SEBE 10 |
وَلَقَدْ
آتَيْنَا
دَاوُودَ
مِنَّا
فَضْلاً يَا
جِبَالُ
أَوِّبِي
مَعَهُ
وَالطَّيْرَ
وَأَلَنَّا
لَهُ
الْحَدِيدَ |
10. Andolsun ki Biz,
nezdimizden Davud'a bir üstünlük verdik. "Ey dağlar, siz de onunla tesbih
edin ve ey kuşlar siz de!" Ona demiri de yumuşatmıştık.
"Andolsun ki Biz,
nezdimizden Davud'a bir üstünlük verdik" buyruğu ile Yüce Allah, Muhammed
(s.a.v.)'ın peygamberliğini inkar eden kimselere peygamberler göndermenin daha
önce benzeri görülmedik bir iş olmadığını açıklamaktadır. Bilakis Bizler daha
önceden peygamberler gönderdik, onları mucizelerle destekledik ve onlara
muhalefet eden kimselerin üzerine cezalandırmak maksadıyla azab gönderdik.
"Verdik"
demektir. "Bir üstünlük"den kasıt ise, kendisi sebebiyle onu
başkalarına üstün kıldığımız bir husus demektir.. Bu üstünlüğün ne olduğu
hususunda dokuz görüş vardır: 1- Nübuvvet, 2- Zebur, 3- İlim. Yüce Allah:
"Andolsun Biz Davud'a ve Sülemyman'a bir ilim verdik!" (en-Neml, 15)
diye buyurmaktadır. 4- Kuvvet. Yüce Allah: "Ve güçlü kulumuz Davud'u
hatırla. "(Sad, 17) diye buyurmaktadır. 5- Dağların ve insanların ona müsahhar
kılınmış olması. Nitekim Yüce Allah: "Ey dağlar! Siz de onunla tesbih
edin" diye buyurmaktadır. 6- Tevbe. Yüce Allah: ''Biz de ona bunu
mağfiretettik. "(Sad, 25) diye buyurmaktadır. 7- Adaletle hükmetmek. Yüce
Allah: ''Ey Davud Biz seni gerçekten yeryüzünde bir halife kıldık. "(Sad,
56) diye buyurmaktadır. 8- Demirin yumuşatılması. Yüce Allah: "Ona demiri
de yumuşatmıştık" diye buyurmaktadır. 9- Güzel ses. Davud (a.s) hem sesi,
hem yüzü güzel birisi idi. Ses güzelliği Yüce Allah tarafından verilmiş bir
bağış ve bir üstünlüktür. Şanı Yüce Allah'ın: ''O yaratılışta dilediğini
arttırır. "(Fatır, 1) buyruğunda kastedilen de -ileride Yüce Allah'ın
izniyle geleceği üzere- budur. Peygamber (s.a.v.) da Ebu Musa'ya:
"Gerçekten sana Davud hanedanı mizmarlarından bir mizmar verilmiştir"
diye buyurmuştur.
İlim adamları der ki:
Mizmar ile mezmur güzel ses demektir. O bakımdan ses çıkaran alete (düdük,
zurna) mizmar denilmiştir. Çeşitli bölge fukahasının birçoğu güzel sesle
Kur'an-ı Kerim okumayı güzel karşılamıştır. Buna dair açıklamalar daha önceden
Kitabın Mukaddimesinde (Allah'ın kitabının nasıl okunacağına dair başlıkta)
geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a hamdolsun.
"Ey dağlar! Siz de
onunla tesbih edin." Ey dağlar, siz de onunla tesbih edin, dedi, demektir.
Çünkü şanı Yüce Allah: "Gerçekten Biz dağları akşamleyin ve kuşluk vakti
onunla birlikte tesbih eder halde musahhar kıldık. " (Sad, 18) diye
buyurmaktadır.
Ebu Meysere dedi ki: Bu
buyrukta geçen: (...) Habeşçe'de: "tesbih" edin demektir. Dağların
tesbih etmesinin anlamı da şudur: Şanı Yüce Allah, ağaçta kelamı halkettiği
gibi, dağlarda da tesbihi halketmiştir. Böylelikle Davud (a.s)'a bir mucize
olmak üzere dağların tesbih sesleri, tıpkı tesbih eden kimsenin sesi işitildiği
gibi, işitilirdi.
Anlamın: O nereye
dilerse, onunla birlikte yürü, şeklinde olduğu da söylenmiştir ki; buna göre
bütün gün boyu yol alıp geceleyin konaklamak demek olan (...) den geldiği kabul
edilir. Nitekim İbn Mukbil şöyle demektedir: "Gözkapağı meylederken, güneş
ışığı bizi ittikten sonra, Gün boyu yol alıp da geceleyin konaklayan bir
kabileye vardık."
el-Hasen, Katade ve
başkaları: "Siz de onunla tesbih edin" diye okumuşlardır ki, onunla
tekrarlayın, demektir. Bu da tekrarlamak, dönmek anlamına gelen; (...)
fiilinden gelir ki mastarları; (...) diye gelir.
Anlamın, Davüd'un
gündüzün yaptığı gibi siz de onunla birlikte davranın, şeklinde olduğu da
söylenmiştir. Çünkü o Zebur'u okuduğunda dağlar onunla birlikte seslenir,
kuşlar da ona kulak verirdi. Böylelikle tıpkı onlar da onun yaptığını yapmış
gibi oluyorlardı.
Vehb b. Münebbih dedi
ki: Yani siz de onunla birlikte feryad edin. Kuşlar da bu hususta ona yardımcı
oluyorlardı. O feryad edip seslendi mi dağlar da yankılarıyla ona karşılık veriyorlardı.
Kuşlar da üst taraftan onun üzerinde dururlardı. İşte insanların işittikleri
yankı o günden itibaren ve bu zamana kadar devam eden bir olaydır. Herhangi bir
zaaf ve yorgunluk hissetmesin diye dağların ve kuşların yardımı ile ona destek
verilmiş oldu. Zaaf gösterecek olursa, tekrar galeyana gelir, harekete geçer,
dağların ve kuşların yardımı ile gücünü yeniden elde ederdi. Ona öyle bir ses
verilmişti ki, yabani hayvanlar dağlardan güzel sesine gelir, toplanırlardı.
Akan sular sesi dolayısıyla akmaları kesilir, dururlardı.
"Ve ey kuşlar"
buyruğunu İbn Ebi İshak, Asım'dan, Nasr, İbn Hürmüz ve Mesleme b. Abdu'l-Melik
"dağlar" lafzına atf ile yahut ta "tesbih edin"deki zamire
atf ile merfu olarak okumuşlardır. "İle, beraber"in araya girmiş
olması bu fiildeki zamire atfedilmesini güzel kılmaktadır. Diğerleri ise
"ey dağlar"ın mahalline atf ile mansub okumuşlardır. Biz dağlara ve
kuşlara seslendik, demek olur. Bu açıklamayı Sibeveyh yapmıştır.
Ebu Amr b. el-Ala'ya
göre ise: "Ve Biz ona kuşları da müsahhar kıldık" anlamına gelecek
şekilde bir fiil takdiri ile böyledir. el-Kisai de şöyle demiştir:
Bu atfedilmiş bir
kelimedir. Yani Biz ona kuşları da verdik demek olup böylece: "Andolsun ki
Biz nezdimizden Davud'a bir üstünlük verdik" buyruğuna göre anlaşılmaktadır.
en-Nehhas dedi ki:
"Ey kuşlar" lafzının mef'ulün meah olması da mümkündür. "Su
tahta ile aynı hizaya geldi" demeye benzer. Ben ez-Zeccac'ın; "Zeyd
ile beraber kalktım" demeyi caiz gördüğünü ondan dinledim. Buna göre mana:
(Ey dağlar) onunla beraber ve kuşlarla birlikte tesbih edin, demek olur.
"Ona demiri de
yumuşatmıştık" buyruğu hakkında İbn Abbas: Demir onun elinde balmumu gibi
olmuştu. el-Hasen de: Hamur gibi olmuştu, diye açıklamıştır. O demiri ateşe
ihtiyaç duymaksızın işleyebiliyordu.
es-Süddı dedi ki: Demir
onun elinde yaş çamur, hamur ve balmumu gibi idi. Ateşe koymaksızın, çekiçle
dövmeksizin onu dilediği şekle sokardı. Mukatil de böyle demiştir. Günün bir
bölümünde yahut gecenin bir bölümünde bin dirhem değerinde bir zırhı bitirebiliyordu.
Bir görüşe göre ona
kendisi ile demiri bükebilecek bir güç verilmişti. Buna sebep de şudur: Davud
(a.s) İsrailoğullarına hükümdar olunca, Davud insan zannettiği bir melek gördü.
Davüd bu sırada tebdil-i kıyafet etmiş ve insanlara kendisi İsrailoğullarına
uygulamaları hakkında gizlice soruşturma yapıyordu. Davud kendisine insan gibi
görünen o kişiye: "Şu hükümdar Davud hakkında ne dersin?" diye
sormuş, melek kendisine: "Bir hasleti olmasaydı, o çok iyi bir kul
olurdu" dedi. Bu sefer Davud: "Bu haslet nedir?" diye sorunca,
melek şu cevabı verdi: "O beytu'l-malden rızkını alıyor. Eğer elinin
emeğinden yemiş olsa, faziletleri eksiksiz olurdu."
Bunun üzerine Davud geri
dönüp Yüce Allah'a kendisine bir sanat öğretip bu sanatı kendisine kolaylaştırması
için dua etti. O da ona Yüce Allah'ın el-Enbiya Suresi'nde buyurduğu gibi (...)
zırh yapma sanatını öğretti, demiri ona yumuşattı. O da zırhları yapmaya
başladı. Bir gün ve bir gecelik bir süre içerisinde bin dirhemlik bir zırh
yapabiliyordu. Öyle ki, bu gelirinden epeyarttırdı ve evinin geçiminde genişlik
oldu. Fakir ve yoksullara sadakalar vermeye başladı. Malının üçte birini
müslümanların menfaatine infak ederdi. İlk zırh edinen, ilk zırh yapan odur.
Daha önce ise zırhlar plakalar halinde örülürdü. Denildiğine göre o yaptığı
zırhların herbirisini dörtbin dirheme satardı. (Zırh anlamına gelen):
"Dir'" kelimesi eğer savaş için kullanılan araç hakkında
kullanılırsa, müennes bir kelimedir. Kadının gömleği anlamında kullanılırsa,
müzekker bir kelimedir.
Fazilet sahibi
kimselerin meslek öğrenmeleri:
Bu ayet-i kerimede
fazilet sahibi kimselerin meslek öğrenmelerine ve meslek sahibi olmanın onların
mevkilerini alçaltmadığına delil vardır. Bilakis bu onların üstünlük ve
faziletlerini daha bir arttırır. Zira böylelikle hem kendileri mütevazi
olurlar, hem de başkalarına ihtiyaçtan kurtulurlar. Ayrıca başkalarının
minnetinden uzak helal kazanç sahibi de olurlar. Sahih'de, Peygamber
(s.a.v.)'ın şöyle buyurduğu kaydedilmektedir: "Kişinin yediği en hayırlı şey,
el emeğinden yedikleridir. Şüphesiz Allah'ın peygamberi Davud da el emeğinden
yerdi.'' Bu husus el-Enbiya Suresi'nde (80. ayet 3. başlıkta) güzel bir şekilde
açıklanmıştır. Yüce Allah'a hamdolsun.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN