ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

RUM

20

/

26

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنتُم بَشَرٌ تَنتَشِرُونَ {20} وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجاً لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ {21} وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّلْعَالِمِينَ {22} وَمِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُم مِّن فَضْلِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ

لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ {23} وَمِنْ آيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفاً وَطَمَعاً وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَيُحْيِي بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ {24} وَمِنْ آيَاتِهِ أَن تَقُومَ السَّمَاء وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِّنَ الْأَرْضِ إِذَا أَنتُمْ تَخْرُجُونَ {25} وَلَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلٌّ لَّهُ قَانِتُونَ {26}

 

20. Sizi topraktan yaratmış olması, sonra da beşer olup dağılmanız da O'nun ayetlerindendir.

21. Sizin için nefislerinizden kendileri ile sükun bulacağınız ve aranızda muhabbet ve merhamet kıldığı eşler yaratmış olması da O'nun ayetlerindendir. Muhakkak bunlarda düşünen bir topluluk için ayetler vardır.

22. Göklerle yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunlarda alimler için ayetler vardır.

23. Geceleyin ve gündüzün uyumanız ve O'nun lütfundan rızık aramanız da O'nun ayetlerindendir. Muhakkak bunlarda işiten bir topluluk için ayetler vardır.

24. Korku ve ümitle size şimşeği göstermesi ve gökten su indirerek yeryüzünü ölümünden sonra o su ile canlandırması da O'nun ayetlerindendir. Muhakkak bunda aklını kullanan bir topluluk için ayetler vardır.

25. Göklerin ve yerin O'nun emri ile durması da O'nun ayetlerindendir. Bundan sonra sizi bir tek çağırışla çağırınca hemen yerden çıkıverirsiniz.

26. Göklerle yerde olanlar O'nundur, hepsi O'na boyun eğicidirler.

 

"Sizi" yani atanızı -ki fer' de asıl gibidir- "topraktan yaratmış olması da O'nun" rubübiyetinin ve vahdaniyetinin "ayetlerindendir" alametlerindendir. Buna dair açıklamalar daha önce el-En'am Süresi'nde (2. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

" ... ma" mübteda olarak ref' mahallindedir. "Sizin için nefislerinizden ... eşler yaratmış olması da" buyruğunda da aynı şekildedir.

 

"Sonra da beşer olup, dağılmanız" sizler aklı başında, konuşan ve geçiminizi sağlayacak şekilde tasarruflarda bulunan varlıklar olarak dağılmanız da O'nun ayetlerindendir. O, sizi boş yere yaratmış değildir. İşte bunu böylece takdir eden, elbetteki ibadete ve tesbih edilmeye layıktır.

 

"Sizin için nefislerinizden ... eşler" yani kendileri ile sükün bulacağınız kadınlar "yaratmış olması da O'nun ayetlerindendir." Bu buyruktaki "nefislerinizden" ifadesi, erkeklerin nutfelerinden ve sizin türünüzden anlamındadır. Maksadın Havva olduğu da söylenmiştir ki, Cenab-ı Allah onu Adem'in eğe kemiğinden yaratmıştır. Bu açıklamayı da Katade yapmıştır.

 

"Aranızda muhabbet ve merhamet kıldığı" buyruğu hakkında İbn Abbas ve Mücahid şöyle demektedir: Muhabbetten kasıt cima', rahmetten kasıt evlattır. el-Hasen de böyle açıklamıştır. Sevgi ve merhametin, kalblerinin birbirlerine karşı şefkatli olması demek olduğu da söylenmiştir. es-Süddi dedi ki: Muhabbetten kasıt sevgi, rahmetten kasıt şefkattir. Bu anlamda bir açıklama İbn Abbas'tan da rivayet edilmiştir. Buna göre o şöyle demektedir: Muhabbetten kasıt kocanın hanımını sevmesidir, merhametten kasıt ise ona bir kötülük isabet eder korkusunu duyması ve ona karşı şefkatli olmasıdır.

 

Denildiğine göre erkeğin aslı yerdendir. O bakımdan onda yerin kuvveti vardır. Onda hilkatinin kendisinden başladığı ferci vardır. Bundan dolayı sükün duymaya ihtiyacı vardır. İşte kadın da erkeğe sükün vermek için yaratılmıştır. Yüce Allah da: "Sizi topraktan yaratmış olması da ... O'nun ayetlerindendir." diye buyurduğu gibi: "Sizin için nefislerinizden kendileri ile sükun bulacağınız ... eşler yaratmış olması da O'nun ayetlerindendir ... " diye buyurmaktadır. Buna göre erkeğin, kadın ile ilk beraberliği ve onunla sükün bulması kendisindeki galeyanın kuvvetinin dinmesidir. Çünkü ferc harekete geçtiği takdirde, sulbteki su ona doğru gelir. İşte o, kadın ile sükün bulur ve onun vasıtası ile heyecanından kurtulur. Onlar ile bu yönde lezzetin yaratılması, erkekler için takdir edilmiştir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi terk edersiniz demek?"(eş-Şuara, 166) Bu buyruklarıyla Yüce Allah, erkeklere kadınlardaki o mahallin, erkekler için yaratılmış olduğunu haber vermektedir. Bundan dolayı kadının erkeğin kendisini çağıracağı her vakitte, bu isteğini ona cömertçe icabet etmesi görevidir. Eğer bu hususta ona engel olacaksa, kadın zalimlik etmiş olur ve pek büyük bir vebal altında kalır. Bu hususa dair varid olmuş buyruklardan Müslim'in Sahih'inde yer alan Ebu Hureyre'nin şu rivayeti yeterlidir. Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki, eğer bir erkek hanımını yatağına çağırdığı halde, o da onun bu isteğini kabul etmeyecek olursa, mutlaka semada bulunan (Allah) kendisinden razı oluncaya kadar ona gazab etmiş olur."

 

Bir başka lafızda da şöyle denilmektedir: "Kadın kocasının yatağını darılıp terketmiş olarak geçirecek olursa, sabahı edinceye kadar melekler ona lanet eder."

 

"Göklerle yerin yaratılması ... da O'nun ayetlerindendir" buyruğuna dair açıklamalar daha önceden el-Bakara Süresi'nde (29. ayet, 3. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Mekke müşrikleri yaratıcının Yüce Allah olduğunu kabul ve itiraf ediyorlardı.

 

"Dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O'nun ayetlerindendir." Dil ağızdadır. Arapça, Acemce, Türkçe ve Rumca gibi farklı lugatler, diller onda ortaya çıkar. Renklerin farklılığı ise beyaz, siyah ve kırmızı tenlilik gibi suretlerde ortaya çıkar. Hemen hemen gördüğümüz herbir kişi ile diğeri arasında mutlaka bir fark olduğunu da tesbit ediyoruz. Bütün bunlar ne nutfenin yaptığı bir iştir, ne de anne babanın. Mutlaka bunları yapan birisi vardır. İşte bunu yapanın Yüce Allah olduğu da bilinen bir husustur. Bu da herşeyi tedbir eden mutlak yaratıcının varlığının en açık bir delilidir.

 

"Şüphesiz bunlarda alimler için ayetler vardır." Günahkar ve iyi herkes için, demektir. Hafs "alim"in çoğulu olarak, "lam" harfini esreli olarak; "Alimler için" diye okumuştur.

 

"Geceleyin ve gündüzün uyumanız ve O'nun lütfundan aramanız da O'nun ayetlerindendir." Bu ayet-i kerimede takdim ve te'hir olduğu söylenmiştir. Mana şudur: "Geceleyin uyumanız, gündüzün de O'nun lütfundan aramanız O'nun ayetlerindendir." Burada "gündüzün" anlamındaki kelimenin başında cer harfinin hazfedilmiş olması; "gece" anlamındaki kelimenin hemen akabinde gelmesi ve ona atfedilmiş olmasındandır. "Vav" (ve anlamındaki atıf harfi) de eğer özel olarak zahir isimde matufu'n-aleyh'e bitişik olarak gelecek olursa, cer harfinin yerini tutar.

 

"Muhakkak bunlarda işiten bir topluluk için ayetler vardır." Burada anlamak ve dikkatle düşünmek neticesini veren işitmeyi kastetmektedir. Hakkı işitip tabi olanlar, diye açıklandığı gibi, öğüdü dinleyip tehdidinden korkanlar, diye de açıklanmıştır. Kur'an'ı işitip onu tasdik edenler diye de açıklanmıştır ki, bu manalar birbirine yakındır. Bir başka açıklamaya göre; aralarından huzurunda Kur'an okunan kimse Kur'an'ı dinlemesin diye kulaklarını tıkayanlar vardı. Şanı Yüce Allah böyle bir kimsenin aleyhine bunca delili açıklamış olmaktadır.

 

"Korku ve ümitle size şimşeği göstermesi ... da O'nun ayetlerindendir." Buradaki; (...): Size gösteriyor" buyruğu; (...): Size göstermesi" anlamındadır, İfadenin delaleti dolayısıyla; " me, ma" hazfedilmiştir, Şair Tarafe şöyle demektedir: "Ey savaşta bulunmam dolayısıyla beni kınayan kişi, Ve zevk verici şeylerde hazır bulunmaktan, sen misin beni hayatta bırakacak olan?"

 

Bu buyruktaki ifadenin takdim ve tehir üzere olduğu da söylenmiştir. Yani O, size şimşeği ayetlerinden biri olarak göstermektedir, Bir diğer açıklamaya göre şu demektir: O'nun ayetlerinden bir ayet de; size şimşeği göstermesidir. Nitekim şair şöyle demektedir: "Zaman dediğin şey iki defacıktır, bunlardan birisinde, Ben ölürüm, diğerinde ise yaşamak maksadı ile çalışır dururum."

 

Bir başka açıklamaya göre: Size korku ve ümit olmak üzere ayetlerinden olan şimşeği göstermesi de O'nun ayetlerindendir. Bu açıklamayı ez-Zeccac yapmış olup, ona göre bu, cümlenin cümleye atfedilmesi şeklindedir.

 

"Korku" olması yolcu içindir, "ümit" olması ise mukim içindir. Bu açıklamayı Katade yapmıştır. ed-Dahhak dedi ki: Yıldırımlardan "korku ve" yağmur yağması için de "ümit ile" demektir. Yahya b. Sellam: Dolunun ekini telef etmesi "korkusu" ile yağmurun ekini canlandırması için "ümitle" diye açıklamıştır. İbn Bahr da: Şimşeğin yağmur getirmeyen bir şimşek olması "korku ve" yağmur getiren cinsten "ümitle" diye açıklamıştır. Ayrıca şairin şu beyitini de zikretmektedir: "Senin şimşeğin, ardından yağmur gelmeyen bir şimşek olmasın, Çünkü hayırlı şimşek, beraberinde yağmur getirendir."

 

Bir başka şair de şöyle demektedir: "Ben kimi zaman sulara azıksız (kılavuzsuz) giderim, Oraya giderken bulutların çakan şimşeklerini saymamın (ve bunu kılavuz edinmemin) dışında."

 

Kişiyi aldatıyormuşçasına yağmur getirmeyen şimşeğe; (...) denilir İşte söz verip de, verdiği sözü yerine getirmeyen kimseye: "Sen ancak arkasından yağmur gelmeyen bir şimşeğe benzersin" denilmesi de buradan gelmektedir. (...) Aynı zamanda, yağmur yükü taşımayan buluta da denilir. Bazan izafet şeklinde; (...) diye kullanıldığı da olur.

 

"Ve gökten su indirerek yeryüzünü ölümünden sonra su ile canlandırması da O'nun ayetlerindendir.

 

Muhakkak bunda aklını kullanan bir topluluk için ayetlervardır." Buna benzer buyruklar daha önce geçmiş bulunmaktadır.

 

"Göklerin ve yerin O'nun emri ile durması da O'nun ayetlerindendir" buyruğundaki "(...): ....ma.'' az önce geçtiği gibi ref' mahallindedir. Bunların ayakta durması ve sağlam bir şekilde birbirleriyle kenetli, direksiz olarak durmaları O'nun emri iledir anlamındadır. O'nun tedbir ve hikmeti iledir, diye de açıklanmıştır. Yani O, mahlukatın faydasına olmak üzere direksiz olarak bunları ayakta tutmaktadır. "Onun emri ile" anlamında olduğu da söylenmiştir, mana birdir.

 

"Bundan sonra sizi bir tek çağırışla çağırınca hemen yerden çıkıverirsiniz." Yani bütün bunları yapan sizi kabirlerinizden tekrar diriltmeye kadirdir. Maksat ise, bunun durmaksızın ve vakit geçirmeksizin çabucak ve hızlıca meydana geleceğini anlatmaktır. Tıpkı çağrısına itaat olunan bir kimseye davet ettiği kişinin cevap verip gelmesi gibi. Nitekim şair şöyle demiş: "Ben Küleyb'i adıyla çağırdım sanki Dağın tepesini çağırmışım gibi ya da ondan da hızlı (geldi)"

 

Şair burada "dağın tepesi" ifadesiyle yankıyı yahut ta yukardan aşağı doğru yuvarlanan taşın halini anlatmak istemektedir.

 

Bu buyruğun, göklerle yerin ayakta durmasına; "Bundan sonra" ile atfedilmesi, bu işin büyüklüğü ve Yüce Allah'ın da böyle bir şeye kadir olmasından dolayıdır. Çünkü Yüce Allah, ey kabirdekiler kalkınız, diye buyuracak ve öncekilerden sonrakilere kadar ayağa dikilip, etrafına bakınmayacak tek bir canlı kalmayacaktır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Sonra ona ikinci bir defa üfürülür. O anda onlar ayağa kalkar, bakınır lar. "(ez-Zümer, 68)

 

Yüce Allah'ın: "Sizi... çağırınca" buyruğundaki; (...) edatı şart içindir. Diğer taraftan "hemen ... siniz" anlamındaki buyrukta yer alan; (...) ise müfaceet (aniden oluş bildirmek) içindir ve bu edat şartın cevabında "fe"nin yerini tutar.

 

Kıraat alimleri; "Çıkarsınız" buyruğundaki "te"yi icma ile üstün okumuşlardır. Ancak el-A'raf'takinde ise ihtilaf etmişlerdir. Medineliler: "Yine oradan çıkarılacaksınız" (el-A'raf, 25) diye "te" harfini ötreli okumuşlar. Iraklılar ise üstün ile (yine oradan çıkacaksınız) anlamında okumuşlardır. Ebu Ubeyd de buna meyletmektedir. Her ikisinin de anlamı birbirine yakındır. Şu kadar var ki Medineliler bu iki yerde ifadelerin uyumu açısından fark gözetmişlerdir. el-A'raf Süresi'nde ifadelerin arasında uyum açısından ötreli okunması daha uygundur. Çünkü ölüm onların (insanların) bir fiili değildir. Oradan (yani yerden) çıkartılmak da böyledir. Rüm Süresi'nde ise bunun üstün ile okunması ifadelerin akışı açısından daha uygundur. Yani o sizi çağıracak olursa, siz de bulunduğunuz kabirlerinizden çıkacaksınız, yani emre itaat edeceksiniz. Burada da fiilin onlar tarafından yapılması, anlam itibariyle daha uygundur.

 

Burada söz konusu edilen çıkış -önceden geçtiği ve ileride de geleceği üzere- İsrafil'in sonuncu üfürüşü ile birlikte olacaktır. "Çıkıverirsiniz" buyruğunda "te" harfi ötreli ve üstün olarak (çıkarılacaksınız, çıkarsınız anlamlarında) diye okunmuştur. Bunu ez-Zemahşerı zikretmiş ve bundan fazla bir açıklamada bulunmamıştır. Bununla birlikte bizim sözünü ettiğimiz farkı da zikretmiş değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Göklerle yerde olanlar" yaratılmaları, mülkiyetleri ve kul olmaları itibariyle "O'nundur. Hepsi O'na boyun eğicidirler." Ebu Said el-Hudrı'den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kur'an-ı Kerım'de kunut (kökünden) geçen her bir kelime itaat anlamındadır."

 

en-Nehhas dedi ki: Emre riayet edenin itaat edişi gibi itaat edenler, demektir. Bunun ubudiyeti ister sözlü olarak, ister hallerinin delaleti itibariyle ikrar ve itiraf edenler, anlamında olduğu da söylenmiştir ki; bu açıklamayı İkrime, Ebu Malik ve es-Süddı yapmıştır. İbn Abbas dedi ki: "Boyun eğiciler"den kasıt "namaz kılanlar olarak"dır. er-Rabı' b. Enes dedi ki: "Hepsi O'na boyun eğicidirler" yani kıyamet gününde ayağa kalkacaklardır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O gün insanlar alemlerin Rabbi huzurunda duracaklardır.'' (el-Mutaffifin, 6) Bundan maksat hesab için kalkacak olmalarıdır.

 

el-Hasen dedi ki: Herkes Allah için kendisinin O'nun kulu olduğuna dair şahidlik edecektir. Said b. Cübeyr dedi ki: "Boyun eğiciler" ihlas ile O'na ibadet edenler, anlamındadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Rum 27

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR