ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

TA-HA

80

/

82

يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ قَدْ أَنجَيْنَاكُم مِّنْ عَدُوِّكُمْ وَوَاعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْأَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى {80}

 كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا فِيهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبِي

وَمَن يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبِي فَقَدْ هَوَى {81}

 وَإِنِّي لَغَفَّارٌ لِّمَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً ثُمَّ اهْتَدَى {82}

 

80. Ey İsrailoğulları! Gerçekten Biz sizi düşmanınızdan kurtardık ve sizinle Tur'un sağ yanında sözleştik. Size kudret helvası ve bıldırcın da indirdik.

81. Size verdiğimiz güzel rızıktan yeyin ve bu hususta haddi aşmayın. Çünkü o takdirde gazabım gelip sizi bulur, gazabım her kime gelip çatarsa yıkılır gider.

82. Muhakkak Ben tevbe eden, iman eden ve salih amel işleyip hidayet üzere olana da çok çok mağfiret ediciyim.

 

"Ey İsrailoğulları! Gerçekten Biz sizi düşmanınızdan kurtardık." Yüce Allah, Firavun'dan kurtardıktan sonra şükretsinler diye onlara bu sözleri söylemişti.

 

"Ve sizinle Tur'un sağ yanında sözleştik" buyruğunda geçen "yan" anlamındaki kelime "sözleştik" fiilinin ikinci mef'ulü olmak üzere nasb edilmiştir. Bunun zarf olarak nasb edilmesi uygun düşmez. Çünkü bu müphem olmayan, katıksız bir mekan zarfıdır. Fiillerin ve mastarların mekan zarflarına te addi etmesi (geçişi) müphem olmaları halinde harf-i cersiz olur.

 

Mekki dedi ki: Bu hakkında görüş ayrılığı bulunmayan bir esastır. Ayetin takdiri şöyledir: Biz sizinle Tur'un yan tarafına gelmek üzere sözleştik. Daha sonra bundan muzaf hazfedilmiştir.

 

en-Nehhas dedi ki: Yani Biz, Musa'ya sizlere size kendisi ile birlikte çıkmanızı emretsin diye emir verdik. Çünkü Yüce Allah sizin huzurunuzda onunla konuşacak ve siz de bu kelamı işitecektiniz.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Firavun'un suda boğulmasından sonra, Musa'ya Tur'un sağ tarafına gelmesi ve burada kendisine Tevrat'ı vermesi vaadinde bulunmuştu. Buna göre verilen söz Musa'ya verilmiştir. Ancak bu hususta onlara hitap edilmesi, bu sözün kendileri dolayısıyla verilmiş olmasından dolayı idi.

 

"Sizinle ... sözleştik" buyruğunu Ebu Amr "vav"dan sonra "elif"siz olarak okumuş, Ebu Ubeyd de bunu tercih etmiştir. Çünkü burada "vaadetmek (söz vermek)" Yüce Allah tarafından özellikle Musa'yadır. "Sözleşmek" ("elif"li okuyuşun manası) ise ancak iki kişi tarafından yapılır. Bu hususa dair açıklamalar daha önceden el-Bakara Süresi'nde (51. ayet,

1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Sağ" (anlamındaki: el-eymen) kelimesi de "yan" anlamındaki kelimenin sıfatı olduğundan dolayı nasb edilmiştir. Dağın kendisinin ne sağı, ne solu olur. O bakımdan birisine: Dağın sağ tarafından git, denilecek olursa bu, sen dağı sağ tarafına al git, demektir. Musa (a.s.) da dağa geldiğinde, dağ onun sağ tarafında bulunuyor idi.

 

"Size kudret helvası ve bıldırcın da indirdik." Yani Tih'te üzerinize bunları indirdik. Buna dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 57. ayet, 2. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

"Size verdiğimiz güzel rızıktan" yani rızkın lezzetlisinden "yeyin." Helalinden yeyin anlamında olduğu da söylenmiştir. Çünkü herhangi bir insanın bu rızkın meydana gelmeSinde emeği ve katkısı yok ki buna bir şüphe girsin.

 

"Ve o hususta haddi aşmayın." İçinde bulunduğunuz bolluk ve afiyet sizi isyankarlığa götürmesin, çünkü tuğyan, caiz olmayana doğru haddi aşmaktır.

 

Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Sizler nimete karşı nankörlük ederek bu nimetleri size ihsan edene şükretmeyi unutmayınız,

 

Bir diğer açıklama da şöyledir: Sizler bu nimetler yerine başkalarını istemeye kalkışmayınız, Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Siz daha hayırlı olanı böyle daha aşağı olanla değiştirmek mi istıyorsunuz?'' (el-Bakara, 61)

 

Bir diğer açıklama da şu şekildedir: Siz bu rızıktan bir gün ve bir gecelikten fazlasını saklamaya kalkışmayınız. İbn Abbas dedi ki: Saklayıp biriktirdikleri kurtlandı. Eğer onlar bunu yapmamış olsalardı, ebediyyen hiçbir yiyecek kurtlanmazdı.

 

"Çünkü o takdirde gazabım gelip sizi bulur." Yani hakkınızda vacip olur ve üzerinize iner.

(...): Gelip". bulur" kelimesi Yüce Allah'ın: "Haddi aşmayın" buyruğundaki nehyin cevabı olarak başına gelen "fe" ile nasb edilmiştir.

 

"Çünkü o takdirde gazabım gelip sizi bulur. Gazabım her kime gelip çatarsa yıkılıp gider."

el-A'meş, Yahya b, Vessab ve el-Kisai "Gelip ". bulur" anlamındaki fiildeki "ha" harfini -esre yerine- ötre ile; (...) şeklinde ve; "Kime gelip çatarsa" lafzını da birinci "lam"ı -esre yerine- ötre ile okumuşlardır. Diğerleri ise (her iki kelimedeki, her iki harfi de) esreli okumuşlardır ve bunların ikisi de ayrı birer söyleyiştir.

 

Ebu Ubeyde ve başkasının naklettiğine göre; bir şeyin gelmesi vacip olduğunda (...) denilir. Gelip çattığında ise; (...) şekli kullanılır. elFerra da böyle demiştir: "Hulül" mastarında (muzariinde aynu'l-fiilin) ötreli gelmesi, vuku bulmak demektir. Esreli gelmesi ise vacip olmak anlamındadır. Her iki mana da birbirine yakın olmakla birlikte; esreli okuyuş daha uygundur, Çünkü bütün kıraat alimleri Yüce Allah'ın:

 

"Ve kalıcı azabın da kimin başına ineceğini ... ''(Hud, 39) buyruğunda bu kelimeyi icma ile esreli okumuşlardır.

 

"Allah'ın gazabı" cezası, intikamı ve azabı demektir, "Yıkılır, gider" buyruğu, ez-Zeccac dedi ki: Helak oldu, demektir. Yani bu kimse cehennem ateşinin dibi olan "el-Haviye"ye gider demektir. Bu da yukarıdan aşağıya doğru düşmeyi anlatan; (...) den gelmektedir. "Filan öldü" demektir,

 

İbnu'l-Mubarek şunu nakletmektedir: Bize İsmail b. Ayyaş haber verdi, dedi ki: Bize Sa'lebe b. Müslim anlattı, o Eyyub b. Beşir'den, o Şufey el-Asbahi'den dedi ki: Cehennemde Saud diye adlandırılan bir dağ vardır. Kafir kırk yıl süreyle tırmandığı halde tepesine ulaşamaz.

 

Yüce Allah da: "Ben onu Saud'a (sarp yokuşa) sardıracağım." (el-Muddessir, 17) diye buyurmaktadır. Yine cehennemde "Heva" diye adlandırılan yüksek bir bina vardır. Kafir bu binanın üst tarafından aşağı doğru atılır ve kırk yıl süre ile o aşağı doğru inmeye devam eder de bunun dibine daha ulaşmış olmaz. İşte Yüce Allah da: "Gazabını her kime gelip çatarsa yıkılır gider" diye buyurmaktadır. Daha sonra hadisin geri kalan bölümünü zikretmektedir. Biz bu hadisi ''etTezkire" adlı kitabımızda zikretmiş bulunuyoruz.

"Muhakkak Ben" şirkten "tevbe eden, iman eden ve salih amel işleyip hidayet üzere olana da çok çok mağfiret ediciyim." Ölünceye kadar imanı üzere kalmaya devam edene "mağfiret ediciyim" demektir. Bu açıklamayı Süfyan es-Sevri, Katade ve başkaları yapmıştır. İbn Abbas dedi ki: İmanında şüphe etmeyen kimseye ... demektir. Bu açıklamayı da el-Maverdi ve el-Mehdevi zikretmişlerdir.

 

Sehl b. Abdullah et-Tüsteri ile yine İbn Abbas şöyle demişlerdir: Sünnete ve cemaate bağlılığını sürdüren kimseye ... anlamındadır. Bunu da es-Sa 'lebi nakletmiştir. Enes dedi ki: Peygamber (s.a.v.)ın sünnetini izleyen kimse söz konusudur. Bunu el-Mehdevi zikretmiş, el-Maverdi, bunu er-Rabi' b. Enes'ten de nakletmiştir.

 

Diğer bir görüşe göre: İsabetli amel yapan kimselere ... anlamındadır. Bu açıklamayı da İbn Zeyd yapmıştır. Yine İbn Zeyd'den nakledildiğine göre her kim nasıl davranacağını bilmek üzere ilim öğrenirse bu durumda olacaktır. Birincisini el-Mehdevi, ikincisini de es-Sa'lebi zikretmiştir.

 

eş-Şa'bi, Mukatil ve el-Kelbi de şöyle demişlerdir: Bu işlerin iyi olanına mükafat, kötü olanlarına ceza olduğunu bilen kimselere ... demektir. el-Ferra da böyle demiştir. Başka bir görüşe göre: "Hidayet üzere olana" yani Peygamber (s.a.v.)ın ehl-i beytini dost edinmeye, veli edinmeye devam edene demektir. Bu açıklamayı da Sabit el-Bünani yapmıştır. Bütün bu görüşlerin en güzeli Yüce Allah'ın izniyle birinci görüştür ve diğer görüşler de onun kapsamına girmektedir.

 

Veki', Süfyan'dan şöyle dediğini nakletmektedir: Bizler Yüce Allah'ın: şu buyruğunun şöylece açıklandığını dinliyorduk: "Muhakkak Ben" şirkten "tevbe eden" şirkten sonra ise "iman eden ve" namaz kılıp oruç tutarak "salih amel işleyip hidayet üzere olana" ve bu şekilde ölene "da çok çok mağfiret ediciyim. "

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ta-Ha 83-89

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR