ENBİYA 16 / 18 |
وَمَا
خَلَقْنَا السَّمَاء
وَالْأَرْضَ
وَمَا
بَيْنَهُمَا
لَاعِبِينَ {16} لَوْ
أَرَدْنَا
أَن
نَّتَّخِذَ
لَهْواً لَّاتَّخَذْنَاهُ
مِن
لَّدُنَّا
إِن كُنَّا
فَاعِلِينَ {17} بَلْ
نَقْذِفُ
بِالْحَقِّ عَلَى
الْبَاطِلِ
فَيَدْمَغُهُ
فَإِذَا هُوَ
زَاهِقٌ
وَلَكُمُ
الْوَيْلُ
مِمَّا تَصِفُونَ {18} |
16. Biz,
göklerle yeri ve aralarında olanları oynayalım diye yaratmadık.
17. Eğer
Biz eğlence edinmek isteseydik, elbette onu kendi katımızdan edinirdik. Fakat
Biz yapanlar değiliz.
18. Bilakis
Biz, hakkı batıl üzerine bırakırız da hak onun beynini darmadağın eder. O da
derhal çekişerek can verir. Nitelendirmenizden ötürü vay size!
"Biz, göklerle yeri
ve aralarında olanları oynayalım diye yaratmadık." Boşuna ve batıl yere
yaratmadık. Aksine bunların her şeye gücü yeten, emrine uyulması gereken,
kötülük işleyenin de, iyilikte bulunanın da yaptığının karşılığını veren bir
yaratıcısının olduğuna dikkat çekelim diye yarattık. Yani, Bizler gökleri ve
yeri insanlar birbirlerine zulmetsin diye, onların bir bölümü küfre sapsın ve
emrolunduklarına bazıları muhalefet etsin, sonra da amellerinin karşılıkları
verilmeksizin ölsünler, dünyada kendilerine hiçbir iyilik emredilmesin; çirkin
ve kötü olan hiçbir şey de kendilerine yasaklanmasın diye yaratmış değiliz.
İşte hikmetin zıttı olan ve hakim olan Allah hakkında söz konusu olmayan
"oyun ve eğlence" budur.
"Eğer Biz, eğlence
edinmek isteseydik. .. " Bir takım kimseler onun evladı bulunduğuna
inandığından dolayı o: "Eğer Biz, eğlence edinmek isteseydik" diye
buyurmuştur.
Eğlence (lehv);
Yemenlilerin lehçesinde kadın demektir. Bu açıklamayı Katade yapmıştır. Ukbe b.
Ebi Cesra -kendisine Yüce Allah'ın: "Eğer Biz, eğlence edinmek
isteseydik" buyruğu hakkında soru sormak üzere gelmiş bulunan Tavus, Ata ve
Mücahid'e- şöyle demiştir: Lehv (eğlence) zevce demektir. el-Hasen de böyle
demiştir.
İbn Abbas da: Lehv evlat
demektir. Yine el-Hasen de böyle demiştir. el-Cevheri dedi ki: Bazen kinaye
yoluyla cimadan lehv diye söz edilebilir.
Derim ki: İmruu'l-Kays'in
şu beyitinde de bu anlamda kullanılmıştır: "Besbase bugün benim
yaşlandığımı ve, Benim gibi bir kimsenin güzelce lehv yapamayacağını iddia
etti,"
Cima'a lehv denilmesinin
sebebi, kalbi oyalamasıdır. Nitekim şair şöyle demiştir: "Onlar arasında
arkadaş için bir oyalanma ve güzelce bakılacak özellikler vardır,"
el-Cevheri dedi ki: Yüce
Allah'ın: "Eğer Biz, eğlence edinmek isteseydik" buyruğundaki
"eğlence"nin, kadın olduğunu söylemişlerdir, evlad da denilmiştir.
"Elbette onu kendi
katımızdan edinirdik." Yani bunu Biz kendi nezdimizden edinirdik, sizden
değiL.
İbn Cüreyc dedi ki: Biz
onu sema ehlinden edinirdik, arz ehlinden değil.
Şöyle de açıklamıştır:
Bu buyruğu ile: Putlar Allah'ın kızlarıdır, diyenlerin iddialarını reddetmeyi
murad etmiştir. Yani sizin ellerinizle yonttuğunuz varlıklar, nasıl bizim
evladımız olabilir?
İbn Kuteybe dedi ki:
Ayet-i kerime hristiyanların kanaatlerini reddetmektedir: "Fakat biz
yapanlar değiliz." Katade, Mukatil, İbn Cüreyc ve el-Hasen: "Biz
böyle bir şey yapanlar olmadık" demektir. Nitekim Yüce Allah'ın: "Sen
ancak bir nezirsin (korkutucu ve uyarıcısm)" (Fatır, 23) buyruğu, sen bir
uyarıcıdan başka bir şey değilsin, demektir. Burada; (...); red ve inkar
manasınadır.
"Elbette onu kendi
katımızdan edinirdik" buyruğunda ifade tamam olmaktadır.
Bu buyruğun şart
anlamını taşıdığı da söylenmiştir. Yani eğer Biz böyle bir şey yapanlar
olsaydık (bunu kendi katımızdan edinirdik); ancak Bizler böyle bir şey yapanlar
değiliz. Çünkü Bizim evladımızın olması imkansızdır. Zira böyle bir şeyolsa
Bizim cennet, cehennem, ölüm, diriliş ve hesabı yaratmamız söz konusu olmazdı.
Şöyle de denilmiştir:
Eğer Biz evlat edinmek yoluyla evlat sahibi olmak isteseydik; elbette bunu
kendi nezdimizden melekler arasından edinirdik. Bazıları da bu kanaate
meyletmişlerdir. Çünkü kimi zaman kişi evlat edinmek isteyebilir. Ancak Yüce
Allah'ın evlat edinmek istemesi imkansız bir şeydir (muhaldir.) İmkansız
(müstahil) olan bir şeye de ilahi irade taalluk etmez. Bunu da el-Kuşeyri
nakletmiştir.
"Bilakis Biz hakkı
batıl üzerine bırakırız" buyruğundaki "el-kazf" atmak demektir.
Yani hakkı batılın üzerine atarız "da hak onun beynini darmadağın
eder." Onu kahreder, helak eder.
"ed-Damğ"
beyne ulaşıncaya kadar kafayı yaralamak demektir. (Kafadaki yaralama
şekillerinden birisi olan): ed-Damiğa da buradan gelmektedir.
Burada haktan kasıt,
Kur'an-ı Kerim'dir, batıldan kasıt da Mücahid'in görüşüne göre şeytandır. O
şöyle demiştir: Kur'an-ı Kerim'de nerede batıl tabiri geçiyorsa o, şeytandır.
Şöyle de açıklanmıştır.
Batıl onların yalanları, Yüce Allah'ı sahip olmadığı evlat vb. sıfatlarla
nitelendirmeleridir. Hak ile kesin delili, batıl ile onların şüphelerini
kastettiği söylendiği gibi, hak ile ilahi öğütler, batıl ile masiyetlerin
kastedildiği de söylenmiştir. Manalar birbirine yakındır. Kur'an-ı Kerim de hem
kesin delilleri hem de öğütleri ihtiva etmektedir.
"O da derhal
çekişerek can verir." Helak olur, yok olur gider. Bu açıklamayı Katade
yapmıştır.
"Nitelendirmenizden"
-Katade ve Mücahid'e göre- söylediğiniz yalanlarınızdan ötürü "vay
size!" Yüce Allah'ı caiz olmayan sıfatlarla nitelendirdiğinizden ötürü
ahirette azaba uğratılacaksınız,
İbn Abbas dedi ki: Veyl,
cehennemde bir vadi demektir. Buna dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara,
79, ayet, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
"Nitelendirmenizden
ötürü" yani söylediğiniz yalanlardan ötürü demektir. Bu açıklamayı Katade
ve Mücahid yapmıştır. Bunun benzeri bir başka buyruk da şudur: "(Allah)
onların bu nitelendirmelerinin cezasını verecektir." (el-En'am, 139)
Yalanları sebebiyle onları cezalandıracaktır, demektir.
Şöyle de açıklanmıştır:
Yüce Allah'ı imkansız bir şeyolan evlad edinmek ile nitelendirdiğinizden dolayı
size veyl vardır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN