LUKMAN 16 |
يَا
بُنَيَّ
إِنَّهَا
إِن تَكُ مِثْقَالَ
حَبَّةٍ
مِّنْ خَرْدَلٍ
فَتَكُن فِي
صَخْرَةٍ
أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ
أَوْ فِي
الْأَرْضِ
يَأْتِ بِهَا
اللَّهُ
إِنَّ
اللَّهَ
لَطِيفٌ
خَبِيرٌ |
16. "Oğulcuğum!
Eğer sen bir kaya içinde yahut göklerde veya yerde olsan ve o hardal tanesi
ağırlığınca dahi olsa, Allah onu getirir. Muhakkak Allah latiftir, herşeyden
haberdardır."
Yani Lukman oğluna: Oğulcuğum
... demişti. Lukman'ın söylediği bu sözlerden kastı, oğluna şanı Yüce Allah'ın
kudretinin boyutlarını bildirmekti. İşte bu ona bu hususu anlatabilmek için
kullanabildiği en ileri ifadedir. Çünkü denildiğine göre hardal tanesinin
ağırlığının farkına varılamaz. Zira hiçbir terazi onunla ağır basmış olmaz.
Yani bir insanın sözü edilen bu yerlerde hardal tanesi ağırlığınca kendisine
ulaşması mukadder bir rızkı varsa, mutlaka Yüce Allah, bu taneyi rızık sahibine
götürüp ulaştırır. Yani sen farzları eda etmekten seni alıkoyacak, bana
dönenlerin yolunu izlemeni önleyecek şekilde rızık endişesini taşıma.
Derim ki: Peygamber
(s.a.v.)'ın Abdullah b. Mesud'a hitaben söylediği şu sözlerde de bu mana dile
getirilmektedir: "Fazla endişelenmene gerek yok. Çünkü (yüce Allah'ın)
takdir ettiği mutlak olur ve sana verilen rızık mutlaka sana gelir.''
Bu ayet-i kerime Yüce
Allah'ın bilgisiyle herşeyi kuşatmış olduğunu, herşeyi sayı ve miktarı ile
tesbit etmiş olduğunu göstermektedir. O her türlü eksiklikten münezzehtir,
O'nun hiçbir ortağı yoktur.
Rivayet edildiğine göre
Lukman'ın oğlu, babasına denizin dibine düşen bir taneyi Yüce Allah bilir mi?
diye sormuş, Lukman da ona bu ayet-i kerımedeki sözlerle karşılık vermiştir.
Yine denildiğine göre
anlam şudur: O bu sözleriyle masiyet ve itaat türünden olan amelleri
kastetmiştir. Yani eğer yapılan iyilik yahut kötülük bir (hardal) tane(si)
ağırlığında olsa dahi mutlaka Allah onu meydana getirecektir. Bu da insanın
yapması mukadder olan şeyleri yapmasının kaçınılmaz olduğu anlamına gelir. İşte
anlamın böyle olması halinde hem umutlandırma, hem de korkutma mahiyetindeki
öğüt vermek gerçekleşmiş olmaktadır. Buna ek olarak da Yüce Allah'ın kudreti de
böylelikle açıklanmış olur. Fakat birinci görüşte herhangi bir umutlandırma ya
da korkutma sözkonusu değildir.
" ... tanesi
ağırlığınca" ifadesi cevherler için kullanılabilen bir ifadedir. Yani bir
tane miktarı demektir. Bu ifade aynı şekilde ameller hakkında da
kullanılabilir. Bu da tartısı itibariyle bir tane miktarına benzese dahi ...
anlamındadır. Bu ağırlığın cevherler hakkında olduğunu söyleyenlerin görüşünü
destekleyen hususlardan birisi de Abdu'l-Kerim el-Cezeri'nin "olsan"
anlamındaki lafzı: "Sen gizlersen" anlamında "kaf" harfi
esreli, "nun" harfi şeddeli olarak, "örtülü şeyolan"
anlamında (...)'den gelmiş bir fiil olarak okumuş olmasıdır.
Kıraat alimlerinin
cumhuru: "Olsa" şeklinde "te" harfi ile okumuşlardır.
"Ağırlığınca" lafzını da; (...)in haberi olarak nasb ile
okumuşlardır. İsmi ise bu hususta (az önce kaydedilen rivayete uygun olarak):
Senin sorduğun husus" şeklinde olur. İkinci görüşe göre takdiri masiyet ya
da ta at şeklindedir. Bunun doğruluğuna da Lukman'ın oğlunun babasına söylediği
şu sözleri delil teşkil etmektedir: Babacığım, eğer ben günahı hiç bir kimsenin
görmeyeceği bir yerde işleyecek olursam, Allah onu nasıl bilebilir? Bunun
üzerine Lukman kendisine: "Oğulcuğum! Eğer sen bir kaya içinde ... olsan
ve o hardal tanesi ağırlığınca olsa dahi..." ayeti ile cevab vermiştir.
Bunun üzerine oğlu ölünceye kadar titreyip durdu. Bu açıklamayı Mukatil
yapmıştır.
"O" lafzındaki
zamir kıssa zamiridir. Bu da bir kimsenin: (...): O Hint'tir, ayaktadır"
demesine benzer. Yani olay şudur: Eğer o bir tane ağırlığınca olsa dahi ...
Basralılar ise; "O Zeyd'dir, ben onu dövdüm" ifadesinin, "O olay
şudur" anlamında kullanılmasını caiz kabul ederler. Kufeliler ise bunu
belirttiğimiz şekilde ancak müenneslerde uygun kabul etmektedirler.
Nafi',
"ağırlığınca" anlamındaki; (...) kelimesini ref' ile okumuştur. Buna
göre "Olsa"nın anlamı hardal tanesi ile alakalı olur. O, bir hardal
tanesi dahi olsa, demek olur.
Şöyle de açıklanmıştır:
Burada "ağırlığınca" kelimesine müenneslik alameti bulunan bir fiil
isnad etmiştir ki; bu da onun kendi cinsinden olan bir müennese izafe edilmesi
bakımındandır. Çünkü hardal tanesinin ağırlığı ya bir seyyiedir, yahut ta
hasenedir. Nitekim Yüce Allah: "Ona bu nun on misli vardır"
(el-En'am, 160) diye buyurmuştur ve burada "misI" her ne kadar
müzekker ise de ona ait müennes bir zamir kullanılmıştır. Çünkü burada
haseneler (el-hasenat) kastedilmiştir. Bu da şairin şu beyitindeki ifadelerine
benzemektedir: "Yavaş esen rüzgarların üst taraflarını, Salladığı (yere
dikilmiş) mızrakların sallanması gibi yürüyüp gittiler."
Buna göre "Olsa";
''Meydana gelse" anlamında olur ve haberinin gelmesi de gerekmez.
"Sen bir kaya
içinde ... olsan" buyruğunun anlamı ile ilgili olarak şöyle denilmiştir:
İfade meseleyi anlatmak için en ileri dereceye gitmek kastı ile kullanılmıştır.
Yani Yüce Allah'ın kudreti bir kayanın içindekilere ve gökte ve yerde olanlara
dahi ulaşır.
İbn Abbas dedi ki: (Sözü
edilen) kaya yedi arzın altındadır, yer de onun üstündedir. Bunun balığın sırtı
üzerindeki kaya olduğu da söylenmiştir. esSüddi ise şöyle demektedir: Bu
göklerde de, yerde de olmayan bir kayadır. Bilakis bu yedi yerin ötesinde
üzerinde ayakta bir meleğin bulunduğu bir kayadır. Çünkü Yüce Allah:
"Yahut göklerde veya yerde olsan" diye buyurmaktadır. Halbuki bu
tabir ayrıca "bir kaya içinde." olsan" demeye gerek
bırakmamaktadır.
es-Süddi'nin bu
söyledikleri mümkün olmakla birlikte şöyle de denilebilir: Yüce Allah'ın:
"Sen bir kaya içinde olsan" buyruğu bir te'kiddir. Yüce Allah'ın:
"Yaratan Rabbinin adı ile oku. O insanı (sülük gibi yapışan) bir kan
pıhtısından yarattı.'' (el-Alak, 1-2) buyruğu ile: "Kulunu geceleyin Mes
cid-i Haram'dan ... götüren (Allah) münezzehtir'' (el-İsra, 1) buyruğu gibidir
.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN