LUKMAN 32 |
وَإِذَا
غَشِيَهُم
مَّوْجٌ كَالظُّلَلِ
دَعَوُا
اللَّهَ
مُخْلِصِينَ
لَهُ
الدِّينَ
فَلَمَّا
نَجَّاهُمْ
إِلَى
الْبَرِّ فَمِنْهُم
مُّقْتَصِدٌ
وَمَا
يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا
إِلَّا
كُلُّ
خَتَّارٍ
كَفُورٍ |
32. Onları dağlar gibi
bir dalga kapladığında dinlerini yalnız Allah'a halis kılanlar olarak O'na dua
ederler. Onları kurtarıp karaya çıkarınca onlardan kimileri orta yolu tutar. Ayetlerimizi
ise çok gaddar ve çokça nankörlük edenden başkası bile bile inkar etmez.
"Onları dağlar gibi
bir dalga kapladığında" buyruğu da ("dağlar gibi anlamı verilen)
(...) lafzını Mukatil "dağlar gibi". el-Kelbi ise "bulut
gibi" diye açıklamıştır. Katade der ki: Bu kelime; "Bulut" un
çoğuludur. Büyüklüğü ve yüksekliği dolayısıyla dalgayı ona benzetmiştir. Şair
en-Nebiğa da bir denizin niteliklerini anlatırken şöyle demektedir:
"Dalgalı yeşil (deniz) onlarla birlikte yürür, Kıyısında büyük büyük küp
parçaları olduğu halde."
Ayet-i kerimede tekil
olan "dalga"nın, çoğul olan "dağlar"a benzetilmesinin
sebebi dalganın peyderpey gelip tıpkı bulutlar (ya da denizler) gibi birinin
diğerinin üstüne binmesinden dolayıdır. "Dalga" anlamındaki kelimenin
çoğul anlamında olduğu da söylenmiştir. çoğul olarak ayrıca yapılmayışı mastar
oluşundan dolayıdır. Asıl anlamı da hareket ve izdiham ile alakalıdır.
"Deniz dalgalandı" ile; "İnsanlar dalgalar gibi birbirine
girdi" tabirleri de buradan gelmektedir.
Kab da şöyle demiştir:
"Sonunda denizden dalgaya geldik ki ortasında, Kimisi elbisesini toplayıp
(bacaklarını) açmış, kimisinin yüzü örtülü idi."
Muhammed b. el-Hanefiye
de: ''Bulutlar, gölgeler gibi bir dalga" diye; "Bulut, gölge"nin
çoğulu olarak okumuştur.
"Dinlerini yalnız
Allah'a halis kılanlar olarak" kendilerini kurtarmak için O'ndan başkasına
dua etmeyip sadece O'nu tevhid edenler olarak "O'na dua ederler."
Buna dair açıklamalar daha önceden (el-En'am, 22-23. ayetlerin tefsirinde) geçmiş
bulunmaktadır.
"Onları"
denizden "kurtarıp karaya çıkarınca, onlardan kimileri orta yolu
tutar." İbn Abbas: Denizdeyken Yüce Allah'a vermiş olduğu sözü yerine
getirir, diye açıklamıştır. en-Nekkaş da: Yani o verdiği sözde sebat gösterir,
karada da denizde iken Yüce Allah'a vermiş olduğu sözü eksiksiz yerine getirir.
el-Hasen dedi ki:
"Orta yolu tutar"dan kasıt, tevhid ve itaate sımsıkı sarılan
mü'mindir.
Mücahid de: Söylediği
sözde "orta yolu tutar" fakat içinde küfrü gizler.
İfadede hazf bulunduğu
da söylenmiştir ki; anlam şöyledir: Onlardan kimileri orta yolu tutar, kimileri
de kafir olur. Hazfedilen bu ifadelere Yüce Allah'ın: ''Ayetlerimizi ise çok
gaddar ve çokça nankörlük edenden başkası bile bile inkar etmez" buyruğu
delil teşkil etmektedir.
"Gaddar"
demektir, "En kötü şekilde gadretmek, sözünde durmamak" demektir. Amr
b. Madikerib şöyle demiştir: "Şayet sen Ebu Umeyr'i görmüş olsaydın,
Ellerini sözde durmayıştan ve gaddarlıktan doldururdun."
el-A'şa da şöyle
demektedir: "Teyma'daki evi çok sağlam bir kale olan, Ve hiç de gadredici
olmayan komşusu bulunan, o eşsiz esmer kişi."
el-Cevheri dedi ki:
"Gadretmek, sözünde durmamak" demektir. ''Ona gadretti" denilir,
ism-i faili: "Gadredici, gaddar sözünde durmayan kişi" demektir.
el-Maverdi'nin dediğine göre cumhurun görüşü budur. Atiyye ise; bu kelime inkar
eden anlamındadır, demiştir. Bu fiil (muzarideki) aynu'l-fiili ötreli ve esreli
olmak üzere; (...) diye gelir, mastarı (...)'dır. Bunu da el-Kuşeyrı
zikretmektedir.
(...) Ayetlerin inkar edilmesi"
bizzat ayetlerin inkarı demektir. "Ayetleri inkar etmek" ise onların
delalet ettikleri hususları inkar etmek demektir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN