HAC 19 / 21 |
هَذَانِ
خَصْمَانِ
اخْتَصَمُوا فِي
رَبِّهِمْ
فَالَّذِينَ
كَفَرُوا
قُطِّعَتْ
لَهُمْ
ثِيَابٌ
مِّن نَّارٍ
يُصَبُّ مِن
فَوْقِ
رُؤُوسِهِمُ
الْحَمِيمُ {19} يُصْهَرُ
بِهِ مَا فِي
بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُ
{20} وَلَهُم
مَّقَامِعُ
مِنْ
حَدِيدٍ {21} |
19.
Bunlar Rabbleri hakkında davalaşan iki hasımdırlar. Kafir olanlar için ateşten
elbiseler biçilir, başları üzerinden gayet kaynar su dökülür.
20.
Onunla karınlarında ne varsa eritilir, derileri de.
21. Ve onlar
için demirden topuzlar da vardır.
"Bunlar Rabbleri
hakkında davalaşan iki hasımdırlar." Müslim'de rivayet edildiğine göre
Kays b. Ubad şöyle demiştir: Ben Ebu Zerr'i yemin ederek: Muhakkak "bunlar
Rabbleri hakkında davalaşan iki hasımdular" ayeti Bedir günü teke tek
çarpışmak üzere meydana atılan Hamza, Ali ve Ubeyde b. el-Haris (r.a) ile
onlara karşı çıkan Rabia'nın oğulları Utbe ve Şeybe ile el-Velid b. Utbe
hakkında nazil olmuştur.
Müslim -Allah'ın rahmeti
üzerine olsun- kitabını bu hadis ile bitirmiştir.
İbn Abbas da şöyle
demektedir: Bu üç ayet-i kerime, Peygamber (s.a.v.)'e Medine'de mü'minlerden üç
ve kafirlerden üç kişi hakkında nazil olmuştur. Daha sonra da Ebu Zerr'in
dediği şekilde bunların isimlerini vermiştir.
Ali b. Ebi Talib (r.a)
da şunları söylemektedir: Kıyamet gününde Allah'ın huzurunda davalaşmak için
ilk diz çökecek kişi benim. O bununla kendisinin ve diğer iki arkadaşının teke
tek çarpışmaları ile ilgili olaya işarette bulunmaktadır. Bunu da Buhari
zikretmektedir.
Hilal b. Yesaf ile Ata
b. Yesar ve başkaları da bu görüşü benimsemişlerdir.
İkrime ise şöyle
demektedir: İki hasımdan kasıt cennet ile cehennemdir.
Bunlar birbirleriyle
davalaştılar. Cehennem: O beni cezasını vermek maksadıyla yaratmıştır, dedi.
Cennet de: Beni rahmetini ihsan etmek için yaratmıştır, demiştir...
Derim ki: Cennet ile
cehennemin birbirleriyle davalaşması hususunda Ebu Hureyre (r.a)dan bir hadis
varid olmuştur. Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Cennet ile cehennem tartıştılar. Biri (cehennem) dedi ki: Zorbalar ve
mütekebbirler bana girecektir. Diğeri (cennet) dedi ki: Bana da zayıflar ve
miskinler girecektir. Bunun üzerine Yüce Allah ona: Sen Benim azabımsın,
seninle dilediğim kimseyi azaplandırırım dedi. Ötekine de: Sen Benim
rahmetimsin, seninle dilediğim kimseye rahmet ederim. Sizden herbirinizi de
mutlaka dolduracağım, dedi." Bu hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.
Tirmizi de rivayet etmiş olup: Hasen, sahih bir hadistir demiştir.
Yine İbn Abbas şöyle
demektedir: Bunlar kitab ehli olanlardır. Mü'minlere: Biz Allah'a sizden daha
çok yakınız, bizim kitabımız sizden daha öncedir. Peygamberimiz de,
peygamberinizden öncedir dediler. Mü'minler de şöyle dedi: Biz sizden daha çok
Allah'a yakın olmaya layıkız, çünkü Muhammed'e iman ettiğimiz gibi,
peygamberinize de iman ettik. Ona indirilen kitapların hepsine de iman ettik.
Sizler bizim peygamberimizi bilip tanıdığınız halde kıskandığınızdan dolayı onu
bıraktınız ve inkar ettiniz. İşte aralarındaki davalaşma bu idi. Yüce Allah da
haklarında bu ayet-i kerimeyi indirdi.
Bu da Katade'nin
görüşüdür. Birinci görüş daha sahihtir. Bu görüşü de Buhari, Haccac b.
Minhal'den, o Huşeym'den, o Ebu Haşim'den, o Ebu Miclez'den, o Kays b.
Ubad'dan, o Ebu Zerr'den diye rivayet etmiştir. Müslim de Amr b. Zürare'den, o
Huşeym'den rivayet etmiştir. Süleyman et-Teymi'de bunu Ebu Miclez'den, o Kays
b. Ubad'dan rivayet etmiştir. Kays, Ali'den şöyle dediğini rivayet etmektedir:
Bu ayet-i kerime "bunlar 'Rabbleri hakkında davalaşan iki hasımdırlar ...
yakıcı ateşin azabını tadın" buyruğuna kadar, bizim ve Bedir günü teke tek
çarpışmamız emübarezemiz) hakkında inmiş tir.
İbn Kesir "bunlar
... iki hasımdırlar" buyruğundaki: "Bunlar ... iki" kelimesinde
"nun" harfini şeddeli okumuştur.
el-Ferra "iki
hasım"ı, iki ayrı din mensubu, iki kesim olarak yorumlamış ve bir hasmın
müslümanlar, diğerlerinin ise yahudilerle, hristiyanlar olduklarını iddia
etmiştir. Bunlar Rabbleri hakkında davalaşmışlardır. O der ki: Yüce Allah'ın
"Davalaşan(lar)" buyruğunun çoğul olarak gelmesi cem'i oluşlarından
dolayıdır. Yine el-Ferra der ki: Eğer: "İkisi de davalaştılar" diye
kullanılmış olsaydı yine caiz olurdu.
en-Nehhas der ki: Bu;
hadisi ve tefsir alimlerinin kitaplarını bilmeyen kimsenin yaptığı bir te'vildir.
Çünkü bu ayet ile ilgili hadis meşhurdur, bunu Süfyan es-SevrI ve başkaları Ebu
Haşim'den, o Ebu Miclez'den, o Kays b. Ubad'dan yoluyla rivayet etmişlerdir.
Kays dedi ki: Ben Ebu Zerr'i yemin ederek şunları söylerken dinledim: Bu ayet-i
kerime Hamza, Ali, Ubeyde b. el-Haris b. Abdu'l-Muttalib ile Rabia'nın iki oğlu
Utbe ve Şeybe bir de el-Velid b. Utbe hakkında nazil olmuştur.
Ebu Amr b. el-A'la da
aynı şekilde Mücahid'den, o da İbn Abbas'tan rivayette bulunmuştur.
Bu hususta dördüncü bir
görüş daha vardır. Buna göre burada sözü edilenler, hangi dinden olurlarsa
olsunlar bütün kafirler ile bütün mü'minlerdir. Bu görüş Mücahid, el-Hasen, Ata
b. Ebi Rebah, Asım b. Ebi'n-Necud ve elKelbi'nin görüşüdür.
Bu şekilde umumu
kapsayan bu görüş, hem buyruğun hakkında nazil olduğu kimseleri, hem de
başkalarını kapsamına almaktadır.
Bu ayet-i kerimenin
öldükten sonra diriliş ile amellerin karşılığının verilmesi ile ilgili
davalaşma hakkında nazil olduğu da söylenmiştir. Çünkü bir takım kimseler bunu
kabul ederken, başkaları bunu inkar etmişlerdir.
"Kafir
olanlar" yani az önce sözü edilen kesimlerden kafir olanlar "için
ateşten elbiseler biçilir." Yani böyle elbiseler dikilmiş ve
hazırlanmıştır. Ateşin elbiselere benzetilmesine sebep, tıpkı elbisenin giydirilmesi
gibi, ateşin de onlara giydirileceğindendir. "Biçilir" buyruğu da
ahirette onlara ateşten elbiseler kesilip biçilecek demektir. Ayet-i kerimede
fiilin mazi lafzı ile zikredilmesi şu ndan dolayıdır: Ahirete dair olan
haberlerde verilen vaadler ve yapılan tehditler fiilen meydana gelmiş, muhakkak
olarak var olmuş gibidir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Hatırla
kiAllah: Ey Meryem oğlu isa: insanlara ... diye sen mi söyledin? dedi
(diyecek.)" (el-Maide, 116) Burada "dedi" anlamındaki mazi fiil,
Yüce Allah böyle diyecek demektir.
Şöyle de denilebilir:
Cehenneme varacakları vakit giysinler diye o elbiseler hazırlanmış bulunuyor.
Said b. Cübeyr der ki:
"Ateşten" buyruğu bakırdan demektir. Bu sözü edilen elbiseler
eritilmiş bakırdandır. Yüce Allah'ın: "Gömlekleri katrandandır. "
(İbrahim, 50) buyruğunda sözü edilen elbiseler ile aynı şeylerdir. Kullanılan
kap kacak arasında ısıtıldığı zaman harareti ondan daha ağır olacak hiçbir
maden yoktur.
Denildiğine göre
buyruğun anlamı şudur: Biçilmiş elbiseleri üzerlerine giydiklerinde nasıl her
taraflarını kuşatırsa, ateş de onları öylece kuşatmış olacaktır. Bu yönüyle
ateş onlara elbise olacaktır, çünkü kuşatmasıyla elbiseyi andıracaktır. Bu da
Yüce Allah'ın: "Geceyi bir elbise yaptık" (en-Nebe, 10) buyruğuna
benzemektedir.
"Başları
üzerinden" cehennem ateşinde kaynatılmış son derece sıcak "gayet
kaynar su dökülür." Tirmizi'de kaydedilen rivayete göre Ebu Hureyre,
Peygamber (s.a.v.)ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Şüphesiz kaynar su
onların başları üzerine dökülecek ve bu kaynar su (onlardan) herbirisinin
karnına ulaşıncaya kadar içerilere nüfuz edecek, karnında ne varsa yerinden
söküp alacak ve nihayet bunlar ayaklarından çıkıp gidecek. İşte (20. ayette)
sözü edilen eritme budur. Sonra da tekrar eski haline iade edilecek."
Tirmizi dedi ki: Bu hasen, sahih, garib bir hadistir.
"Onunla
karınlarında ne varsa eritilir." Eritmek (es-sahr) yağın eritilmesi
demektir. "Suhare" ise ondan eriyen şey demektir. Mesela; "Ben
bir şeyi erittim, o da eridi" denilir. Bu şekilde eriyen şeye de; (...)
denilir. İbn Ahmer bir keklik yavrusunu şöylece nitelendirmektedir:
"Dümdüz bir yere terkedilip, bırakılmış birisine su verir, Güneş ise onu
(beynini) eritir, o ise (direnir) erimez."
Yani güneş onu (beynini)
eritirken, o buna katlanır.
"Derileri de"
deriler de yakılır, yahut kızartılır, demektir. Çünkü deriler eritilmez. Ancak
herbir şeye yakışan uygulama ne ise o yapılır. Bu da şöyle demeye benzer: Ona
vardım ve bana tirit yedirdi. Allah'a yemin ederim, bir de soğuk bir süt. Bu da
bana soğuk bir süt içirdi, demektir. Şair de şöyle demiştir: "Ve ben ona
yem olarak saman verdim, bir de soğuk bir su."
"Ve onlar için
demirden topuzlar da vardır." Bu topuzlarla vurulurlar, itilip kakılırlar.
"Topuzlar"
kelimesinin tekili (...) şeklinde gelir. Aynı şekilde; (...) diye de gelebilir.
Bu topuz kendisiyle filin kafasına vurulan "mihcen (baston)" gibidir.
"Onu topuzIa
vurdum," demektir. (...) ile (...) aynı anlamda olup, onu kahrettim, onu
zelil kıldım, o da öyle oldu, demektir. İbn esSikkit der ki: Bir kimsenin
yanına gelip, senin onu geri çevirip uzaklaştırma halini anlatmak üzere; (...)
denilir.
"Topuzlar"ın
balyozlar anlamına geldiği de söylenmiştir. Hadisi şerif'te şöyle
denilmektedir: "Cehennem bekçilerinden herbir meleğin elinde iki çatalı
bulunan bir balyoz vardır. O bir darbe indirdi mi onunla yetmişbin (yıl)
aşağıya doğru yuvarlanır. ''
Bu kelimenin, cehennem
ateşinden kamçılar demek olduğu da söylenmiştir. Bunlara bu ismin veriliş
sebebi, kendisine bunlarla vurulan kimseyi zelil kılmalarıdır.
SONRAKİ SAYFA’DA AYETİN DEVAMI: