ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

HAC

27

وَأَذِّن فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالاً وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِن كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ

 

27. "Ve insanlar arasında haccı ilan et. Hem yayan, hem de her uzak yoldan gelecek zayıf develer üstünde sana gelsinler."

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı yedi başlık halinde sunacağız:

 

1- Haccın ilanı:

2- İbrahim (a.s)'ın İlanı ve Yüce Allah'ın Bu İlanı Ulaştırması:

3- Hacca Geliş (Gidiş) Keyfiyeti:

4- Yayan Haccetmenin Fazıleti:

5- Yürüyerek Haccetmek mi, Binerek mi Faziletlidir?:

6- Deniz Yoluyla Hac Farz mıdır?:

7- Beytullah'a Ulaşanın Yapacağı iş:

 

1- Haccın ilanı:

 

Yüce Allah: "Ve insanlar arasında haccı ilan et" buyruğunda yer alan "ilan et" anlamındaki kelimeyi büyük çoğunluk "zel" harfini şeddeli olarak; (...) diye okumuşlardır. el-Hasen b. Ebi'l-Hasen ile İbn Muhaysın ise "zel" harfini şeddesiz, "elif"i de med ile; (...) diye okumuşlardır.

 

İbn Atiyye der ki: İbn. Cinni bu okuyuşun tashif olduğunu (yanlış yazıldığını) söylemiştir. O, onların bunu mazi bir fiil olarak; "İlan etti" diye okuduklarını da nakletmekte ve buna binaen bu kelimeyi; "Tayin etmiş ... tik" kelimesine atf diye i'rabını yapmıştır.

Ezan, bildirmek demektir. Buna dair açıklamalar daha önce et-Tevbe Süresi'nde (3. ayet, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

2- İbrahim (a.s)'ın İlanı ve Yüce Allah'ın Bu İlanı Ulaştırması:

 

İbrahim (a.s), Beyt'i inşa etme işini bitirdikten ve ona: "İnsanlar arasında haccı ilan et" emri verildikten sonra, Rabbim benim sesim nereye kadar ulaşır ki deyince, Yüce Allah şöyle buyurdu: Sen ilan et, ulaştırmak bana ait.

 

Bunun üzerine Yüce Allah'ın Halil'i İbrahim, Ebu Kubeys tepesine çıkarak, "ey insanlar" diye seslendi. "Allah size karşılığında cenneti verip mükafatlandırmak, ateş azabından da sizi korumak için bu Beyt'i haccetmenizi emretmektedir. Siz de haccediniz." Erkeklerin sulblerinde ve kadınların rahimlerinde bulunan herkes ona: Lebbeyk, Allahumme lebbeyk diye cevap verdi. İşte o gün bu çağrıya icabet eden kimseler, icabet ettiği kadarıyla hacceder. Bir defa icabet ettiyse bir defa, iki defa icabet etmişse iki defa hacceder. Telbiye de bu şekilde cerayan edegeldi. Bu açıklamayı İbn Abbas ve İbn Cubeyr yapmıştır.

 

Ebu't-Tufeyl'den şöyle dediği rivayet olunmaktadır: İbn Abbas bana dedi ki: Telbiye getirmenin esasının ne olduğunu biliyor musun? Ben: Hayır, dedim. Bunun üzerine dedi ki: İbrahim (a.s.)'a insanlar arasında haccı ilan etmesi emredilince, dağlar başlarını eğdi, yerleşik beldeler onun için yukarılara kaldırıldı. O da insanlar arasında seslendi ve herşeyona: Lebbeyk Allahumme lebbeyk, diye cevap verdi.

 

Bir diğer görüşe göre İbrahim (a.s)a yapılan hitab Yüce Allah'ın: "Ve sücud edenler için Beyt'imi temizle" buyruğu ile sona ermektedir. Daha sonra Yüce Allah, Muhammed (s.a.v.)a hitab ederek: "Ve insanlar arasında haccı ilan et" diye buyurmaktadır. Yani onlara haccetmekle yükümlü olduklarını bildir.

 

Üçüncü bir görüşe göre Yüce Allah'ın: "Bana hiçbir şeyi ortak koşma" buyruğundan itibaren Peygamber (s.a.v.)a hitab edilmektedir. Nazar ehlinin kabul ettiği görüş budur, çünkü Kur'an Peygamber (s.a.v.)a indirilmiştir. Ondaki bütün hitablar böyle olmadığına dair kat'i bir delil bulunmadığı sürece yalnızca ona yöneliktir. İşte burada bir diğer delil daha buradaki hitabın Peygamber (s.a.v.)a yönelik olduğunu göstermektedir. Bu da muhatab kipi ile: "Bana hiçbir şeyi ortak koşma" hitabıdır. Bu ise tanık olan kimseye bir hitaptır. İbrahim (a.s.) ise gaibtir. Buna göre buyrukların anlamı şöyle olur: Hatırla ki Biz, İbrahim'e Beyt'in yerini tayin edip göstermiş, sana da Yüce Allah'ın tevhidine ve İbrahim'in de yalnızca Allah'a ibadet ettiğine dair delilleri göstermiş bulunuyoruz.

 

Büyük çoğunluk "Haccı" kelimesini "ha" harfini fethalı olarak okumuştur. İbn Ebi İshak ise bu kelimeyi Kur'an-ı Kerim'de geçtiği her yerde aynı harfi esreli olarak okumuştur.

 

Bir görüşe göre İbrahim (a.s)'a yapılan nida, ona emredilmiş bulunan dinin şer'ı hükümleri arasındadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

3- Hacca Geliş (Gidiş) Keyfiyeti:

 

"Hem yayan, hem de her uzak yoldan gelecek zayıf develer üstünde sana gelsinler" buyruğu ile Yüce Allah insanların kimi yayan, kimi binekli olarak Beyt'i hac etmek çağrısını kabul edecekleri va'dinde bulunmaktadır. Gelecekler Ka'be'ye gelecek olmakla birlikte, Yüce Allah'ın "sana gelsinler" diye buyurması nida edenin İbrahim (a.s) oluşundan dolayıdır. Buna göre haccetmek maksadıyla Ka'be'ye giden bir kimse İbrahim (a.s)'a gitmiş gibidir, çünkü bununla onun nidasını kabul etmiş, çağrısına icabet etmiş olmaktadır. Bu ifade ile İbrahim (a.s.)'ın şanı ve şerefi yüceltilmektedir.

 

İbn Atiyye der ki: "Yayan(lar)" kelimesi, (...)'ın çoğuludur.

 

"Tacir, tacirler" ile "Arkadaş, arkadaşlar" kelimeleri gibi.

 

Bir diğer görüşe göre "Yayalar" kelimesi (...)in çoğuludur. Bu da; (...)in çoğuludur. Tıpkı (...) kelime leri gibi. Bunun çoğulu olarak "cim" harfi şeddeli: (...) de denilebilir. (...)in çoğulunun, (...) şeklinde gelmesi gibi.

 

İbn Ebi İshak ve İkrime "yayan" kelimesini; (...) şeklinde "re" harfi ötreli ve "cim" harfini de şeddesiz olarak okumuştur. Bu kip ise çoğul şekillerinde az kullanılır. Bu kıraat Mücahid'den de rivayet edilmiştir. Yine Mücahid'in "fuala" vezninde; (...) diye okuduğu rivayet edilmiştir. "Tembeller" kelimesi gibi.

 

en-Nehhas der ki: "Yayan" kelimesinin beş türlü çoğulu yapılabilir. "Rükkab" gibi "rüccal" şeklinde. İkrime'den rivayet edilen budur. "Kıyam" gibi "rical" şeklinde, bir de "recl" ve "reccale" diye. Mücahid'den rivayet olunan "rücal" kıraati ise bilinen bir çoğul şekli değildir. Ancak uygun olan bu kelimenin tenvinsiz olarak "küsala" ve "sükara" gibi tenvinsiz olarak yapılmasıdır. Eğer tenvinli olursa, bunun vezni "fual" olur ki bu çoğul da az kullanılan bir vezindir.

 

Ayet-i kerımede yayan geleceklerin binekli olarak geleceklerden önce söz konusu edilmesi, yürümek suretiyle onların daha çok yorulduklarından dolayıdır.

 

"Her zayıf develer üstünde ... gelsinler" diye buyurulmasının sebebi "Zayıf deve" kelimesinin çoğul anlamını ihtiva etmesinden dolayıdır. el-Ferra der ki: Burada fiilin çoğul değil de lafza uygun tekil olarak (...) şeklinde gelmesi de mümkündür.

 

"Zayıf deve" ise yolda oldukça yorgun düşmüş ve zayıflamış deve demektir. Fiili: (...): Zayıfladı, zayıflar, zayıflamak" şeklinde gelir.

 

Şanı Yüce Allah burada develeri Mekke'ye ulaşacakları vakitteki son halleriyle nitelendirmektedir. Ayrıca zayıflayışlarının sebebini de zikredip: "Her uzak yoldan gelecek ... " diye buyurmaktadır. Yani bu develeri yapılan uzun yolculuklar etkilemiş olacaktır. Zamirin develere irca edilmesi ise, sahipleriyle birlikte hac maksadı ile gidişlerinden ötürü onlara bir üstünlük vermek kastıyladır. Nitekim Yüce Allah cihada giden atlar hakkında Allah yolunda koştuklarında onlara bir ikram olmak üzere: ''Andolsun (mücahidlerin) harıl harıl koşan atlarına"(el-Adiyat, 1) diye buyurmaktadır.

 

4- Yayan Haccetmenin Fazıleti:

 

Kimisi şöyle demiştir, Yüce Allah'ın burada: "Yayan olarak" diye buyurması (bu kelime aynı zamanda erkekler anlamında da kullanılabilir) çoğunlukla hacca gidenlerin kadınlar değil, erkekler oluşundandır. Bu görüşe göre buradaki bu kelime: Bu bir racul'dür (adamdır) demekten gelmiş kabul edilmektedir, ancak bu uzak bir ihtimaldir. Çünkü daha sonra Yüce Allah binicileri kastederek: "Hem de her uzak yoldan gelecek zayıf develer üstünde" diye buyurmaktadır. Bunun kapsamına ise erkekler ve kadınlar dahildir.

 

Yüce Allah: "Yayan" diye buyurup önce onları söz konusu etmesi yayan haccetmenin binekli olarak haccetmekten faziletli olduğuna delildir. İbn Abbas der ki: Yapamadığım hiçbir şeye üzülmedim, sadece yürüyerek haccetmemiş olduğuma üzülüyorum, Çünkü ben Yüce Allah'ın: "Hem yayan ... sana gelsinler" diye buyurduğunu işitmiş bulunuyorum.

 

İbn Ebi Necih de der ki: İbrahim ve İsmail -ikisine de selam olsun- yürüyerek haccettiler.

İbn Mes'ud'un arkadaşları; (...) şeklinde ("ya" harfi yerine, "vav" ile) okumuşlardır. Bu aynı zamanda İbn Ebi Able ve ed-Dahhak'ın kıraatidir. O takdirde zamir insanlara ait olur, (Diğer okuyuşa göre ise zamir zayıf develere aittir).

 

5- Yürüyerek Haccetmek mi, Binerek mi Faziletlidir?:

 

Hac yolculuğunda binmenin de, yürümenin de caiz oluşunda görüş ayrılığı yoktur. Ancak bunların hangisinin daha faziletli olduğu hususunda ilim adamları arasında görüş ayrılığı vardır. Malik, Şafii ve başkaları binmenin daha faziletli olduğu kanaatindedir. Böylelikle Peygamber (s.a.v.)a uyulmuş olur ve daha çok para harcanmış, haccın şeairi de binmek için gerekli hazırlıklar yapılmak suretiyle, daha bir ta'zim edilmiş olur.

 

Başkalarının kanaatine göre ise nefse verdiği meşakkat dolayısıyla yürümek daha faziletlidir. Ayrıca Ebu Said'in rivayet ettiği hadis de bunu gerektirmektedir. O şöyle demektedir: Peygamber (s.a.v.) ve ashabı Medine'den, Mekke'ye yürüyerek haccettiler. Peygamber de: "Kuşaklarınızı, izarlarınıza (örtü şeklindeki elbiselerinize) bağlayınız." diye buyurdu ve bazen koşarcasına, bazen de normal yürüdü. Bu hadisi İbn Mace, Sünen'inde rivayet etmiştir. Bütün hac ibadetlerinde binek üzerinde olmanın, -Peygamber (s.a.v.)'e uymak bu yolla gerçekleşeceğinden dolayı- daha faziletli oluşunda Malik'e göre (gelen rivayetlerde) görüş ayrılığı yoktur.

 

6- Deniz Yoluyla Hac Farz mıdır?:

 

Bazı ilim adamları bu ayet-i kerimede denizin söz konusu edilmemesinin deniz yoluyla haccetme farzının sakıt olduğuna delil göstermişlerdir. Malik "el-Mevvaziyye"de şöyle demektedir: Ben denizden söz edildiğini duymadım. Ancak bu sadece işaret yoluyla bir kavrayıştır, yoksa denizin söz konusu edilmemesi denizde yolculuk yapmak durumunda olanlardan bu farzın sakıt olması manasına gelmez. Çünkü Mekke deniz kıyısında değildir ki, insanlar oraya gemilerle gelsinler. Denizde yolculuk yapan kimsenin de Mekke'ye kıyıdan itibaren ya piyade, yahut ta deve üzerinde yolculuk yapması kaçınılmaz bir şeydir. Ayet-i kerimede sadece Mekke'ye ulaşılabilecek iki hal söz konusu edilmiştir.

 

Yalnızca deniz zikredilmedi diye hac farzını iskat etmek pek kabul edilebilecek ve güçlü bir delil değildir. Ancak bununla beraber düşman, korku yahut büyük bir dehşet ya da kişinin maruz kalabileceği bir hastalık bulunması halinde Malik, Şafii ve ilim adamlarının cumhuru bu özürler sebebiyle haccın vücubunun düşeceğini kabul etmektedirler. Böyle bir yolculuk ise güç yetirilebilecek bir yolculuk değildir.

 

İbn Atiyye der ki: "el-istihzar" müellifi bu anlamda bir takım sözler nakletmektedir ki, bunların zahirinden anlaşıldığına göre bu özürlerden hiçbirisi dolayısıyla hac farizası sakıt olmaz. Ancak bu zayıf bir görüştür.

 

Derim ki: Hatta bu zayıftan da zayıftır. Nitekim buna dair açıklamalar daha önceden el-Bakara Suresi'nde (164. ayet, 4. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

"el-Fecc: geniş yol" demektir. Bunun çoğulu da; (...) şeklinde gelir. Nitekim daha önce el-Enbiya Süresi'nde (30-33. ayetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

"el-Amik: Uzak" anlamındadır.

 

Büyük çoğunluk: "Gelsinler" diye okumuşlardır. Abdullah (b. Mes'ud'un) arkadaşları ise; (...) diye okumuşlardır. Bu şekildeki okuyuşa göre zamir binicilere aittir. Öbür okuyuşa göre ise zamir develere raci'dir: Gelecek olan zayıf ve güçsüz develer üzerinde ... denilmiş gibidir.

 

"Her uzak yoldan" buyruğundaki; (...) kelimesi uzak demektir. "Dibi uzak (derin) kuyu" tabiri de buradan gelmektedir. Şu mısrada da bu kelime bu manadadır: "Derinlikleri çok derin, geçilen yolu da çok tenhadır."

 

7- Beytullah'a Ulaşanın Yapacağı iş:

 

Beytullah'a ulaşan kimsenin, Beytullah'ı görünce ellerini kaldırıp kaldırmayacağı hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Ebu Davüd'un kaydettiği rivayete göre Cabir b. Abdullah'a Beytullah'ı görüp de ellerini kaldıran kişinin durumu hakkında soru sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir: Ben bu işi yahudilerden başka yapan hiçbir kimseyi görmemiştim. Biz Rasülullah (s.a.v.) ile birlikte haccettik ve böyle bir şey yapmazdık.

 

İbn Abbas (r.a) da, Peygamber (s.a.v.)dan şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Eller yedi yerde kaldırılır: Namaza başlarken, Beytullah'a yönelirken, Safa'ya-Merve'ye yönelirken, vakfe yapılan iki yerde (Arafat ve Meş'ar-i Haram'da) ve iki cemrede.''

 

es-Sevri, İbnu'l-Mübarek, Ahmed ve İshak, İbn Abbas'ın bu hadisi doğrultusunda görüş belirtmişler ve Cabir'in rivayet ettiği hadisi zayıf kabul etmişlerdir. Çünkü Muhadr el-Mekki isimli ravi meçhul bir ravidir. İbn Ömer de Beytullah'ı gördüğünde ellerini kaldırırdı. İbn Abbas'tan da bunun gibi bir rivayet nakledilmiştir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Hac 28-29

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR