ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

YASİN

55

/

59

إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ {55}

 هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِؤُونَ {56}

 لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُم مَّا يَدَّعُونَ {57}

 سَلَامٌ قَوْلاً مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ {58}

 وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ {59}

 

55. Muhakkak O gün cennetlikler sevinç içinde meşgul olacaklar.

56. Onlar ve eşleri gölgelerde, tahtlar üstünde yaslanacaklar.

57. Onlar için orada meyveler ve istedikleri herşey vardır.

58. Çok merhametli bir Rabbden: "Selam" denir.

59. "Ey günahkarlar! Sizse bugün ayrılın."

 

"Muhakkak o gün cennetlikler sevinç içinde meşgul olacaklar" buyruğu hakkında İbn Mes'ud, İbn Abbas, Katade ve Mücahid şöyle demişlerdir: Onların meşgul olacakları iş, bakirelerle yatmak olacaktır.

 

Tirmizi el-Hakim ''Müşkilu'l-Kur'an" adlı eserinde şöyle demektedir: Bize Muhammed b. Hamid er-Razi anlattı, bize Yakub el-Kummi anlattı. O, Hafs b. Humeyd'den, o Şimr b. Atiyye'den, o Şakik b. Seleme'den, o Abdullah b. Mes'ud'dan naklettiğine göre Abdullah b. Mes'ud, Yüce Allah'ın: "Muhakkak o gün cennetlikler sevinç içinde meşgul olacaklar" buyruğu hakkında dedi ki: Onların işleri bakirelerle beraber yatmak olacaktır. Bize Muhammed b. Humeyd anlattı. Bize Harun b. el-Muğire anlattı. Harun, Nehşel'den, o ed-Dahhak'tan, o İbn Abbas'tan bunun gibi açıklamada bulunduğunu nakletmiştir.

 

Ebu Kılabe dedi ki: Cennetliklerden olan bir kimse hanımı ile birlikte iken ona: Haydi hanımının yanına git, denilecektir. O: Ben hanımımla birlikteyim ve meşgulüm diyecek, yine ona: Yine hanımının yanına git, denilecektir.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Cennetlikler, içinde bulundukları lezzet ve nimetlerle o kadar meşgul olacaklardır ki, masiyet ehli ile onların cehenneme gitmelerinden içinde bulunacakları can yakıcı azabtan dolayı üzülmeyeceklerdir. İsterse aralarında akrabaları ve yakınları bulunsun. Bu açıklamayı Said b. el-Müseyyeb ve başkaları yapmıştır.

 

Veki' dedi ki: Burada dinleyecekleri şarkı ve çalgılar kastedilmektedir. İbn Keysan dedi ki: "Meşgul olacaklar" yani birbirlerini ziyaret edecekler. Yüce Allah'ın ziyafetinde bulunacaklar, diye de açıklanmıştır.

 

Rivayet edildiğine göre kıyamet gününde bir münadi şöyle seslenecektir: Bana itaat eden ve kimsenin görmediği yerlerde bile benim emirlerimi muhafaza eden kimseler nerede? Bunlar yüzleri ayın ondördü ve parıldayan yıldızlarmış gibi ayağa kalkacaklar. Dizginleri yakuttan olan nurdan asil develere binmiş olacaklar. Herkesin gözü önünde bu develer sırtlarında onları uçuracaktır. Nihayet Arşın önünde dikilecekler, Yüce Allah da onlara şöyle diyecektir: Bana itaat eden, Benim ahdimi kimsenin görmediği yerlerde bile koruyan kullarıma selam olsun. Sizi Ben süzüp seçtim, sizi Ben tercih ettim. Haydi gidin cennete hesabsız olarak giriniz. ''Bu gün size bir korku yoktur. Siz üzülmezsiniz de" (ez-Zuhruf, 68) Bunun üzerine Sıratın üzerinden gözü kapıp giden şimşek gibi geçecekler ve cennetin kapıları açılacak onlara.

 

Daha sonra ise mahşerde insanlar durmuş olacaklar ve biri diğerine: Ey kavim, filan nerede, filan nerede? diye soracak. İşte birbirlerine soru soracakları bu vakitte bir münadi: "Muhakkak o gün cennetlikler sevinç içinde meşgul olacaklar (Buradaki anlatıma göre "sevinç içinde meşguldürler" diye anlaşılmalıdır) diye seslenecektir."

 

"İş, meşguliyet" anlamındaki lafız; (...) şeklinde kullanılabildiği gibi, (...) diye de kullanılır. Bunlar iki ayrı söyleyiştir. Bu iki şekilde de okunm'uştur. "Korku ve haram şeyler" kelimelerinde olduğu gibi. Buna dair açıklamalar da daha önceden (el-Maide, 42. ayet, 2. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Sevinç içinde" buyruğunu el-Hasen: Sevinçli olacaklar diye açıklamıştır. İbn Abbas da bu anlamda açıklamıştır. Mücahid ve ed-Dahhak ise, beğendikleri bir iş içinde diye açıklamışlardır. es-Süddi rahat içinde diye açıklamıştır, anlamları birbirlerine yakındır.

(Ayet-i kerimedeki kipin kökünü teşkil eden): "Sevinç: Şaka ve güzel söz" demektir.

 

Ebu Cafer, Şeybe ve el-A'rec elifsiz olarak; (...) diye okumuşlardır. Bunlar "Rahat içinde olan, rahat olan ve tetikte olan, sakınan" kelimeleri gibi iki ayrı söyleyiştir. Bu açıklamayı el-Ferra yapmıştır.

 

el-Kisai ve Ebu Ubeyde ise şöyle demişlerdir: "Fakihe (meyve, nimet) sahibi" demektir. Tıpkı; "Yağlı, etli, hurmalı, sütlü" kelimeleri gibi. "Meyveler ve nimetler içinde olan" demektir. "Elif"siz olarak; (...) şekli Katade'nin açıklamasına göre "beğenmiş ve hoşnut olmuş haldedirler" demek olur. Ebu Zeyd dedi ki: (...); nitelemesi ruhen hoş, rahat ve güleç yüzlü olan kimse hakkında kullanılır Talha b. Musarrif de bu buyruğu; (...) şeklinde hal olarak nasb ile okumuştur.

 

"Onlar ve eşleri gölgelerde, tahtlar üstünde yaslanacaklar" buyruğu mübteda ve haberdir. Bununla birlikte; "Onlar" lafzının te'kid; "Eşleri" lafzının zamire atfedilmesi; "Yaslanacaklar" lafzının "sevinç içinde olacaklar" buyruğuna sıfat olması da mümkündür.

 

"Gölgelerde" buyruğu genel olarak esreli "zı" ve med "elif"i ile (...) diye okunmuştur. İbn Mes'ud, Ubeyd b. Umeyr, el-A'meş, Yahya, Hamza, elKisai ve Halef; ise (...) "zı" ötreli ve "elif"siz olarak okumuşlardır. Birinci okuyuşta kelime; "Gölge" lafzının çoğuludUL İkinci okuyuşta ise kelime; "Gölge yapan (ağaç ve benzeri şeyler)" lafzının çoğuludur.

"Tahtlar üstünde" ifadesi de yüksek köşklerdeki tahtlar (karyolalar) üzerinde demektir. Tekili: (...) şeklinde gelir. "Gemi"nin çoğulunun (...) diye gelmesi gibi. Şair de şöyle demektedir: "Dalları üzerindeki gülün kırmızı rengini alması sanki, Gülümseyenin bahçesinde kuşluk vaktinde,

 

Haya ettiklerinden dolayı mahcub olmuş bakire kızların yanağı gibidir, Tahtlar üzerinde birbirlerine reyhan hediye eden."

 

Haberde belirtildiğine göre Ebu Said el-Hudri, Peygamber (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğumı rivayet etmektedir: "Cennetlikler hanımları ile cima ettikleri her seferinde tekrar bakireye dönerler."

 

İbn Abbas da şöyle demiştir: Cennet ehli olan bir kimse yetmiş yıl hurinin boynuna sarılır. Ne o ondan usanır, ne o ondan. Ona vardığı her seferinde bakire olduğunu görür. Ona varmak istediği her seferinde de tekrar şehveti avdet eder. Yetmiş erkek gücüyle onunla cima eder. Onlardan meni gelmez. Erkekten de huriden de meni gelmeksizin cima ederler.

"Onlar için orada meyveler ... vardır" buyruğu mübteda ve haberdir. "Ve istedikleri herşey vardır" buyruğunda yer alan: "İstedikleri" lafzındaki ikinci "dal" harfi "te"den ibdal edilmiştir. Çünkü bu fiil; (...) veznindedir. Fiilin kökü de; (...): İstedi" lafzından gelmektedir, yani bir şey isteyip kendisine verilen demektir. Bu açıklamayı Ebu Ubeyde yapmıştır. Buna göre "istedikleri" dualarında temenni ettikleri şeyler anlamında olur.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Yani onlardan kim bir şey isteyecek olursa, o ona verilecektir. Çünkü Yüce Allah, ancak güzel şeyleri istemek ve istenmesi güzel olan şeyleri dilemek tabiatında yaratmış olacaktır.

 

Yahya b. Sellam: "İstedikleri şeyler" canlarının çektiği şeyler demektir, diye açıklarken İbn Abbas: Dileyecekleri şeyler demektir, diye açıklar. İkisinin de anlamı birbirine yakındır.

İbnu'l-Enbari der ki: "Onlar için ... istedikleri herşey vardır" buyruğu üzerinde vakıf yapmak güzeldir. Bundan sonra da:

 

"Selam" buyruğu ile, onlara selam denilir, anlamında başlanılır. "Selam" lafzının: "Onlar için istedikleri herşey katıksız olarak verilir" anlamında merfu okunması da mümkündür. Ancak bu açıklamaya göre "İstedikleri herşey" üzerinde vakıf yapmak güzel olmaz.

 

ez-Zeccac der ki: "Selam" buyruğu; "Şey"den bedel olarak merfudur. Onlar için Allah'ın onlara selam vermesi de vardır, demek olur. Bu ise cennet ehlinin en büyük arzusudur.

 

Cerir b. Abdullah el-Beceli'den rivayet edilen hadise göre Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Cennet ehli nimetleri içerisinde bulundukları bir sırada onlara bir nur görünecektir. Başlarını kaldıracaklar bir de ne görsünler, şanı Yüce Allah üst taraflarından onlara görünmekte ve: Ey cennet ehli, es-selamu aleykum, diye buyurmaktadır. İşte Yüce Allah'ın: "Çok merhametli bir Rabden selam denir" buyruğu bunu anlatmaktadır. Rab onlara, onlar da ona bakarlar. Ona baktıkları sürece içilde bulundukları hiçbir nimete dönüp bakmazlar bile. Nihayet hicabı arkasında onlardan gizlenince onların bulundukları yerlerde nuru ve bereketleri üzerlerinde kalmaya devam eder.'' Bunu es-Salebi ve el-Kuşeyrı zikretmişlerdir.

 

Bu manadaki bir rivayet Sahıh-i Müslim de de sabittir. Biz bu rivayeti Yunus Süresi'nde Yüce Allah'ın: "ihsanda bulunanlara daha güzeli ve daha da fazlası vardır.'' (Yunus, 26) buyruğunu açıklarken zikretmiş bulunuyoruz.

 

Buradaki: "Şey"in belirtisiz "selam" lafzının onun sıfatı olması da mümkündür. Onların istedikleri herşeyeksiksiz olarak onlara verilecektir, demek olur. Mübteda olarak merfu olması "selam"in onun haberi olması da mümkündür. Bu açıklamalara göre ise; ''Onlar için istedikleri herşey vardır" buyruğunda vakıf yapılmaz.

 

İbn Mes'ud'un kıraatinde: "Selam" lafzı mastar olur. Hal konumunda da kabul edilebilir. Onlara istedikleri herşey esenlikli olarak ya da istedikleri gibi teslim edilerek verilecektir, anlamında, olur. Bu görüşe göre: "İstedikleri" lafzı üzerinde vakıf yapmak güzel olmaz.

Muhammed b. Ka'b el-Kurazi ise yeni bir cümle başı olarak: (...) diye okumuştur ki şöyle denilmiş gibidir: Bu sadece onlara verilir ve bu konuda onlarla hiçbir şekilde çekişilmez. Bu durumda: "Onlar için istedikleri herşey vardır" buyruğunda vakıf tam olmaktadır. Bununla birlikte "selam" lafzının, Allah'ın:"Onlar için istedikleri herşey vardır" lafzından bedel olması ve; "İstedikleri herşey"in haberinin de; "Onlar için vardır" buyruğu da olması mümkündür. Yine "selam" lafzının ikinci bir haber olması da mümkündür. Bu durumda ifade: Kimse bu hususta onlarla çekişmeksizin bu katıksız olarak onlar içindir, demek olur.

"Söz (mealde: denir)" lafzı: "Allah bunu onlara söyleyecektir" anlamında mastardır, ya da (...) takdirindedir. Hazfedilmiş fiile masdarının lafız olarak zikredilmiş olması delil teşkil etmektedir.

 

Anlamın: "Onlara istedikleri herşey bir söz olarak verilmiş olacaktır. " Yani Allah tarafından onlara verilmiş sözün bir gereği olarak onlara verilecektir, şeklinde olması da mümkündür. Bu ikinci görüşe göre; "İstedikleri" lafzı üzerinde vakıf güzel olmaz.

 

es-Sicistanı der ki: "Selam" buyruğu üzerinde vakıf tam bir vakıftır. Ancak bu bir hatadır, çünkü "denir" buyruğu, ondan önce anılanların dışındadır.

 

"Ey günahkarlar! sizse bugün ayrılın" buyruğunda geçen: "Ayrılın" fiili muhatab olarak; "Ayrılın" şekillerinde aynı anlamda kullanılır. "Ben onu ayırdım, o da ayrıldı" diye kullanıldığı gibi; "Onu ayırdım, o da ayrıldı" diye de kullanılır.

 

Yani bu söz, cennet ehlinin cennete götürülmeleri emredileceği vakit, sorgulanmak üzere durdurulacakları sırada söylenecektir. Cennetlikler arasından çıkıp ayrılın, demektir.

Katade dedi ki: Onlar herbir hayırdan ayrılıp uzaklaştırılmış olacaktır. edDahhak şöyle demektedir: Günahkarlar birbirlerinden ayrılacaklardır. Yahudiler ayrı bir fırka, hristiyanlar ayrı bir fırka, mecusiler ayrı bir fırka, sabiiler ayrı bir fırka, puta tapıcılar ayrı bir fırka olacaklardır. Yine ondan şöyle dediği nakledilmiştir: Herbir fırkanın cehennem ateşinde içine gireceği ve kapısının kapatılacağı bir evi bulunacaktır. Ebediyyen orada kalacak, ne o fırka başkasını görecek, ne başkası tarafından görülecektir.

 

Davud b. el-Cerrah dedi ki: Müslümanlar günahkarlardan ayrılacaklardır.

 

Ancak heva sahibi kimseler (itikadi bid'at sahipleri) günahkarlada birlikte olacaklardır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Yasin 60-64

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR