konuda bize yemin edecek olsaydınız, yemininizin doğruluğunu kabul ederdik, diye de açıklanmıştır. Bir başka açıklama da şöyledir:

 

Sizler bize din cihetinden gelir ve bizim için şeriatin emirlerinin önemsiz olduğunu belirterek bizi şeriatten uzak tutmaya çalışıyordunuz.

 

Derim ki: Bu gerçekten güzel bir açıklamadır. Çünkü hayır da, şer de ancak dinden gelir. "Yemin: Sağ" da burada din anlamındadır. Yani siz bizlere sapıklığı süslü gösteriyordunuz.

Yemin (sağ)ın güç, kuvvet anlamında olduğu da söylenmiştir. Yani siz bizleri güç kullanarak, bize baskı yaparak ve bizi kahrederek (haktan) alıkoyuyordunuz. Nitekim Yüce Allah, yemin (sağ) (lafzını şu buyruk ta güç ve kuvvet anlamında) kullanarak şöyle buyurmaktadır: "Sonra onlara sağ eli ile gizlice vurdu. ''(es-Saffat, 93) Bu da güçlü ve kuvvetlice vurdu, demektir. Çünkü kişinin gücü sağında bulunur. Şair de şöyle demektedir: "Eğer bir zamanda şan ve şeref için bir sancak yükseltilecek olursa Arabe sağ eliyle hemen onu kapar."

 

Burada, kuvvet ve kudretle onu kapar, demektir. İbn Abbas'ın görüşü de budur.

Mücahid dedi ki: "Siz bize sağdan gelirdiniz", sizin hak üzere olduğunuzu ortaya koymaya çalışan bir şekilde gelirdiniz, demektir. Bütün bunlar anlam itibariyle birbirine yakın açıklamalardır.

 

"Onlar da derler ki: Hayır, siz iman üzere değil idiniz." Katade dedi ki: Bu şeytanların onlara söyleyecekleri bir sözdür. İleri gelenlerin sözleri olduğu da söylenmiştir. Yani sizler hiçbir zaman mü'min olmadınız ki, biz sizi imandan küfre çevirmiş olalım. Aksine sizler zaten küfür üzere idiniz ve onu adet ve alışkanlık haline getirmiş olduğunuz için küfür üzere kalmaya devam ettiniz.

 

"Bizim sizin üzerinizde bir hakimiyetimiz" hakkı terketmek noktasında getirdiğimiz bir delilimiz "yoktu. Bilakis siz azgın bir topluluktunuz." Sapık, haddi aşan kimselerdiniz.

"Rabbimizin sözü üzerimize hak oldu." Bu da kendilerine uyulan kimselerin söyleyeceği sözlerdendir. Yani bizim üzerimize de, sizin üzerinize de Rabbimizin sözü hak olmuştur. Yüce Allah'ın takdir ettiği ve rasulleri vasıtası ile haber verdiği şekilde hepimiz azabı tadacağız: "Cehennemi bütünü ile cinlerden ve insanlardan elbette dolduracağım." (es-Secde, 13)

 

Bu da şu hadise uygun düşmektedir: "Şüphesiz aziz ve celil olan Allah birtakım kimselerin cehennemlik olduklarını, birtakım kimselerin de cennetlik olduklarını yazmıştır. Bunlara ne bir şey ilave edilir, ne de onlardan bir kimse eksiltilir. ''

 

"Çünkü biz sizi azdırdık" yani üzerinde bulunduğunuz küfrü size süslü gösterdik. "Zaten biz de azgınlardan idik." Vesvese ile ve (sapıklığa) davet etmekle Cazmış ve azdırmış idik). Daha sonra Yüce Allah, onların durumlarını haber vererek şöyle buyurmaktadır:

"Muhakkak onlar" sapıtan da, saptıran da "o günde azapta ortaktırlar." "İşte Biz, günahkarlara" yani müşriklere "böyle" bu şekilde "yaparız." "Çünkü onlara: Allah'tan başka ilah yoktur, denildiğinde büyüklük taslarlardı." Onlara Allah'tan başka ilah yoktur deyin, denildiğinde demektir. Burada "deyin" emri hazfedilmiştir. "Büyüklük taslarlardı" buyruğu da; (...)'in haberi olarak nasb mahallindedir.

 

"Çünkü" lafzının haberi olarak ref' mahallinde ve (...)'nin amel etmemiş olması da mümkündür.

 

Peygamber (s.a.v.), Ebu Talib'e ölümü ve Kureyşlilerin etrafında toplanması esnasında-: "La ilahe illallah deyin. Bu sayede Araplara hükümdarlar olacaksınız ve bu yolla da Arap olmayanlar size itaat edeceklerdir" deyince, onlar bunu kabul etmediler ve buna karşı büyüklendiler.

 

Ebu Hureyre dedi ki: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Yüce Allah Kitabında indirdiği buyruklarında büyüklük taslayan bir topluluktan sözederek: "Çünkü onlara: Allah'tan başka ilah yoktur denildiğinde, büyüklük taslarlardı" diye buyurmaktadır. Yine Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Hani kafirler kalblerinde o taassub ve kibiriyani cahiliye taassub ve kibirini koymuşlardı da Allah da hemen huzur ve sükununu Resulünün ve mü'minlerin üzerine indirmişti. Onlara takva sözü üzerinde sebat vermişti. Onlar zaten buna daha layık ve buna ehil idiler. "(el-Feth, 26) diye buyurmuştur. Bu da:

 

"La ilahe illallah MuhammedurResulullah" sözüdür. Müşrikler Hudeybiye gününde Resulullah (s.a.v.) onlarla barış yapılacak süre hususunda (yaptığı antlaşmada) yazıştığı vakit, bu söze karşı büyüklük tasladılar. (Onu söylemeyi büyüklüklerine yediremediler).

 

Bu haberi el-Beyhaki, ondan öncekini de el-Kuşeyri zikretmiştir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Saffat 36-40

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR