SEBE 6 |
وَيَرَى
الَّذِينَ
أُوتُوا
الْعِلْمَ الَّذِي
أُنزِلَ
إِلَيْكَ
مِن
رَّبِّكَ هُوَ
الْحَقَّ
وَيَهْدِي
إِلَى
صِرَاطِ الْعَزِيزِ
الْحَمِيدِ |
6. Kendilerine ilim
verilenler bilir ki: Rabbinden sana indirilen hakkın ta kendisidir ve her hamde
layık, Aziz olanın yoluna iletir.
Yüce Allah,
peygamberliği çürütmek uğrunda çalışıp çabalayanları sözkonusu ettikten sonra, kendilerine
ilim verilenlerin Kur'an-ı Kerim'in hakkın kendisi olduğunu gördüklerini
açıklamaktadır.
Mukatil dedi ki:
"Kendilerine ilim verilenler" kitab ehlinden iman eden kimselerdir.
İbn Abbas da: Bunlar Muhammed (s.a.v.)'ın ashabıdır, demiştir. Genel kapsamlı
olduğundan dolayı daha sahih olan da bu olmalıdır. Burada sözü geçen
"ru'yet (görmek)" (mealde de gösterildiği gibi) "bilmek"
anlamındadır. Bu, "mükafatlandırması içindir" anlamındaki buyruğa atf
ile nasb mahallindedir. Yani mükafatlandırması ve görmeleri içindir,
anlamındadır. Bu açıklamayı ez-Zeccac ve el-Ferra yapmışlardır. Şu kadar var
ki, bu açıklama tartışılır, çünkü Yüce Allah'ın: "mükafatlandırması
içindir" buyruğu daha önce geçmiş bulunan: "Elbette o size
gelecektir" buyruğuna taalluk etmektedir. Hiçbir şekilde: Kendilerine ilim
verilenler Kur'an'ın hak olduğunu görüp bilsinler diye, muhakkak kıyamet saati
size gelecektir, denilemez. Çünkü bunlar zaten Kur'an'ın hak olduğunu kıyamet
kendilerine gelmeden önce de görüyor ve biliyorlardır. Doğru olan bunun
isti'naf (yeni cümle) olmak üzere merfu olduğudur. Bunu el-Kuşeyri
zikretmiştir.
Derim ki: Eğer
"mükafatlandırması içindir" buyruğu, o bunu bir kitabta tesbit
etmiştir, anlamında bir müteallak ise, o takdirde "bilir ki"
anlamındaki fiilin de buna atfedilmesi güzel olur. O aynı zamanda kendilerine
ilim verilenler Kur'an'ın hak olduğunu bilsinler diye de bunu tesbit etmiştir
demek olur. Bununla birlikte yeni bir cümle olması da mümkündür.
"Bilir"in
birinci mef'ulü olarak nasb mahallindedir. "Hakkın ta kendisidir"
buyruğu da ikinci mef'uldür, "o" anlamındaki zamir fasıla (zaid)dir.
Kufeliler ise buna "imad" derler. Bununla birlikte mübteda olarak
merfu olması da, "hak" lafzının merfu gelerek haberi olması da
mümkündür. Cümle de ikinci mef'ul olmak üzere nasb mahallindedir. Burada olduğu
gibi "elif" ile "lam"ın bulunması halinde nasb ile gelmesi
bütün nahiv'cilere göre daha çok görülen bir husustur. Nekre olup ta başına
"elif", "lam" gelmemiş olan da bu şekilde marifeye benzer.
Eğer haber; "O, kardeşin Zeyd'dir" gibi bir ifade kullanılarak haber
marife bir isim olduğu takdirde el-Ferra'nın iddiasına göre burada tercih
edilen i'rab ref"dir. "Muhammed idi, o Amr idi" demek de
böyledir. Onun bu gibi yerlerde ref'i tercih etmesinin gerekçesi, burada "elif"
ve "lam" bulunmadığından dolayı: "Zeyd oturandır" sözündeki
gibi nekreye benzemesinden dolayıdır. Çünkü böyle bir ifadede ref'in dışında
bir i'rab caiz olmaz.
"Ve her hamde layık
Aziz olanın yoluna iletir." Yani Kur'an-ı Kerim Allah'ın dininin kendisi
olan İslam yoluna iletir. "Aziz olan" buyruğu, O'nun hiçbir şekilde
yenik düşürülemeyeceğini göstermektedir. "Her hamde layık" buyruğu
ile de acizlik sıfatının O'na yakışmadığını göstermektedir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN