ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NUR

58

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ مِن قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُم مِّنَ الظَّهِيرَةِ

وَمِن بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاء ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَّكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ طَوَّافُونَ عَلَيْكُم بَعْضُكُمْ عَلَى بَعْضٍ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

 

58. Ey iman edenler! Sağ ellerinizin sahip olduğu kimseler ve sizden baliğ olmayanlarınız, sizden üç defa izin istesinler. Sabah namazından önce, öğle vaktinde elbisesiz olabileceğiniz vakit ve yatsı namazından sonra ... Bunlar sizin elbisesiz olabileceğiniz üç vakittir. Bu üç vakitten sonra size de bir vebal yoktur, onlara da. Onlar da yanınıza girip çıkarlar, herbiriniz de diğerinin yanına girip çıkar. Allah ayetleri size böyle açıklar. Allah çok iyi bilendir, Hakim'dir.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:

 

1- Bu Ayet-i kerime ile izin istemeye Dair Bundan Önceki 27. Ayet Arasındaki ilgi:

2- izin istemeleri istenen Kimseler:

3- üç Defa izin istemek:

4- Yüce Allah'ın Kullarına Edeb Öğretmesi:

5- İzin Alacak Kimseler ve İzin Alacakları Vakitler:

6- İzinsiz Girilebilecek Vakitler:

7- Yatsı Namazı ve AdlandırıIması:

8- Yatsı Namazını Cemaatle Kılmanın Fazileti:

 

1- Bu Ayet-i kerime ile izin istemeye Dair Bundan Önceki 27. Ayet Arasındaki ilgi:

 

 

İlim adamları derler ki: Bu ayet-i kerime hasstır, bundan önceki ayet-i kerime ise umumidir. Zira Yüce Allah orada: ''Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere izin alıp o ev halkına selam vermeden girmeyin" (enNur, 27) diye buyurmaktadır. Daha sonra Yüce Allah burada hitabı tahsis ederek, şöyle buyurmaktadır: "Sağ ellerinizin sahip olduğu kimseler ... sizden üç defa izin istesinler." Bu ayet-i kerime ile özellikle izin isteyen bazı kimseleri söz konusu etmektedir. Aynı şekilde birinci ayet-i kerimede zaman itibariyle bütün zamanları umumi olarak kapsamaktadır. Bu ayet-i kerimede ise bir takım vakitler özellikle söz konusu edilmiştir. Bu vakitler içerisinde ister köle, ister cariye, ister çirkin, ister güzel görünümlü olsun ancak izin istedikten sonra girebilecektir.

 

Mukatil dedi ki: Ayet-i kerime Mersed kızı Esma hakkında nazil olmuştur.

Onun bulunduğu yere yaşlıca olan kölesi girmişti. Rasülullah (s.a.v.)a bundan şikayetçi olunca, bu ayet-i kerime nazil oldu. Ayetin iniş sebebinin Mudlic'in, Ömer (r.a)ın yanına girmesi olduğu da söylenmiştir ki, ileride gelecektir.

 

2- izin istemeleri istenen Kimseler:

 

Yüce Allah'ın: "Sizden üç defa izin istesinler" buyruğu ile kimlerin kastedildiği hususunda ilim adamlarının altı ayrı görüşü vardır:

 

1. Ayet-i kerime neshedilmiştir. Bu görüş İbnu'l-Müseyyeb ve İbn Cübeyr'e aittir.

2. İzin isteme menduptur, ancak vacib değildir. Bu görüş, Ebu Kılabe'ye aittir. O: Onların iyilikleri açısından bu emir kendilerine verilmiştir, demektedir.

3. Bundan kasıt kadınlardır. Bu görüş de Ebu Abdu'r-Rahman es-Sülemi'nin görüşüdür.

4. İbn Ömer: Bu ayet-i kerime kadınlar hakkında değil de erkekler hakkındadır, demiştir. Bu da dördüncü görüştür.

5. Bu önceleri vacib idi. Zira ne kilitleri, ne de kapıları vardı. Eğer aynı durum söz konusu olursa, yine vacib olan izin isteme hükmü söz konusu olur. Bu açıklamayı da el-Mehdevi, İbn Abbas'tan nakletmektedir.

 

6. Bu ayet-i kerime muhkemdir, farzdır, sabittir. Erkekler hakkında da, kadınlar hakkındada.

 

İlim ehlinin çoğunluğu bu görüştedir. el-Kasım, Cabir b. Zeyd ve eş-Şa'bi de bunlar arasındadır. En zayıf görüş ise es-Sülemi'nin görüşüdür. Zira; "(...) ... ler" Arap dilinde kadınlar için kullanılmaz. Kadınlar için bunun yerine; (...) kullanılır. Kıyas ve re'y sahipleri İbn Ömer'in görüşünü güzel kabul etmektedirler.

 

Çünkü; (...); Arap dilinde erkekler hakkında kullanılır. Her ne kadar kadınlar da onlarla birlikte buyruğun kapsamına girebiliyor ise de bu bir delil ile olabilir. İfade ise zahiri üzere kabul edilir. Şu kadar var ki bu görüşün isnadında Leys b. Ebi Süleym vardır.

 

İbn Abbas'ın görüşüne gelince, bunu Ebu Davud, Ubeydullah b. Ebi Yezid'den rivayet etmektedir. Buna göre Ubeydullah, İbn Abbas'ı şöyle derken dinlemiş: Bir ayet var ki insanların çoğu onun gereğini emretmemektedirler. Bu izin isteme ayetidir. Ben şu cariyeme dahi emrediyorum, o da yanıma girmek için izin ister. Ebu Davud dedi ki: Ata bunu bu şekilde İbn Abbas'tan "onu(n gereğini) emreder" lafzı ile rivayet etmiştir.

 

İkrime'nin rivayetine göre Iraklılardan bir grub: Ey İbn Abbas dediler. Bize izin alma emri verilen fakat kimsenin kendisi ile amel etmediği şu ayeti kerime hakkındaki görüşün nedir? Aziz ve celil olan Allah'ın: "Ey iman edenler! Sağ ellerinizin sahip olduğu kimseler ve sizden baliğ olmayanlarınız, sizden üç defa izin istesinler. Sabah namazından önce, öğle vaktinde elbisesiz olabileceğiniz vakit ve yatsı namazından sonra. Bunlar sizin elbisesiz olabileceğiniz üç vakittir. Bu üç vakitten sonra size de bir vebal yoktur, onlara da. Onlar da yanınıza girip, çıkarlar ... " diye buyurmaktadır. Ebu Davud dedi ki: el-Ka'nebi buyruğu; "Allah çok iyi bilendir, Hakim'dir" buyruğuna kadar okudu. İbn Abbas dedi ki: "Şüphesiz Allah Halim'dir, mü'minlere karşı çok merhametlidir ve O, ayıp hallerin görülmemesini (setri) sever. İnsanların evlerinin ne perdeleri, ne de başkalarına karşı örten örtüleri vardı. Bazen hizmetçi ya da çocuk, yahut kişinin himayesindeki yetim bir kız, adamın yanına o ailesi üzerinde iken girebiliyordu. Allah onlara bu elbisesiz olunabilecek vakitlerde izin istemelerini emretti. Yüce Allah böylelikle onlara bu gibi hallerinin, başkalarının görmesine karşı korunmasını ve hayrı getirdi. Ondan sonra da bununla (gereğince) amel eden kimseyi görmedim. ''

 

Derim ki: Bu güzel bir metindir. Said'in ve İbn Cübeyr'in görüşlerini reddetmektedir. Çünkü burada ayetin nesh olduğuna dair bir delil bulunmamaktadır. Ancak bu ayetin indiği zaman belli bir hal vardı, sonradan bu hal ortadan kalktı. Eğer benzeri hal tekrar görülecek olursa, hükmü aynen bakidir. Hatta hükmü bugün için çöllerde, sahralarda ve benzeri yerlerde müslümanların meskenlerinin bir çoğu hakkında sabittir. Veki', Süfyan'dan, o Musa b. Ebi Aişe'den, onun da eş-Şa'bi'den rivayetine göre Yüce Allah'ın: "Ey iman edenler! Sağ ellerinizin sahip olduğu kimseler ... Sizden üç defa izin istesinler" ayeti hakkında eş-Şa'bi; Mensuh değildir, demiştir. Ben de:

 

Ama insanlar gereğince amel etmiyorlar, deyince: Buna karşı Allah'ın yardımını taleb ederiz, dedi.

 

3- üç Defa izin istemek:

 

Kimi ilim adamı şöyle demektedir: üç defa izin istemek Yüce Allah'ın: "Ey iman edenler! Sağ ellerinizin sahip olduğu kimseler ve sizden baliğ olmayanlarınız sizden üç defa izin istesinler" buyruğundan alınmıştır. Bu ilim adamı der ki: Bu buyrukla Yüce Allah, üç defa izin istemeyi kastetmiştir. Bu buyruk Kur'an-ı Kerim'de kölelerle, çocuklar hakkında varid olmuştur. Rasulullah (s.a.v.)ın sünneti ise herkes hakkında umumidir.

 

İbn Abdi'l-Berr der ki: Bu ilim adamının bu kabilden söylediklerinin her ne kadar açıklanabilir bir tarafı varsa da kendisinin istidlal ettiği şekilde bu ayetin tefsirinde ilim adamlarının yaptıkları açıklamalar arasında bilinen böyle bir görüş yoktur. İlim adamlarının çoğunluğunun "üç defa" buyruğu hakkında söylediklerinden kasıt, üç vakitte izin alsınlar şeklinde olduğudur. Bu görüşlerinin doğruluğuna da bu ayet-i kerimede Yüce Allah'ın bu üç vakti zikrederek: "Sabah namazından önce, öğle vaktinde elbisesiz olabileceğiniz vakit ve yatsı namazından sonra" buyruğu delil teşkil etmektedir.

 

4- Yüce Allah'ın Kullarına Edeb Öğretmesi:

 

Yüce Allah, bu ayet-i kerime ile kullarını edeblendirmekte ve kölelerin onların giriş çıkışlarına aldırılmadığı için- ve henüz ergenleşmemiş olmakla birlikte açılmanın ve benzeri hallerin ne demek olduğunu kavrayacak yaştaki çocukların sözü edilen bu üç vakitte yakınlarının odalarına girecekleri zamanda izin almalarını isteyerek edeblendirmektedir. Bu üç vakitlerde insanlar adeten açılırlar ve elbisesiz bulunurlar. Fecirden önceki zaman, uykunun bittiği vakittir. Artık uyku elbiseleri çıkartılır, gündüz elbiseleri giyilir. Öğle sıcağında istirahate çekilme zamanı da, aynı şekilde elbiselerin çıkartılacağı bir vakittir. Çünkü bu vakitte gündüzün ışığı parlak, harareti şiddetlidir. Yatsı namazından sonrası da uyumak için elbiselerin çıkarılacağı vakittir. İşte bu üç vakitte insanlar çoğunlukla açık bulunabilirler.

 

Rivayete göre Resulullah (s.a.v.) ensardan Müdlic diye anılan bir köleyi Ömer b. el-Hattab'a onu çağırmak üzere öğle vakti göndermişti. Uyumakta olduğunu ve üzerinde kapıyı kapatmış olduğunu gördü. Köle kapıyı çaldı, ona seslenip içeri girdi. Ömer (r.a) uyanınca oturdu ve avreti kısmen açılınca şöyle dedi: Yüce Allah'ın oğullarımıza, kadınlarımıza, hizmetçilerimize bu saatlerde izin almadan girmelerini yasaklamış olmasını ne kadar da arzu ederdim. Daha sonra Resulullah (s.a.v.)ın huzuruna vardığında bu ayet-i kerimenin inmiş olduğunu gördü. Yüce Allah'a şükür olmak üzere secdeye kapandı.

 

Halbuki bu ayet-i kerime Mekki'dir.

 

5- İzin Alacak Kimseler ve İzin Alacakları Vakitler:

 

Yüce Allah'ın: "Ve sizden baliğ olmayanlarınız" buyruğu, sizden hür olup da henüz ergenlik çağına gelmemiş olanlar kastedilmektir. Bu açıklamayı Mücahid yapmıştır. Nakledildiğine göre İsmail b. İshak şöyle dermiş: Sağ ellerinizin sahip olduğu kimseler arasından henüz ergenlik yaşına gelmemiş olanlar sizden izin istesinler. Buna göre ifade de takdim ve te'hir vardır. Ayet-i kerime de cariyeler hakkındadır.

 

Cumhur "el-hulum (baliğ olmak)" kelimesini "lam" harfi ötreli okumuştur. el-Hasen b. Ebi'l-Hasen ise bunu sakin olarak (el-hulm şeklinde) okumuştur. Buna sebeb ise ötrenin telaffuzunun ağırlığıdır. Ebu Amr da bu okuyuşu güzel bulurdu.

 

"Üç defa" kelimesi zarf olarak nasb edilmiştir. Çünkü onlara üç defa izin istemeleri emredilmemiştir, onlara üç durumda izin istemeleri emredilmiştir. "üç" lafzındaki zarf oluşu "sabah namazından önce, öğle vaktinde elbisesiz olabileceğiniz vakit ve yatsı namazından sonra" buyruğu açıklamaktadır. Bunun manası daha önceden geçmiş bulunmaktadır, yoksa her seferinde üç defa izin istemek vacib değildir.

 

"Bunlar sizin elbisesiz olabileceğiniz üç vakittir" buyruğunu yedi kıraat imamının çoğunluğu "üç" anlamındaki kelimeyi ref' ile okumuşlardır. Ancak Hamza, el-Kisai ve Asım'dan Ebu Bekir Yüce Allah'ın; "üç defa" buyruğundaki zarftan bedel olmak üzere nasb ile okumuştur. Ebu Hatim der ki: Burada nasb ile okuyuş zayıf ve merduttur. el-Ferra ise: Merfu' okuyuşu daha çok severim demiş ve şöyle devam etmiştir: Merfu' okuyuşu tercih edişimin sebebi şudur: Burada mana bu üç hal elbisesiz olabileceğiniz üç vakittir, şeklindedir.

 

el-Kisai'ye göre ise merfu' olması mübteda olduğu içindir. Ona göre haber sonraki ifadelerdir. O buyruğun aid olduğu görüşünü (daha önce geçen "üç defa" ile ilgili olduğunu) kabul etmeyerek açıktan açığa bunun mübteda olduğunu ifade etmiş ve şöyle demiştir. "Avretler" kelimesi kişinin avretinin açık olabileceği zaman demektir. Ancak o burada "üç" kelimesini nasb ile okumuştur.

 

Nasb hakkında da iki görüş vardır: Birincisine göre bu daha önce geçen "üç defa" buyruğu ile alakalıdır. el-ferra'nın bunu uzak bir ihtimal görmesinin sebebi de budur.

 

ez-Zeccac ise şöyle demektedir: Yani; "Elbisesiz olabileceğiniz üç vakitte sizden izin istesinler" anlamında olup burada muzaf hazfedilmiş, muzafun-ileyh de onun yerine geçirilmiştir.

 

"Elbisesiz olunacak vakitler" kelimesi, (...) in çoğuludur. Bu türden kelimelerin sahih olanları (illetli harfi bulunmayanları) çoğulu "fe'alat" şeklinde -ayn harfi üstün olarak- gelir. "Çanak, çanaklar" ve benzerlerinde olduğu gibi. İlletli olan kelimelerde ise ayn (kelimenin mücerred halinin ikinci harfi) i sakin kullanırlar. "Yumurta, yumurtalar" gibi. Çünkü ikinci harf (olan "ya")in üstün olarak okunması illetli olduğundan dolayı söz konusu değildir. Şairin şu beyitinde üstün okumak ise istisnaidir: "O yumurtalar sahibi, gider ve gelir, Omuzları sıvazlarken o şefkatlidir, dolaşır durur."

 

6- İzinsiz Girilebilecek Vakitler:

 

"Bu üç vakitten sonra size de bir vebal yoktur, onlara da." Yani sizler üstünüz, başınız açık bulunsa dahi, izin almadan bulunduğunuz yere girebilirler.

 

"Girip, çıkarlar" buyruğu "onlar girip çıkarlar" anlamındadır. elferra der ki: Bu konuşma esnasında: Onlar sizin hizmetçilerinizdir, yanınıza girip çıkarlar, demek gibidir. Bu kelimenin nasb ile okunmasını el-ferra caiz kabul etmektedir. Çünkü bu kelime nekredir. Buna karşılık "üzerinize" lafzındaki zamir ise marife dir. Basralılar ise "üzerinize" ve "birbirinize"ki iki zamirden -amillerin farklılığı dolayısıyla- hal olmasını caiz kabul etmemektedirler. Çünkü "aklı başında iki kişi olan Zeyd'e uğradım ve Amr'ın yanında konakladım" anlamında olmak üzere ve "aklı başında iki kişi" anlamındaki kelime Zeyd ile Amr'ın sıfatı olmak üzere; (...) demek uygun değildir. Buna göre "onlar da yanınıza girip çıkarlar" buyruğu onlar yanınıza girip çıkarlar, siz de onların yanına girip çıkarsınız, anlamındadır. Peygamber efendimizin kedi hakkındaki: "O sizin üzerinize girip çıkanlardandır" hadisinde bu lafız geçmektedir.

 

Yüce Allah bu buyrukta açık bulunabileceğimiz üç vakitte izinsiz girmelerini yasaklamış bulunmaktadır. Çünkü "avret" kelimesi aslında karşısında engel bulunmayan herşey demektir. Yüce Allah'ın: "Gerçekten evlerimiz avrettir (korumasızdır)" (el-Ahzab, 13) buyruğunda da bu lafız kullanılmıştır ki, oraya girmek kolaydır, anlamındadır. Yüce Allah izin istemeyi gerektiren sebebi de açıklamaktadır ki, bu da açık olunabilecek halde kişinin ailesiyle başbaşa olması halidir. Buna göre, bu emrin yerine getirilmesi kaçınılmaz bir hal almakta ve bu buyruğun neshi imkansız olmaktadır.

 

Daha sonra Yüce Allah şu buyruğu ile (diğer vakitlerde) izin istememenin vebalini kaldırmaktadır: "Bu üç vakitten sonra size de vebal yoktur, onlara da. Onlar da yanınıza girip çıkarlar, herbiriniz de diğerinin yanına girip çıkar." Yani kiminiz, kiminizin yanına girip çıkar.

 

"Allah, ayetleri size böyle açıklar" buyruğundaki; "Böylece" lafzındaki "kef" harfi nasb konumundadır. Yani Yüce Allah, kendisine nasıl ibadet edileceğine delalet eden ayetleri sizlere bu gibi hususları açıkça beyan ettiği gibi, beyan etmektedir.

 

"Allah, çok iyi bilendir, Hakim'dir" buyruğuna dair açıklamalar da daha önceden (el-Bakara, 32. ayet, 3. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

7- Yatsı Namazı ve AdlandırıIması:

 

Yüce Allah: "Yatsı namazından sonra" buyruğunda "salatu'l-işa'''den kasıt, el-ateme (gecenin kararma vakti) namazıdır. Müslim'in, Sahih'inde Abdullah b. Ömer (r.a)ın şöyle dediği kaydedilmektedir: Resulullah (s.a.v.)ı şöyle buyururken dinledim: "Sakın Bedevi Araplar, namazınızın adı hususunda size galip gelmesinler. Şunu biliniz ki bunun adı "el-işa'''dır. Onlar ise (bu vakitte) develeri sebebiyle karanlıkta bulunurlar." Diğer rivayette de şöyle denilmektedir: "(Bu vaktin adı) Allah'ın Kitabında işadır. Onlar (Bedevi Araplar) develeri bu karanlık vakitte sağarlar. ''

 

Buhari'de de, Ebu Berze'den şöyle dediği kaydedilmektedir: Peygamber (s.a.v.)'in işa' (yatsı namazını)yı te'hir ettiği olurdu.

 

Enes de der ki: Peygamber (s.a.v.) yatsı (işa') namazını geciktirdi.

Bu ilk işa'ya delalet etmektedir. Sahih'te de: O namazı kıldı, yani ikindi namazını iki işa' vakti olan akşam ile yatsı arasında kıldı.

 

Muvatta'da ve başkalarında şöyle denilmektedir: Eğer onlar ateme (yatsı) namazı ile sabah namazında neler olduğunu bilselerdi, emekleyerek dahi olsa bu namazlara gelirlerdi.

 

Müslim'in, Sahih'inde de Cabir b. Semura'dan şöyle dediği kaydedilmektedir: Resulullah (s.a.v.) namazları sizin namazınıza yakın bir şekilde kılardı. Ancak yatsı namazını (el-ateme) sizin bu vakiti kıldığınızdan bir parça daha sonra kılardı ve o namazı hafifletirdi.

 

Ebu Bekr İbnu'l-Arabi der ki: Bu haberler birbirleriyle tearuz (çatışma) halindedir. Tarih itibariyle bunların hangisinin önce, hangisinin sonra olduğu bilinmemektedir. Peygamber (s.a.v.)ın akşam namazına işa' demeyi, işa' (yatsı) namazına da ateme demeyi yasakladığı sabittir. Ashab'ın -diğerleri bir tarafa- görüşlerinden bunu reddeden bir görüş bulunmamaktadır. İbn Ömer de şöyle derdi: Ateme namazı diyen günahkar olur. İbnu'l-Kasım dedi ki: Malik dedi ki: Yüce Allah'ın: "Yatsı (el-İşa') namazından sonra" buyruğunda Yüce Allah bu namaza işa' adını vermektedir. Peygamber (s.a.v.) da bu namaza Yüce Allah'ın verdiği ismin verilerek anılmasını güzel görmüştür. Kişi bunu aile halkına ve çocuklarına öğretmelidir. (Yatsı namazı kastedilerek) ateme, ancak bunu (işa'yı) anlamayan kimseye hitab ederken kullanılabilir. Hassan b. Sabit şöyle demiştir: "Hala orada teselli eden olurdu, Oranın meraları arasında develer ve koyunlar, Sen bırak bunu ama söyle bana, yatsı vakti gittikten sonra, Uykumu kaçıran bir hayale karşı kim bana yardım edebilir?"

 

Şöyle de açıklanmıştır: Buradaki yasak yatsı namazına "ateme" adını veren Bedevi Araplara uymayı yasaklamayı ihtiva eder. Bunun sebebi de Yüce Allah'ın bu namaza Kitab-ı Kerım'inde vermiş olduğu ismin terkedilmemesidir. Çünkü o: "Yatsı (el-işa') namazından sonra" diye buyurmaktadır. Sanki bu buyruklardaki yasaklama, evla olanı gösteren bir nehiy mahiyetindedir, yoksa haramlık ifade eden bir nehy değildir; yatsı namazına "el-ateme" adını vermenin caiz olmayacağı anlamında değildir. Nitekim Peygamber (s.a.v.)ın bu namaza "el-ateme" adını verdiğinin de sabit olduğu görülmektedir. Ebu Bekir ve Ömer (r.a) da bu namaza, bu ismin verilmesini mübah görmüşlerdir.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Bunun yasaklanış sebebi, bu şekildeki şerefli ve dini bir ibadete dünyevı bir işin adı olan o ismin kullanılışından insanları uzaklaştırmaktır. Bu ise Bedevi Arapların o vakitte "el-ateme" adını verdikleri süt sağma işidir. Peygamber (s.a.v.)ın: "Çünkü develerin sağılması o akşam vaktinde olur" ifadesi buna tanıklık etmektedir.

 

8- Yatsı Namazını Cemaatle Kılmanın Fazileti:

 

İbn Mace, Sünen'inde şu rivayeti zikretmektedir: Bize Osman b. Ebi Şeybe anlattı: Bize İsmail b. Ayyaş, Umare b. Gaziyye'den anlattı: Umare, Enes b. Malik'ten, onun Ömer b. el-Hattab'dan rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyururmuş: "Kim, kırk gece yatsı namazının ilk rek'atini kaçırmadan cemaatle kılacak olursa, bu sebeb dolayısıyla Yüce Allah, onun için cehennem ateşinden azadlık yazar.''

 

Müslim'in, Sahih'indeki rivayete göre Osman b. Affan (r.a) şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Kim yatsı namazını cemaatle kılacak olursa, gecenin yarısını namaz kılmış gibi olur. Kim de sabah namazını cemaatle birlikte kılarsa, o da gecenin tamamını namazla geçirmiş gibi olur. ''

 

Darakutni de Sünen'inde şu rivayeti kaydetmektedir: Sübey' ya da Tubey', Ka'b'dan dedi ki: Kim güzelce abdest alır, son işa'yı (yatsıyı) kılar, ondan sonra da dört rek'at kılıp bunların rüku' ve sucudlarını mükemmel yapar, bu rek'atlerde neler okuduğunu (manasını) bilirse, bunlar onun için Kadir gecesi seviyesinde olur.(Darakatni, III, 194)

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nur 59

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR