ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MU’MİNUN

42

/

44

ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قُرُوناً آخَرِينَ {42}

مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ {43}

 

 ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَا كُلَّ مَا جَاء أُمَّةً رَّسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُم بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْداً لِّقَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ {44}

 

42. Sonra onların ardından başka nesiller var ettik.

43. Her ümmet ne ecelini öne getirebilir, ne de kendileri geriye kalabilirler.

44. Sonra peygamberlerimizi birbiri ardınca gönderdik. Herbir ümmete peygamberleri geldikçe, onu yalanladılar. Biz de onları birbirinin arkasına kattık ve onları ibretli hikayeler kıldık. İman etmeyen bir kavim artık uzak dursun.

 

"Sonra onların ardından" bu sözü edilenlerin helak edilmelerinden sonra "başka nesiller" başka ümmetler "var ettik."

 

İbn Abbas dedi ki: Bununla İsrailoğulları kastedilmektedir. İfadede hazfedilmiş sözler de vardır: Onlar peygamberlerini yalanladılar, bu sebebten Biz de onları helak ettik.

 

"Her ümmet ne ecelini öne getirebilir ... " buyruğundaki; (...) sıladır (fazladan gelmiş bir çeşit bağlaçtır). Yani hiçbir ümmet kendisi için tesbit edilmiş vaktin önüne de geçmez, sonrasına da kalamaz. Bu da Yüce Allah'ın şu buyruğunu andırmaktadır: "Her ümmetin bir eceli vardır. O ecellerigelince ne bir an geri bırakabilirler, ne de ileri alabilirler. "(el-A'raf, 34)

 

"Birbiri ardınca" ifadesi de korkutarak ve teşvik ederek biri diğerinin izinden, biri diğerinin arkasından kesintisiz olarak geldiler ... demektir. el-Esmai der ki: (...): Ardı arkasına mektuplarımı ona gönderdim, demektir. Şu kadar var ki, bunların ikisi arasında kısa bir süre geçer.

 

Başkası ise şöyle demektedir: "Müvatere" arada mühlet olmaksızın ardı arkasına gitmek demektir.

 

İbn Kesir ve Ebu Amr bu kelimeyi "ra" harfi üstün kılınarak, tenvinle okunmuş bir mastar suretinde; (...) diye okumuşlardır. Bu da: (...): Hamdolsun ve şükrolsun, demeye benzer. Bu takdirde tenvinin yerine getirilmiş olan bu elif üzerine vakıf yapılır. Bununla birlikte bu kelimenin "Ca'fer" gibi dört harflilere katılmış bir kelime olması da mümkündür. O zaman; (...): Bir çeşit çöl ağaçcığı ile (...): İnce yapraklı bir çeşit sandal ağacı funda, kelimelerine benzer. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: "O, fundalar ile koyun sarmaşığı arasında gidip geliyor."

 

Bu şekilde vakıf yapılacak olursa imale de caiz olur. Ancak bu durumda mülhak elif üzerine vakfı niyet ederek vakıf yapmalıdır. Verş iki lafız arasında okumuştur, "Sarhoşlar, kızgınlar" kelimeleri gibi. Bu; (...): Çeşitli kimseler, şeyler, esirler, kelimeleri gibi çoğul isimdir. Aslı da "müvatere ve tevatür"den gelen; (i)n şeklinde olup "vav", "te"ye kalbedilmiştir. Takva, tüklat, tücah kelimeleri gibi.

 

Bu kelimenin tek anlamına gelen "vitr"den geldiği de söylenmiştir. O zaman anlam: Biz onları tek tek gönderdik, şeklinde olur. en-Nehhas der ki:

 

Buna göre, bu kelimenin ilk "te"si esreli olarak okunabilir ve kelime mastar olarak nasb mahallindedir. Çünkü "sonra ... gönderdik"; (...): Tek tek birini, diğerinin arkasından gönderdik, anlamındadır. Hal konumunda olması da mümkündür, onları birer birer gönderdik demek, olur.

 

"Biz de onları" helak etmek suretiyle "birbirinin arkasına kattık ve onları ibretli hikayeler kıldık." Bu buyruktaki; "İbretli hikayeler" kelimesi; (...) in çoğulu olup, bu da kendisi hakkında konuşulan, anlatılan şey demektir. (...) kelimesinin: (...) in çoğulu olması gibi. Bu da, kendisinden hayrete düşülen, acayip karşılanan şey demektir.

 

el-Ahfeş der ki: Buradaki "Onları ibretli hikayeler kıldık" ifadesi kötü haller için kullanılır, hayırlı haller hakkında böyle denilmez. Nitekim; (...) ifadesi, filan kişi ibret alınacak veya örnek gösterilecek bir duruma düştü, denilir. Nitekim bir başka ayet-i kerimede Yüce Allah (bu lafzı da aynı anlamda kullanarak) şöyle buyurmaktadır: "Biz de onları anlatılan ibretli hikayeler kıldık ve onları darmadağın ettik. "(Sebe', 19)

 

Derim ki: Bazen; (...): Filan kişi güzel bir sözdür (hikayedir), de denilebilir. Ancak güzellikle kayıtlı olması şartı ile böyle kullanılır. İbn Düreyd'in şu beyti de bu kabildendir: "Şüphesiz ki kişi kendisinden sonra bir söz (mevzuu)dır. O halde sen de belleyip anlayan kimseye güzel bir söz (konusu) ol."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Mu’minun 45-48

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR