ŞUARA 83 / 89 |
رَبِّ
هَبْ لِي
حُكْماً
وَأَلْحِقْنِي
بِالصَّالِحِينَ
{83} وَاجْعَل
لِّي لِسَانَ
صِدْقٍ فِي
الْآخِرِينَ
{84} وَاجْعَلْنِي
مِن
وَرَثَةِ
جَنَّةِ النَّعِيمِ
{85} وَاغْفِرْ
لِأَبِي
إِنَّهُ كَانَ
مِنَ
الضَّالِّينَ
{86} وَلَا
تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ
{87} يَوْمَ لَا
يَنفَعُ
مَالٌ وَلَا
بَنُونَ {88}
إِلَّا مَنْ
أَتَى
اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
{89} |
83. "Ya Rab! Bana
bir hüküm bağışla ve beni salihlere kat!
84. "Sonrakiler
arasında bana bir lisan-ı sıdk bağışla!"
85. "Ve beni Naim
cennetinin mirasçılarından kıl!"
86. "Ve babama
mağfiret eyle! Çünkü o sapıtanlardandır.
87. "Öldükten
sonra diriltilecekleri günde de beni zelil eyleme!
88. "O gün malın
da, evladın da hiç faydası olmaz.
89. "Allah'a
salim kalb ile gelmiş olanlar müstesna!"
"Ya Rab! Bana bir
hüküm bağışla ve beni salihlere kat" buyruğundaki "hüküm" seni,
hududunu, hükümlerini bilip tanımak demektir. Bu açıklamayı İbn Abbas
yapmıştır. Mukatil de kavrayış ve bilgi diye açıklamıştır ki, birincisinin
kapsamı içerisindedir.
el-Kelbi:: Nubuvvet ve
insanlara risalet diye açıklamıştır.
"Ve beni
salihlere" derece itibariyle benden önceki peygamberlere "kat!"
İbn Abbas ise beni
cennet ehli arasına kat, diye açıklamıştır. Bu buyruk daha önce geçen:
"Bana bir hüküm bağışla" buyruğunun te'kididir.
"Sonrakiler
arasında bana bir lisan-ı sıdk bağışla!" İbn Abbas: "Lisanı
sıdk" bütün ümmetlerin onun peygamberliğini ittifakla kabul etmeleridir
demiştir. Mücahid de: Ondan güzel övgüyle söz etmek demektir, diye
açıklamıştır.
İbn Atiyye dedi ki: Bu müfessirlerin
icmaı ile güzel övgü ve üstün makam ve mevkidir. Yüce Allah da aynı şekilde
onun duasını kabul etmiştir. Her ümmet ona sımsıkı sarılmakta ve onu ta'zim
etmektedir. O ise Muhammed (s.a.v.)'ın getirmiş olduğu haniflik üzeredir.
Mekki: dedi ki: Bunun
anlamının şöyle olduğu söylenmiştir: O, ahir zamanda kendi soyundan gelecekler
arasından hakkı dimdik ayakta tutan bir kimsenin gelmesini dilemiştir. Onun bu
duası Muhammed (s.a.v.) hakkında kabul edilmiştir .
İbn Atiyye dedi ki: Bu
anlam itibariyle güzel bir açıklama olmakla birlikte ayetin lafzı -lafızlara
tahakküm müstesna- bu anlamı vermemektedir.
el-Kuşeyri dedi ki: O
bununla kıyametin kopacağı vakte kadar, kendisine güzelce dua edilmesini
kastetmiştir. Çünkü sevabın daha bir artıp çoğalması herkes tarafından istenen
bir şeydir.
Derim ki: Yüce Allah bu
isteğini vermiştir. Çünkü Peygamber (s.a.v.)'e salatu selam getiren herkes
mutlaka İbrahim (a.s)'a da salatu selam getirmektedir. Bilhassa namazlarda ve
hallerin de, derecelerin de en faziletlisi olan minberlerde bu böyledir.
"Salat" rahmet
ile duadır. "Lisan"dan kasıt söylenecek sözlerdir. Lisan asıl
itibariyle konuşma organıdır. el-Kutebi dedi ki: Lisan, istiare yoluyla söz
söyleme yeridir. Araplar bunu bazen kinaye yoluyla kelime hakkında da
kullanmaktadır. Şair el-A'şa dedi ki: "Gerçek şu ki bana bir kelime
(haber) geldi de ondan dolayı sevinemem, Yukarılardan (bir haber); bundan ne
hayrete düştüm, ne de bundan gülünür."
Bana yukardan bir haber
geldi, demektir. Fiilin müennes gelmesi ise "kelime" anlamı
dolayısıyladır. Ona kardeşi el-Münteşir'in öldürüldüğü haberi gelmişti.
Eşheb'in rivayetine göre
Malik şöyle demiştir: Yüce Allah: "Sonrakiler arasında bana bir lisan-ı
sıdk bağışla!" diye buyurmuştur. Buna göre bir kimsenin salih olarak
kendisinden övgüyle söz edilmesini sevmesinde, salih amelde bulunanlar arasında
görülmeyi istemekte -bununla Yüce Allah'ın rızasını kastetmesi şartıyla- bir
sakınca yoktur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ve Ben tarafımdan
senin üzerine bir muhabbet bıraktım.'' (Ta Ha, 39); "Muhakkak iman edip
salih amel işleyenlere Rahman bir sevgi varedecektir.'' (Meryem, 96) diye
buyurmaktadır. Yani kullarının kalbinde bir sevgi ve güzel bir övgü
bırakacaktır.
Yüce Allah:
"Sonrakiler arasında bana bir lisan-ı sıdk bağışla!" buyruğu ile
güzel bir şekilde anılmayı miras bırakacak şeyleri kazanmaya çalışmanın
müstehab olduğuna dikkat çekmektedir. el-Leys b. Süleyman dedi ki: Çünkü bu
ikinci defa yaşamaktır. Nitekim şöyle denilmiştir: "Bir takım kimseler
vefat etmiş ama onlar insanlar arasında yaşıyorlar."
İbnu'l-Arabi dedi ki:
Zühdün şeyhlerinden muhakkik olanlar şöyle demişlerdir: Bu buyrukta, insana
güzel övgüyü kazandıracak salih amel işlemenin teşvik edildiğine delil vardır.
Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur: "Ademoğlu öldü mü üç şey müstesna
ameli kesilir..."
Bir rivayette de ağaç
dikmenin ve ekin ekmenin de durumunun böyle olduğu belirtilmektedir. Aynı
şekilde İslam ülkesinin sınırlarını koruyarak (murabıtlik yaparak) ölen kimseye
de kıyamet gününe kadar ameli yazılır, durur. Biz buna dair açıklamaları daha
önceden Al-i İmran Süresi'nde (200. ayetin tefsirinde) zikretmiş bulunuyoruz.
Allah'a hamdolsun.
"Ve beni Naim
cennetinin mirasçılarından kıl!" Bu da cennete ve oraya mirasçı olmaya
dair bir duadır. Bu bazı kimselerin: Ben ne cenneti taleb ederim, ne de
cehennemi, şeklindeki sözlerini reddetmektedir.
"Ve babama mağfiret
eyle! Çünkü o sapıtanlardandır." Babası zahiren kendisine iman edeceğine
söz vermişti. İşte bundan dolayı o da babasına mağfiret dilemişti. Onun verdiği
sözde durmayacağını anlayınca ondan uzaklaştı. Bu anlamdaki açıklamalar daha
önceden (et-Tevbe, 114. ayet, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
"Çünkü o
sapıtanlardandır." Yani müşriklerdendir. Buradaki "(...), zaiddir.
"Öldükten sonra diriltilecekleri günde de beni zelil eyleme." Yani
herkesin gözü önünde beni rez il etme yahut kıyamet gününde beni azaplandırma.
Buhari'de yer alan bir
rivayete göre Ebu Hureyre, Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu
zikretmektedir: "İbrahim kıyamet gününde babasını üzerinde toz duman
bulunduğu halde görecektir."
Yine ondan gelen
rivayete göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İbrahim babası ile
karşılaşacak. Rabbim sen bana diriltilecekleri gün beni rüsvay etmeyeceğini vaadetmiştin
diyecek. Yüce Allah şöyle buyuracak:
Şüphesiz ki Ben cenneti
kafirlere haram kılmışımdır." Bu iki hadisi de sadece Buhari (Allah'ın
rahmeti üzerine olsun) rivayet etmiştir.
"O günde malın da,
evladın da hiç faydası olmaz." Buyruktaki; "O gün" lafzı bir
önce geçen "günde" lafzından bedeldir. Yani malın ve evladın hiçbir
kimseye fayda vermeyeceği o günde (beni rüsvay eyleme.)
"Evlad"
buyruğu ile kastedilenler yardımcılardır. Çünkü evladın fayda vermesi söz
konusu olmazsa, başkası nasıl fayda verebilir? Bir diğer açıklama şöyledir:
Burada oğulların söz konusu edilmesi İbrahim (a.s)'ın babasının daha önceden
söz konusu edilmesidir. Yani İbrahim babasına fayda sağlamayacaktır.
"Allah'a salim kalb
ile gelmiş olanlar müstesna." Buradaki istisna kafirlerdendir. Yani
onların mallarının ve oğullarının kendilerine bir faydası olmaz. Bu istisnanın,
cinsinden başkasından olduğu da söylenmiştir. Yani ama "Allah'a salim kalb
ile gelmiş olanlara" kalblerinin selameti dolayısıyla evlatlarının faydası
olacaktır. Özellikle kalbin söz konusu edilmesine gelince, buna sebeb kalbin
salim olmasıyla diğer azaların da selamet bulmasıdır. Kalb bozulursa, diğer
azalar da bozulur. el-Bakara Suresi'nin baş taraflarında (7. ayet, 4. başlıkta)
bu hususa dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.
Salim kalb (kalb-i
selim)'in ne olduğu hususunda görüş ayrılığı vardır. Şek ve şirkten uzak kalp
diye açıklanmıştır. Günahlara gelince, hiç kimse günahlardan kendisini
kurtaramaz. Bu açıklamayı Katade, İbn Zeyd ve müfessirlerin çoğu yapmıştır.
Said b. el-Müseyyeb ise
dedi ki: Salim kalb sağlam, sağlıklı kalp demektir ki o da mü'minin kalbidir.
Çünkü kafir ile münafıkın kalbi hastadır. Nitekim Yüce Allah: "Kalplerinde
hastalık vardır onların" (el-Bakara, 10) diye buyurmaktadır.
Ebu Osman es-Seyyari
dedi ki: Böyle bir kalp bid'atlerden uzak ve sünneti huzur ile kabul eden bir
kalptir.
el-Hasen dedi ki: Mal ve
evlat afetlerinden kendisini kurtarmış kalptir. Cüneyd dedi ki: Selim sözlükte
(zehirli bir hayvan tarafından) sokulmuş demektir. O halde bunun manası o, Yüce
Allah'ın korkusundan dolayı adeta sokulmuş gibi olan kalp demektir.
ed-Dahhak da dedi ki:
Salim (selim) kalp, halis kalp demektir.
Derim ki: Bu açıklama
genel olarak bütün sözleri bir arada ifade edebilmektedir ve güzel bir
açıklamadır. Yani yerilmesi gereken kötü vasıflardan arınmış, buna karşılık
güzel vasıflarla bezenmiş kalp demektir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Urve'den şöyle dediği
rivayet edilmiştir: Çocuklarım, sakın lanet okuyanlar olmayın. Çünkü İbrahim
hiçbir şeye lanet okumadı. Yüce Allah: "Çünkü o Rabbine selim bir kalp ile
gelmişti" (es-Saffat, 84) diye buyurmuştur.
Muhammed b. Sirin de
dedi ki: Selim kalp, Allah'ın hak olduğunu, kıyametin mutlaka kopacağını, Yüce
Allah'ın kabirdekileri mutlaka dirilteceğini bilmesi demektir.
Müslim'in, Sahih'inde
yer alan rivayete göre Ebu Hureyre Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle buyurduğumı
rivayet etmektedir: "Cennete kalpleri tıpkı kuşlarınkini andıran bir takım
kimseler girecektir.''
Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır ya, bununla şunu kastetmektedir: Bu kalpler her türlü günahtan uzak,
her türlü kusurdan arınmış olmak bakımından kuşların kalplerini andırır. Bu
kalpler dünya işleri nedir, bilmez.
Enes b. Malik'ten de şöyle
dediği rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Cennet ehlinin
çoğunluğu eblehlerdir. " Bu sahih bir hadistir. Bundan maksat ise Allah'a
isyandan hiç haberdar olmayan kimselerdir. el-Ezheri dedi ki: Burada
"ebleh" tabiatı itibariyle hayırlı olan ve şerden gafil, şerri
bilmeyen kimse demektir.
el-Kutebi dedi ki: Ebleh
kimseler genelde kalplerinde kötü niyetin, kötü düşüncenin hiç bulunmadığı ve
insanlara hep hüsn-ü zan besleyen kimselerdir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN