SAFFAT 139 / 144 |
وَإِنَّ
يُونُسَ
لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
{139} إِذْ أَبَقَ
إِلَى الْفُلْكِ
الْمَشْحُونِ
{140} فَسَاهَمَ
فَكَانَ مِنْ
الْمُدْحَضِينَ
{141}
فَالْتَقَمَهُ
الْحُوتُ
وَهُوَ
مُلِيمٌ {142}
فَلَوْلَا
أَنَّهُ كَانَ
مِنْ
الْمُسَبِّحِينَ
{143} لَلَبِثَ فِي
بَطْنِهِ
إِلَى
يَوْمِ
يُبْعَثُونَ
{144} |
139.
Muhakkak Yunus da gönderilmiş peygamberlerdendi.
140.
Hani o, yüklü gemiye kaçıp sığınmıştı.
141.
Kura çekmişti de kaybedenlerden olmuştu.
142.
Kendini kınayıcı olduğu halde balık onu yuttu.
143.
Eğer o, gerçekten tesbih edenlerden olmasaydı,
144.
Diriltilecekleri güne kadar (balığın) karnında kalırdı elbet.
Bu buyruklara dair
açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:
1- Yunus (a.s.) ve Kavmi:
2- Gemiye Gidişi:
3- Çekilen Kura:
4- Yunus (a.s) Balığın Karnında:
5- Yunus (a.s.)'ın Balığın Karnındaki
Durumu:
6- Yunus (a.s)'ın Kendisini Denize
Atması ve Kura Çekmek.:
7- insanı Denize Atmak için Kura
Çekmek:
8- Tesbih ve Salih Amelin Faydası:
1- Yunus (a.s.) ve
Kavmi:
"Muhakkak Yunus da
gönderilmiş peygamberlerdendi" buyruğunda sözü edilen Yunus ile Zu'n-Niln
aynı kişilerdir. Metta'nın oğludur, İlyas'ın yanında misafir kaldığı yaşlı
kadının oğlu da odur. İlyas o kadının yanında kavminden altı ay süre ile
saklanmıştır. Yunus ise o sırada süt emen küçük bir çocuktu. Yunus'un annesi
İlyas'a bizatihi hizmet ediyor ve onu teselli ediyor, güç yetirebildiği hiçbir
şeyi ondan esirgemeyerek ikram ediyordu. Daha sonraları İlyas evlerin
darlığından sıkılmaya başladı. Bunun için dağlara gitti. Bu yaşlı kadının oğlu
olan Yunus öldü. Kadın İlyas'ın arkasından çıkıp dağlarda onu aramaya koyuldu.
Nihayet onu buldu. Allah oğlunu diriltir ümidi ile kendisi için Allah'a dua
etmesini istedi. Ölümünden ondört gün sonra İlyas çocuğun yanına geldi. Abdest
alıp namaz kıldı ve Allah'a dua etti. Allah da Metta'nın oğlu Yunus'u, İlyas
(a.s)'ın duası ile diriltti.
Allah, Yunus'u Musul
topraklarında bulunan Nineva (Ninova) ahalisine peygamber olarak gönderdi.
Bunlar önceleri puta tapıyorlardı. Yunus Suresi'nde (98. ayetin tefsirinde) bu
hususun açıklaması geçtiği gibi. Enbiya Suresi'nde (87-88)'de onun kızgınlıkla
kavmi arasından çıkıp gitmesine dair açıklamalar Yunus kıssasında geçmiş
bulunmaktadır.
Yunus (a.s)'a
peygamberlik balığın onu yutmasından önce mi verildiği, sonra mı verildiği
hususunda farklı görüşler vardır. Taberi, Şehr b. Havşeb'den naklen diyor ki:
Cebrail (a.s), Yunus (a.s)'a gelip: Ninova halkına git ve onlara azabın
başlarına gelip çatmak üzere olduğunu söyleyip uyar, dedi. Yunus: Kendime bir
binek bulayım dedi, Cebrail durum ona elverişli olmayacak kadar acildir
deyince, bu sefer Yunus: O zamankendime bir ayakkabı bulayım dedi. Yine: Durum
buna elvermeyecek kadar acildir, dedi. Bunun üzerine Yunus kızıp bir gemiye
gidip bindi. Gemiye binince gemi hareket etmedi, ne ileri, ne geri gidemedi. Bu
sefer kura çekildi, kura Yunus'a çıktı. Balık kuyruğunu sallayarak geldi.
Balığa: Ey balık! Biz Yunus'u sana rızık olarak vermiyoruz. Seni onun himaye
olunacağı bir yer ve bir mescid kıldık, diye seslenildi. O yerden balık onu
yuttu. Nihayet Ubulle'nin yanından geçtiler. Oradan da Dicle'ye kadar balığın
karnında geldi ve Ninova'da onu dışarı bırakıncaya kadar öylece gitti. Bize
el-Haris anlattı, dedi ki: Bize el-Hasen anlattı, dedi ki: Bize Ebu Hilal
anlattı dedi ki: Bize Şehr b. Havşeb anlattı, o İbn Abbas'tan naklen dedi ki:
İşte Yunus'un peygamberlik ile görevlendirilmesi balığın onu dışarı atmasından
sonra olmuştur.
Bu görüşü kabul edenler
gönderilmiş bir peygamberin Rabbine karşı öfkelenerek yerinden çıkıp
ayrılmadığını delil gösterirler. O halde onun başından geçen bu olay peygamberlikten
önce olmuştur.
Başkaları da şöyle
demektedir: Onun bu tutumu, kendilerine peygamber olarak gönderildiği
kimseleri, Allah'ın onları kendilerini davet etmesini emrettiği şeye davet
etmesinden, onlara Rabbinin risaletini tebliğ etmesinden sonra olmuştur. Ancak
o, kendilerini sakındırıp korkuttuğu azabın başlarına belirlemiş olduğu bir
vakitte ineceği vaadinde bulunmuştu. Tevbe etmedikleri ve Yüce Allah'a itaate
dönmedikleri için onlardan ayrılıp gitti. Azabın gölgesi o kavmin üzerine düşüp
onları örtüp kaplayınca -yüce Allah'ın Kitab-ı Kerim'inde buyurduğu gibi-
Allah'a tevbe ettiler, Allah da üzerlerindeki azabı kaldırdı. Yunus'a da
onların kurtuldukları ve kendilerine vaadedip tehditte bulunduğu azabın da
üzerinden kaldırıldığı haberi verildi. O bundan ötürü kızıp: Ben onlara bir
vaadde bulundum ve benim bu vaadim doğru çıkmadı, dedi. İşte Rabbini kızdırarak
gitti ve onun yalanını tesbit etmiş oldukları halde yanlarına geri dönmekten
hoşlanmadı. Bunu da Said b. Cübeyr, İbn Abbas'tan rivayet etmiştir. Daha önce
el-Enbiya Süresi'nde (8788. ayetlerin tefsirinde) de geçmiş bulunmaktadır.
İleride Yüce Allah'ın:
"Biz onu yüzbin
veya daha fazlasına gönderdik. "(es-Saffat, 147) buyruğunu açıklarken
geleceği üzere doğru olan da budur.
"Yunus" lafzı
munsarıf değildir, çünkü Arapça olmayan bir isimdir. Arapça olsaydı, ilk harfi
"ye" olsa dahi munsarıf olurdu. Çünkü "yuf'ul" vezninde bir
fiil yoktur. Tıpkı bir kimseye "yu'fur" adını verdiğimiz takdirde
munsarıf olacağı gibi. Ancak "ya'fur" diye ad verilirse munsarıf
olmaz.
2- Gemiye Gidişi:
"Hani o, yüklü
gemiye kaçıp sığınmıştı" buyruğundaki "Kaçıp sığındı" fiili
hakkında el-Muberred der ki: Bu aslında uzaklaşıp gitti demektir. Kaçan köleye
"abik" denilmesi de buradan gelmektedir. Başkası da şöyle demektedir:
Yunus'tan "kaçtı" diye sözedilmesi Yüce Allah'ın emri olmadan ve
insanlardan saklanarak çıkıp gitmiş olmasıdır.
"Yüklü gemiye"
buyruğundaki: "Yükle dopdolu" demektir.
"Gemi"
anlamındaki: (...) ise, hem müzekker, hem müennes gelir, tekil ve çoğul olarak
da gelir. Buna dair açıklamalar da daha önceden (el-Bakara, 164. ayet, 3,
başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
Tirmizi el-Hakim dedi
ki: Ona "abik (kaçkın)" adını vermesi kulluktan kaçmış olmasından
dolayıdır. Çünkü kulluk, ancak hevayı terketmek ve Allah'ın emirlerinin
gerektirdiği yerde nefsi feda etmektir. Daha önce el-Enbiya Suresi'nde geçtiği
üzere meleğin ondan istediği kararlılık üzere sıkıntılarının arttığı esnada
canını feda etmeyerek istediği doğrultuda hareket ettiğinden ona "abik:
kaçkın kul" adı verilmiş oldu. Meleğin ondan istediği kararlılık ise,
kendisi ile ilgili değil, Allah'ın emri ile ilgili idi. Nefsinin payı için
değil, Allah'ın hakkı dolayısıyla idi. Yunus bu hususta doğruyu araştırdı,
fakat Allah nezdindeki doğruyu isabet ettiremedi. Bundan dolayı ona "abik
(kaçkın kul)" ve "mulim (kendisini kınayan)" adını verdi.
3- Çekilen Kura:
"Kura çekmişti de
... " buyruğunda geçen: (...) lafzı, el-Muberred'e göre; "kura
çekmişti" anlamındadır. Ona göre bunun aslı (kura maksadıyla torbada) karıştırılan
siham (oklardan) gelmektedir.
"Kaybedenlerden
olmuştu." el-Muberred yenilenlerden olmuştu, diye açıklarken, el-Ferra da
şunları söyler: "Delili kaybetti (çürütüldü)" ile: "Allah onun
delilini çürüttü" denilir, bunun aslı ayağın kaymasından gelmektedir. Şair
de şöyle demiştir: "Biz yenilenleri herbir dağ geçidinde öldürdük,
Gözler(imiz) aydın oldu, onlarıöldürmekle."
4- Yunus (a.s) Balığın
Karnında:
"Kendini kınayıcı
olduğu halde balık onu yuttu" yani o kınanmasına sebep olacak bir iş yapmıştı.
"Melum" ister hak etsin, ister etmesin başkası tarafından kınanan
kişi demektir. (Ayet-i kerimedeki şekliyle): Mulim'in ayıplayıcı anlamında
olduğu da söylenmiştir. "Bir iş yapıp da bu işi dolayısıyla ayıplanır
duruma gelen kimse" hakkında kullanılır.
"Eğer o, gerçekten
tesbih edenlerden olmasaydı" buyruğu hakkında elKisai şöyle demektedir:
Buradaki: "Gerçekten" lafzındaki hemzenin esreli olmayışı, başına
"lam" harfinin gelişinden dolayıdır. Çünkü bu "lam" harfi
ona ait değildir. en-Nehhas dedi ki: Durum onun dediği gibidir. "Lam"
ancak: (...)'nın cevabında sözkonusu olur.
"Eğer o, gerçekten
tesbih edenlerden" yani namaz kılanlardan "olmasaydı,
diriltilecekleri güne kadar karnında kalırdı elbet." Yani ona ceza olmak
üzere bu böyle olacaktı. Bu da şu demektir: Balığın karnı kıyamet gününe kadar
onun için bir kabir olacaktı.
Balığın karnında ne
kadar kaldığı hususunda farklı görüşler vardır. es-Süddı, el-Kelbı ve Mukatil
b. Süleyman, kırk gün kalmıştır derken, ed-Dahhak yirmi, Ata yedi gün, Mukatil
b. Hayyan üç gün kalmıştır, demişlerdir. Tek bir saat (kısacık bir an) kaldığı
da söylenmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
5- Yunus (a.s.)'ın
Balığın Karnındaki Durumu:
Taberı'nin rivayetine
göre Ebu Hureyre şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Şanı
Yüce Allah Yunus'u balığın karnında hapsetmeyi murad edince, balığa onu al,
fakat etini çizme, kemiğini kırma, diye vahyetti. Balık onu aldı, sonra
karnında olduğu halde denizdeki yerine kadar indirdi. Denizin dibine ulaşınca,
Yunus bir ses işitti. Kendi kendisine: Acaba bu ne? diye sordu. Şanı Yüce Allah
balığın karnında olduğu halde ona: Bu denizdeki canlıların tesbihidir, diye
vahyetti. Bunun üzerine o da balığın karnında olduğu halde tesbih etti.
Melekler de onun tesbihini işittiklerinde: Rabbimiz, biz alışılmadık bir yerde
zayıf bir ses duyuyoruz dediler. Yüce Allah şöyle buyurdu: Bu benim kulum
Yunus'tur. Bana karşı geldi. Ben de onu denizde balığın karnında hapsettim.
Melekler dediler ki: Her gün ve her gece kendisinin salih ameli sana yükselen o
salih kul mu, diye sordular, Yüce Allah:
Evet diye buyurdu. O
vakit ona şefaatte bulundular, Yüce Allah da balığa buyurduğu gibi "hasta
olduğu halde" kıyıya bırakmasını emretti. Yüce Allah'ın kendisini
nitelendirdiği hastalığı da, balığın onu sahile et ve kemiği yaratılmış, yeni
doğmuş küçük bir çocuk gibi bırakması idi."
Rivayet edildiğine göre
balık gemi ile birlikte başını yukarı doğru kaldırarak yol alıyor ve nefes
alıyordu. Yunus da bu arada tesbih getiriyordu. Karaya varıncaya kadar balık o
gemiden ayrılmadı. Sağlam bir şekilde onu dışarı bıraktı. Onda hiçbir
değişiklik olmamıştı. Bunun üzerine müslüman oldular. Bunu da Zemahşerı
Tefsirinde zikretmiş bulunuyor.
İbnu'l-Arabı de dedi ki:
Bana arkadaşlarımızdan birçok kişi İmamu'l-Haremeyn Ebu'l-Meali Abdu'l-Melik b.
Abdillah b. Yusuf el-Cüveynı'den şöyle dediğini haber vermişlerdir: Ona
yaratıcı herhangi bir cihette midir? diye sorulmuş. Hayır, O bundan Yüce ve
münezzehdir, diye cevap vermiş. Ona: Buna delil nedir? diye sormuşlar, o da
şöyle demiş: Buna delil Peygamber (s.a.v.)'ın: "Benim Yunus b. Metta'dan
daha faziletli olduğumu söylemeyiniz.'' hadisidir. Ona: Bu rivayette delil
olacak taraf nedir? diye sorulunca, şöyle demiş: Bu açıklamayı benim şu
misafirim bin dinar alıp onunla bir borcunu ödeyinceye kadar yapmayacağım,
dedi. Bunun üzerine iki kişi kalkıp: Bu bin dinarı ödemeyi biz üzerimize
alıyoruz, dediler. el-Cüveyni: Hayır, iki kişi buna kefil olmasın. Çünkü bu ona
ağır gelir dedi. Birileri: Onu ödemeyi ben üzerime alıyorum, dedi. Bunun
üzerine el-Cüveyni şöyle cevab verdi: Yunus b. Metta kendisini denize attı ve
balık onu yuttu. Denizin dibinde üç karanlık içine gömüldü ve: "Senden
başka hiçbir İlah yoktur. Seni tenzih ederim. Şüphesiz ki ben zalimlerden
oldum" diye -yüce Allah'ın haber verdiği şekilde- seslendi. Muhammed
(s.a.v.) ise yeşil refref'in üzerine oturup onunla meleklerin kalem
cızırtılarını işiteceği noktaya kadar yukarılara ulaşıp Rabbi onunla söyleşip
vahyettiği şeyleri ona vahyettiği sırada, denizin karanlıklarındaki balığın
karnında Yüce Allah'a Yunus'dan daha yakın değildi.
6- Yunus (a.s)'ın
Kendisini Denize Atması ve Kura Çekmek.:
Taberi'nin naklettiğine
göre Yunus (a.s) gemiye bindiği vakit, gemi şiddetli bir fırtınaya tutuldu.
Gemidekiler: Bu sizden birinizin günahı sebebiyledir, dedi. Yunus bu günahı
işleyenin kendisi olduğunu bilerek: Bu benim günahım sebebiyledir, haydi beni
denize atınız, dedi. Onlar ise kura çekmeden böyle bir teklifi kabul etmediler.
"Kura çekmişti de kaybedenlerdenolmuştu."
Bunun üzerine onlara:
Ben bu işin benim günahım sebebiyle olduğunu size söylemiştim, dedi. Ancak
onlar yine onu ikinci defa kura çekmeden atmayı kabul etmediler. İkinci kurada
da o yenilenlerden oldu. Fakat üçüncü bir defa daha kura çekmeden onu denize atmayı
kabul etmediler. üçüncü kurada da yenilenlerden oldu. Bunu görünce kendisini
denize attı. Bu iş gece karanlığında olmuştu, onu balık yutmuştu.
Rivayet edildiğine göre
o gemiye yüzünü örterek binmiş ve uzakça olmayan bir yerde uyumaya çekilmişti.
Tam bu esnada esen şiddetli bir rüzgar nerdeyse gemiyi batıracaktı. Gemidekiler
bir araya gelip dua ettiler ve: Şu uyuyan adamı da uyandırın, o da bizimle
birlikte dua etsin, dediler. Onlarla birlikte Allah'a dua etti ve fırtına
dindi. Arkasından Yunus tekrar yerine dönüp uykuya daldı. Bir rüzgar daha esti,
nerdeyse gemi suda batacaktı. Yine onu uyandırdılar, Allah'a dua ettiler ve
rüzgar dindi.
Onlar bu halde iken
oldukça büyük bir balık onlara doğru başını kaldırdı ve gemiyi yutmak istedi.
Bunun üzerine Yunus onlara: Arkadaşlar bu benden dolayı oluyor. Beni denize
atacak olursanız, siz yolunuza devam edersiniz, rüzgar da sizi korkutan
tehlikeler de biter. Onlar: Kura çekmeden seni atmayız, dediler. Kura kime
çıkarsa, onu denize atarız. Derken kura çektiler ve kura Yunus'a çıktı.
Arkadaşlar beni atınız, benden dolayı bu işler başınıza geliyor, dediyse de
onlar: Hayır, bir defa daha kura çekmeden bu işi yapmayız, dediler. Yine kura
çektiler ve yine kura Yunus'a çıktı. Onlara: Arkadaşlar beni denize atınız, benden
dolayı bu işler başınıza geliyor, dedi. İşte Yüce Allah'ın: "Kura çekmişti
de kaybedenlerden olmuştu." Yani kura ona çıkmıştı, buyruğu bunu
anlatmaktadır. Bunun üzerine Yunus'u alıp geminin baş taraflarına denize atmak
üzere götürdüler. Baktılar ki balık ağzını açmış bekliyor. Bu sefer geminin
öbür kıyısına onu getirdiler, yine balığı gördüler. Öbür tarafa onu götürdüler,
yine balığın ağzını açmış beklediğini gördüler. Yunus bu durumu görünce, o
kendi kendisini attı ve balık da onu yakaladı. Yüce Allah balığa: Ben onu sana
rızık olarak vermedim. Senin karnını onun için bir kab kıldım, diye vahyetti.
Balığın karnında kırk gün kaldı. "O bakımdan karanlıklar içerisinde:
"Senden başka İlah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben
zulmedenlerden oldum" diye seslenmişti. Biz de duasını kabul edip
kendisinigamdan kurtarmıştık. Biz mü'minleri işte böyle kurtarırız.
"(el-Enbiya, 87-88) Bu husus daha önceden de geçmişti. Buna dair
açıklamalar ileride de gelecektir.
Bu olaydaki fıkhi
inceliklerden birisi de şudur: Bizden öncekilerin şeriatinde de kura ile amel
edilir, uygulama yapılırdı. Daha önce Al-i İmran Süresi'nde (44. ayet, 3.
başlıkta) da geçtiği üzere bu bizim şeriatimizde de varid olmuştur.
İbnu'l-Arabi dedi ki:
Kura bizim şeriatimizde üç yerde varid olmuştur.
1. Peygamber (s.a.v.)
yolculuğa çıkmak istediği vakit hanımları arasında kura çekerdi. Kura kime
çıkarsa onunla birlikte o yola çıkardı.
2. Peygamber (s.a.v.)'e
başka hiçbir malı bulunmayan altı kölesini azad etmiş bir adamın davası
getirildi. O da bu altı kişi arasında kura çekti. Bunların ikisini
hürriyetlerine kavuşturdu, geri kalan dördü ise köle kaldı.
3. İki kişi ortada
alametleri kalmamış birtakım şeyleri miras iddiası ile davalaştılar. Peygamber
(s.a.v.) da onlara: "Gidin, hakkı gereği gibi araştırın, sonra kura çekin.
Herbiriniz de diğerine hakkını helal etsin." diye buyurdu.
İşte kura çekmenin varid
olduğu üç yer burasıdır. Bunlar ise nikahlılar arasındaki paylaştırma, köle
azad etme ve diğer paylaştırmalardır. Bu hususlarda kura çekmek, içinden
çıkılmaz meseleyi ortadan kaldırıp çözüm bulmak ve herkesin arzusunun
gerçekleşmesini istemesi hastalığına son vermektir.
Gazaya çıkmak hususunda
zevceler arasında kura çekmenin durumu hakkında (Maliki mezhebine mensub) ilim
adamlarımızın farklı görüşleri vardır. Bu iki görüşten sahih olanı kura
çekileceğidir. Diğer İslam beldelerindeki fukaha da böyle demişlerdir. Çünkü
hepsi ile birlikte yola çıkmanın imkanı yoktur. Bunlardan birisini seçmek ise
öbürlerine üstün tutmak demektir, geriye kura çekmekten başka bir yol kalmıyor.
Altı köle meselesinde de durum böyledir. Çünkü her iki köle adamın malının üçte
biri demektir. Bu ise ölüm hastalığı halinde miras bırakanın hürriyetine
kavuşturabileceği miktar demektir. Gönül arzusuna göre bu iki kişiyi tayin
etmek, şer'an caiz değildir. Geriye sadece kura çekmek kalıyor.
Aynı şekilde miras
bırakılan eşyalar hususunda anlaşmazlık ortaya çıkarsa, kuradan başka bir yolla
hakkı tesbit etmeye imkan kalmaz. O halde hak sahibini tayin etmenin zorlaşması
halinde kura bir asılolmaktadır.
(İbnu'l-Arabi devamla)
dedi ki: Bana göre doğru olan içinden çıkılması zor herbir meselede kuranın
çekileceğidir. Bu yolla problem daha açık bir şekilde çözülür ve böyle bir
hususta verilecek hüküm daha güçlüdür, meseleyi daha açık ortaya koyar ve
problemi ortadan kaldırır. Bundan dolayı biz diyoruz ki: Talak hususunda
hanımlar arasında kura çekmek, hürriyetlerine kavuşturmak hususunda cariyeler
arasında kura çekmek gibidir.
7- insanı Denize Atmak
için Kura Çekmek:
İnsanı denize atmak
maksadıyla kura çekmek caiz değildir. Bu Yunus (a.s) hakkında ve onun döneminde
bir taraftan delilinin gerçekleştirilmesi, diğer taraftan da imanının
arttırılması için bir çeşit mukaddime idi. Dolayısı ile günahkar olan bir
kimsenin öldürülüp ateşe ya da denize atılması caiz değildir. Böyle bir kimse
hakkında işlediği suça göre had ya da ta'zir uygulanır. Bazı kimselerin
kanaatine göre deniz kaynayıp coşacak olur da gemidekiler geminin yükünü
hafifletmek zorunda kalırsa, o vakit aralarında kura çekilir, geminin yükünü
hafifletmek maksadı ile birileri denize atılır. Ancak bu yanlış bir görüştür.
Çünkü birilerinin atılması ile gemi hafifletilemez. Bu ancak mallar hakkında
sözkonusu olabilir. Fakat Yüce Allah'ın vereceği hükme karşı sabretmek yolunu
seçmek gerekir.
8- Tesbih ve Salih
Amelin Faydası:
Yüce Allah, Yunus
(a.s)'ın tesbih edenlerden olduğunu ve tesbihinin kurtuluşunun sebebi olduğunu
haber vermektedir. İşte bundan dolayı: Salih amel, tökezlemesi halinde kişiyi
yükseltir, denilmiştir.
İbn Abbas: "Tesbih
edenlerden" buyruğunu namaz kılanlardan diye açıklamıştır.
Katade dedi ki: O daha
önceden Allah kendisini korusun diye namaZ kılardı, Yüce Allah da onu kurtardı.
er-Rabı' b. Enes dedi
ki: Şayet önceden onun salih bir ameli olmasaydı "diriltilecekler! güne
kadar karnında kalırdı elbet. "
(Yine er-Rabı' b. Enes)
dedi ki: Hikmette şunlar yazılıdır: Salih amel tökezlemesi halinde sahibini
yükseltir.
Mukatil de dedi ki:
"Tesbih edenlerden" buyruğu masiyetten önce namaz kılıp itaat edenlerden."
demektir. Vehb: İbadet edenlerden, diye açıklamıştır. el-Hasen dedi ki: O
balığın karnında namaz kılmıyordu, ancak rahatlık dönemlerinde önceden salih
ameller işlemişti. Sıkıntılı halinde Yüce Allah o salih ameli ile onu andı. Hiç
şüphesiz salih amel sahibini yükseltir, tökezle" yecek olursa bir dayanak
bulmasına sebeb olur.
Derim ki: Peygamber
(s.a.v.)'ın şu buyruğu da bu anlamı ifade eder: "Sizler kimin salih amel
türünden kendisi için saklanabilecek bir şeyler yapabilme imkanı olursa, onu
yapsın." O halde kulsalih bir amel işlemek için gayret eder, çabalar. Bunu
Rabbine karşı ihlasla yerine getirir. İhtiyaç duyacağı, çaresiz kalacağı bir
güne bunu saklar. Olanca gücüyle de bunu gizli tutar. Diğer insanlardan bunu
saklar. En çok ihtiyaç duyacağı bir zamanda bu (amelinin mükafatı olarak) ona
ulaşır.
Buhari ve Müslim de İbn
Ömer yöluyla gelen hadiste Rasülullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet
etmektedirler: "Vaktiyle üç kişi -bir rivayette: sizden öncekilerden (üç
kişi)- yürüyüp gezinirlerken yağmur bastırdı. Dağdaki bir mağaraya sığindılar.
Mağaranın ağzını dağdan gelen bir kaya kapatı" verdi. Böylelikle mağarayı
üzerlerine kapattı. Biri diğerine şöyle dedi: Allah için işlemiş olduğunuz
salih amellerinizi gözden geçiriniz. Bunları sözkonusu ederek Allah'a dua
ediniz; belki Allah bu mağaranın kapısinı size açar ... diyerek hadisi
böylelikle tamamıyla zikreder. Bu çokça bilinen bir hadistir. Bunun çokça
bilinmesi dolayısıyla onu bütünüyle kaydetmemize gerek bırakmamaktadır.
Said b. Cübeyr dedi ki:
Yunus (a.s) balığın karnında: "Senden başka ilah yoktur. Seni tenzih
ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum" deyince, balık onu dışarıya attı.
"Tesbih
edenlerden" buyruğunun balığın karnında namaz kılanlardan ... anlamında
olduğu da söylenmiştir.
Derim ki: Daha kuvvetli
görünen onun bu tesbihinin kalb ile uyumlu, dil ile tesbih olduğudur. Daha
önceden Taberi'nin kaydettiği ve bizim zikrettiğimiz Ebu Hureyre yoluyla gelen
hadis de buna delildir. Orada: "Balığın karnında olduğu halde tesbih etti"
denilmektedir. Yine "melekler onun tesbihini işittiler. Rabbimiz biz
alışılmadık bir yerde zayıf bir ses işitiyoruz, dediler." Buna göre ayet-i
kerimedeki: "İdi" zaid demektir. "Eğer o tesbih edenlerden
olmasaydı" demektir.
Ebü Davüd'un kitabında
(Sünen'inde) Sad b. Ebi Vakkas'dan gelen rivayete göre Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: "Zu'n-Nün'un balığın karnındaki duası olan: "Senden
başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden
oldum" duasını müslüman bir kişi her ne hakkında yapacak olursa, mutlaka
onun duası kabul olunur." Bu husus daha önce el-Enbiya Süresi'nde (87-88
buyruklarının tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
O halde Yunus (a.s.) hem
daha önceden namaz kılan ve tesbih eden birisiydi, hem de balığın karnında da
böyle idi.
Haberde kaydedildiğine
göre balığa şöyle seslenilmiş: Biz Yunus'u sana rızık olarak vermedik. Seni ona
bir koruyucu yer ve mescid olarak tayin ettik. Bu da daha önceden geçmiş
bulunmaktadır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN