RUM 1 / 5 |
بِسْمِ
اللهِ
الرَّحْمنِ
الرَّحِيمِ الم {1}
غُلِبَتِ
الرُّومُ {2}
فِي أَدْنَى
الْأَرْضِ
وَهُم مِّن
بَعْدِ غَلَبِهِمْ
سَيَغْلِبُونَ
{3} فِي بِضْعِ
سِنِينَ
لِلَّهِ
الْأَمْرُ
مِن
قَبْلُ
وَمِن
بَعْدُ
وَيَوْمَئِذٍ
يَفْرَحُ
الْمُؤْمِنُونَ
{4} بِنَصْرِ
اللَّهِ يَنصُرُ
مَن يَشَاءُ
وَهُوَ
الْعَزِيزُ
الرَّحِيمُ {5} |
1. Elif,
Lam. Mim.
2.
Rumlar yenildiler;
3. Yakın
bir yerde. Onlar bu yenilmelerinden sonra galip geleceklerdir.
4. Üç
ila dokuz yıl içinde ... Önünde de, sonunda da emir Allah'ındır. O günde
mü'minler sevineceklerdir;
5. Allah'ın
yardımı dolayısı ile. O, dilediğine yardım eder. O Azizdir, Rahimdir.
"Elif, Lam. Mim.
Rumlar yenildiler; yakın bir yerde" buyruğu ile ilgili olarak Tirmizi, Ebu
Said el-Hudri'den şöyle dediğine dair bir rivayet kaydetmektedir: Bedir gününde
Rumlar İranlılara galip geldiler ve bu, mü'minlerin hoşuna gitti. Bunun üzerine
"Elif, lam, Mım. Rumlar yenildiler; Yakın bir yerde ... O günde mü'minler
sevineceklerdir; Allah'ın yardımı dolayısıyla" (Ebu Said el-Hudrl) dedi
ki: Bu sebebten ötürü mü'minler Bizanslıların,
İranlılara galip
gelmesine sevindiler. (Tirmizi') dedi ki; Bu, bu rivayet yoluyla garip bir
hadistir. (Buradaki "Rumlar yenildiler" anlamındaki buyruğu) Nasr b.
Ali el-Cehdami; "Rumlar yendiler" diye okumuştur.
Tirmizi yine bu hadisi İbn
Abbas yoluyla, bundan daha geniş ve eksiksiz bir şekilde rivayet etmiştir. İbn
Abbas Yüce Allah'ın: "Elif, lam, Mim. Rumlar yenildiler; yakın bir
yerde" buyruğu hakkında; "Yendiler" ve; "Yenildiler"
(diye okumuş) demiştir. (İbn Abbas devamla) dedi ki:
Müşrikler, İranlıların,
Bizanslılara galip gelmelerini arzu ediyorlardı. Çünkü kendileri de, diğerleri
de putperest idiler. Müslümanlar ise Bizanslıların, İranlılara karşı galip
gelmelerini istiyordu, çünkü onlar ehl-i kitap idiler. Bundan Ebu Bekir'e sözettiler,
Ebu Bekir de bu hususu Rasülullah (s.a.v.)'e söyleyince:
"Bizanslılar pek
yakında galip geleceklerdir" dedi. Ebu Bekir durumu onlara zikredince, bu
sefer onlar: O halde bizimle senin aranda buna dair bir süre tesbit et, eğer
biz(im tuttuklarımız) galip gelirlerse, bize şunları vereceksin. Şayet siz(in
taraftar olduklarınız) üstün gelirlerse, bu sefer size şunları şunları
vereceğiz, dediler. Ebu Bekir (r.a) da bunun üzerine beş yıllık bir süre tesbit
etti. Bu süre zarfında Bizans'lılar galip gelemediler. Durumu Peygamber
(s.a.v.)'e söyleyince, şöyle buyurdu: "Niçin sen daha uzun bir süre -ki
zannederim on yıl dedi- tesbit etmedin?" diye buyurdu. Ebu Said dedi ki:
(Ayeti kerimede geçen) "bid' " on yıldan daha az bir süredir.
(Devamla) dedi ki:
Daha sonra Bizanslılar
galip geldiler. İşte Yüce Allah'ın: "Elif, Lam, Mim. Rumlar yenildiler ...
O günde mü'minler sevineceklerdir; Allah'ın yardımı dolayısı ile"
buyruklarını indirdi. Süfyan dedi ki: Duyduğuma göre Bizanslılar onlara karşı
Bedir günü zafer kazandılar. Ebu İsa dedi ki: Bu hasen, sahih ve garib bir
hadistir. "
Tirmizi yine bu hadisi
Niyar b. Mükrem el-Eslemı yoluyla da rivayet etmiş olup, (buna göre Niyar) dedi
ki: "Elif, Lam, Mim. Rumlar yenildiler; yakın bir yerde. Onlar bu
yenilmelerinden sonra galip geleceklerdir. üç ila dokuz yıl içinde"
buyruğu nazil olduğu günde İranlılar, Bizanslıları yenmişlerdi. Müslümanlar ise
Bizans'lıların onlara galip gelmelerini istiyorlardı. Çünkü kendileri ve onlar
kitap ehli idiler. İşte Yüce Allah'ın: "O günde mü'minler sevineceklerdir;
Allah'ın yardımı dolayısı ile. O dilediğine yardım eder. O Aziz'dir,
Rahimdir" buyrukları bu hususta inmiştir. Kureyşliler ise İranlıların
galip gelmelerini istiyorlardı. Çünkü onlar ve kendileri kitap ehli olmadıkları
gibi; öldükten sonra dirilişe de iman etmiyorlardı. Yüce Allah bu ayet-i
kerimeyi indirince Ebu Bekir es-Sıddik (r.a) dışarı çıkıp Mekke'nin dörtbir
yanında yüksek sesle: "Elif, lam, Mim. Rumlar yenildiler; yakın bir yerde.
Onlar bu yenilmelerinden sonra galip geleceklerdir. üç ila dokuz yıl
içinde" buyruklarını okuyordu. Kureyşlilerden bazı kimseler Ebu Bekir'e: O
halde bu hususta bizimle sizin aranızda bir sözleşme olsun. Senin arkadaşın
RumIarın (Bizanslıların) üç ila dokuz yıl arasında İranlılara galip geleceklerini
iddia etmektedir. Bu hususta seninle bahse tutuşalım mı? dediler. o: Olur,
dedi. Bu bahisleşmenin haram kılınmasından önce idi. Ebu Bekir ve müşrikler
bahse tutuştular ve bu hususta aralarında anlaştılar. Ebu Bekir'e: Sözü edilen
bid' (üç ila dokuz) yılı ne kadar tesbit edeceksin? üç yıl mı yoksa dokuz yıl
mı? Bizimle senin aranda nihai olarak kabul edeceğimiz ortalama bir süre tayin
et, dediler. (Niyar) dedi ki: Bunun üzerine aralarında altı yıllık bir süre
tesbit ettiler. Ancak bu altı yıl geçtiği halde Rumlar galip gelmediler. Bu
sefer müşrikler Ebu Bekir'in bahse konu olan malını aldılar. Yedinci yılın
girişi ile birlikte RumIar, İranlılara galip geldi. Bu sefer müslümanlar Ebu
Bekir'in süreyi altı yıl olarak tesbit etmiş olmasını ayıpladılar. Çünkü Yüce
Allah: "üç ila dokuz yıl içinde" diye buyurmaktadır. Bunun üzerine de
pek çok kimse İslam'a girmişti. Ebu İsa (et-TirmizI) dedi ki: Bu, hasen, sahih,
garib bir hadistir.
el-Kuşeyrı, İbn Atiyye
ve başkalarının rivayet ettiklerine göre bu ayet-i kerımeler nazil olunca, Ebu
Bekir müşriklerin yanına giderek: Bizanslıların yenilgiye uğramaları sizi
memnun mu etti? Bizim peygamberimiz Yüce Allah'tan bize onların üç ila dokuz
yıl içerisinde galip geleceklerini bize haber vermektedirler. Bunun üzerine Ubeyy
b. Halef ile onun kardeşi ümeyye -denildiğine göre bir de Ebu Süfyan b. Harb-
dediler ki: Ey Ebu Fasil! (Sütten kesilmiş deve yavrusu anlamında olup)
-bununla Ebu Bekr künyesi ile bir çeşit alayetmeye çalışıyorlardı- Haydi bu
hususta seninle bahse tutuşalım. Bunun üzerine Ebu Bekir onlarla bahse tutuştu.
Katade dedi ki: Bu olay
kumarın haram kılınmasından önce olmuştu. Bahiste mal olarak tesbit ettikleri
beş genç deve ile üç yıllık süre idi. Tesbit edilen deve sayısının üç olduğu da
söylenmiştir. Daha sonra Ebu Bekir, Peygamber (s.a.v.)'ın yanına gitti ve
durumu ona haber verince, Peygamber şöyle buyurdu: "Niye daha ihtiyatlı
bir süre tesbit etmedin. Çünkü (ayet-i kerımede geçen) bid' üç ila dokuz ya da
on yıl arası bir süredir. Bunun yerine git, hem bahis konusu olan malı arttır,
hem de süreyi uzat." Ebu Bekir (r.a) denileni yaptı. Bunun üzerine tesbit
edilen develerin sayısı yüz, süre ise dokuz yıl oldu ve bu süre zarfında da
Rumlar galip geldiler.
eş-Şa'bi dedi ki: Dokuz
yıl içinde galip geldiler. el-Kuşeyrı de dedi ki: Rivayetlerde meşhur olan
RumIarın galibiyetlerinin İranlıların, RumIarı yenik düşürmelerinin yedinci
yılında gerçekleştiğidir. O bakımdan eş-Şa'bi'nin rivayetinde geçen dokuz yılın
yedinin bazı nakilciler tarafından tahrifi olma ihtimali vardır. Kimi
rivayetlerde de ikinci olarak tesbit edilen deve sayısının yedi, sürenin de
dokuz yıla çıkarıldığı belirtilmektedir. Denildiğine göre bu Kisra Perviz'in
son fethi olup, bu fetihte Konstantiniyye'yi ele geçirmiş ve orada bir ateş
mabedi inşa etmişti. Bu husus Rasülullah (s.a.v.)'e haber verilince, bundan
dolayı üzülmüştü. Bunun üzerine de şanı Yüce Allah bu iki ayet-i kerimeyi
indirmişti.
en-Nekkaş ve
başkalarının da naklettiklerine göre Ebu Bekir es-Sıddik (r.a), Peygamber
(s.a.v.) ile birlikte hicret etmek isteyince, Ubeyy b. Halef ona asılarak şöyle
demişti: İranlılar galip gelecek olursa, bahiste sözünü ettiğimiz develeri bana
verecek bir kefil ver. Bunun üzerine oğlu Abdu'r-Rahman kefil oldu. Ubeyy,
Uhud'a çıkıp gitmek isteyince, bu sefer Abdu'r-Rahman ondan kefil göstermesini
istedi, o da ona kefil gösterdi. Daha sonra Ubeyy, Mekke'de Peygamber
(s.a.v.)'ın, onun vücudunda açtığı bir yara neticesinde öldü. Rumlar da
Hudeybiye günü bahse tutuştukları tarihten itibaren dokuzuncu yılın başında
İranlılara galip geldiler.
eş-Şa'bi dedi ki: Süre
tamamen bitmeden RumIar, İranlılara galip geldiler.
Medain şehrinde atlarını
bağladılar ve Rumiyye şehrini inşa ettiler. Ebu Bekir, Ubeyy ile bahse tutuştu
ve bahse konu edilen malları da mirasçılarından aldı. Peygamber (s.a.v.)'in
ona: "Bu malı tasadduk et" demesi üzerine o da bu malı tasadduk etti.
Müfessirler dediler ki:
RumIarın, İranlılara galip gelmesinin sebebi şudur:
İranlılar arasında
çocukları hep hükümdar ve kahraman olan bir kadın vardı. Kisra bu kadına şöyle
demişti: Ben Bizanslıların üzerine gitmek üzere hazırladığım bir ordunun başına
senin çocuklarından birisini getirmek istiyorum. Kadın şöyle dedi: İşte Hürmüz.
Çünkü o tilkiden daha kurnaz, kartaldan daha ihtiyatlıdır. İşte sana Ferruhan.
Kılıçtan daha keskin, oktan daha derine işler. İşte Şehri Bazan şundan şundan
daha tahammülkar. Bunlardan istediğini seç. Bunun üzerine Kisra o tahammülkar
olanı seçip, kumandan tayin etti. Şehr, İranlılardan hazırlanmış ordu ile
RumIarın üzerine yürüdü ve onlara galip geldi. İkrime ve başkaları dedi ki:
Şehr Bazan, Bizanslılara galip gelince, körfeze varıncaya kadar bütün Rum
diyarını tahrib etti. Kardeşi Fenuhan ona dedi ki: Ben kendimi Kisra'nın tahtı
üzerinde oturur görüyorum. Bunun üzerine Kisra Şehr Bazan'a mektup yazarak bana
Ferruhan'ın başını gönder dedi, ancak Şehr bunu yapmadı. Bu sefer Kisra,
İranlılara şunu yazdı: Ben size Fenuhan'ı kumandan tayin ettim ve bunun yerine
Şehr Bazan'ı da görevden aldım. Ferruhan'a da başa geçtiği takdirde Şehr
Bazan'ı öldürmesi için mektub yazdım. Ferruhan, Şehr'i öldürmek isteyince, Şehr
ona Kisra'dan kardeşi Ferruhan'ı öldürmesini emreden üç ayrı mektub gösterdi ve
Ferruhan'a şunları söyledi: Kisra bana seni öldürmek üzere üç ayrı mektub
yazdı. Ben üçünde de: Bu emrini gözden geçir diye ona cevab verdim. Şimdi sen
beni sadece bir mektub yazdığı için mi öldüreceksin? Bunun üzerine Ferruhan
tekrar kumandanlığı kardeşine geri verdi. Şehr de Bizans hükümdarı Kayser'e
mektub yazdı ve Kisra'ya karşı biribirleri ile yardımlaştılar. Böylelikle
Bizanslılar da, İranlılara galip geldiler ve Kisra öldü. Buna dair haber
Peygamber (s.a.v.)'e Hudeybiye günü ulaştı. O da beraberinde bulunan
müslümanlar da bu işe sevindiler. İşte Yüce Allah'ın: "Elif, lam, Mim. Rumlar
yenildiler; yakın bir yerde" buyruğu bunu anlatmaktadır ki; yakın yerden
kasıt ise Şam (Suriye) diyarıdır.
İkrime ise, Ezriat diye
açıklamıştır ki; burası da Arap toprakları ile Şam arasında bir yerdir.
Denildiğine göre Kayser Yuhanna (johannes) diye bilinen kumandan, buna karşılık
Kisrada Bazan adında bir kumandan(ın komutasında birer ordu) gönderdiler. Her
iki kumandan Ezriat ve Busra'da karşılaştılar ki; burası Şam'ın hem Arap, hem
Acem topraklarına en yakın olan bölgesidir. Mücahid, el-Cezire'de karşılaştıklarını
söyler ki, burası da Irak ile Şam arası bir yerdir. Mukatil ürdün ve
Filistin'de demişlerdir.
(Ayet-i kerimede geçen)
"edna" en yakın anlamındadır. İbn Atiyye dedi ki: Şayet bu olay
Ezriat'da olmuş ise bu Mekke'ye kıyasen en yakın yer demektir. İmruu'l-Kays'ın
şu beyitinde sözünü ettiği yer de orasıdır: "(Şam taraflarındaki)
Ezriat'tan ona baktım; -ki akrabaları ta Yesrib'tedirVe onun en yakın evi(ni
görmek) için bile çok yükseğe bakmak gerekir."
Eğer bu olay
el-Cezire'de meydana gelmiş ise, Kisra (İran) topraklarına göre en yakın yer
demektir. Şayet ürdün'de meydana gelmiş ise, o vakit bu, Bizans topraklarına en
yakın yer demektir.
İşte bu galibiyet
gerçekleşip Bizanslılar yenik düşünce, kafirler sevindi.
Yüce Allah da kullarına Bizanslıların
galip geleceklerini ve savaşta onlara karşı muzaffer olacaklarını müjdeledi.
Surelerin başlangıcı(nda
yer alan Mukatta' harfleri)ne dair açıklamalar daha önceden geçmiş
bulunmaktadır.
Ebu Said el-Hudri, Ali
b. Ebi Talib ve Muaviye b. Kurre "Rumlar yenildiler" anlamındaki
buyruğu "ğayn" ve "lam" harflerini üstün olmak üzere:
"Rumlar yendiler" diye okumuşlardır. Bu kıraatin açıklaması şöyledir:
Bedir günü Rumlar galip gelmiş ve bu husus gerçekleşmişti. Bu ise Kureyş
kafirlerine çok ağır gelmiş, müslümanlarsa bundan dolayı sevinmişlerdi. Yüce
Allah mü'min kullarına üç ila dokuz yıl arası bir süre zarfında bir daha galip
geleceklerini müjdeledi. Bu açıklamayı Ebu Hatim zikretmiştir.
Ebu Ca'fer en-Nehhas
dedi ki: İnsanların çoğunluğunun kıraati "ğayn" harfi ötreli,
"lam" harfi de esreli olmak üzere; "Rumlar yenildi"
şeklindedir. Ancak İbn Ömer ve Ebu Said el-Hudrı'nin; "Rumlar yendi"
şeklinde ve "galip geleceklerdir" anlamındaki buyruğu da; "Yenileceklerdir"
diye okudukları rivayet edilmiştir.
Ebu Hatim'in
naklettiğine göre İsmet, Harun'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bu Şam
halkının kıraatidir. Ahmed b. Hanbel de der ki: Burada sözü edilen İsmet
adındaki şahıs, zayıf bir ravidir. Ebu Hatim ise ondan pekçok nakillerde
bulunmaktadır. İlgili hadis, uygun kıraatin "ğayn" harfi ötreli
olarak; "Yenildiler" şeklinde olduğudur.
Verilen bu haber
Muhammed (s.a.v.)'ın nübuvvetine bir delildir. Çünkü Bizanslılar, İranlılara
yenilmiş, buna karşılık Yüce Allah Peygamberi Muhammed (s.a.v.)'e Bizanslıların
üç ila dokuz yıl arasında İranlıları yeneceklerini haber vermiş, mü'minlerin de
bundan dolayı sevineceklerini bildirmiştir. Çünkü Bizanslılar ki tab ehli idi.
Böyle bir haber şanı Yüce Allah'ın haber verdiği ve kendilerinin bilmeleri
mümkün olmayan gayb bilgisine dairdi. (Peygamber de) Ebu Bekir'e bu hususta
bahse tutuşmasını ve bahis konusu olan malı daha da arttırmasını emretmiş idi.
Sonraları bahis haram kılındı ve kumarın haram kılınmasıyla (helal hükmü) nesh
oldu.
İbn Atiyye der ki:
"Gayn" harfi ötreli okunuşu daha doğrudur. Buna karşılık insanlar
icma ile; "Galip geleceklerdir" buyruğunda "ya"yı da üstün
okumuşlardır. Bundan kasıt da Rumlardır.
Yine İbn Ömer'den
rivayet olunduğuna göre o "galip geleceklerdir" anlamındaki buyrukta
"ya" harfini de ötreli okuduğu (yenileceklerdir, demek olur) da
rivayet edilmiştir. Ancak bu okuyuşta rivayetlerin, ardı arkasına birbirini
desteklediği mana tersyüz edilmektedir.
Ebu Ca'fer en-Nehhas
dedi ki: "Ya" harfini ötreli olarak "yenileceklerdir" diye
okuyanların okuyuşuna göre anlam şöyle olur: İranlılar bu galip gelişlerinden
sonra yenik düşürüleceklerdir." Rivayet edildiğine göre Rumların,
İranlılara galip gelmesi Bedir günü gerçekleşmişti. Nitekim Tirmizi'nin
naklettiği Ebu Said el-Hudri yoluyla gelen hadis "te" böyledir. Bu
galibiyetin Hudeybiye günü gerçekleştiği ve buna dair haberin Rıdvan bey'atinin
gerçekleştiği günü ulaştığı da söylenmiştir. Bu açıklamayı İkrime ve Katade
yapmıştır.
İbn Atiyye dedi ki: Her
iki günde de Allah'ın mü'minlere yardımı gerçekleşmişti.
İnsanların
naklettiklerine göre; Bizanslıların galibiyetleri dolayısıyla müslümanların
sevinmelerine, buna karşılık yenik düşmeleri dolayısıyla da üzüImelerine sebep
Bizanslıların müslümanlar gibi kitab ehli olmaları, İranlıların ise putperest
olmaları idi. Nitekim hadiste de böyle açıklanmıştır.
en-Nehhas dedi ki:
Bundan daha uygun bir diğer görüşe göre; sevinmelerinin sebebi, Yüce Allah'ın
sözünü hak olarak gerçekleştirmesi idi. Çünkü bu peygamberin nübuvvetine bir
delil teşkil etmektedir. Zira Şanı Yüce Allah, üç ila dokuz yıl arasında
meydana gelecek olayı haber vermiş ve bu süre içerisinde verdiği haber
gerçekleşmişti.
İbn Atiyye dedi ki: Buna
şöyle bir mantıki gerekçe göstermek de mümkündür: Kişi küçük düşmanın galip
gelmesini ister. Çünkü ona karşı yapılması gereken hazırlık daha az ve
kolaydır. Büyük düşman galip gelirse, ondan daha çok korkulur. İşte bu hususu
dikkatle göz önünde bulundurup Rasulullah (s.a.v.)'ın aynı zamanda dininin ve
Yüce Allah'ın kendisi ile göndermiş olduğu şeriatinin üstün geleceğini ümit
edip diğer ümmetlere karşı galibiyet sağlamasını arzuladığını, buna karşılık
Mekke kafirlerinin Yüce Allah'ın kendisini kökten imha edecek bir krallığı
başına tebelleş ederek, kendilerini ondan kurtarmasını arzu ettiklerini de göz
önünde bulunduralım.
Bir açıklama da
şöyledir: Mü'minlerin sevinmelerinin sebebi, Rasulullah (s.a.v.)'ın müşriklere
karşı zafer kazanması idi. Çünkü Cebrail bu hususu Bedir günü Peygamber
(s.a.v.)'e bildirmişti. Bu açıklamayı da el-Kuşeyri nakletmiştir.
Derim ki: Müslümanların
sevinmelerinin bütün bunlar sebebiyle olma ihtimali de vardır. Onlar hem kendi
düşmanlarına karşı zafer kazandıklarından, hem RumIarın galip gelmelerinden,
hem de Yüce Allah'ın vaadinin gerçekleşmesinden dolayı sevinmiş olabilirler.
Ebu Hayve eş-Şami ile
Muhammed b. es-Sümeyka' bu "yenilmelerinden sonra" anlamındaki
buyruğu "lam" harfini sakin olmak üzere; (...) diye okumuşlardır ki;
bunlar tıpkı; (...) ile (...) gibi iki ayrı söyleyiştir. el-Ferra bunun asıl şeklinin;
(...) olduğunu ve Yüce Allah'ın: " (...): Namazı dosdoğru kılmak"
buyruğunda olduğu gibi, "te"nin hazfedildiğini iddia etmiştir. Çünkü
bunun da aslı; (...): Ve namazı dosdoğru kılmak" şeklindedir.
en-Nehhas da şöyle
demektedir: Bu ise yanlış bir kanaattir. Pekçok ilim ehli bunun yanlışlığını
kolaylıkla anlayabilir. Çünkü "Namazı kılmak" da mastar gelmiş olup
bundan "te" harfinin hazfedilmesi fiilinin illetli olmasından
dolayıdır. Bu gibi kelimelerde "te" hazfedilen harfin yerine
kullanılır. "Yenilme" ise ne illetli harfi bulunan bir fiildir, ne de
ondan herhangi bir harf hazfedilmiştir.
el-Esmai ise
"kovdu, kovaladı, celbetti) sağdı ve. galip geldi" anlamındaki
fiilleri mastarlarıyla birlikte; (...) şeklinde kullanıldıklarını
nakletmektedir. Burada hazf nerededir? Acaba; "Yedi, yemek" fiilinde
ve benzerlerinde birşeylerin hazfedilmiş olduğunu söylemek nasıl mümkün olur?
"üç ila dokuz yıl
arasında" buyruğunda yer alan; "üç ila dokuz" lafzından müzekker
ile müennesin arasındaki farkı göstermek maksadı ile "he" harfi
hazfedilmiştir. Buna dair açıklamalar, daha önceden Yusüf Süresi'nde (42. ayet,
4. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
"Yıl(lar)"
lafzında "nun" harfinin üstün gelmesi cem'i müzekkeri salim oluşundan
dolayıdır. Araplar arasından; (...) şeklinde (yıllar anlamındaki lafzı esreli
olarak) okuyarak "Ğıslin" kelimesine benzeterek kullananlar da
vardır. "Yıl" anlamındaki "sene"nin akıl sahibi varlıklar
gibi "vav, nun ve ya, nun" ile çoğul yapılmasının caiz oluşu, bundan
bir harfin hazfedilmiş olması ve bu şekilde çoğul yapılmak suretiyle tekilinde
meydana getirilmiş eksikliğin bedeli olarak kullanılmasından ötürüdür. Çünkü
"Yıl"ın aslı; (...) ya da (...) dır. (Çoğul halinde) "sin"
harfinin esreli gelmesi ise, çoğulunun, kıyasa göre gelmesi gereken
benzerlerinin dışında bir surette gelmiş olmasından ötürüdür. Basralı
nahivcilerin görüşü budur. el-Ferra'nın ise bu "sin" harfini ötreli
okuması gerekir. Çünkü o: Ötre, "vav"a delalet eder. Burada ise iki
görüşten birisine göre "sene" lafzından bir "vav"
hazfedilmiştir. Bununla birlikte bildiğimiz kadarıyla herhangi bir kimse bu
kelimeyi ötreli okumuş değildir.
"Önünde de, sonunda
da emir Allah'ındır" buyruğunda Yüce Allah, mutlak olarak yanlız başına
kadir olduğunu, alemde görülen galibiyet ve buna benzer hususların ondan ve
onun iradesi ve kudretiyle gerçekleştiğini haber vererek: "Önünde de,
sonunda da" bu galibiyetten önce de, sonra da '''emir'' hükümleri
gerçekleştirmek "Allah'ındır" diye buyurmaktadır. Bir diğer açıklama
da şöyledir: Herşeyden önce ve herşeyden sonra emir Allah'ındır.
"Önünde de, sonunda
da" anlamındaki buyruklar, damme üzere mebni iki zarftırlar. Çünkü bunlar
kendilerine izafe edilenin hazfedilmesi suretiyle marife olmuşlar ve böylelikle
hazf olunanın anlamını da ihtiva etmiş oldular. Bu yönleriyle isimlerin marife
oluşuna göre farklılık arzederek, muhtevaların kendilerine yükletilmesi
(tadmin) bakımından da harflere (edatlara) benzer hale girdikleri için mebni
oldular. Ayrıca nekre olup, kendisine izafe yapıldığı takdirde binası ortadan
kalkması açısından, müfred münadaya benzediklerinden, özellikle damme ile
harekelendiler. Bununla birlikte; "Önceden de, sonradan da ... "
denilmesi mümkündür.
el-Kisai, Beni Esed'den
bazılarının "Önceden de, sonrasından da emir Allah'ındır" ifadesinin
birincisini (önceden lafzını) tenvinli ve mecrur, ikincisini ise tenvinsiz ve
ötreli (madmum) diye kullandıklarını nakletmiştir. el-Ferra ise her ikisi de
tenvinsiz ve esreli olarak; "Önceden de, sonradan da" diye bir
kullanım nakletmekte, ancak en-Nehhas bunu kabul etmeyip, reddetmiş ve şunları
söylemiştir: Bu bahiste el-Ferra'nın Kur'an'a dair yazmış olduğu eserinde
yanlış oldukları açıkça ortada bulunan birçok kanaati vardır. Bunlardan birisi
de onun: "Önceden de, sonradan da''," şeklindeki kullanımın caiz
olduğunu iddia etmesidir. Ancak caiz olan şekil ikisi de nekre olmak üzere;
(...) şeklidir. ez-Zeccac: Bunun anlamı; "Önceden de, sonrasından da ..
," şeklindedir, der.
"O günde mü'minler
sevineceklerdir; Allah'ın yardımı dolayısı ile." Buna dair açıklamalar
daha önceden sözkonusu edilmişti.
"O,
dilediğine" yani dostlarından dilediği kimselere "yardım eder."
çünkü O'nun yardımı gerçek dostlarının, düşmanlarına galip gelmesi haline
mahsustur. Düşmanlarının, dostlarına galip gelmesi ise, O'nun yardımı ile
değildir. Bu sadece bir ibtiladır. Buna bazen zafer adı da verilebilir.
"O"
intikamında "Aziz'dir" kendisine itaat eden kimselere
"Rahimdir."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN