ANKEBUT 28 / 35 |
وَلُوطاً
إِذْ قَالَ
لِقَوْمِهِ
إِنَّكُمْ
لَتَأْتُونَ
الْفَاحِشَةَ مَا
سَبَقَكُم
بِهَا مِنْ
أَحَدٍ
مِّنَ الْعَالَمِينَ
{28} أَئِنَّكُمْ
لَتَأْتُونَ
الرِّجَالَ
وَتَقْطَعُونَ
السَّبِيلَ
وَتَأْتُونَ فِي
نَادِيكُمُ
الْمُنكَرَ
فَمَا كَانَ
جَوَابَ
قَوْمِهِ
إِلَّا أَن
قَالُوا
ائْتِنَا
بِعَذَابِ
اللَّهِ إِن
كُنتَ مِنَ
الصَّادِقِينَ {29}
قَالَ رَبِّ
انصُرْنِي
عَلَى
الْقَوْمِ الْمُفْسِدِينَ
{30} وَلَمَّا
جَاءتْ
رُسُلُنَا
إِبْرَاهِيمَ
بِالْبُشْرَى
قَالُوا
إِنَّا
مُهْلِكُو أَهْلِ
هَذِهِ
الْقَرْيَةِ
إِنَّ
أَهْلَهَا
كَانُوا
ظَالِمِينَ {31} قَالَ
إِنَّ
فِيهَا لُوطاً
قَالُوا
نَحْنُ
أَعْلَمُ
بِمَن
فِيهَا لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ
إِلَّا
امْرَأَتَهُ
كَانَتْ مِنَ
الْغَابِرِينَ
{32} وَلَمَّا أَن
جَاءتْ
رُسُلُنَا
لُوطاً
سِيءَ
بِهِمْ وَضَاقَ
بِهِمْ
ذَرْعاً وَقَالُوا
لَا تَخَفْ
وَلَا
تَحْزَنْ
إِنَّا
مُنَجُّوكَ
وَأَهْلَكَ
إِلَّا
امْرَأَتَكَ كَانَتْ
مِنَ
الْغَابِرِينَ
{33} إِنَّا
مُنزِلُونَ
عَلَى
أَهْلِ هَذِهِ
الْقَرْيَةِ
رِجْزاً
مِّنَ
السَّمَاءِ
بِمَا
كَانُوا
يَفْسُقُونَ {34}
وَلَقَد
تَّرَكْنَا
مِنْهَا
آيَةً
بَيِّنَةً
لِّقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ {35} |
28. Ve
Lut'u da (hatırla). Hani o kavmine demişti ki: "Gerçekten sizler
alemlerden sizden önce kimsenin işlemediği hayasızca bir iş yapmaktasınız.
29.
"Siz erkeklere yaklaşıp yol kesmeye ve toplantı yerinizde münkeri yapmaya
devam edip duracaksınız öyle mi?" Kavminin cevabı: "Allah'ın azabını
bize getir, eğer sadıklardan isen" demekten başka olmadı.
30. O
da: "Rabbim, bu fesatçılar topluluğuna karşı bana yardım et" dedi.
31.
Elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldiklerinde dediler ki: "Muhakkak ki biz
şu kasaba halkını helak edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalimler oldular."
32.
"Ama orada Lut da var" dedi. "Biz orada olanları daha iyi
biliriz. Biz onu ve -karısı dışında- aile halkını elbette kurtaracağız. Çünkü o
kadın geride kalacaklardandır" dediler.
33.
Elçilerimiz Lut'a geldiklerinde, onlar için tasalandı ve onlar için elinden bir
şey gelmedi. Dediler ki: "Korkma ve kederlenme! Çünkü biz seni ve -karın müstesna-
aile halkını kurtaracağız. Çünkü o geride kalacaklardandır.
34.
"Biz bu kasaba halkı üzerine, yaptıkları fasıklık sebebi ile, muhakkak ki
gökten bir azab indireceğiz."
35.
Andolsun Biz, akıl erdiren bir topluluk için o kasabadan apaçık bir belge
bıraktık.
"Ve Lüt'u da
(hatırla)! Hani o kavmine demişti ki ... " el-Kisai dedi ki: Buyruk LUt'u
da kurtardık yahut Lut'u da peygamber olarak gönderdik, anlamındadır. (el-Kisai
devamla) dedi ki: Bu şekildeki bir açıklamayı ben daha çok severim, Bununla birlikte
anlamın Lut'u da hatırla, hani o kavmine onları azarlayarak ya da sakındırarak
demişti ki", şeklinde olması da mümkündür.
"Gerçekten sizler
alemlerden sizden önce kimsenin işlemediği hayasızca bir işi
yapmaktasınız." Buyruğundaki "gerçekten sizler ... mi" lafzının:
"Gerçekten sizler." mi" şeklindeki kıraati ve bu kıraate dair
açıklamalar daha önce el-Araf Suresi'nde (81. ayetin tefsirinde) geçtiği gibi
Lut (a.s)'ın ve kavminin kıssası da yine daha önce el-A'raf Suresi'nde (81.
ayet ve devamının tefsirinde) ile Hud Suresi'nde (77. ayet ve devamının
tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"Yol kesmeye ...
" Denildiğine göre onlar, yol kesicilikle uğraşırlardı. Bu açıklama İbn
Zeyd'e aittir. Onların hayasızlık işlemek maksadıyla yoldan gidip gelenleri aldıkları
da söylenmiştir ki; bunu İbn Şecere nakletmiştir. Bir diğer açıklamaya göre
burada maksat kadınları bırakıp erkeklere yönelmek suretiyle neslin
kesilmesidir. Bu açıklamayı da Vehb b. Münebbih yapmıştır. Yani onlar
erkeklerle uğraşarak kadınlara ihtiyaç hissetmemişlerdir.
Derim ki: Belki de bütün
bunlar onlarda toplanmıştı. Hem mallarını alıyorlar, hem hayasızlık işlemek
için yol keSiyorlar ve böylelikle de kadınlara ihtiyaç duymuyorlardı.
"Ve toplantı yerinizde
münkeri yapmaya devam edip duracaksınız öyle mi?" Ayet-i kerimede geçen
"nadı" meclis demektir. Meclislerinde işledikleri münkerin mahiyeti
hakkında da görüş ayrılığı vardır. Bir kesim şöyle demiştir: Onlar kadınlara
küçük taşlar fırlatır, yabancı kimselerle, yolları yanlarından uğrayanlarla
alay ederlerdi. Um Hani' bunu, Peygamber (s.a.v.)'dan rivayet etmiştir. Um
Hani' dedi ki: Ben Rasulullah (s.a.v.)'e Yüce Allah'ın: "Ve toplantı
yerinizde münkeri yapmaya devam edip duracaksınız öyle mi?" buyruğu
hakkında sordum da şöyle buyurdu: "Onlar bulundukları yerden geçenlere
küçük taşlar atar, o kimselerle alay ederlerdi. İşte onların yaptıkları münker
budur." Bunu Ebu Davud et-Tayalisı, Müsnedinde zikretmiştir.
Ayrıca en-Nehhas,
es-Sa'lebi, el-Mehdevı ve el-Maverdı de bunu zikretmiştir. es-Sa'lebi'nin
naklettiğine göre Muaviye şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki:
"Lut kavmi meclislerinde otururlar ve herbir kişinin önünde içinde (gidip
gelene) atmak maksadıyla çakıl taşları bulunan bir de kap bulunurdu. Yoldan
geçen birisi önlerinden geçti mi ona taş atarlardı. Kim ona isabet ettirirse, o
diğerlerine göre o kişi üzerinde öncelikli sayılırdı." Yani fuhuş işlemek
üzere o kişiyi alır giderdi. İşte Yüce Allah'ın: "Toplantı yerinizde münkeri
yapmaya ... " buyruğu bunu anlatmaktadır.
Aişe, İbn Abbas,
el-Kasım b. Ebi Bezze ile el-Kasım b. Muhammed dediler ki: Lut kavmi
meclislerinde osururlardı. Mansur, Mücahid'den naklen dedi ki: Onlar biri
diğerinin gözü önünde meclislerinde erkeklere varırlardı.
Mücahid'den de şöyle
dediği nakledilmiştir: Güvercinlerle oynamak, parmak uçlarını kınalamak, ıslık
çalmak, çakıl taşları atmak ve bütün işlerinde hayayı bir kenara bırakmak,
onların kötü adetlerindendi.
İbn Atiyye dedi ki: Bu
hususların ümmet-i Muhammed arasındaki kimi günahkarlarda bulunması mümkündür.
Böyle bir durumda nehyleşmek (bu münkeri işleyenlere vazgeçmelerini söylemek)
bir farzdır.
Mekhul dedi ki: Bu
ümmette Lut kavmi ahlakından on haslet vardır: Sakız çiğnemek, parmak uçlarını
kınalamak, izarı çözmek (belden aşağıyı örten elbiseyi bağlamamak), parmakları
çıtlatmak, (çıplak) başın etrafında sarık sarmak, teşabük m, küçük çakıl
taşları atmak, ıslık çalmak, taş atmak ve lutilik yapmak.
İbn Abbas dedi ki: Lut
kavminin hayasızlığın dışında da bir takım günahları vardı. Bazıları şunlardır:
Birbirlerine Zulmederlerdi, birbirlerine sövüp sayarlardı, meclislerinde
osururlardı, çakıl taşları atar, zar ve satranç oynarlar, boyanmış elbiseler
giyer, horoz döğüştürür, koçları toslaştırır, parmak uçlarını kınalarlar,
erkekler kadınların elbiselerine benzer elbiseler, kadınlar da erkeklerinkine
benzer elbiseler giyer, yoldan gidip gelen herkesten tayin edilmiş vergiler
alırlardı. Bütün bunlarla birlikte de Allah'a şirk koşarlardı. Lutilik ve sihak
(lezbiyenlik) günahlarını da ilk işleyenler onlardı. Lut (a.s) bu hayasızca
işlerini durdurmak isteyince, onlar onu yalanlamaya ve ona karşı tartışmaya,
direnmeye koyularak "Allah'ın azabını bize getir" dediler. Yani senin
bu dediklerin olmaz ve Allah'ın buna gücü yetmez. Onlar bu sözlerini söylerken
onun mutlaka yalan söylediğine de inanıyorlardı. Yoksa fıtraten bir kimsenin
inad olsun diye böyle söyleyeceği düşünülemez.
Daha sonra Lut (a.s)
Rabbinden yardım istedi. O da onları azablandırmak üzere melekler gönderdi.
Melekler önce İbrahim (a.s)'a, Lut (a.s)'ın kavmine karşı ilahi yardıma mazhar
olacağı müjdesini verdiler. Nitekim daha önce Hud Süresi'nde (77. ayet ve
devamının tefsirinde) ve başka yerlerde buna dair açıklamalar geçmiş
bulunmaktadır.
el-A'meş, Ya'kub, Hamza
ve el-Kisai: "Biz onu elbette kurtaracağız" buyruğunu(n cim harfini)
şeddesiz; (...) diye okumuşlardır. Diğerleri şeddeli okumuşlardır. İbn Kesir,
Ebu Bekr; Hamza ve el-Kisai, "Biz ... seni kurtaracağız" anlamındaki
lafzı da "cim" harfini şeddisiz olarak: (...) diye okumuşlardır. Bu
da iki ayrı söyleyiştir. (...) ile (...) aynı anlamda (olup kurtardı demek)dır.
Daha önceden geçmiş bulunmaktadır.
İbn Amir "muhakkak
ki... indireceğiz" anlamındaki buyruğu; (...) şeklinde şeddeli okumuştur.
İbn Abbas'ın kıraati de böyledir. Diğerleri ise şeddesiz okumuşlardır.
"Andolsun Biz akıl
erdiren bir topluluk için o kasabadan apaçık bir belge bıraktık." Katade
dedi ki: Bu apaçık belge geriye bırakılan taşlardır. Ebu'lAliye de böyle
demiştir. Bir görüşe göre: Bu ümmetten bir topluluk bu taşlar ile recm ederler.
İbn Abbas dedi ki: Bu belgeler onların harab olmuş meskenlerinden geriye
kalanlardır. Mücahid dedi ki: Buradaki belge yer üzerindeki siyah sudur. Bütün
bunların hepsi kalmış bulunuyor. O halde açıklamalar arasında herhangi bir
çelişki yoktur.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN