ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

SAFFAT

139

/

144

 

وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ {139} إِذْ أَبَقَ إِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ {140} فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنْ الْمُدْحَضِينَ {141} فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ {142} فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنْ الْمُسَبِّحِينَ {143} لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ {144}

 

139. Muhakkak Yunus da gönderilmiş peygamberlerdendi.

140. Hani o, yüklü gemiye kaçıp sığınmıştı.

141. Kura çekmişti de kaybedenlerden olmuştu.

142. Kendini kınayıcı olduğu halde balık onu yuttu.

143. Eğer o, gerçekten tesbih edenlerden olmasaydı,

144. Diriltilecekleri güne kadar (balığın) karnında kalırdı elbet.

 

Bu buyruklara dair açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:

 

1- Yunus (a.s.) ve Kavmi:

2- Gemiye Gidişi:

3- Çekilen Kura:

4- Yunus (a.s) Balığın Karnında:

5- Yunus (a.s.)'ın Balığın Karnındaki Durumu:

6- Yunus (a.s)'ın Kendisini Denize Atması ve Kura Çekmek.:

7- insanı Denize Atmak için Kura Çekmek:

8- Tesbih ve Salih Amelin Faydası:

 

1- Yunus (a.s.) ve Kavmi:

 

"Muhakkak Yunus da gönderilmiş peygamberlerdendi" buyruğunda sözü edilen Yunus ile Zu'n-Niln aynı kişilerdir. Metta'nın oğludur, İlyas'ın yanında misafir kaldığı yaşlı kadının oğlu da odur. İlyas o kadının yanında kavminden altı ay süre ile saklanmıştır. Yunus ise o sırada süt emen küçük bir çocuktu. Yunus'un annesi İlyas'a bizatihi hizmet ediyor ve onu teselli ediyor, güç yetirebildiği hiçbir şeyi ondan esirgemeyerek ikram ediyordu. Daha sonraları İlyas evlerin darlığından sıkılmaya başladı. Bunun için dağlara gitti. Bu yaşlı kadının oğlu olan Yunus öldü. Kadın İlyas'ın arkasından çıkıp dağlarda onu aramaya koyuldu. Nihayet onu buldu. Allah oğlunu diriltir ümidi ile kendisi için Allah'a dua etmesini istedi. Ölümünden ondört gün sonra İlyas çocuğun yanına geldi. Abdest alıp namaz kıldı ve Allah'a dua etti. Allah da Metta'nın oğlu Yunus'u, İlyas (a.s)'ın duası ile diriltti.

 

Allah, Yunus'u Musul topraklarında bulunan Nineva (Ninova) ahalisine peygamber olarak gönderdi. Bunlar önceleri puta tapıyorlardı. Yunus Suresi'nde (98. ayetin tefsirinde) bu hususun açıklaması geçtiği gibi. Enbiya Suresi'nde (87-88)'de onun kızgınlıkla kavmi arasından çıkıp gitmesine dair açıklamalar Yunus kıssasında geçmiş bulunmaktadır.

 

Yunus (a.s)'a peygamberlik balığın onu yutmasından önce mi verildiği, sonra mı verildiği hususunda farklı görüşler vardır. Taberi, Şehr b. Havşeb'den naklen diyor ki: Cebrail (a.s), Yunus (a.s)'a gelip: Ninova halkına git ve onlara azabın başlarına gelip çatmak üzere olduğunu söyleyip uyar, dedi. Yunus: Kendime bir binek bulayım dedi, Cebrail durum ona elverişli olmayacak kadar acildir deyince, bu sefer Yunus: O zamankendime bir ayakkabı bulayım dedi. Yine: Durum buna elvermeyecek kadar acildir, dedi. Bunun üzerine Yunus kızıp bir gemiye gidip bindi. Gemiye binince gemi hareket etmedi, ne ileri, ne geri gidemedi. Bu sefer kura çekildi, kura Yunus'a çıktı. Balık kuyruğunu sallayarak geldi. Balığa: Ey balık! Biz Yunus'u sana rızık olarak vermiyoruz. Seni onun himaye olunacağı bir yer ve bir mescid kıldık, diye seslenildi. O yerden balık onu yuttu. Nihayet Ubulle'nin yanından geçtiler. Oradan da Dicle'ye kadar balığın karnında geldi ve Ninova'da onu dışarı bırakıncaya kadar öylece gitti. Bize el-Haris anlattı, dedi ki: Bize el-Hasen anlattı, dedi ki: Bize Ebu Hilal anlattı dedi ki: Bize Şehr b. Havşeb anlattı, o İbn Abbas'tan naklen dedi ki: İşte Yunus'un peygamberlik ile görevlendirilmesi balığın onu dışarı atmasından sonra olmuştur.

 

Bu görüşü kabul edenler gönderilmiş bir peygamberin Rabbine karşı öfkelenerek yerinden çıkıp ayrılmadığını delil gösterirler. O halde onun başından geçen bu olay peygamberlikten önce olmuştur.

 

Başkaları da şöyle demektedir: Onun bu tutumu, kendilerine peygamber olarak gönderildiği kimseleri, Allah'ın onları kendilerini davet etmesini emrettiği şeye davet etmesinden, onlara Rabbinin risaletini tebliğ etmesinden sonra olmuştur. Ancak o, kendilerini sakındırıp korkuttuğu azabın başlarına belirlemiş olduğu bir vakitte ineceği vaadinde bulunmuştu. Tevbe etmedikleri ve Yüce Allah'a itaate dönmedikleri için onlardan ayrılıp gitti. Azabın gölgesi o kavmin üzerine düşüp onları örtüp kaplayınca -yüce Allah'ın Kitab-ı Kerim'inde buyurduğu gibi- Allah'a tevbe ettiler, Allah da üzerlerindeki azabı kaldırdı. Yunus'a da onların kurtuldukları ve kendilerine vaadedip tehditte bulunduğu azabın da üzerinden kaldırıldığı haberi verildi. O bundan ötürü kızıp: Ben onlara bir vaadde bulundum ve benim bu vaadim doğru çıkmadı, dedi. İşte Rabbini kızdırarak gitti ve onun yalanını tesbit etmiş oldukları halde yanlarına geri dönmekten hoşlanmadı. Bunu da Said b. Cübeyr, İbn Abbas'tan rivayet etmiştir. Daha önce el-Enbiya Süresi'nde (8788. ayetlerin tefsirinde) de geçmiş bulunmaktadır. İleride Yüce Allah'ın:

 

"Biz onu yüzbin veya daha fazlasına gönderdik. "(es-Saffat, 147) buyruğunu açıklarken geleceği üzere doğru olan da budur.

 

"Yunus" lafzı munsarıf değildir, çünkü Arapça olmayan bir isimdir. Arapça olsaydı, ilk harfi "ye" olsa dahi munsarıf olurdu. Çünkü "yuf'ul" vezninde bir fiil yoktur. Tıpkı bir kimseye "yu'fur" adını verdiğimiz takdirde munsarıf olacağı gibi. Ancak "ya'fur" diye ad verilirse munsarıf olmaz.

 

2- Gemiye Gidişi:

 

"Hani o, yüklü gemiye kaçıp sığınmıştı" buyruğundaki "Kaçıp sığındı" fiili hakkında el-Muberred der ki: Bu aslında uzaklaşıp gitti demektir. Kaçan köleye "abik" denilmesi de buradan gelmektedir. Başkası da şöyle demektedir: Yunus'tan "kaçtı" diye sözedilmesi Yüce Allah'ın emri olmadan ve insanlardan saklanarak çıkıp gitmiş olmasıdır.

 

"Yüklü gemiye" buyruğundaki: "Yükle dopdolu" demektir.

 

"Gemi" anlamındaki: (...) ise, hem müzekker, hem müennes gelir, tekil ve çoğul olarak da gelir. Buna dair açıklamalar da daha önceden (el-Bakara, 164. ayet, 3, başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

Tirmizi el-Hakim dedi ki: Ona "abik (kaçkın)" adını vermesi kulluktan kaçmış olmasından dolayıdır. Çünkü kulluk, ancak hevayı terketmek ve Allah'ın emirlerinin gerektirdiği yerde nefsi feda etmektir. Daha önce el-Enbiya Suresi'nde geçtiği üzere meleğin ondan istediği kararlılık üzere sıkıntılarının arttığı esnada canını feda etmeyerek istediği doğrultuda hareket ettiğinden ona "abik: kaçkın kul" adı verilmiş oldu. Meleğin ondan istediği kararlılık ise, kendisi ile ilgili değil, Allah'ın emri ile ilgili idi. Nefsinin payı için değil, Allah'ın hakkı dolayısıyla idi. Yunus bu hususta doğruyu araştırdı, fakat Allah nezdindeki doğruyu isabet ettiremedi. Bundan dolayı ona "abik (kaçkın kul)" ve "mulim (kendisini kınayan)" adını verdi.

 

3- Çekilen Kura:

 

"Kura çekmişti de ... " buyruğunda geçen: (...) lafzı, el-Muberred'e göre; "kura çekmişti" anlamındadır. Ona göre bunun aslı (kura maksadıyla torbada) karıştırılan siham (oklardan) gelmektedir.

 

"Kaybedenlerden olmuştu." el-Muberred yenilenlerden olmuştu, diye açıklarken, el-Ferra da şunları söyler: "Delili kaybetti (çürütüldü)" ile: "Allah onun delilini çürüttü" denilir, bunun aslı ayağın kaymasından gelmektedir. Şair de şöyle demiştir: "Biz yenilenleri herbir dağ geçidinde öldürdük, Gözler(imiz) aydın oldu, onlarıöldürmekle."

 

4- Yunus (a.s) Balığın Karnında:

 

"Kendini kınayıcı olduğu halde balık onu yuttu" yani o kınanmasına sebep olacak bir iş yapmıştı. "Melum" ister hak etsin, ister etmesin başkası tarafından kınanan kişi demektir. (Ayet-i kerimedeki şekliyle): Mulim'in ayıplayıcı anlamında olduğu da söylenmiştir. "Bir iş yapıp da bu işi dolayısıyla ayıplanır duruma gelen kimse" hakkında kullanılır.

 

"Eğer o, gerçekten tesbih edenlerden olmasaydı" buyruğu hakkında elKisai şöyle demektedir: Buradaki: "Gerçekten" lafzındaki hemzenin esreli olmayışı, başına "lam" harfinin gelişinden dolayıdır. Çünkü bu "lam" harfi ona ait değildir. en-Nehhas dedi ki: Durum onun dediği gibidir. "Lam" ancak: (...)'nın cevabında sözkonusu olur. 

 

"Eğer o, gerçekten tesbih edenlerden" yani namaz kılanlardan "olmasaydı, diriltilecekleri güne kadar karnında kalırdı elbet." Yani ona ceza olmak üzere bu böyle olacaktı. Bu da şu demektir: Balığın karnı kıyamet gününe kadar onun için bir kabir olacaktı.

 

Balığın karnında ne kadar kaldığı hususunda farklı görüşler vardır. es-Süddı, el-Kelbı ve Mukatil b. Süleyman, kırk gün kalmıştır derken, ed-Dahhak yirmi, Ata yedi gün, Mukatil b. Hayyan üç gün kalmıştır, demişlerdir. Tek bir saat (kısacık bir an) kaldığı da söylenmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

5- Yunus (a.s.)'ın Balığın Karnındaki Durumu:

 

Taberı'nin rivayetine göre Ebu Hureyre şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Şanı Yüce Allah Yunus'u balığın karnında hapsetmeyi murad edince, balığa onu al, fakat etini çizme, kemiğini kırma, diye vahyetti. Balık onu aldı, sonra karnında olduğu halde denizdeki yerine kadar indirdi. Denizin dibine ulaşınca, Yunus bir ses işitti. Kendi kendisine: Acaba bu ne? diye sordu. Şanı Yüce Allah balığın karnında olduğu halde ona: Bu denizdeki canlıların tesbihidir, diye vahyetti. Bunun üzerine o da balığın karnında olduğu halde tesbih etti. Melekler de onun tesbihini işittiklerinde: Rabbimiz, biz alışılmadık bir yerde zayıf bir ses duyuyoruz dediler. Yüce Allah şöyle buyurdu: Bu benim kulum Yunus'tur. Bana karşı geldi. Ben de onu denizde balığın karnında hapsettim. Melekler dediler ki: Her gün ve her gece kendisinin salih ameli sana yükselen o salih kul mu, diye sordular, Yüce Allah:

Evet diye buyurdu. O vakit ona şefaatte bulundular, Yüce Allah da balığa buyurduğu gibi "hasta olduğu halde" kıyıya bırakmasını emretti. Yüce Allah'ın kendisini nitelendirdiği hastalığı da, balığın onu sahile et ve kemiği yaratılmış, yeni doğmuş küçük bir çocuk gibi bırakması idi."

 

Rivayet edildiğine göre balık gemi ile birlikte başını yukarı doğru kaldırarak yol alıyor ve nefes alıyordu. Yunus da bu arada tesbih getiriyordu. Karaya varıncaya kadar balık o gemiden ayrılmadı. Sağlam bir şekilde onu dışarı bıraktı. Onda hiçbir değişiklik olmamıştı. Bunun üzerine müslüman oldular. Bunu da Zemahşerı Tefsirinde zikretmiş bulunuyor.

 

İbnu'l-Arabı de dedi ki: Bana arkadaşlarımızdan birçok kişi İmamu'l-Haremeyn Ebu'l-Meali Abdu'l-Melik b. Abdillah b. Yusuf el-Cüveynı'den şöyle dediğini haber vermişlerdir: Ona yaratıcı herhangi bir cihette midir? diye sorulmuş. Hayır, O bundan Yüce ve münezzehdir, diye cevap vermiş. Ona: Buna delil nedir? diye sormuşlar, o da şöyle demiş: Buna delil Peygamber (s.a.v.)'ın: "Benim Yunus b. Metta'dan daha faziletli olduğumu söylemeyiniz.'' hadisidir. Ona: Bu rivayette delil olacak taraf nedir? diye sorulunca, şöyle demiş: Bu açıklamayı benim şu misafirim bin dinar alıp onunla bir borcunu ödeyinceye kadar yapmayacağım, dedi. Bunun üzerine iki kişi kalkıp: Bu bin dinarı ödemeyi biz üzerimize alıyoruz, dediler. el-Cüveyni: Hayır, iki kişi buna kefil olmasın. Çünkü bu ona ağır gelir dedi. Birileri: Onu ödemeyi ben üzerime alıyorum, dedi. Bunun üzerine el-Cüveyni şöyle cevab verdi: Yunus b. Metta kendisini denize attı ve balık onu yuttu. Denizin dibinde üç karanlık içine gömüldü ve: "Senden başka hiçbir İlah yoktur. Seni tenzih ederim. Şüphesiz ki ben zalimlerden oldum" diye -yüce Allah'ın haber verdiği şekilde- seslendi. Muhammed (s.a.v.) ise yeşil refref'in üzerine oturup onunla meleklerin kalem cızırtılarını işiteceği noktaya kadar yukarılara ulaşıp Rabbi onunla söyleşip vahyettiği şeyleri ona vahyettiği sırada, denizin karanlıklarındaki balığın karnında Yüce Allah'a Yunus'dan daha yakın değildi.

 

6- Yunus (a.s)'ın Kendisini Denize Atması ve Kura Çekmek.:

 

Taberi'nin naklettiğine göre Yunus (a.s) gemiye bindiği vakit, gemi şiddetli bir fırtınaya tutuldu. Gemidekiler: Bu sizden birinizin günahı sebebiyledir, dedi. Yunus bu günahı işleyenin kendisi olduğunu bilerek: Bu benim günahım sebebiyledir, haydi beni denize atınız, dedi. Onlar ise kura çekmeden böyle bir teklifi kabul etmediler. "Kura çekmişti de kaybedenlerdenolmuştu."

 

Bunun üzerine onlara: Ben bu işin benim günahım sebebiyle olduğunu size söylemiştim, dedi. Ancak onlar yine onu ikinci defa kura çekmeden atmayı kabul etmediler. İkinci kurada da o yenilenlerden oldu. Fakat üçüncü bir defa daha kura çekmeden onu denize atmayı kabul etmediler. üçüncü kurada da yenilenlerden oldu. Bunu görünce kendisini denize attı. Bu iş gece karanlığında olmuştu, onu balık yutmuştu.

 

Rivayet edildiğine göre o gemiye yüzünü örterek binmiş ve uzakça olmayan bir yerde uyumaya çekilmişti. Tam bu esnada esen şiddetli bir rüzgar nerdeyse gemiyi batıracaktı. Gemidekiler bir araya gelip dua ettiler ve: Şu uyuyan adamı da uyandırın, o da bizimle birlikte dua etsin, dediler. Onlarla birlikte Allah'a dua etti ve fırtına dindi. Arkasından Yunus tekrar yerine dönüp uykuya daldı. Bir rüzgar daha esti, nerdeyse gemi suda batacaktı. Yine onu uyandırdılar, Allah'a dua ettiler ve rüzgar dindi.

 

Onlar bu halde iken oldukça büyük bir balık onlara doğru başını kaldırdı ve gemiyi yutmak istedi. Bunun üzerine Yunus onlara: Arkadaşlar bu benden dolayı oluyor. Beni denize atacak olursanız, siz yolunuza devam edersiniz, rüzgar da sizi korkutan tehlikeler de biter. Onlar: Kura çekmeden seni atmayız, dediler. Kura kime çıkarsa, onu denize atarız. Derken kura çektiler ve kura Yunus'a çıktı. Arkadaşlar beni atınız, benden dolayı bu işler başınıza geliyor, dediyse de onlar: Hayır, bir defa daha kura çekmeden bu işi yapmayız, dediler. Yine kura çektiler ve yine kura Yunus'a çıktı. Onlara: Arkadaşlar beni denize atınız, benden dolayı bu işler başınıza geliyor, dedi. İşte Yüce Allah'ın: "Kura çekmişti de kaybedenlerden olmuştu." Yani kura ona çıkmıştı, buyruğu bunu anlatmaktadır. Bunun üzerine Yunus'u alıp geminin baş taraflarına denize atmak üzere götürdüler. Baktılar ki balık ağzını açmış bekliyor. Bu sefer geminin öbür kıyısına onu getirdiler, yine balığı gördüler. Öbür tarafa onu götürdüler, yine balığın ağzını açmış beklediğini gördüler. Yunus bu durumu görünce, o kendi kendisini attı ve balık da onu yakaladı. Yüce Allah balığa: Ben onu sana rızık olarak vermedim. Senin karnını onun için bir kab kıldım, diye vahyetti. Balığın karnında kırk gün kaldı. "O bakımdan karanlıklar içerisinde: "Senden başka İlah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zulmedenlerden oldum" diye seslenmişti. Biz de duasını kabul edip kendisinigamdan kurtarmıştık. Biz mü'minleri işte böyle kurtarırız. "(el-Enbiya, 87-88) Bu husus daha önceden de geçmişti. Buna dair açıklamalar ileride de gelecektir.

 

Bu olaydaki fıkhi inceliklerden birisi de şudur: Bizden öncekilerin şeriatinde de kura ile amel edilir, uygulama yapılırdı. Daha önce Al-i İmran Süresi'nde (44. ayet, 3. başlıkta) da geçtiği üzere bu bizim şeriatimizde de varid olmuştur.

 

İbnu'l-Arabi dedi ki: Kura bizim şeriatimizde üç yerde varid olmuştur.

 

1. Peygamber (s.a.v.) yolculuğa çıkmak istediği vakit hanımları arasında kura çekerdi. Kura kime çıkarsa onunla birlikte o yola çıkardı. 

 

2. Peygamber (s.a.v.)'e başka hiçbir malı bulunmayan altı kölesini azad etmiş bir adamın davası getirildi. O da bu altı kişi arasında kura çekti. Bunların ikisini hürriyetlerine kavuşturdu, geri kalan dördü ise köle kaldı.

 

3. İki kişi ortada alametleri kalmamış birtakım şeyleri miras iddiası ile davalaştılar. Peygamber (s.a.v.) da onlara: "Gidin, hakkı gereği gibi araştırın, sonra kura çekin. Herbiriniz de diğerine hakkını helal etsin." diye buyurdu.

 

İşte kura çekmenin varid olduğu üç yer burasıdır. Bunlar ise nikahlılar arasındaki paylaştırma, köle azad etme ve diğer paylaştırmalardır. Bu hususlarda kura çekmek, içinden çıkılmaz meseleyi ortadan kaldırıp çözüm bulmak ve herkesin arzusunun gerçekleşmesini istemesi hastalığına son vermektir.

 

Gazaya çıkmak hususunda zevceler arasında kura çekmenin durumu hakkında (Maliki mezhebine mensub) ilim adamlarımızın farklı görüşleri vardır. Bu iki görüşten sahih olanı kura çekileceğidir. Diğer İslam beldelerindeki fukaha da böyle demişlerdir. Çünkü hepsi ile birlikte yola çıkmanın imkanı yoktur. Bunlardan birisini seçmek ise öbürlerine üstün tutmak demektir, geriye kura çekmekten başka bir yol kalmıyor. Altı köle meselesinde de durum böyledir. Çünkü her iki köle adamın malının üçte biri demektir. Bu ise ölüm hastalığı halinde miras bırakanın hürriyetine kavuşturabileceği miktar demektir. Gönül arzusuna göre bu iki kişiyi tayin etmek, şer'an caiz değildir. Geriye sadece kura çekmek kalıyor.

Aynı şekilde miras bırakılan eşyalar hususunda anlaşmazlık ortaya çıkarsa, kuradan başka bir yolla hakkı tesbit etmeye imkan kalmaz. O halde hak sahibini tayin etmenin zorlaşması halinde kura bir asılolmaktadır.

 

(İbnu'l-Arabi devamla) dedi ki: Bana göre doğru olan içinden çıkılması zor herbir meselede kuranın çekileceğidir. Bu yolla problem daha açık bir şekilde çözülür ve böyle bir hususta verilecek hüküm daha güçlüdür, meseleyi daha açık ortaya koyar ve problemi ortadan kaldırır. Bundan dolayı biz diyoruz ki: Talak hususunda hanımlar arasında kura çekmek, hürriyetlerine kavuşturmak hususunda cariyeler arasında kura çekmek gibidir.

 

7- insanı Denize Atmak için Kura Çekmek:

 

İnsanı denize atmak maksadıyla kura çekmek caiz değildir. Bu Yunus (a.s) hakkında ve onun döneminde bir taraftan delilinin gerçekleştirilmesi, diğer taraftan da imanının arttırılması için bir çeşit mukaddime idi. Dolayısı ile günahkar olan bir kimsenin öldürülüp ateşe ya da denize atılması caiz değildir. Böyle bir kimse hakkında işlediği suça göre had ya da ta'zir uygulanır. Bazı kimselerin kanaatine göre deniz kaynayıp coşacak olur da gemidekiler geminin yükünü hafifletmek zorunda kalırsa, o vakit aralarında kura çekilir, geminin yükünü hafifletmek maksadı ile birileri denize atılır. Ancak bu yanlış bir görüştür. Çünkü birilerinin atılması ile gemi hafifletilemez. Bu ancak mallar hakkında sözkonusu olabilir. Fakat Yüce Allah'ın vereceği hükme karşı sabretmek yolunu seçmek gerekir.

 

8- Tesbih ve Salih Amelin Faydası:

 

Yüce Allah, Yunus (a.s)'ın tesbih edenlerden olduğunu ve tesbihinin kurtuluşunun sebebi olduğunu haber vermektedir. İşte bundan dolayı: Salih amel, tökezlemesi halinde kişiyi yükseltir, denilmiştir.

 

İbn Abbas: "Tesbih edenlerden" buyruğunu namaz kılanlardan diye açıklamıştır.

Katade dedi ki: O daha önceden Allah kendisini korusun diye namaZ kılardı, Yüce Allah da onu kurtardı.

 

er-Rabı' b. Enes dedi ki: Şayet önceden onun salih bir ameli olmasaydı "diriltilecekler! güne kadar karnında kalırdı elbet. "

 

(Yine er-Rabı' b. Enes) dedi ki: Hikmette şunlar yazılıdır: Salih amel tökezlemesi halinde sahibini yükseltir.

 

Mukatil de dedi ki: "Tesbih edenlerden" buyruğu masiyetten önce namaz kılıp itaat edenlerden." demektir. Vehb: İbadet edenlerden, diye açıklamıştır. el-Hasen dedi ki: O balığın karnında namaz kılmıyordu, ancak rahatlık dönemlerinde önceden salih ameller işlemişti. Sıkıntılı halinde Yüce Allah o salih ameli ile onu andı. Hiç şüphesiz salih amel sahibini yükseltir, tökezle" yecek olursa bir dayanak bulmasına sebeb olur.

 

Derim ki: Peygamber (s.a.v.)'ın şu buyruğu da bu anlamı ifade eder: "Sizler kimin salih amel türünden kendisi için saklanabilecek bir şeyler yapabilme imkanı olursa, onu yapsın." O halde kulsalih bir amel işlemek için gayret eder, çabalar. Bunu Rabbine karşı ihlasla yerine getirir. İhtiyaç duyacağı, çaresiz kalacağı bir güne bunu saklar. Olanca gücüyle de bunu gizli tutar. Diğer insanlardan bunu saklar. En çok ihtiyaç duyacağı bir zamanda bu (amelinin mükafatı olarak) ona ulaşır.

 

Buhari ve Müslim de İbn Ömer yöluyla gelen hadiste Rasülullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedirler: "Vaktiyle üç kişi -bir rivayette: sizden öncekilerden (üç kişi)- yürüyüp gezinirlerken yağmur bastırdı. Dağdaki bir mağaraya sığindılar. Mağaranın ağzını dağdan gelen bir kaya kapatı" verdi. Böylelikle mağarayı üzerlerine kapattı. Biri diğerine şöyle dedi: Allah için işlemiş olduğunuz salih amellerinizi gözden geçiriniz. Bunları sözkonusu ederek Allah'a dua ediniz; belki Allah bu mağaranın kapısinı size açar ... diyerek hadisi böylelikle tamamıyla zikreder. Bu çokça bilinen bir hadistir. Bunun çokça bilinmesi dolayısıyla onu bütünüyle kaydetmemize gerek bırakmamaktadır.

 

Said b. Cübeyr dedi ki: Yunus (a.s) balığın karnında: "Senden başka ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum" deyince, balık onu dışarıya attı.

 

"Tesbih edenlerden" buyruğunun balığın karnında namaz kılanlardan ... anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

Derim ki: Daha kuvvetli görünen onun bu tesbihinin kalb ile uyumlu, dil ile tesbih olduğudur. Daha önceden Taberi'nin kaydettiği ve bizim zikrettiğimiz Ebu Hureyre yoluyla gelen hadis de buna delildir. Orada: "Balığın karnında olduğu halde tesbih etti" denilmektedir. Yine "melekler onun tesbihini işittiler. Rabbimiz biz alışılmadık bir yerde zayıf bir ses işitiyoruz, dediler." Buna göre ayet-i kerimedeki: "İdi" zaid demektir. "Eğer o tesbih edenlerden olmasaydı" demektir.

 

Ebü Davüd'un kitabında (Sünen'inde) Sad b. Ebi Vakkas'dan gelen rivayete göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Zu'n-Nün'un balığın karnındaki duası olan: "Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum" duasını müslüman bir kişi her ne hakkında yapacak olursa, mutlaka onun duası kabul olunur." Bu husus daha önce el-Enbiya Süresi'nde (87-88 buyruklarının tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

O halde Yunus (a.s.) hem daha önceden namaz kılan ve tesbih eden birisiydi, hem de balığın karnında da böyle idi.

 

Haberde kaydedildiğine göre balığa şöyle seslenilmiş: Biz Yunus'u sana rızık olarak vermedik. Seni ona bir koruyucu yer ve mescid olarak tayin ettik. Bu da daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Saffat 145-148

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR