SECDE 17 |
فَلَا
تَعْلَمُ
نَفْسٌ مَّا
أُخْفِيَ
لَهُم مِّن
قُرَّةِ
أَعْيُنٍ
جَزَاء بِمَا
كَانُوا
يَعْمَلُونَ |
17. Onlara o
işlediklerine mükafat olmak üzere yüzleri aydınlatan ne nimetler gizlendiğini
hiçbir kimse bilmez.
"Onlara ... ne
nimetler gizlendiğini" anlamındaki buyruğu Hamza: "Onlara ne nimetler
gizlediğini" şeklinde "ye" harfini sakin olarak (harf-i med
olarak) okumuştur. Diğerleri ise üstün ile okumuşlardır. Abdullah'ın kıraatinde
ise: "Ne nimetler gizlediğimizi" şeklinde "nun"u ötreli
olarak okumuştur. el-Mufaddal ise el-A'meş'ten: "Ne nimetler
gizlendiğini" şeklinde ötreli "ye" ve üstün "fa" ile
okumuştur. ("Gözleri aydınlatan" anlamındaki buyruğu) İbn Mes'ud ile
Ebu Hureyre: "Gözleri aydınlatanlardan" diye okumuşlardır.
"Ne nimetler
gizlediğimi" anlamında "ya" harfini sakin okuyanların okuyuşu
muzari bir fiil olup baştaki hemze mütekellim hemzesidir. "Ne"
(anlamındaki edat) "gizlediğim" anlamındaki fiil ile nasb
mahallindedir ve istifham (soru) anlamındadır. Cümle de iki mef'ulün yerini
tuttuğundan dolayı nasb konumundadır. "Ne"ye ait olan zamir ise
hazfedilmiştir.
"Ye" harfini
üstün okuyanların okuyuşuna göre, bu meçhul ve mazi bir fiildir. "Ne"
anlamındaki edat ta mübteda olarak ref mahallindedir, haberi ise
"gizlendiğini" anlamındaki fiil ve sonraki ifadeler teşkil
etmektedir. "Gizlendiği" lafzındaki zamir de "ne" anlamındaki
edata aittir.
ez-Zeccac der ki: Bu
buyruk "O'nun onlar için ne nimetler gizlediğini" yani Allah'ın onlar
için ne nimetler gizlediğini, anlamında da okunmuştur ki, bu da Muhammed b.
Ka'b'ın kıraatidir. Bu durumda "ne" anlamındaki edat nasb mahallindedir.
el-Mehdevi dedi ki: (İbn
Mes'ud ve Ebu Hureyre gibi): "Gözleri aydınlatan şeyler" diye
okuyanların kıraatinde çoğul olan "aydınlatıcı şeyler; (...)'in çoğuludur.
Burada bu lafzın çoğul gelmesi, çoğula (gözler)e izafe edilmesinden dolayıdır.
Tekil okunması ise mastar oluşundan ötürüdür ve bu, cins isimdir.
Ebu Bekr el-Enbari de
şöyle demektedir: Bu Mushaf'a aykırı değildir. Çünkü "Aydınlatıcı"
lafzının "te"si vakıf halinde de vaslı kabul edenlerin anlayışına
göre; "Allah'ın rahmeti" lafzının, (açık) "te" ile
yazdıkları gibi yazanların kullanılışına göre yazılmıştır. Bu durumda yazıda
"Aydınlatanlar" lafzından, telaffuzda var olmakla birlikte
"te" harfinin düşmesi karşı çıkılacak bir husus değildir. Nitekim hem
dilde, hem söyleyişte sabit olduğu halde "semavat"den de (mim
harfinden sonraki) "elif"in yazılmayışına da karşı çıkılmamaktadır.
Anlatılmak istenen de
şudur: Şanı Yüce Allah insan olsun, melek olsun hiçbir kimsenin bilemediği ve
onlar için hazırlamış bulunduğu nimetleri haber vermektir. Bu ayet-i kerimenin
anlamını Peygamber (s.a.v.)'ın şu hadis-i şerifi de dile getirmektedir:
"Aziz ve celil olan Allah buyurdu ki: Ben salih kullarıma hiçbir gözün
görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın hatırından geçmemiş olan
şeyler hazırladım. Daha sonra şu: "Yanları yataklarından uzak kalır ...
Onlara işlediklerine mükafat olmak üzere ... " ayetlerini okudu." Bu
hadisi Sahih(-i Müslim) de Sehl b. Sa'd es-Saidi'den rivayetle kaydetmiş
bulunmaktadır.
İbn Mes'ud da şöyle
demiştir: Tevrat'ta şu yazılıdır: Yanları yataklardan uzak kalanlara hiçbir
gözün görmediğini, hiçbir kulağın işitmediğini ve hiçbir insanın hatırından
geçmeyen şeyleri vermek, Allah'ın bir ahdidir. İbn Abbas da şöyle demektedir:
Bu hususta durum, tefsiri bilinemeyecek kadar Yüce ve büyüktür.
Derim ki: Bu büyük lütuf
cennette mevkileri itibariyle en yüksek mertebede olanlar hakkındadır. Nitekim
bu Müslim'in Sahih'inde şöylece açıklanmaktadır: el-Muğire b. Şu'be'den
rivayete göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Musa (a.s) Rabbinden
dilekte bulunarak şöyle dedi: Rabbim, cennetlikler arasında en aşağı mertebede
olan kişi kim olacaktır? Yüce Allah, şöyle buyurdu: Bu, cennetlikler cennete
girdikten sonra gelecek olan bir adamdır. Ona cennete gir denilir, o: Rabbim herkes
kendi yerine yerleşmiş bulunup da alacaklarını aldıktan sonra nasıl
(girebilirim), der. Ona: Dünya hükümdarlarından birisinin mülkünün benzerinin
senin olmasına razı mısın? denilir, o: Razı oldum Rabbim, der. Bunun üzerine
Allah: Sana bunu, bir o kadarı, onunla beraber bir o kadarı daha, bir o kadarı,
bir o kadarı, bir o kadarı daha veriyorum der. Beşincisinde ise kişi: Rabbim
razı oldum, der. Bu sefer yine: Sana bunlar ve onların on misli daha var.
Ayrıca canının çektiği, gözünün zevk aldığı şeyler de sana verilecektir. Adam:
Razı oldum Rabbim, der. Bu sefer (Musa): Peki Rabbim konumu en yüksek olanları
deyince, Yüce Allah şöyle buyurdu: Bunlar Benim murad ettiğim kimselerdir.
Onların lütuf ve ihsanlarını Ben ellerimle diktim ve onların üzerini mühürledim.
Hiçbir göz (benzerini) görmemiş, hiçbir kulak işitmemiş ve hiçbir insanın
kalbinden (bunlar) geçmemiştir. (Peygamber) buyurdu ki: Bunun Yüce Allah'ın
Kitabından tasdikini de şu buyruk yapmaktadır: "Onlara o işlediklerine
mükafat olmak üzere gözleri aydınlatan ne nimetler gizlendiğini hiçbir kimse
bilmez.'' Bu Muğire'nin kendi sözü olarak mevkuf bir rivayet halinde de
zikredilmiştir.
Yine Müslim'in
kaydettiğine göre Ebu Hureyre şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Şanı Yüce ve mübarek olan Allah şöyle buyurmaktadır: Ben salih kullarıma
hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın kalbinden
geçmediği şeyleri onlara saklamak üzere hazırlamış bulunuyorum. Allah'ın bu
hususta sizleri haberdar kıldığı hususlar ise ayrıdır. Daha sonra Yüce
Allah'ın: "Onlara o işlediklerine mükafat olmak üzere gözleri aydınlatan
ne nimetler gizlendiğini hiçbir kimse bilmez" ayetini okudu.''
İbn Sirin dedi ki:
Bundan maksat Yüce Allah'a bakmaktır. el-Hasen dedi ki: Sözü edilen bu kimseler
birtakım amellerini başkalarından gizlediler. Yüce Allah da onlar için hiçbir
gözün görmediği ve hiçbir kulağın işitmediği hususları (mükafat olarak)
gizledi.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN