ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

ŞUARA

78

/

82

 

الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ {78} وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ {79} وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ {80} وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ {81} وَالَّذِي أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ {82}

 

78. "O beni yaratandır ve bana doğru yolu gösterendir.

79. "Beni yediren ve bana içiren O'dur.

80. "Hastalandığımda bana şifa veren O'dur.

81. "Beni öldüren sonra diriltecek olan O'dur.

82. "Kıyamet gününde bana günahımı bağışlamasını ümit ettiğim O'dur."

 

"O, beni yaratandır ve bana doğru yolu gösterendir." Bu dini gösteren, beni ona irşad eden O'dur.

 

"Beni yediren ve bana içiren O'dur." Bana rızık veren O'dur.

 

Burada; "O" zamirinin girmesi, ondan başka herhangi bir kimsenin yedirip içirmediğini anlatmak içindir. Nitekim: "Bu işi yapan Zeyd'in kendisidir." ifadesinin, ondan başka bu işi kimse yapmamıştır, anlamında olması gibi.

 

"Hastalandığımda bana şifa veren O'dur." Burada "hastalandığımda" demesi edebe riayet olsun diyedir. Yoksa hastalık da, şifa da hepsi Yüce Allah'tandır. Bunun bir benzeri de Musa (a.s) ile birlikte bulunan gencin söylediği: "Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı.'' (el-Kehf, 63) sözleri de (bu yönüyle) bunu andırmaktadır.

 

"Beni öldüren, sonra diriltecek olan O'dur." Bununla öldükten sonra dirilişe işaret etmektedir. Onlar ölümü sebeplere nisbet ediyorlardı. Böylelikle öldürenin de, hayat verenin de Allah olduğunu açıklamaktadır. Burada "Bana doğru yolu gösteren"; "Bana şifa veren" buyruklarından ye harfi hazfedilmiştir. Çünkü bütün ayet sonları arasında uyumun gerçekleşmesi için böyle bir hazif güzeldir.

 

Bununla birlikte İbn Ebi İshak, Arap ilimlerindeki müstesna yerine ve otorite oluşuna rağmen bunları hep "ye"li okumuştur. Çünkü "ye" bir isimdir ve burada belli bir sebebe bağlı olarak "niln"un akabinde gelmiş bulunmaktadır.

 

Eğer: Bütün mahlukatın durumu bu şekildedir. İbrahim (a.s) nasıl bunları kendisinin hidayetine delil kıldığı halde başkaları bu yolla hidayet bulmamıştır, diye sorulacak olursa, şöyle cevap verilir: O, bunları Yüce Allah'a itaat etmenin vücubuna delil olmak üzere söz konusu etmiştir. Çünkü nimet ihsan edene itaat etmek ve ona asi olmamak gerekir. Böylelikle kendisinin ayrılmadığı itaat yolunu başkalarının da ayrılmamak üzere izlemesi gerektiğini anlatmak istemiştir. Bu da sağlam bir delillendirmedir.

 

Derim ki: Manaların gizli, kapalı olanlarını araştırmak noktasında işaret yoluyla tefsir yapan bazı kimseler aşırıya giderek burada sözünü ettiğimiz buyrukların zahiri anlamlarını bir kenara bırakıp İbrahim (a.s)'ın kastetmediği aklın apaçık gerçekleri tarafından görülen ve reddedilen yorumlar yapmışlar ve şöyle demişlerdir: "Beni yediren ve bana içiren O'dur." Yani imanın lezzetini bana tattıran, kabulün tatlılığını bana içiren O'dur. Bunlar Yüce Allah'ın: "Hastalandığımda bana şifa veren O'dur" buyruğunu da iki şekilde açıklamışlardır: Ben ona muhalefet etmek suretiyle hastalanacak olursam, rahmetiyle beni şifaya kavuşturur. İkinci açıklamaları da şöyledir: Mahlukatın katılıkları sebebiyle hastalanacak olursam, hakka müşahede ile bana o şifa verir.

 

Cafer b. Muhammed es-Sadık da dedi ki: Günahlarla hastalanırsam, tevbe ile bana şifa verir.

 

Yüce Allah'ın: "Beni öldüren, sonra diriltecek olan O'dur" buyruğunu da birkaç şekilde yorumlamışlardır: 1- Masiyetlerle beni öldüren, itaatlerle beni diriltir. 2- Korku ile beni öldüren reca ile beni diriltir. 3- Tama' ile beni öldüren kanaat ile beni diriltir. 4- Adalet ile beni öldüren, lutfu ile beni diriltir. 5- Ayrılık ile beni öldüren, kavuşma ile beni diriltir. 6- Cehalet ile beni öldüren, akıl ile beni diriltir ... ve buna benzer ayet-i kerimenin hiçbir şekilde murad etmediği daha başka yorumlar yaparlar. Bu gibi kapalı şeylerin yorumIarı ve gizli hususları anlamak ancak oldukça maharet kazanmış ve hakkı bilen kimseler için söz konusu olur. Hakka karşı kör olup da hakkı bilip tanımayan bu tür kimseler zahir hususları terkedip de batın hususların rumuzlarını nasıl olur da anlayabilirler? Böyle bir şey imkansızdır, doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Kıyamet gününde bana günahımı bağışlamasını ümit ettiğim O'dur" buyruğundaki; (...) lafzı "ümid ederim" demektir. Burada bu lafzın onun hakkında yakin anlamında, onun dışındaki diğer mü'minler hakkında ise ümit etmek anlamında olduğu da söylenmiştir.

el-Hasen ve İbn Ebi İshak tekil olarak değil de; "Günahlarımı" diye okumuşlar ve "o tek bir günah değildi" demiştir.

 

en-Nehhas dedi ki: "Günah"ın, "günahlar" anlamında kullanılması Arapçada bilinen bir husustur. Kıraat alimleri Yüce Allah'ın: "Böy lelikle günahlarını itiraf edecekler" (el-Mülk, 11) buyruğunda "günah" kelimesi tekil olmakla birlikte, çoğul olarak; (...) anlamındadır. Aynı şekilde "Namazı dosdoğru kılınız. "(el-Bakara, 43) buyruğunda da "namazları" anlamındadır. İşte eğer "günahları" varsa, buradaki "günahımı" buyruğu da çoğul anlamındadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

Mücahid dedi ki: İbrahim (a.s) "günah"ı ile Yüce Allah'ın: "Hayır, onla rın şu büyükleri bunu yapmıştır." (el-Enbiya, 63) buyruğu ile; "Muhak kak ben hastayım. "(es-Saffat, 89) sözlerini ve: Sare benim kızkardeşimdir, dediğini kastetmektedir. el-Hasen ayrıca onun yıldızlar ile ilgili olarak: "Bu mu benim Rabbim?" (el-En'am, 76) sözlerini de bunlara ilave eder. Buna dair yeterli açıklamalar daha önceden (el-En'am, 76'nın tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

ez-Zeccac dedi ki: Peygamberler de beşerdirler. Onların bir hata işlemeleri mümkündür. Büyük günah işlemeleri elbetteki söz konusu olmaz. Çünkü onlar büyük günah işlemekten yana masumdurlar.

 

"Kıyamet gününde" buyruğundan kasıt amellerin karşılığının verileceği gündür (Din günü), O vakit kullara amellerinin karşılığı verilecektir.

 

İbrahim (a.s.) günahının kendisine bağışlanacağını bilmekle birlikte, o bu sözleriyle Allah'a ubudiyetini izhar etmiş oluyordu.

 

Müslim'in, Sahih'indeki rivayete göre Aişe (r.anha) şöyle demiştir: Ey Allah'ın Resulü dedim, İbn Ced'an cahiliye döneminde akrabalık bağlarını gözetir, yoksullara yemek yedirirdi. Bunun, ona bir faydası olacak mı? Şöyle buyurdu: "Hayır, ona bir faydası olmayacaktır. Çünkü o bir gün dahi: "Rabbim kıyamet gününde bana günahımı bağışla" dememiştir.''

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Şuara 83-89

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR