ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

KASAS

81

/

82

فَخَسَفْنَا بِهِ وَبِدَارِهِ الْأَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِن فِئَةٍ يَنصُرُونَهُ مِن دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مِنَ المُنتَصِرِينَ {81}

 وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن

يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَوْلَا أَن مَّنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَا وَيْكَأَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ {82}

 

81. Sonra Biz, onu da evini de yere geçirdik. Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu yoktu. Kendisi de yardım edebileceklerden olmadı.

82. Dün onun yerinde olmayı temenni edenler, sabah şöyle diyorlardı: "Vay, demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı genişletir ve daraltır! Eğer Allah bize lütfetmeseydi, bizi de elbette yere geçirirdi. Vay, demek ki kafirler ıslah olmazlar!"

 

"Sonra Biz, onu da, evini de yere geçirdik" buyruğu ile ilgili olarak Mukatil dedi ki: Musa yere emredip de, yer onu yutunca İsrailoğulları: Musa'nın onu helak etmesi, malına mirasçı olması içindir, dediler. Çünkü Karun onun amcasının oğlu idi, Bunun üzerine Yüce Allah Karun'u, evini, bütün mallarını da üç gün sonra yerin dibine geçirdi, Yüce Allah, Musa'ya şunu vahyetti: Ben, senden sonra yeryüzüne kimseye itaat etmesi emrini ebediyyen bir daha vermeyeceğim.

 

"Yer, yerin dibine geçti, geçer, yerin dibine geçmek" denilir. Yerin içinde gitti, kayboldu demektir. "Allah onu yerin dibine geçirdi" denilir. Yani onun içinde kayboldu. Yüce Allah'ın: "Biz onu da, evini de yere geçirdik" buyruğu da bu şekilde kullanılmıştır. "O yerin dibine geçti" denildiği gibi, "O yerin dibine geçirildi" de denilir. "Ay tutulması" demektir. Sa'leb dedi ki: "Güneş tutuldu"; "Ay tutuldu" demektir. En güzel söyleyiş ve kullanım budur. "Noksanlık" demektir, mesela; "Filan kişi noksanlığa razı oldu" denilir.

 

"Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu" bir cemaati, bir takım kimseleri "yoktu. Kendisi de yardım edilebileceklerden olmadı." Onun başına inen yerin dibine geçmek azabına karşı kendisini koruyabilenlerden olmadı. Rivayet edildiğine göre Karun her gün bir adam boyu yerin dibine geçmektedir. Nihayet yerin en alt tabakasının dibine ulaşacağında İsrafil Sur'a üfürmüş olacaktır. Bu daha önceden geçmişti. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Dün onun yerinde olmayı temenni edenler" böyle bir temennide bulunmaktan ötürü pişman olmaya başladılar ve sabah olunca şöyle demeye koyuldular: "Vay demek ki Allah ... " buyruğundaki "vay" pişmanlık ifade eden bir edattır. en-Nehhas dedi ki: Bu hususta yapılmış en güzel açıklama el-Halil, Sibeveyh, Yunus ve el-Kisai"nin şu açıklamalarıdır: Bunlar ya kendileri uyandılar veya uyarıldılar. Bunun üzerine: "Vay ... " dediler. Pişmanlık duyan, Arapça konuşan bir kimse pişmanlığı esnasında "Vay" der.

 

el-Cevheri' dedi ki: Vay, bir teaccüb lafzıdır. Mesela; "Vay sana ve vay Abdullah'a" denilir. Bazen "vay" şeddeli ya da şeddesiz; (...)'ın başına gelir ve; "Vay demek ki Allah ... " denilir. el-Halil dedi ki: Burada "vay" ayrı bir lafızdır, önce "vay" denilir, sonra da yeni bir başlangıç yapılarak; (...) denilir.

 

es-Sa'lebi' dedi ki: el-Ferra dedi ki: Bu bir takrir (muhataba sözü söyletme) ifadesidir. Bir kimsenin: "Allah'ın san'atını ve ihsanını görmez misin?" demeye benzer. Onun naklettiğine göre bedevi Arap bir kadın kocasına: ''Nerde oğlun vay sana" deyince, kocası da "Vay görmüyor musun? o evin arkasındadır" diye cevap vermiş.

 

İbn Abbas ve el-Hasen derler ki: "Vay sana!" kelimesi hem ibtida hem de tahlük ifadesidir. Bunun (buyruktaki ifadenin) takdiri de şöyledir: Muhakkak Allah rızkı yayar. Bir görüşe göre bu; "Dikkat et, bunu yapmayacak mısın?" sözlerindeki; (...) uyarma (tenbih) edatı ile "İmdi" sözündeki (...) gibidir. Şair şöyle demiştir:

 

"İkisi benden (kendilerini) boşamamı istedi, çünkü gördüler malımın azaldığını, Siz ikiniz bana bu işi kabul etmeyerek geldiniz, Vay! Demek ki malı olan sevilir. Fakir düşen de bir zaruret hayatı sürer."

 

Kutrub dedi ki: Bunun aslı; "Vay sana" şeklindedir. Bunun "lam" harfi düşürüldükten sonra hitab için gelen "kef" de "vay"a ilave edilmiştir. Antere dedi ki:

 

"Andolsun nefsime şifa oldu, hastalığımdan iyileştirdi, Atlıların: Vay sana Anter! İleri atılsana demeleri."

 

Ancak en-Nehhas ve başkaları bunu kabul etmeyerek şöyle demişlerdir:

Böyle bir mana doğru olamaz, çünkü (bu buyrukta sözü edilen) topluluk kimseye hitab etmiyordu ki ona: "Vay sana" desinler. Hem böyle olsaydı, o takdirde (...)'in hemzesinin esreli olması gerekirdi. "Lam"ın (...)'den hazfedilmesi de caiz olmaz.

 

Kimisi de şöyle demiştir: İfadenin takdiri: ''Vay sana, sen şunu bil ki ... " şeklinde olup "bil" emri takdir edilmiştir. İbnu'l-A'rabi' dedi ki: "Vay demek ki Allah" buyruğu "şunu bil ki" demektir. Anlamının;

 

"görmedin mi ki Allah ... " şeklinde olduğu da söylenmiştir.

el-Kutebi dedi ki: Bunun anlamı Himyerlilerin şivesinde; "sana rahmet olsun"dur. el-Kisai dedi ki: "Vay"da teaccüb manası vardır. Yine ondan "vav" üzerinde vakıf yaptığı ve bu bir tefeccü' (karşı karşıya kalınan fadayı dile getirme) kelimesi olduğunu söylediği rivayet edilmiştir.

 

Bu lafzı (...) diye kabul edip de "kef" üzerinde vakıf yapanların, bu okuyuşlarının anlamı şu olur: Hayret et! Çünkü Yüce Allah rızkı yayar ve yine hayret et, çünkü kafirler iflah olmaz. Bu durumda "kef"in isim değil bir hitab harfi olması gerekir. Çünkü "vay" izafe olarak kullanılan lafızlardan değildir. Bunun muttasıl (kef'e bitişik) olarak yazılması çokça kullanılması dolayısıyla kendisinden sonraki lafızIa aynı şey kabul edilmesinden dolayıdır.

"Eğer Allah bize" iman ve rahmet ile "lütfetmeseydi" ve bizleri Karün'un izlemiş olduğu azgınlık ve şımarıklıktan korumamış olsaydı "bizi de elbette yere geçirirdi."

 

el-A'meş: "Eğer Allah bize lütfetmeseydi" anlamındaki buyruğu "Eğer Allah'ın üzerimizdeki lutfu olmasaydı" şeklinde okumuştur. Hafs da: "Bizi de elbette yere geçirirdi" anlamındaki buyruğu ma'lum fiil olarak okumuş, diğerleri ise meçhul fiil olarak okumuşlardır. (Biz de yerin dibine geçirilmiş olurduk, anlamında.) Ebu Ubeyd'in tercih ettiği okuyuş budur. Abdullah'ın kıraatinde ise; "Elbette biz de yerin dibine geçirilirdik" şeklindedir, "Biz götürüldük" demek gibi. el-A'meş ve Talha b. Musarrif de böyle okumuşlardır.

 

Ebu Hatim cemaatin kıraatini şu iki sebeb dolayısıyla tercih etmiştir: Birincisi Yüce Allah'ın: "Sonra Biz onu da, evini de yere geçirdik" buyruğu, ikincisi ise: "Eğer Allah bize lütfetmeseydi" buyruğudur. O halde burada "bizi de elbette yere geçirirdi" fiilinin, ona en yakın ismin Yüce Allah'ın adı olması dolayısıyla Allah'a izafe edilmesi en uygunudur.

"Vay demek ki kafirler" Allah nezdinde "iflah olmazlar."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Kasas 83-84

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR