ANKEBUT 14 / 15 |
وَلَقَدْ
أَرْسَلْنَا
نُوحاً
إِلَى قَوْمِهِ
فَلَبِثَ
فِيهِمْ
أَلْفَ
سَنَةٍ إِلَّا
خَمْسِينَ
عَاماً
فَأَخَذَهُمُ
الطُّوفَانُ
وَهُمْ
ظَالِمُونَ {14} فَأَنجَيْنَاهُ
وَأَصْحَابَ
السَّفِينَةِ
وَجَعَلْنَاهَا
آيَةً
لِّلْعَالَمِينَ {15} |
14.
Andolsun Biz, Nüh'u kavmine gönderdik. O da onlar arasında elli yıl eksik olmak
üzere bin yıl kaldı. Derken onlar zalimler oldukları halde tufan onları
yakaladı.
15. Fakat
Biz onu da, gemide olanları da kurtardık. Ve o gemiyi Biz alemlere bir ayet
(ibret) kıldık.
"Andolsun Biz,
Nuh'u kavmine gönderdik. O da onlar arasında elli yıl eksik olmak üzere bin yıl
kaldı." Nüh (a.s)'ın kıssasını Yüce Allah peygamberini teselli etmek üzere
zikretmektedir. Yani senden önceki peygamberler de kafirler ile sınanmışlar ve
sabretmişlerdi. Özellikle Nüh (a.s)'ın zikredilmesinin sebebi yeryüzüne
gönderilen ilk rasülün o oluşundan dolayıdır.
O sırada dünya, daha
önce Hud Süresi'nde (41-44. ayetlerin tefsirinde) açıklandığı üzere küfür ile
dolmuştu. Yine el-Hasen'den nakledildiği üzere ve Hud Süresi'nde de
belirtildiği gibi, Nüh (a.s)'ın, kavminden çektiklerini hiçbir peygamber
kavminden çekmiş değildir.
Katade'nin, Enes'ten
rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"İlk rasül
peygamber Nüh'dur."
Katade dedi ki: Nüh
(a.s) el-Cezire'de peygamber olarak gönderilmiştir.
Kaç yıl ömür sürdüğü
hususunda farklı görüşler vardır. Yaşının Şanı Yüce Allah'ın Kitabında
zikrettiği kadar olduğu söylenmiştir. Katade dedi ki: O kendilerini davete
başlamadan önce aralarında üçyüz yıl kaldı. Onları üçyüz yıl davet etti,
Tufan'dan sonra da üçyüzelli yıl yaşadı.
İbn Abbas dedi ki: Nüh
(a.s) kırk yaşında peygamber oldu. Kavmi arasında ise elli yıl eksiği ile bin
yıl süreyle kaldı. Tufan'dan sonra ise insanlar çoğalıp etrafa yayılıncaya
kadar altmış yıl yaşadı. Yine İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
İkiyüzelli yaşında iken peygamber oldu, aralarında elli yıl eksiği ile bin yıl kaldı.
Tufan'dan sonra da ikiyüz yıl yaşadı. Vehb dedi ki: Nüh (a.s) ikibindörtyüz yıl
yaşadı. Ka'b el-Ahbar dedi ki: Nüh kavmi arasında elli yıl eksiği ile bin yıl
kaldı. Tufan'dan sonra ise yetmiş yıl yaşadı. Böylelikle onun toplam yaşı
binyirmi yıldır.
Avn b. Ebi Şeddad dedi
ki: Nüh (a.s) üçyüzelli yaşında iken peygamber oldu. Kavmi arasında ise elli
yıl eksiği ile bin yıl kaldı. Tufan'dan sonra ise üçyüzelli yıl yaşadı.
Böylelikle toplam yaşı binaltıyüzelli yıl etmektedir. Buna yakın bir rivayet
el-Hasen'den de gelmiştir. el-Hasen dedi ki: Ölüm meleği Nüh (a.s)'ın ruhunu
kabzetmek üzere geldiğinde: Ey Nüh dedi. Dünyada kaç yıl yaşadın? O:
Peygamberlikten önce üçyüz yıl, kavmim arasında elli eksiği ile bin yıl,
Tufan'dan sonra da üçyüz elli yıl, dedi. Ölüm meleği dedi ki: Dünyayı nasıl
buldun? Nüh dedi ki: İki kapısı olan bir ev gibi. Buradan girdim, öbüründen
çıktım.
Enes'in de şöyle dediği
rivayet edilmektedir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Yüce Allah, Nüh (a.s)'ı
kavmine peygamber olarak göndereceğinde o ikiyüzelli yaşında idi. Kavmi
arasında elli yıl eksiği ile bin yıl kaldı. Tufan'dan sonra da ikiyüzelli yıl
kaldı. Ona ölüm meleği gelince: Ey Nüh dedi, ey peygamberlerin en büyüğü ve ey
ömrü pek uzun, duası makbul olan kişi! Dünyayı nasıl buldun? diye sordu, şu
cevabı verdi: Kendisine iki kapılı bir ev yapılmış bir adamın, bir kapıdan
girip diğerinden çıkması gibi" dedi.
Şöyle de denilmiştir:
... Bu kapılardan birisinden girdi, bir süre oturdu, sonra da öbür kapıdan
çıkıp gitti.
İbnu'l-Verdi dedi ki:
Nüh (a.s) kamıştan bir ev yaptı. Ona: Bir başka ev yapmış olsaydın keşke,
denildi. O: Ölecek kimseye bu dahi fazladır, dedi.
Ebu'l-Muhacir dedi ki;
Nuh (a.s) kavmi arasında elli yıl eksiği ile bin yıl süreyle kıldan bir çadır
içerisinde kaldı. Kendisine: Ey Allah'ın peygamberi, bir ev yapsana, denildi,
o: Bugün veya yarın (nasıl olsa) öleceğim, dedi.
Vehb b. Münebbih dedi
ki: Nüh (a.s) ölüm korkusu ile beşyüz yıl süreyle kadınlara yaklaşmadı.
Mukatil ve Cüveybir dedi
ki: Adem (a.s)'ın yaşı ilerleyip kemiği zayıflayınca: Ey Rabbim, dedi. Ben ne
zamana kadar çalışıp didineceğim? Ey Adem dedi, senin sünnet edilmiş bir
evladın oluncaya kadar, diye buyurdıl. On batın sonra Nüh dünyaya geldi. O
sırada Adem -altmış yıl eksiği ile- bin yaşında idi. Bazıları ise kırk yıl
eksiği ile demişlerdir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Nüh (a.s)'ın geriye
doğru soyu şöyledir: Nüh b. Lamek b. Müteveşlih b.
İdris -ki o Ahnüh'dur-
b. Yered b. Mehlayil b. Kaynan b. Enuş b. Şis b. Adem.
Nüh'un ismi
"es-Seken" idi. Ona es-Seken denilmesinin sebebi insanların Adem'den
sonra ona ulaşmaları, sakin olmalarıdır. O da onların babalarıdır. Onun Sam,
Ham ve Yafes diye üç oğlu oldu. Sam'dan Araplar, Farslar ve Rumlar dünyaya
geldi. Bunların hepsinde de hayır vardır. Ham'ın soyundan Kıptiler, Sudanlılar
ve Berberliler dünyaya geldi. Yafes'in soyundan ise Türkler, İskitler, Ye'cuc
ile Me'cuc dünyaya geldi. Bunlarda hayır yoktur.
İbn Abbas dedi ki:
Sam'ın soyundan gelenler arasında beyaz tenlilikle, buğday tenlilik vardır.
Ham'ın soyundan gelenler ise siyahtırlar, beyaz tenliler azdır. Yafes'in
çocukları -ki bunlar Türklerle, İskitlerdir- sarı ve kırmızı tenlilik vardır.
Onun dördüncü bir oğlu daha vardı ki, bu da suda boğulan Ken'an idi. Araplar da
onu Yam diye adlandırırlar.
Nüh (a.s)'a bu ismin
veriliş sebebi, onun elli yıl eksiği ile bin yıl süreyle kavmini Allah'a davet
ederek nev he tmesi (feryad etmesİ)'dir. Onların kafir olmaları üzerine ağladı
ve onlar için feryad etti (nahe).
el-Kuşeyrı Ebu'l-Kasım
Abdu'l-Kerim "et-Tahbır"adlı eserinde şöyle demektedir; Rivayet
olunduğuna göre Nuh (a.s)'ın adı Yeşkur idi. Fakat günahı için çokça
ağladığından ötürü Yüce Allah ona: Ey Nüh, daha ne kadar ağlayacaksın, diye
vahyetti. Bundan dolayı da ona Nüh denildi. Bunun üzerine: Ey Allah'ın Rasulü
onun günahı neydi? diye soruldu. O da şöyle dedi; Yolda geçerken bir köpek
gördü, kendi içinden ne kadar da çirkindir, diye geçirdi. Yüce Allah ona: Haydi
sen ondan daha güzelini yarat! diye vahyetti.
Yezid er-Rukaşı dedi ki:
Ona Nüh adının veriliş sebebi, kendisi hakkında çokça nevh etmesi (ahu fiğan
etmesİ)dir.
Burada niçin: "Elli
yıl eksik olmak üzere bin yıl" diye buyurularak, dokuzyüzelli yıl
denilmedi? diye sorulacak olursa, Buna iki türlü cevap verilir:
1. Bundan maksat sayının
çoğaltılmasıdır. Burada "bin" denilmesi hem lafız itibariyle hem de
sayı itibariyle daha çok söylemeyi gerektirmektedir.
2. Rivayetolunduğuna
göre, ona bin yıllık ömür verilmişti. O ömründen elli yılı çocuklarından birisine
bağışlamıştı. Ölüm vakti gelince, bu sefer bini tamamlamaya döndü. Şanı Yüce
Allah bu eksiltmenin onun tarafından olduğuna dikkat çekmek üzere bunu böylece
zikretti. (Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır).
"Derken onlar zalimler
oldukları halde tufan onları yakaladı." İbn Abbas, Said b. Cübeyr ve
Katade: Tufan'dan kasıt yağmurdur; ed-Dahhak da, suda boğulmaktır, demişlerdir,
ölüm olduğu da söylenmiştir. Bunu da Aişe (r.anha), Peygamber (s.a.v.)'dan
rivayet etmiştir. Şairin şu ınısraında da bu anlamda kullanılmıştır:
"Onları önüne katıp sürükleyici bir ölüm tufanı yok etti."
en-Nehhas dedi ki:
Yağmur, öldürmek ya da ölüm gibi herkesin etrafını kuşatan ve çok olan herşeye
"tufan" denilir.
"Onlar zalimler
oldukları halde" cümlesi hal konumundadır. "Bin yıl" ise zarf
olarak nasbedilmiştir. "Elli yıl eksik olmak üzere" anlamındaki
buyruk da muceb cümleden müstesna olarak nasbedilmiştir. Sibeveyh'e göre de bu
mef'ul ayarındadır. Çünkü ona göre böyle bir istisnaya mef'ul gibi ihtiyaç
duyulmaz. el-Müberred, Ebu'l-Abbas, Muhammed b. Yezid ise: O (istisna) ona göre
katıksız mef'ul durumundadır. Sanki; "Zeyd'i istisna ettim" denilmiş
gibi olur.
Hasen b. Galib b. Necih
Ebu'l-Kasım el-Mısri rivayet ediyor: Bize Malik b. Enes, ez-Zühri'den o İbn
el-Müseyyeb'den, o übeyy b. Ka'b'dan dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: "Cebrail benim ile Ömer'in fazileti hususunda konuşuyor idi. Ben:
Ey Cebrail Ömer'in fazileti ne derecedir? diye sordum. Bana: Ey Muhammed dedi.
Eğer seninle birlikte Nuh'un kavmi arasında kaldığı süre kadar kalacak dahi
olsam, ben sana Ömer'in faziletini yeteri kadar anlatmış olamam." Bunu
el-Hatib Ebu Bekir Ahmed b. Sabit el-Bağdadi zikretmiş ve şöyle demiştir: Bu
rivayeti Hassan b. Galib tek başına Malik'ten rivayet etmiştir. Malik'ten böyle
bir hadis sabit değildir.
"Fakat Biz onu da,
gemide olanları da" buyruğundaki "gemide olanlar" lafzı
"onu" lafzındaki zamire atfedilmiştir.
"Kurtardık ve o
gemiyi Biz alemlere bir ayet Cibret) kıldık" buyruğunda yer alan "o
gemiyi" lafzındaki "elif" ve "he" zamiri (o) gemiye
yahut cezaya ya da kurtuluşa ait bir zamirdir. Buna göre bu hususta üç görüş
vardır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN