NUR 48 / 50 |
وَإِذَا
دُعُوا
إِلَى
اللَّهِ
وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ
بَيْنَهُمْ
إِذَا
فَرِيقٌ مِّنْهُم
مُّعْرِضُونَ
{48} وَإِن يَكُن
لَّهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا
إِلَيْهِ
مُذْعِنِينَ
{49} أَفِي
قُلُوبِهِم
مَّرَضٌ
أَمِ ارْتَابُوا
أَمْ
يَخَافُونَ أَن
يَحِيفَ
اللَّهُ
عَلَيْهِمْ
وَرَسُولُهُ
بَلْ
أُوْلَئِكَ
هُمُ
الظَّالِمُونَ
{50} |
48.
Aralarında hükmetmek için onlar Allah'a ve Resulüne çağırıldıklarında, onlardan
bir kısmı yüz çevirir.
49. Eğer
hak kendilerinin ise ona sürat ve itaatle gelirler.
50. Acaba
kalblerinde hastalık mı vardır bunların? Yoksa şüpheye mi düştüler? Yahut Allah
ve Rasulü kendilerine haksızlık eder diye mi korkarlar? Hayır, onlar
zulmedenlerin ta kendileridir.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:
1- Ayetlerin Nüzul Sebebi:
2- Allah ve Rasulü Hükmü Karşısında
Münafıkların Tavırları:
3- Zımmilerin, Müslümanlarla ve Kendi
Aralarındaki Anlaşmazlıklarda Hüküm Vermek Yetkisi Kime Aittir?
4- Allah ve Resulünün Hükmüne Daveti
Kabulün Gereği:
1- Ayetlerin Nüzul
Sebebi:
"Aralarında
hükmetmek için onlar Allah'a ve Resulüne çağırıldıklarında ... " buyruğu
ile ilgili olarak Taberi: ve başkaları şöyle demişlerdir: Adı Bişr olan
münafıklardan biri ile yahudilerden bir adam arasınde bir arazi hakkında
anlaşmazlık vardı. Yahudi Resulullah (s.a.v.) huzurunda mahkemeleşmeye, onun
hükmüne başvurmaya çağırdı onu. Münafık haksız idi, o bunu kabul etmeyerek:
Muhammed bize haksızlık yapar. Bunun yerine biz Ka'b b. el-Eşref'in hakemliğine
başvuralım, dedi. Bu ayet onun hakkında nazil oldu.
Bir görüşe göre de
ayet-i kerime, ümeyve oğullarına mensub el-Muğıre b. Vail hakkında inmiştir.
Muğire ile Ali b. Ebi Talib (r.a) arasında bir su ve bir arazi ile ilgili
anlaşmazlık konusu vardı. Mugirc. Ali il, Rasülullah (s.a.v.)ın huzurunda
mahkemeleşmeyi kabul etmeyerek: O, bana buğzeder deyince, ayet-i kerıme nazil
oldu. Bunu da el-Maverdı nakletmektedir. el-Maverdı der ki: Burada (tekil
olarak): "Hükmetmek için" diye buyurulup "hükmetmeleri
için" denilmemesi Rasülullah (s.a.v.)ın kastedilmiş olması dolayısıyladır.
Yüce Allah'ın anılarak buyruğa başlanması ise, Allah'ı ta'zim ve söz başlangıcı
içindir.
2- Allah ve Rasulü
Hükmü Karşısında Münafıkların Tavırları:
"Eğer hak
kendilerinin ise ona sürat ve itaatle gelirler." Ona itaat eder boyun
eğerler. Çünkü Muhammed (s.a.v.)ın hak ile hükmedeceğini bilirler.
"Filan kişi filanın
hükmüne itaat (iz'an) etti, eder" denilir. en-Nekkaş da bu kelimenin boyun
eğmek anlamında olduğunu söylemiştir. Mücahid, hızlıca gelmek diye açıklamıştır.
el-Ahfeş ve İbnu'l-Arabi de kabul ve ikrar etmek, diye açıklamışlardır.
"Acaba kalblerinde
hastalık" şüphe ve tereddüt "mı vardır bunların? Yoksa şüpheye mi
düştüler?" Yoksa Muhammed (s.a.v.)ın peygamberliği ve adaleti hususunda
onlarda bir şüphe mi meydana geldi? "Yahut Allah ve Resulü" vereceği
hükümde haksızlık ederek, zulme saparak "kendilerine haksızlık eder diye
mi korkarlar?" Burada buyruğun soru lafzıyla gelmesi, azarlama üslUbunun
daha ağır, yermenin daha ileri derecede oluşundan dolayıdır. Cerir'in överken
kullandığı ifadeler de böyledir: "Sizler bineklerin sırtına binenlerin en
hayırlıları, Ve bütün insanlar arasında el ayaları en ıslak (en cömert
ihsanlarda bulunan) kimseler değil misiniz?"
"Hayır onlar
zulmedenlerin" inatçı kafirlerin "ta kendileridir." Çünkü Yüce
Allah'ın hükmünden yüz çeviriyorlar.
3- Zımmilerin,
Müslümanlarla ve Kendi Aralarındaki Anlaşmazlıklarda Hüküm Vermek Yetkisi Kime
Aittir?
Eğer verilecek hüküm
antlaşmalı ile müslüman arasında ise yargı yetkisi müslümanlara aittir, zimmet
ehlinin bu konuda herhangi bir hakları yoktur. Şayet anlaşmazlık konusu iki
zımmi arasında ise bu hususta yetki onlarındır. Şayet taraflar İslam'ın
hakimine başvuracak olurlarsa, o dilediği takdirde hüküm verir, dilediği
takdirde onlardan yüz çevirir. el-Maide Süresi'nde (42. ayet, 2. başlıkta)
geçtiği gibi.
4- Allah ve Resulünün
Hükmüne Daveti Kabulün Gereği:
Bu ayet-i kerime Allah
ve Rasülünün hükmüne çağıranın, çağrısını kabul etmenin farz olduğuna delil
teşkil etmektedir. Çünkü Yüce Allah, kendisi ile hasmı arasında hüküm vermek
üzere Allah Rasülüne çağırılan (ve bunu kabul etmeyen) kimseyi en çirkin
ifadelerle yermiş ve: "Acaba kalblerinde hastalık mı vardır
bunların?" diye buyurmuştur.
İbn Huveyzimendad der
ki: Hakimin meclisine çağırılan herkesin bu çağrıyı -hakimin fasık olduğunu
bilmediği sürece, yahut ta davacı ile davalı arasında bir düşmanlık olduğunu
bilmediği sürece- bu çağrıyı kabul etmesi farzdır.
ez-Zehravi senedini kaydederek
el-Hasen b. Ebi'l-Hasen'in rivayetine göre Rasülullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: "Her kimin has mı kendisini müslüman hakimlerden bir hakime
çağırdığı halde bunu kabul etmeyecek olursa, o kimse zalimdir ve onun hiçbir
hakkı yoktur." Bunu el-Maverdi de zikretmiş bulunmaktadır.
İbnu'l-Arabi dedi ki:
Bu, batıl bir hadistir. "O zalim bir kimsedir" sözü ise doğru bir
sözdür. "Onun hiçbir hakkı yoktur" ifadesi ise sahih olamaz. Bununla
o kimse hak üzere olamaz, demek istemiş olabilir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN