YASİN 51 / 54 |
وَنُفِخَ
فِي
الصُّورِ
فَإِذَا هُم
مِّنَ الْأَجْدَاثِ
إِلَى
رَبِّهِمْ
يَنسِلُونَ {51} قَالُوا
يَا
وَيْلَنَا
مَن بَعَثَنَا
مِن
مَّرْقَدِنَا
هَذَا مَا
وَعَدَ الرَّحْمَنُ وَصَدَقَ
الْمُرْسَلُونَ
{52} إِن
كَانَتْ
إِلَّا
صَيْحَةً وَاحِدَةً
فَإِذَا
هُمْ
جَمِيعٌ
لَّدَيْنَا
مُحْضَرُونَ
{53} فَالْيَوْمَ
لَا
تُظْلَمُ نَفْسٌ
شَيْئاً
وَلَا
تُجْزَوْنَ
إِلَّا مَا
كُنتُمْ
تَعْمَلُونَ
{54} |
51.
Sur'a da üfürüldüğünde hemen kabirlerinden Rabblerine doğru süratle gidecekler.
52.
"Vay bize! Yattığımız yerden kim kaldırdı bizi?" diyecekler.
"Bu, Rahman'ın
vaadettiğidir, peygamberleri de doğru söylemişlerdir."
53. O.
tek bir çığlıktan ibarettir. Hepsi artık huzurumuza getiriliverirler.
54. O
günde hiçbir kimseye en ufak bir zulüm yapılmaz. Siz işlediğinizin ancak
karşılığını görürsünüz.
"Sur'a,
üfürüıdüğünde" buyruğunda sözü geçen Sur'a üfürmek, yeniden yaratılış için
ikinci üfürüştür. Daha önceden NemI Suresi'nde (en-Neml, 87-90. ayetlerin
tefsirinde) sadece iki üfürüş olduklarını, üçüncü üfürmenin sözkonusu
olmadığını açıklamış idik Bu ayet-i kerime de buna delalet etmektedir.
el-Mubarek b. Fedale, el-Hasen'den
şöyle dediğini nakletmektedir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "İki üfürüş
arasında kırk yıl vardır. Birincisinde Yüce Allah herbir canlıyı öldürecek,
ikincisi ile bütün ölüleri Allah diriltecek."
Katade der ki:
("Suver") "suret"in çoğuluduL Suretlere ve ruhlara
üfürüldüğünde demektir. Suretin çoğulunun "suver" şeklinde gelmesi
binanın surunun çoğulunun da "(sin harfi ile) suver" gelmesi gibidir.
el-Accac der ki: "Nice yüksek duvar ile korunmuş kimseye, Surun üst taraflarını
aşarak vardım."
Ebu Hureyre'den:
"Suretlere üfürüldüğünde" diye okuduğu da rivayet edilmiştir.
en-Nehhas der ki: Doğrusu buradaki: "Sur" kelimesinin "vav"
harfinin sakin (med harfi) olarak okunmasıdır; (bu da) karn (boynuz)
anlamındadır. Rasulullah (s.a.v.)'dan gelen rivayet ile böyledir. Ayrıca Arap
dilinde de bu şekliyle bilinen bir telaffuzdur. Nitekim dilciler şu mısraları
zikrederler: "İki ordunun karşı karşıya geldiği sabah tosladık onlara biz,
O su birikintilerinin (yakınında kopan) tozları arasında hırıltı çıkaran (atlar)la,
Şiddetli bir şekilde tosladık onlara ki, iki boynuzun toslaması gibi değildi
bu."
Bu hususa dair yeterli
açıklamalar daha önce En'am Süresi'nde (73. ayetin tefsirinde) geçmiş
bulunmaktadır.
"Hemen
kabirlerinden ... " buyruğundaki kabirler anlamındaki; (...) kelimesi,
(peltek) "se" yerine "fe" ile (...) diye de okunmuştur.
Bunu da ez-Zemahşeri zikretmiştir. Kabire; (...) denildiği gibi (...) de
denilir. Ancak fasih söyleyiş "peltek se" iledir, çoğulu da; (...) ile
(...) diye gelir. el-Mütenehhil el-Hüzeli der ki: "(Oradaki) kabirlerle ve
inişli çıkışlı yerlerin dibindeki, Kilimlerdeki çizgileri andıran alametlerle
tanıdım." (...): Kabir edindi, demektir.
"Rabblerine doğru
süratle gidecekler" çıkacaklar demektir. Bu açıklamayı İbn Abbas ve Katade
yapmıştır. İmruu'l-Kays'ın şu mısraında da bu anlamdadır: "Elbiselerimi
senin elbiselerinden sıyırıp çıkar, sen de sıyrılırsın."
Çocuğa "nesil"
denilmesi de buradan gelmektedir. Çünkü o da annesinin karnından çıkar.
"Hızlıca
çıkarlar" diye de açıklanmıştır. "(...) ile (...): Hızlıca yol
almak" demektir. Kurdun yürüyüşüne bu ismin verilişi buradan gelmektedir.
Şair (Lebid) şöyle demiştir:
"Yakın yerde akşamı
etmiş kurdun hızlıca koşuşu gibi, Ki gece üzerine soğuk yaptığından kaçmış
olan."
"Kurt hızlıca
koştu, koşar" denilir ki bu da: (...) babındandır. Bunun muzari'inin:
(...) şeklinde geldiği de söylenmiştir. Bu da hızlıca yürümek demektir. Buyruk
hızlıca kabirlerinden çıkarlar, demektir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle
buyurulmaktadır: "Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra diriltilmeniz ancak
bir can (ı yaratıp diriltmek) gibidir. ''(Lukman, 28); "Darmadağın
çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar." (el-Kamer, 7) Mearic Suresi'nde de:
''O gün onlar sanki dikilmiş putlara süratle gidiyorlarmış gibi kabirlerinden
hızlıca çıkarlar. " (el-Mearic, 1) diye buyurulmaktadır ki, burada da
hızlıca giderler, demektir.
Rivayette kaydedildiğine
göre ashab şöyle demiştir: Biz Peygamber (s.a.v.)'e zayıflığımızdan ötürü
şikayette bulunduk. O da bize: "Size nesli tavsiye ediyorum" diye
buyurdu. Çabuk yürümenizi tavsiye ediyorum, demektir. Çünkü bu insana güç
verir.
"Vay bize! ...
diyecekler." İbnu'l-Enbari der ki: Buradaki: "Vay bize!" buyruğu
üzerinde vakıf güzel bir vakıftır. Daha sonra; "Yattığımız yerden kim
kaldırdı bizi" diye okumaya başlanır.
Kimi kıraat aliminin:
"Diriltilmemizden dolayı vay bize!" şeklinde "mim" ve
"se" harfini esreli okuduğu rivayet edilmiştir. Ayrıca bu, Ali
(r.a)'dan da rivayet edilmiştir. Bu okuyuşa göre ise "Vay bize!"
anlamındaki buyruk üzerinde vakıf güzel olmaz. Daha sonra: "Yattığımız
yerden" buyruğuna kadar okuması gerekir.
Ubeyy b. Ka'b'ın
kıraatinde: "Bizi kim uyandırdı" lafzı hemen: "Yattığımız
yerden" lafzına vasl ile okunmuştur. Bu genel olarak okunan şeklin
doğruluğuna delil teşkil etmektedir. el-Mehdevı dedi ki: İbn Ebi Leyla
"Vay bize!" diye "te" harfi fazlası ile okumuştur ki; bu da
"vay" anlamındaki "el-veyl"in müennes haHdir. "Vay
halime! Ben kocam ış bir kadın ... iken ben mi doğuracakmışım?" (Hud, 72)
buyruğunda da böyledir.
Ali (r.a) da:
"Diriltilişimizden ötürü vay bize!" diye okumuştur. Buna göre: "
... den" harfi "Vay bize!" anlamındaki kelimeye taalluk
etmektedir. Yahut ta "vay"den haldir. Bu takdirde hazfedilmiş bir
kelimeye taalluk eder. Sanki: "Diriltilişimizden ötürü vayoldu bize!"
demiş gibidir. Onun haberi olması caiz olduğu gibi, onun hali olması da
caizdir.
"Yattığımız
yerden" buyruğundaki " ... den" lafzı "ba's: öldükten sonra
diriliş"in kendisine taalluk etmektedir.
Şöyle denilmiştir: Onlar
kabirlerinde azab görüyor olacakları halde, nasıl böyle diyecekler? Buna cevab
şudur: Ubeyy b. Ka'b dedi ki: Onlar bir uykuya dalacaklardır. (Sonra bunlar
olacaktır).
Bir rivayette de onlar:
"Vay bize bu yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?" diyeceklerdir. Ebu
Bekr el-Enbari der ki: Bu rivayet "Bizi (kim) uyandırdı" lafzın,
Kur'an'a dil uzatan birtakım kimselerin söylediği gibi Kur'an lafzından
değildir. Aksine bu; "bizi ... kaldırdı" buyruğunun bir tefsiridir
yahut onun ihtiva ettiği manalarının bir bölümünü ifade etmektedir. Ebu Bekr
(el-Enbarı devamla) dedi ki: Ben bunda aynı şekilde: "Bizi kim
kaldırdı?" şeklinde; (...) de ki "elif" olmaksızın ve; (...)
nun'u sakin olarak bellemiş bulunuyorum. Doğrusu ise dile uygun olarak bunun;
(...) şeklinde "nun" harfi üstün ve: (...) deki hemzenin fethası;
(...) in "nun"una verilmiş olmasıdır. hemze ıskat edilmiş olur.
Nitekim Araplar da: "Sana haber veren, sana bildiren kimsedir"
demişlerdir ki burada: "Sana haber veren"in hemzeli kullanılışını
kastederler.
Ayrıca "Uyuyanı
uyandırdım" ile "Uyuyan uyandı" kullanımları da nakledilmiştir.
Ahmed b. Yahya en-Nahvı de bize şöyle bir beyit aktarmıştır: "Ve bir
kınayıcı (hanım) ki geceleyin uyanıp kınamaya başladı beni, Halbuki bundan önce
hiçbir kınayıcı ziyaretime gelmemişti."
Ebu Salih dedi ki:
Birinci defa Sur'a üfürüldüğü vakit, kabirdekilerin azabı kaldırılır ve ikinci
üfürüşe kadar bir uyku uyurlar. İkisi arasında da kırk yıllık bir süre vardır.
İşte: "Vay bize! Yattığımız yerden kim kaldırdı bizi?" şeklindeki sözlerini
bundan ötürü söyleyeceklerdir. Ayrıca İbn Abbas ve Katade de böyle demişlerdir.
Meani alimleri şöyle
demişlerdir: Kafirler cehennemi ve cehennemdeki türlü azabları görecekleri
vakit, kabirlerindeki azabları ona kıyasla onlara bir uyku gibi gelecektir.
Mücahid dedi ki: Bunun üzerine mü'minler onlara: "Bu Rahman'ın
vaadettiğidir" diyeceklerdir.
Katade de dedi ki:
Allah'ın kendilerine hidayet vermiş olduğu kimseler onlara: "Bu, Rahman'ın
vaadettiğidir" diyecektir.
el-Ferra ise: Melekler
onlara: "Bu, Rahman'ın vaadettiğidir" diyeceklerdir, demiştir.
en-Nehhas der ki: Bu
görüşler arasında bir uyum vardır. Çünkü melekler hem mü'minlerdendirler, hem
de Allah'ın hidayet verdiği kimselerdendirler. İşte Yüce Allah'ın: ''İman edip
salih amel işleyenler ise, işte bunlar yaratılanların en hayırlılarıdır.
"(el-Beyyine, 7) ayeti ile Peygamber Efendimizin: "Mü 'min kimse
Allah nezdinde bütün yarattıklarından hayırlıdır." hadisi buna göre
yorumlanır.
Meleklerin ve diğer
mü'minlerin de onlara: "Bu, Rahman'ın vaad ettiğidir" diyecek
olmaları da mümkündür.
Denildiğine göre,
kafirler birbirlerine: "Yattığımız yerden kim kaldırdı bizi?"
diyeceklerinde rasüllerin dünyada iken kendilerine haber verdikleri hususları
gözleriyle görecekleri vakit tasdik etmiş olacaklar, sonra da kendileri:
"Bu Rahman'ın vaadettiğidir. peygamberleri de doğru söylemişlerdir."
Biz ise bunu yalanladık diyecekler ve ikrarın kendilerine fayda vermeyeceği bir
zamanda bunu söyleyeceklerdir.
Hafs: "Yattığımız
yerden" buyruğu üzerinde vakıf yaptıktan sonra; "Bu" diye
yeniden okumaya başlardı.
Ebu Bekr el-Enbari dedi
ki: "Yattığımız yerden kim kaldırdı bizi?" buyruğunda vakıf yapmak
güzeldir. Sonra: "Bu rahmanın vaadettiğidir" diye okumaya başlanır.
Bununla birlikte: "Yattığımız yerden bu" üzerinde vakıf yaparak
"bu" anlamındaki işaret zamirini "yattığımız yer"
anlamındaki kelimeye tabi olarak mecrur kabul edip daha sonra da;
"Rahman'ın vaadettiğidir" diye başlamak da mümkündür. Bu da:
"Sizin diriltilmeniz, Rahman'ın vaadettiğidir" anlamındadır. Sizin
diriltilişiniz Rahman'ın vaadidir, demek olur.
en-Nehhas der ki: İfade:
"Yattığımız yerden" lafzında tamam olmaktadır. "Bu" lafzı
ise mübteda olarak ref' mahallindedir. "Rahman'ın vaadettiğidir"
buyruğu da onun haberidir. Bununla birlikte ("bu" işaret zamirinin)
"yattığımız yer" lafzının sıfatı olarak cer mahallinde olması da
mümkündür. O takdirde ifade; "Yattığımız bu yerden ... " lafzında
tamam olur. Buna karşılık: "Rahman'ın vaadettiği" buyruğu da üç
bakımdan ref' mahallinde olur. Ebu İshak bunlardan ikisini sözkonusu ederek
şöyle demektedir: Evvela: "Bu" zamiri takdiri ile olur. İkinci şekil
bu buyruk; "Rahman'ın sizin diriltilmenize dair vaadi bir haktır"
anlamında olmasıdır. üçüncü şekil ise: "Sizin diriltilmeniz Rahman'ın
vaadettiğidir" anlamında olmasıdır.
"O tek bir
çığlıktan ibarettir." Onların kabirlerinden kaldırılıp diriltilmeleri tek
bir çığlık ile olacaktır. Bu da İsrafil'in: Ey çürümüş kemikler, ey parçalanmış
sinirler ve ey darmadağın olmuş saçlar! Allah sizlere ayırdedici hükmünü vermek
için bir araya gelmenizi emretmektedir, diyeceğine işarettir.
İşte Yüce Allah'ın:
"Hak olan çığlığı işiteceklerigün, işte o çıkışgünüdür." (Kaf, 42);
"Davetçiye hızlıca koşarak..." (el-Kamer, 8) Hak buyruklarının anlamı
-ilerde geleceği üzere- budur.
Eğer kendisinden gelen
rivayet sahih ise İbn Mes'ud'un kıraati: "O tek bir çığlıktan
ibarettir." şeklindedir. Görüldüğü gibi buradaki: (...) da "çığlık
(sayha)" demektir. Daha önce bu husus geçmiş bulunmaktadır.
"Hepsi artık huzurumuza
getiriliverirler" buyruğu "İşte onlar" mübtedadır. Onun haberi
olan "Hepsi" nekredir. "Huzurumuza getiriliverirler" de
onun sıfatı kapsamına girer.
"Huzurumuza
getiriliverirler" buyruğu ise, hep birlikte hesab için durulacak yerde
(Mevkıfte) topluca hazır edileceklerdir, demektir. Bu da Yüce Allah'ın:
"Kıyamet hadisesi ise ancak bir göz kırpma gibidir. " (Nahl, 7)
buyruğunu andırmaktadır.
"O günde hiçbir
kimseye en ufak bir zulüm yapılmaz." Yani yapılmış amellerin sevabı
eksiltilmez.
"Siz işlediğinizin
ancak karşılığını görürsünüz." Bu buyrukta yer alan: "Şey" iki
bakımdan nasb konumundadır: Birincisi bu meçhul fiilin ikinci mefulüdür.
İkincisi harf-i cerrin hazfedilmesi dolayısı ile nasb mahallindedir. Bu da:
"İşlediğinizin ancak karşılığı ... " takdirindedir. Bu da: "Onu
işlediğinizin" takdirinde olup sonundaki zamir hazfedilmiştir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN