ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

ENBİYA

95

/

97

وَحَرَامٌ عَلَى قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ {95}

 حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍ يَنسِلُونَ {96}

 

وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ {97}

 

95. Helak ettiğimiz bir ülke halkının dönmemeleri imkansızdır.

96. Nihayet Ye'cuc ile Me'cuc açılıp, her yüksekçe tepeden hızlıca indiklerinde;

97. Ve gerçek vaad yaklaştığında, bakarsın ki kafirlerin gözleri dehşetle yerinden fırlayarak: "Vay bize! Gerçekten biz bundan gafil idik. Hayır, biz zulmetmişiz meğer" (diyecekler).

 

"Helak ettiğimiz bir ülke halkının dönmemeleri imkansızdır." Zeyd b. Sabit ile Medinelilerin kıraati "İmkansızdır" şeklindedir. Ebu Ubeyd ile Ebu Hatim'in tercih ettiği kıraat de budur. Küfelilerin kıraati ise; (...) şeklindedir. Bu aynı zamanda Ali, İbn Mes'ud ve İbn Abbas (Allah hepsinden razı olsun) dan da rivayet edilmiştir. Her ikisi ayrı birer söyleyiştir. "Helal" kelimesi gibi. İbn Abbas ve Said b. Cübeyr'den "ha" harfi üstün, "ra" harfi esreli, "mim" harfi de üstün şeklinde okudukları da rivayet edilmiştir. Yine İbn Abbas, İkrime ve Ebu'l-Aliye'den "ra" harfi ötreli, "ha" ve "mim" harfleri üstün olarak okudukları da nakledilmiştir. İbn Abbas'tan "ha", "ra" ve "mim" harfleri üstün, "ra" harfi şeddeli ve üstün, (her ikisi de: İmkansız kıldı anlamında) ayrıca "ha" harfi ötreli, "ra" harfi şeddeli ve esreli (imkansız kılındı, anlamında) şekillerinde okuduğu da rivayet edilmiştir. İkrime'den de "ha" harfi üstün, "ra" harfi esre, "mim" harfi iki ötre (imkansızdır, anlamında) olmak üzere de okuduğu rivayet edilmiştir. Katade ve Matar el-Verrak'dan da "ha" harfi üstün, "ra" harfi cezm ve "mim" harfi iki ötre şeklinde (bu da: İmkansızdır, anlamında) okuduğu da rivayet edilmiştir. Böylelikle toplam dokuz kıraat etmektedir.

 

es-Sülemı; (...): Helak ettiğim bir ülke" şeklinde okumuştur. "Dönmemeleri" buyruğundaki (olumsuzluk anlamı veren); "la" hakkında ihtilaf edilmiştir. Bunun sıla olduğu söylenmiştir. Bu görüş İbn Abbas'tan rivayet edilmiş, Ebu Ubeyd de bunu tercih etmiştir. Helak ettiğimiz bir ülke halkının helak edilmelerinden sonra geri dönmeleri imkansızdır, demek olur.

Bunun sıla olmadığı, aksine sabit olduğu da söylenmiştir. O takdirde "haram" kelimesi "vacip" anlamındadır. Helak ettiğimiz bir ahali halkının dönmemeleri vacip olmuştur, demek olur. Nitekim el-Hansa da böyle demiştir:

 

"Ona kederim dolayısıyla zamanın ağla(ma)dığını görürsem mutlaka Benim Sahr için ağlamam gerekir."

 

O, Sahr ile kardeşini kastetmektedir. Bu görüş göre "la" olumsuz edatı sabittir (fazladan gelmiş, yani sıla değildir.)

 

en-Nehhas dedi ki: Ayet-i kerıme müşkildir. Hakkında söylenmiş en güzel ve en değerli görüş İbn Uyeyne, İbn Uleyye, Huşeym, İbn İdris, Muhammed b. Fudayl, Süleyman b. Hayyan ve Mualla'nın Davud b. Ebi Hind'den, onun İkrime'den, onun İbn Abbas'tan şanı Yüce Allah'ın: "Helak ettiğimiz bir ülke halkını ... imkansızdır" buyruğu hakkında şöyle dediğini zikretmektedirler: Onların geri dönmemeleri artık gerekmiştir, yani tevbe etmezler.

Ebu Ca'fer (en-Nehhas) dedi ki: Bu mananın sözlük açısından iştikakı açıkça anlaşılmaktadır. Şerhi de şöyledir: Bir şeyin haram kılınması, yasak kılınması, engellenmesi demektir. Nitekim helal kılınması da mübah kılınıp engellenmemesi demek olur. Eğer "haram" ile "hirm" vacip anlamında ise, bu ondan çıkış alanı daraltılmış, engellenmiş ve bu sebebten dolayı da yasak ve sakıncalı alana girmiş demek olur. Ebu Dbeyd'in buradaki "la"nın zaid olduğu görüşüne gelince; bir grup ilim adamı onun bu görüşünü reddetmiştir. Çünkü bu edat böyle bir yerde fazladan getirilmez. Anlaşılmasında müşkülat çıkacak yerlerde de getirilmez. Eğer fazladan getirilmiş olsaydı, açıklanması oldukça zor olurdu. Çünkü eğer "Bizim helak ettiğimiz bir kasabanın tekrar dünyaya dönmeleri haramdır (yasaktır)" demek istenmiş olsaydı, böyle bir mananın hiçbir faydası olmazdı. Eğer bununla kasıt tevbe ise, tevbe de asla haram kılınmaz (engellenmez.)

Şöyle de açıklanmıştır: Bu ifadede hazfedilmiş kelimeler vardır, yani Bizim kökten imha etme hükmünü vermiş olduğumuz yahut haklarında kalplerinin mühürlenmesi hükmünü vermiş olduğumuz bir ülke ahalisinden herhangi bir amelin kabul edilmesi haramdır (mümkün değildir.) Çünkü onlar geri dönmezler, yani tevbe etmezler. Bu açıklamayı da ez-Zeccac ve Ebu Ali yapmıştır ki, buna göre "la" zaid değildir. İbn Abbas'ın sözünün anlamı da budur.

 

"Nihayet Ye'cuc ile Me'cuc açılıp ... " Ye'cuc ile Me'cuc'a dair açıklamalar daha önceden (el-Kehf, 94. ayet ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. Buyrukta hazfedilmiş ifadeler vardır. Nihayet Ye'cuc ile Me'cuc'un seddi açıldığında ... demektir ki, bu da: "O kasabaya sor." (Yusuf, 82) buyruğuna benzemektedir.

 

"Her yüksekçe tepeden hızlıca indiklerinde ... " İbn Abbas dedi ki: Her yüksekçe yerden geleceklerinde demektir. Yani onlar sayıca çok olacaklarından ötürü her bir taraftan akın akın geleceklerdir. "el-Hadeb" yüksekçe yer demektir, çoğulu "el-hidab" diye gelir. Bu da sırttaki kambur demek olan "el-hadbe"den alınmadır. Antere dedi ki: "Ne ellerim titredi, ne de ne yaptığımı bilmez hale getirdi beni, Onların bana doğru her yüksekçe bir yerden ardı arkasına gelmeleri."

 

"Hızlıca inerler" çıkarlar anlamındadır, denilmiştir. İmruu'l-Kays'in şu mısraında da bu anlamda kullanılmıştır: "Haydi elbisemi, elbisenden sıyırıp çıkar (kalbinden kalbimi çıkar), onlar (elbiselerim) da çıkacaktır."

 

Hızlıca yol alırlar, anlamında olduğu da söylenmiştir. en-Nabiğa'nın şu beyitinde de bu anlamda kullanılmıştır.

 

"Kurdun hızlıca yürüyüşü artık gece yürüyüşüne döndü, Gece ona soğuk gelmeye başladığından, o da hızlıca yürümeye koyuldu."

 

Hadis-i şerifte de: "Yalan söyledi, hızlıca yürümeye bak" denilmektedir. ez-Zeccac dedi ki; "en-neselan" kurdun hızlıca yürümesi demektir. Mesela; "Filan kişi hızlıca koştu, koşar" denilir.

 

Her yüksekçe tepeden hızlıca inenlerin Ye'cuc ile Me'cuc oldukları söylenmiştir. Daha kuvvetli görülen görüş budur. İbn Mes'ud ile İbn Abbas da bu görüştedirler.

Bütün yaratıklardır da denilmiştir. Onlar hesapları görülmek üzere duracakları yerde toplanmak için haşredileceklerdir. O vakit onlar her taraftan hızlıca gelecekler.

Şaz olan kıraatlerden birisinde; "Ve onlar her bir mezardan hızlıca gelirler" şeklinde okunmuştur ki şanı Yüce Allah'ın: "Hemen kabirlerinden Rabblerine doğru süratle gidecekler. "(Yasin, 51) buyruğundan hareketle böyle okumuşlardır. Bu kıraati el-Mehdevı, İbn Mes'ud'dan, es-Sa'lebi de Mücahid ve Ebu'sSahba'dan nakletmektedirler.

"Ve gerçek vaad" yani kıyamet "yaklaştığında ... " el-Ferra, el-Kisai ve başkaları buradaki "vav"ın fazladan olduğunu söylemişlerdir. Yani nihayet Ye'cuc ile Me'cuc açıldığında, artık hak olan vaad yaklaşmış olacaktır. Buna göre "yaklaştı" buyruğu; ": .. inde" edatının cevabıdır. el-Ferra şu mısraı nakletmektedir: "Kabilenin sınırlarını aştığımızda ... a doğru yol aldı."

 

Burada da "vav" fazladan gelmiştir. Yüce Allah'ın: ''Onu alnı üzere yıkınca Biz ona ... seslendik. "(es-Saffat, 103-104) Burada da "vav" fazladan gelmiştir.

 

el-Kisai "ki kafirlerin gözleri dehşetle yerinden fırlayarak" buyruğunun, " ... inde" edatının cevabını "bakarsın" olmasını caiz kabul etmektedir. Buna göre; "ve gerçek vaad yaklaştığında" şart olan fiile atfedilmiş olmaktadır. Basralılar ise şöyle demektedirler: Cevap hazfedilmiştir, ifadenin takdiri de şöyledir: Onlar: Vay bize ... diyecekler. Bu ez-Zeccac'ın da görüşüdür ve güzel bir açıklamadır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ''O'ndan başka veliler edinenler: Biz bunlara ancak bizleri Allah'a yakınlaştırsınlar diye ibadetediyoruz. "(ez-Zümer, 3) Biz, onlara ... ibadet ediyoruz derler, demektir. "De" anlamı veren fiilin hazfi çokça görülen bir husustur.

 

"Bakarsın ki kafirlerin gözleri dehşetle yerinden fırlayarak" buyruğundaki; "Onlar" zamiri gözlere aittir. Ondan sonra zikredilen "gözler" ise bu zamirin bir tefsiridir. Şöyle denilmiş gibidir: O vaadin gelişi esnasında, dehşetlerinden dolayı kafirlerin gözlerinin fırlamış olduğunu göreceksin. Şair şöyle demektedir: "Babasının ömrü hakkı için benim hanımım demez ki: Malik b. Ebi Ka'b haberiniz olsun ki benden kaçıp gitti."

 

Burada önce, "babasının" ifadesindeki zamir ile hanımından söz ettikten sonra açıkça onu zikretmektedir.

 

el-Ferra buradaki zamirin imad olduğunu söylemiştir. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Çünkü gerçek şu ki gözler kör olmaz ..." (el-Hac, 46)

 

Burada sözün bu zamirle birlikte bittiği de söylenmiştir. İfadenin takdiri de; "Ansızın onunla karşılaşılmış olur." Yani kıyamet ortaya çıkmış ve gerçekleşmiş olur.

 

Bu da şu demektir: Kıyamet yakınlığından dolayı adeta gelmiş ve hazır olmuş gibidir. Sonra da yeni bir cümle olarak: "Kafirlerin gözleri dehşetle yerinden fırlamış olacaktır" diye buyurulmaktadır.

 

Burada haberin mübtedaya takdimi söz konusudur. Yani o kafirlerin gözleri bugünden dolayı dehşetle yerinden fırlayacaktır. Yani o günün dehşetinden dolayı gözler hemen hemen kırpılmayacaktır ve şöyle diyeceklerdir: Vay bizlere! Gerçekten bizler masiyetlerimiz ve ibadeti layıkı olmayan yere koymamız (uydurma ilahlara tapınmamız) sebebiyle zalimler idik.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Enbiya 98

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR