NEML 32 / 34 |
قَالَتْ
يَا
أَيُّهَا
المَلَأُ
أَفْتُونِي
فِي أَمْرِي
مَا كُنتُ
قَاطِعَةً
أَمْراً حَتَّى تَشْهَدُونِ
{32} قَالُوا
نَحْنُ
أُوْلُوا
قُوَّةٍ
وَأُولُوا
بَأْسٍ
شَدِيدٍ
وَالْأَمْرُ
إِلَيْكِ فَانظُرِي
مَاذَا
تَأْمُرِينَ
{33} قَالَتْ إِنَّ
الْمُلُوكَ
إِذَا
دَخَلُوا
قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا
وَجَعَلُوا
أَعِزَّةَ
أَهْلِهَا
أَذِلَّةً
وَكَذَلِكَ
يَفْعَلُونَ
{34} |
32. Dedi
ki: "Ey ileri gelenler! Benim bu işim hakkında bana görüş belirtin. Ben
sizler yanımda hazır olmadıkça hiçbir işi kesip atmış değilim."
33.
Dediler ki: "Biz güç sahibi kimseleriz, çetin savaşçılarız. Bununla beraber
emir senindir. Artık ne emredeceğini sen düşün, karar ver."
34. Dedi
ki: "Şüphesiz hükümdarlar bir şehre girdiklerinde onu harab ederler,
ahalisinin şereflilerini zelil kılarlar. Gerçekten de onlar böyle
yaparlar."
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:
1- Belkıs'ın Danışması:
2- Danışma (Müşavere):
3- Belkıs'ın istişaresi ve
Hükümdarların Tabiatı:
1- Belkıs'ın
Danışması:
Yüce Allah'ın:
"Dedi ki: Ey ileri gelenler! Benim bu işim hakkında bana görüş
belirtin" buyruğunda geçen "el-mele': ileri gelenler" bir kavmin
eşrafına denilir. Buna dair açıklamalar da daha önceden el-Bakara Suresi'nde
(246. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
İbn Abbas dedi ki:
Beraberinde bin tane prens vardı. Onikibin prens olduğu da söylenmiştir. Herbir
prens ile birlikte yüzbin kişi vardı. Prens (el-Kayl) en büyük hükümdarın
altındaki hükümdar demektir. Kendisi kavmine karşı edebe uygun riayet etti ve
yapacağı iş hususunda onlarla danıştı. Onlara bu şekilde danışmasının, karşı karşıya
kalınan herbir işte sürekli olarak başvurduğu bir yol olduğunu da:
"Ben sizler yanımda
hazır olmadıkça hiçbir işi kesip atmış değilim" sözleriyle ifade etti.
Nasıl böyle büyük bir işte kestirip atar? İleri gelenler de ona kendisini memnun
edecek şekilde cevap verdiler. Kendilerinin büyük bir güç sahibi ve savaşma
gücüne sahip olduklarını ona bildirdiler, sonra da işi onun görüşüne havale
ettiler.
Herkesin gerçekten güzel
bir katılımda bulunduğu bir konuşma olmuştu.
Katade dedi ki: Bize
nakledildiğine göre onun kendileri ile danıştığı üçyüzonüç kişi vardı. Bunların
herbirisi de onbin kişinin başında idi.
2- Danışma (Müşavere):
Bu ayet-i kerimede
müşaverenin sıhhatine delil vardır. Yüce Allah da peygamberine (salat ve selam
ona): "iş hususunda onlarla müşavere et" (Al-i İmran, 159) diye emir
vermiştir. Bu da ya görüşlerinden istifade etmek, yahutta yetki sahibi kimseler
ile idari yükleri paylaşmak ve gönüllerini hoş tutmak için olur. Şanı Yüce
Allah da fazilet sahibi kimseleri: "işleri de aralarında müşavere
iledir" (eş-Şura, 38) buyruğu ile methetmiş bulunmaktadır. Müşavere
özellikle savaşta çok eskiden beri uygulanagelen bir iştir. İşte güneşe tapınan
ve cahili bir kadın olan Belkıs: "Dedi ki: Ey ileri gelenler, benim bu
işim hakkında bana görüş belirtin. Ben sizler yanımda hazır olmadıkça hiçbir
işi kesip atmış değilim" diyerek onların düşmanlarına karşı durmakta ki
kararlılıklarını ve işlerini yola koyacak hususlardaki ısrarlarını, kendisine
itaate devam edip etmeyeceklerini denemeye kalkışmıştı. Çünkü o şunu biliyordu:
Eğer bu ileri gelenler canlarını, mallarını, kanlarını kendisi uğrunda
vermeyecek olurlarsa, hiçbir zaman düşmanına karşı direnebilecek gücü
bulamazdı. Eğer onlar görüş birliği edip kararlılıkla ve gayretle işe koyulmayacak
olurlarsa, bu kendilerinin aleyhine ve düşmanlarına bir destek olurdu. Şayet
onların kanaatlerini öğrenmeyip, kararlılıklarının derecesini bilmemiş olsaydı,
onların ne yapacakları hususunda sağlıklı bir görüş sahibi olamazdı. Kendi
görüşünü dayatması halinde ona itaatlerinde bir parça gevşeklik olabilir, kendi
durumlarını değerlendirmekte bir takım kanaatlere kapılabilirlerdi. Ancak
onlarla danışmak ve onların görüşlerini almak suretiyle kendisinin istediği o
savaş, güç ve kararlılıkları ile güçlü savunmalarını elde etmiş olacaktı.
Nitekim onlar verdikleri cevapta: "Biz güç sahibi kimseleriz, çetin
savaşçılarız" demişlerdi.
İbn Abbas dedi ki:
Onlardan herhangi birisinin gücünün bir göstergesi olarak atını koşturur,
nihayet en hızlı koştuğu bir sırada bacaklarını kapatır ve gücü ile atını
durdururdu.
3- Belkıs'ın
istişaresi ve Hükümdarların Tabiatı:
"Bununla beraber
emir senindir. Artık ne emredeceğini sen düşün, karar ver" sözleriyle ona
savaştaki güçlerini ifade ettikten sonra işi onun görüşüne havale ettiler.
Onlar bu şekilde davranınca, o da hükümdarların galip gelerek ellerine
geçirdikleri şehirlere yaptıkları uygulamaları haber verdi. Bu ifadeleriyle
kavmi için korktuğunu, onlar için ihtiyatlı olmak istediğini, Süleyman (a.s)'ın
durumunun büyüklüğünü takdir ettiğini göstermektedir.
"Gerçekten de onlar
böyle yaparlar" sözleri bir görüşe göre Belkıs'ın söylediği sözlerden olup
anlatmak istediği hususu pekiştirmek için kullandığı bir ifadedir. İbn Abbas da
der ki: Bu, Yüce Allah'ın Muhammed (s.a.v.) ve onun ümmetine bu hususu
bildirmek ve onlara haber vermek için bir buyruğudur.
İbn Vehb dedi ki: Kadın
onlara mektubu okuduğunda Allah adını bilmiyordu, bu nedir? diye sordu. Orada
bulunanlardan birisi: Bu olsa olsa kendisi vasıtasıyla bu hükümdarın istediğini
elde edebilme gücüne sahip olduğu cinlerden pek büyük bir ifritin adı olabilir.
Hazır bulunanlar onu susturdular. Bir diğeri, benim görüşüme göre bunlar üç
ifritin isimleridir dedi, onu da susturdular. Bilgi sahibi olan bir genç: Ey hükümdarların
hanımefendisi dedi. Süleyman'a semanın mutlak meliki çok büyük bir mülk vermiş
bulunuyor. O bakımdan o konuştu mu mutlaka kendi ilahının adını anarak
konuşmasına başlar. İşte "Allah" da semanın melikinin (mutlak malik
ve egemeninin) adıdır. er-Rahman, er-Rahim de O'nun sıfatlarıdır. O vakit
kadın:
"Benim bu işim
hakkında bana görüş belirtin" dedi. Onlar da: "Biz" savaşta
"güç sahibi kimseleriz." Savaşta ve düşman ile karşılaşma halinde
"çetin savaşçılarız. Bununla beraber emir senindir" diyerek, onun
görüşlerinin kendileri için güzel sonuçlar verdiğini önceki deneylerinden
bildiklerinden dolayı işi ona havale etmiş oldular. "Artık ne emredeceğini
sen düşün, karar ver." Bunun üzerine "dedi ki: Şüphesiz hükümdarlar
bir şehre girdiklerinde, onu harab ederler. Ahalisinin şerefillerini zelil
kılarlar." Kendilerinin işlerini yola koymak için oranın şereflilerini
küçük düşürürler. Yüce Allah da onun bu sözlerini tasdik ederek:
"Gerçekten de onlar böyle yaparlar" diye buyurmaktadır.
İbnu'l-Enbarı dedi ki:
"Ahalisinin şerefillerini zelil kılarlar" ifadesinin sonunda yapılan
vakıf tam bir vakıftır. Yüce Allah onun sözünün gerçek olduğunu bildirmek
üzere; "Gerçekten de böyle yaparlar" diye buyurmaktadır. el-A'raf
Süresi'nde yer alan şu buyruklar da buna benzemektedir: "Fira vun
kavminden ileri gelenler muhakkak bu gayet bilgin bir sihirbazdır dediler.
Siziyurdunuzdan çıkarmak istiyor. "Burada ifade tamam olmaktadır. Bunun
üzerine Firavun: "O halde ne buyurursunuz'' (el-A'raf, 109-110) dedi.
İbn Şecere dedi ki: Bu
ifadeler de Belkıs'ın sözlerindendir. Buna göre vakıf: "Gerçekten de onlar
böyle yaparlar" buyruğu üzerinde olmalıdır. Yani Süleyman da ülkemize
girecek olursa, böyle yapacaktır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN