FURKAN 68 / 69 |
وَالَّذِينَ
لَا
يَدْعُونَ
مَعَ
اللَّهِ إِلَهاً
آخَرَ وَلَا
يَقْتُلُونَ
النَّفْسَ الَّتِي
حَرَّمَ
اللَّهُ
إِلَّا
بِالْحَقِّ
وَلَا
يَزْنُونَ
وَمَن
يَفْعَلْ
ذَلِكَ يَلْقَ أَثَاماً
{68} يُضَاعَفْ
لَهُ
الْعَذَابُ
يَوْمَ الْقِيَامَةِ
وَيَخْلُدْ
فِيهِ مُهَاناً
{69} |
68.
Onlar ki; Allah ile birlikte başka bir ilaha ibadet etmezler. Hak ile olması
dışında Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı nefsi de öldürmezler. Zina da
etmezler. Kim bunları işlerse o ceza ile karşılaşır.
69. Kıyamet
gününde onun azabı kat kat verilir. O azapta ebediyyen, hor ve hakir bir halde
kalır.
"Onlar ki; Allah
ile birlikte başka bir ilaha ibadet etmezler" buyruğu ile Yüce Allah,
mü'min kullarını kafirlerin putlara tapma ve kız çocuklarını diri diri gömmek
suretiyle hak olmayan canı öldürmek, buna benzer zulüm, suikastler yapmak,
baskın ve talanlar düzenlemek, onlarca mübah kabul edilen zina etmek gibi
vasıfların dışında tutmaktadır. Bu ayet-i kerimeyi zahiri anlamından
uzaklaştıran Meanı ehli (Meani'l-Kur'an'a dair eser yazanlar)'dan kimileri
şöyle demiştir: Rahman'ın tahsis yoluyla kendisine izafe ettiği ve onları söz
konusu edip marifet ve şereflendirme sıfatları ile nitelendirdiği kimselerden
bu çirkin işlerin husule gelmesi zaten yakışmaz ki; bu hususların nefyedilmesi
ile onların öğülmeleri söz konusu olsun. Çünkü onlar bundan daha üstün ve daha
şereflidirler. (Böyle diyen kişi devamla) dedi ki: Bunun anlamı şudur: Onlar
hevayı ilah diye çağırmazlar, masiyetleri işleyerek nefislerini zelil etmezler
ve böylelikle nefislerinin katilleri olmazlar. "Hak ile olması
dışında" buyruğunun anlamı da; yani onlar nefislerini ancak sabır
bıçağıyla ve mücahede kılıcıyla keserler. Onlar kendilerine mahrem olmayan
kadınlara -zina olmasın diye- şehvetle bakmazlar. Aksine onlar zaruret yoluyla
onlara bakarlar, o vakit bu da nikah gibi olur.
Hocamız Ebu'l-Abbas da
şöyle demiştir: Bu parlak ve göz alıcı bir ifadedir. Şu kadar var ki;
derinliğine tetkik edildiği takdirde akıllıca bir söz olmadığı ortaya çıkar. Bu
batıni bir sızıntı ve batıldan gelen bir duygudur. Allah'ın kullarının bu güzel
sıfatlara bezendikten ve bunların zıttı olan diğer kötü sıfatlardan da
kendilerini kurtardıktan sonra, böyle "özel kul oluş" anlamını
verecek izafet ile tahsis olundular. Bundan dolayı bu ayetlerin baş
taraflarında onların şereflerine dikkat çekmek için, bezenilmesi istenen güzel
sıfatlar zikredilerek başlandı, arkasından bu sıfatları kendilerinden
uzaklaştırmaları için uzak kalınması gereken sıfatları söz konusu etti.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Derim ki: Bu iddia
sahibinin burada sözü edilen hususların ileri sürdüğü şekilde zahirinden
anlaşıldığı gibi olmadığı şeklindeki iddiasının batıl olduğuna delil teşkil
eden hususlardan birisi de Müslim'in kaydettiği şu rivayettir: Abdullah b.
Mes'ud dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü dedim, Allah nezdinde en büyük günah
hangisidir? O: "Allah'a seni yaratmış olduğu halde, ortak koşmandır"
diye buyurdu. Ben: Sonra hangisidir? diye sordum. "(Seninle beraber) yemek
yer korkusu ile evladını öldürmendir" diye buyurdu. Sonra hangisidir? diye
sordum. Buyurdu ki: "Komşunun hanımı ile zina etmendir." Yüce Allah
bunu tasdik etmek üzere: "Onlar ki Allah ile birlikte başka bir ilaha
ibadet etmezler. Hak ile olması dışında Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı
nefsi de öldürmezler, zina da etmezler. Kim bunları işlerse ceza(ları) ile
karşılaşır" buyruğunu indirdi.
(...); Arapçada ikab
(ceza) demektir. İbn Zeyd ve Katade'de bu ayette, bu kelimeyi böylece
okumuştur. Şairin şu beyitinde de bu anlamdadır: "Urve'nin oğlunu
cezalandırsın Allah, yaptığı Haksızlıklardan ötürü; haksızlıkların zaten cezası
vardır."
Görüldüğü gibi burada bu
kelime ceza ve ukubet anlamındadır. Abdullah b. Amr, İkrime ve Mücahid dediler
ki: "Esam" cehennemde bir vadidir. Allah onu kafirleri cezalandırmak
için var etmiştir. Şair de şöyle demiştir: "Savaşımız da öldürücü
tehlikelerle karşı karşıya kaldın Bu tehlikelerden sonra sen ceza ile
karşılaşırsın."
es-Süddi dedi ki:
"Esam" cehennemdeki bir dağ adıdır. Şair der ki: "Bizim orada
kaldığımız sürece beddua ediyorduk onlara, Bir dağı bulunan Zü'l-Mecaz
vadisinde."
Müslim'deki rivayete
göre İbn Abbas şöyle demiştir: Müşriklerden bazı kimseler pek çok kimse
öldürdüler, çokça zina ettiler. Muhammed (s.a.v.)'e gelip şöyle dediler: Senin söylediğin
ve kendisine davet ettiğin şey gerçekten güzeldir. Aynı zamanda o bizlere
yapmış olduğumuz amellerimizin bir keffareti olduğunu da haber veriyor. Bunun
üzerine: "Onlar ki Allah ile birlikte başka bir ilaha ibadet etmezler. Hak
ile olması dışında Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı nefsi de öldürmezler,
zina da etmezler. Kim bunları işlerse, ceza(ları) ile karşılaşır" buyruğu
ile: "De ki: Ey nefisleri aleyhine ilerigiden kullarımı Allah'ın
rahmetinden ümit kesmeyin." (ez-Zümer, 53) ayeti nazil oldu.
Şu: "Ey nefisleri
aleyhine ilerigiden kullarımı" ayet-i kerimesinin Hamza (r.a)'ın katili
Vahşi hakkında inmiş olduğu da söylenmiştir. Bunu Said b. Cübeyr ile İbn Abbas
söylemişlerdir. İleride buna dair açıklamalar ez-Zümer Suresi'nde (53. ayetin
tefsirinde) gelecektir.
"Hak ile olması
dışında" buyruğu kendisi sebebiyle canların öldürülmesi hak olan imandan
sonra küfür, ihsandan sonra (evli iken) zina dışında, hak olmayan bir sebeble
öldürmezler demektir. Daha önce el-En'am Suresi'nde (151. ayet, 8. başlıkta)
açıklandığı üzere.
"Zina da
etmezler" yani nikah ya da sağ ellerinin malik olduğu (cariyeler)'in
dışında namus ve iffetleri helal bilmezler.
Bu ayet-i kerime açıkça
şunu göstermektedir ki; küfürden sonra haksız yere can öldürmekten daha büyük bir
günah yoktur. Ondan sonra da zina gelir. İşte bundan dolayı muhsan olan kimse
hakkında zina haddi olarak (recm edilerek) öldürülmek, yahutta muhsan olmayan
kimse için de celde (sopa) cezasının en ileri derecesi (yüz celde) sabit
olmuştur.
"Kim bunları
işlerse ceza(ları) ile karşılaşır. Kıyamet gününde onun azabı kat kat
verilir" buyruğunda yer alan; "kat kat verilir" ile
"Ebediyyen ... kalır" fiillerini Nafi', İbn Amir, Hamza ve el-Kisai
cezm ile okumuşlardır. İbn Kesir "kat kat verilir" fiilini (...)
şeklinde ayn harfini şeddeli ve elif'siz okumuştur. Bu fiil ile birlikte;
"Ebediyyen kalır" fiilini de cezm ile okumuştur. Talha b. Süleyman
ise "nun" harfini ötreli, "ayn" harfini şeddeli ve esreli
olmak üzere; "Kat kat veririz" diye okumuştur. Buna karşılık Cazab)
kelimesini de; (...) şeklinde nasb ile "Ebediyyen kalır" fiilini de
cezm ile okumuştur. Bu aynı zamanda Ebu Ca'fer ve Şeybe'nin de kıraatidir.
Ebu Bekr'in rivayetine
göre Asım; (...) şeklinde her iki fiili de (ilki) isti'naf ve diğeri atıf olmak
üzere ref' ile okumuştur. Talha b. Süleyman ise kafire hitab anlamını verecek
şekilde; "Ebediyyen kalırsın" diye okumuştur. Ebu Amr'dan ise;
"Ebediyyen bırakılır" anlamında "ya" harfini ötreli,
"lam" harfini de üstün olarak okumuştur. Ebu Ali der ki: Bu, rivayet
cihetinden bir yanlışlıktır.
"kat kat
verilir" fiilinin cezm ile gelmesi şartın cevabı olan
"Karşılaşır" fiilinden bedel oluşundan dolayıdır. Sibeveyh dedi ki:
Azabın kat kat verilmesi ceza ile karşı karşıya kalmakla aynı şeydir. Şair dedi
ki: "Ne zaman gelir de yurdumuzda misafirimiz olursan, Çok miktarda odun
ve alevalev yanan ateş bulursun."
Bir başka şair de şöyle
demektedir: "Boynumda Allah adına yemin olsun ki; sen mutlaka bey'at
edeceksin, Ya zorla alınırsın yahutta sen isteyerek gelirsin."
Bu fiilin ref' ile
okunması hususunda da iki görüş vardır: Birinci görüşe göre, kendisinden önceki
ifadeler ile ilişkisini koparmaktır. Diğerine göre ise manaya hamlederek merfu
okumaktır. Sanki bir kimse: Peki ceza ile karşılaşmak ne demektir? diye sormuş
da, ona: O kimseye azab kat kat verilecektir, denilmiş gibi olur.
"Hor ve hakir bir
halde" buyruğu da zelil, aşağılanmış, uzaklaştırılmış ve kovulmuş bir
halde ... demektir.
AYET’İN DEVAMI İÇİN: