HAC 37 |
لَن
يَنَالَ اللَّهَ
لُحُومُهَا
وَلَا
دِمَاؤُهَا وَلَكِن
يَنَالُهُ
التَّقْوَى
مِنكُمْ كَذَلِكَ
سَخَّرَهَا
لَكُمْ
لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ
عَلَى مَا
هَدَاكُمْ
وَبَشِّرِ
الْمُحْسِنِينَ |
37. Onların etleri de,
kanları da Allah'a asla ulaşmaz. Fakat sizden O'na takva ulaşır. Bu şekilde O,
onları size musahhar kıldı ki, size hidayet verdiği için tekbir getirip Allah'ı
ta'zim edesiniz. İhsan edenleri müjdele!
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:
1- Allah'a Ulaşan Kurban Etleri
Değildir:
2- Kurbanlıkların Bize Müsahhar
Kılınması İlahi Bir Lütuftur:
3- Hidayete İleten Allah'a Şükür:
4- Kurban Kesenin Kabulü için Dua
Etmesinin Hükmü:
5- ihsan Edenlere Müjdeler Olsun:
1- Allah'a Ulaşan
Kurban Etleri Değildir:
"Onların etleri de,
kanları da Allah'a asla ulaşmaz" buyruğu ile ilgili olarak İbn Abbas şöyle
demektedir: Cahiliye dönemi insanları kestikleri develerin kanlarını Beyt'e sürerlerdi,
müslümanlar da aynı işi yapmak isteyince bu ayet-i kerıme nazil oldu.
Nail olmak (ulaşmak),
Yüce yaratıcı ile alakası olan bir fiil değildir. Bu fiil kabul etmek manasını
mecazi bir yolla anlatmaktadır. O'na asla ulaşmaz demektir. İbn Abbas: O'na
asla yükselmez diye açıklamıştır. İbn İsa da: Allah kurbanların etlerini de
kanlarını da asla kabul etmez, fakat sizden O'na takva ulaşır, diye
açıklamıştır. Yani yalnız kendi rızası istenenleri kabul eder, onları kendisine
yükseltir, bunu işitir (kabul eder), bunun mükafatını verir. "Ameller
ancak niyetler iledir'' hadisi bu manadadır.
"Allah'a asla
ulaşmaz" ile: "Ona ulaşır" fiillerinin her ikisi de
"ya" iledir. Ancak Ya'kub bu iki fiili de "el-luhm; etler"
kelimesini nazar-ı itibara alarak "te" ile okumuştur.
2- Kurbanlıkların Bize
Müsahhar Kılınması İlahi Bir Lütuftur:
"Bu şekilde O,
onları size musahhar kıldı." Şanı Yüce Allah, onları bizim emrimize
vermekle ve onlarda tasarruf etme imkanını sunmakla bize lütufta bulunmuştur.
Halbuki bunlar yapı itibariyle bizden daha iri, organları da bizden daha
güçlüdür. Bunun böyle olması ise, kulun işler zahiren kula göründüğü şekliyle
idare edilmemekte olduğunu, işlerin ancak aziz ve kadir olanın iradesine göre
tedbir edildiğini bilmesi; insanların da O'nun iradesiyle küçük olanın, büyük
olana galip geldiğini, mutlak galibin, kulları üstünde kahhar olan bir ve tek
Allah olduğunu bilmeleri içindir.
3- Hidayete İleten
Allah'a Şükür:
Şanı Yüce Allah, bundan
önceki ayet-i kerımede adının kurbanlıklar üzerinde anılması gereğini dile
getirerek: "Onlar ayakları üzere iken, üzerlerine Allah'ın adını
anın" diye buyurmuştu. Burada "Size hidayet verdiği için tekbir
getirip Allah'ı ta'zim edesiniz" buyruğu ile Allah'ın adını tekbir ederek
yüceltmeyi söz konusu etmektedir. İbn Ömer (r.a) da hediyelik kurbanını
boğazladığı zaman her iki emri yerine getirmek üzere: "Bismillahi vallahu
ekber: Allah'ın adına ve Allah en büyüktür" derdi. Bu onun fıkhının bir
göstergesidir.
Sahih(-i Buhari)de,
Enes'ten şöyle dediği nakledilmektedir: Resulullah (s.a.v.) beyaz ve boynuzlu
iki koç kurban etti. (Enes) dedi ki: Ben onu o iki koçu elleriyle keserken
gördüm. Ayağını yanları üzerine koyup besmele çekip tekbir getirdiğini gördüm.
İlim adamları bu hususta
farklı görüşlere sahiptirler. Ebu Sevr der ki: Besmele çekmek, namazdaki tekbir
gibi olup yerine getirilmelidir. Ancak bütün ilim adamları bunun müstehab
olduğunu kabul etmişlerdir. Şayet Yüce Allah'ın isimlerinden bir başka ismi
zikrederek, bununla da besmele getirmeyi kastetmiş ise bu da caizdir. Sırf
"Allahu ekber" yahut "la ilahe illallah" dese de böyledir.
Bunu İbn Habib söylemiştir. Eğer besmele kastıyla söylemeyecek olursa, bu
sözleri besmelenin yerini tutmaz ve yenilmez. Bu görüş de Şafii ve Muhammed b.
el-Hasen'in görüşüdür. Bizim mezhebimize mensub ilim adamlarının tamamı ve
başkaları kesim esnasında besmele ile birlikte Peygamber (s.a.v.)a salavat
getirmeyi, veya onun adını anmayı mekruh görmüşler ve: Böyle bir durumda
yalnızca Yüce Allah'ın adı anılır demişlerdir. Şafii kesim esnasında Peygamber
(s.a.v.)a salavat getirmeyi caiz görmektedir.
4- Kurban Kesenin
Kabulü için Dua Etmesinin Hükmü:
Cumhur kurban kesen
kimsenin: Allah'ım, benden kabul buyur demesinin caiz olduğu kanaatindedir. Ancak
Ebu Hanife bunu mekruh görmektedir. Oysa Sahih( -i Müslim)'in kaydettiği Aişe
(r.anha) yoluyla gelen rivayet onun aleyhine bir delildir. Bu rivayet te şöyle
denilmektedir: ... Sonra: "Bismillahi, Allah'ım sen Muhammed'den,
Muhammed'in aile halkından ve Muhammed'in ümmetinden kabul buyur" dedi,
sonra da onu kurban etti.
Bazıları da kurban
kesenin kabulü için dua etmesini, ayet-i kerımenin şu nassı gereği müstehab
görmüşlerdir: "Rabbimiz! Bizden kabul buyur. Şüphesiz sen işitensin,
hakkıyla bilensin. " (el-Bakara, 127)
Ancak Malik, Allah'ım bu
Sendendir ve Sanadır, demelerini mekruh kabul etmiş ve bunun bid'at olduğunu
söylemiştir. Fakat bizim (Maliki mezhebimizin) mensublarından İbn Habib ile
el-Hasen bunu caiz kabul etmektedirler. Bunların lehlerine delil de Ebu
Davud'un, Cabir b. Abdullah'tan kaydettiği şu rivayettir: Cabir dedi ki:
Peygamber (s.a.v.) kurban kesme günü boynuzlu, burulmuş ve beyaz iki koç kesti.
Onları kıbleye yönelttiğinde: "Şüphesiz ki ben yüzümü hanif olarak gökleri
ve yeri yaratana çevirdim ve ben müşriklerden değilim. ''(el-En'am, 79) ...
buyruğu ile (el-En'am, 162-163 ayetlerini) ... "ve ben müslümanların
ilkiyim "buyruğuna kadar okudu. "Allah'ım (bunlar) Sendendir,
Sanadır. Muhammed'den ve onun ümmetinden. Bismillahi vallahu ekber"
dedikten sonra kurbanlarını kesti.
Bu haberin Malik'e
ulaşmamış olması yahut sahih bir rivayetle ona varmamış olması veya Medine'de
yapılan uygulamanın bundan farklı olduğunu görmüş olması ihtimali vardır. İşte
onun: Bu bir bid'attir, sözü buna delalet etmektedir. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
5- ihsan Edenlere
Müjdeler Olsun:
Yüce Allah'ın:
"İhsan edenleri müjdele" buyruğunun -bundan önceki ayeti kerimede
geçtiği üzere- dört raşid halife hakkında nazil olduğu rivayet edilmiştir.
Lafzın zahiri ihsan edici herkes hakkında umumi olmasını gerektirmektedir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN