TA-HA 115 |
وَلَقَدْ
عَهِدْنَا إِلَى
آدَمَ مِن
قَبْلُ
فَنَسِيَ
وَلَمْ نَجِدْ
لَهُ
عَزْماً |
115. Andolsun ki Biz
daha önce Adem'e vahyetmiştik; fakat o unuttu. Biz onu azimli bulmadık.
"Andolsun ki Biz
daha önce Adem'e vahyetmiştik; fakat o unuttu" buyruğunda geçen
"fakat o unuttu" anlamındaki lafzı, el-A'meş kendisinden farklı
rivayetlerde gelmiş olmakla birlikte "ya" harfini sakin olarak; (...)
şeklinde okumuştur. Bunun iki anlamı vardır: Bunların birincisi terketti demek
olup, ona verilen emri, ahdi (vahyi) terketti demektir. Mücahid ile çoğu
müfessirlerin görüşü budur. Yüce Allah'ın: "Onlar Allah'ı unuttular. Allah
da onları unuttu" (et-Tevbe, 67) buyruğunda da bu anlamdadır.
İkinci anlamı da İbn
Abbas'ın dediğine göre şöyledir: Burada "unutmak" yanılmaktan ve
nisyan'dan (unutmaktan) gelmektedir. "İnsan" kelimesi de buradan
gelmiştir. Çünkü Yüce Allah ona emir verip vahy etmiş olduğu halde, o bunu
unutmuştu.
İbn Zeyd dedi ki: O bu
hususta Allah'ın kendisine vermiş olduğu ahdi (vahyi) unutmuştu. Eğer
kararlılığı bulunmuş olsaydı, düşmanı İblis'e itaat etmezdi. Bu görüşe göre
Adem (a.s.)'ın o vakitte yanılmaktan dolayı sorumlu tutulmuş olması
gerekmektedir. Her ne kadar bugün unutmanın sorumluluğu bizden kaldırılmış olsa
bile.
"Daha önce"
nin anlamına gelince; ağaçtan yemeden önce demektir. Çünkü ona, o ağaçtan
yemesi yasaklanmıştı.
Maksat, Peygamber
(s.a.v.)ı teselli etmektir. Yani, Ademoğullarının şey tana itaat etmeleri
oldukça eski bir durumdur. Eğer bunlar verilen sözü bozuyor ve durmuyor iseler
aynı şekilde Biz de Adem'e emretmiş, vahyetmiş o da bunları unutmuştu. Bu
manayı el-Kuşeyri, aynı şekilde et-Taberi de nakletmektedirler.
Yani ey Muhammed, şu
kafirler benim ayetlerimden yüz çeviriyor, peygamberlerime muhalefet ediyor ve
İblis'e itaat ediyor iseler de çok eskiden beri onların ataları Adem de böyle
yapmıştır.
İbn Atiyye dedi ki:
Böyle bir yorum (te'vil şekli) zayıftır. Çünkü Adem (a.s.)ın Allah'ı inkar eden
kafirlere örnek teşkil etmesinin kabul edilebilir hiçbir tarafı yoktur. Adem
(a.s.) belli bir yorumun etkisiyle emre karşı gelmiştir. Dolayısıyla böyle bir
açıklama şekli onun değerini düşürür. Aksine ayet-i kerimenin zahirinden
anlaşılan şu olmalıdır: Ya bu buyruk kendisinden önceki buyruklarla ilgisi
olmayan yeni bir kıssanın başlangıcıdır. Yahut bu buyruk, Yüce Allah'ın
Muhammed (s.a.v.)a Kur'an-ı Kerım'i bellemekte acele etmemesi emri ile
ilgilidir. Bu hususta da kendisine önceden emir verilmiş, unutmuş ve bundan
dolayı cezalandırılmış bir peygamber misal gösterilmektedir ki, bu onu
sakındırma üslubunu daha ileriye götürsün. Muhammed (s.a.v.)a verilen bu emrin
ileri derecedeki önemi ortaya çıksın.
Burada "ahdetmek
(mealde; vahyetmek)"; vasiyet etmek (emretmek) anlamındadır.
"Unutmak", terketmek anlamındadır. Burada nisyanın hatırlamamak ve
yanılmak (unutmak) anlamıyla kullanılması mümkün değildir. Çünkü unutanın ceza
görmesi söz konusu olmaz,
"Azimli olmak"
ise ne olursa olsun inanılan bir hususu sürdürmek demektir, Adem (a.s.) da
ağaçtan yememe gereğine inanıyordu, ancak İblis ona vesvese verince bu inancını
azimle sürdürmedi, Adem (a.s.)a verilen ahid (vahiy) ise ağaçtan yememesi
anlamında idi, Bununla birlikte İblis'in kendisinin düşmanı olduğu da
bildirilmişti.
Yüce Allah'ın: "Biz
onu azimli bulmadık" buyruğunun anlamı ile ilgili farklı görüşler vardır.
İbn Abbas ve Katade der ki: Biz ağacın meyvesinden yemek konusunda onu sabırlı
ve emre bağlılığını sürdürmek noktasında dirençli bulmadık, demektir.
en-Nehhas dedi ki:
Lugatte de bunun anlamı böyledir. Mesela "filanın azmi vardır"
denildiği vakit, o masiyetlere karşı, onlardan kurtuluncaya kadar kendisini
korumakta sabır ve sebat sahibidir, demektir. Yüce Allah'ın:
"Peygamberlerden büyük azim sahipleri sabrettiğigibi sen de sabret''
(el-Ahkaf, 35) buyruğunda da bu anlamdadır.
Yine İbn Abbas'tan ve
Atiyye el-Avfi'den şöyle dedikleri nakledilmektedir: Kendisine verilen emre
riayet konusunda korunmadı. Yani o Allah'ın kendisine yasak kıldığı şeyi iyice
hıfzetmedi, bellemedi, sonunda unuttu ve istidlali terketmek suretiyle de buna
dair bilgiyi elden kaçırdı. Çünkü İblis ona şöyle demişti: Eğer sen bu meyveden
yersen, cennette ebedı kalırsın. Bunu söylediği zaman muayyen bir ağacı
göstermişti. Adem ona itaat etmedi. Bu sefer yasağın genel çerçevesine giren o
ağacın benzeri bir başka ağaçtan yemeye çağırdı. Halbuki bu durumda onun delil
kullanması gerekirdi, fakat o bunu yapmadı. Diğer ağacın yasağın kapsamına
girmediğini zannetti, te'vil'de bulunarak ondan yedi. Bir işin masiyet olduğunu
bilerek bir işi yapan kimse unutmuş sayılamaz.
İbn Zeyd dedi ki:
"Azlm" Allah'ın emrini korumak demektir. ed-Dahhak dedi ki: Bir işte
kararlı olmak demektir. İbn Keysan da: Biz bu konuda onda ısrar da görmedik,
günaha tekrar dönmeyi içinden sakladığını da görmedik, diye açıklamıştır.
el-Kuşeyrı dedi ki:
Birinci açıklama şekli ifadenin te'vili açısından daha uygundur. İşte bundan
dolayı bazıları şöyle demişlerdir: Adem (a.s.) azim sahibi peygamberlerden
değildi, çünkü Yüce Allah: "Biz onu azimli bulmadık" diye
buyurmuştur.
Çoğunluk ise şöyle
demektedir: Bütün peygamberler azim sahibidirler. Nitekim haberde şöyle
buyurulmuştur: Zekeriya oğlu Yahya dışında hata etmemiş yahut bir günah
işlemeyi içinden geçirmemiş hiçbir peygamber yoktur. " Eğer işlediği
günahı dolayısıyla Adem (a.s.) azim sahibi peygamberler arasından çıkacak olsa
Yahya dışında bütün peygamberlerin de bunun dışına çıkmaları gerekirdi.
Ebu Umame de şöyle
demiştir: Eğer Allah'ın mahlukatı yarattığından beri kıyamet gününe kadar bütün
Ademoğullarının akılları bir araya getirilip, bir terazinin bir kefesine konulsa,
Adem (a.s.)ın da aklı bir diğer kefeye konulsa şüphesiz onunki ağır basar. Şanı
Yüce Allah da: "Biz onu azimli bulmadık" diye buyurmuştur .
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN