ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

TA-HA

77

/

79

وَلَقَدْ أَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقاً

فِي الْبَحْرِ يَبَساً لَّا تَخَافُ دَرَكاً وَلَا تَخْشَى {77}

 فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِهِ فَغَشِيَهُم مِّنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْ {78}

 وَأَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدَى {79}

 

77. Andolsun ki Biz Musa'ya şunu vahyettik.: "Kullarımla geceleyin yola çık! Yetişmeden yana korkun ve endişen olmaksızın onlar için denizde kupkuru bir yol aç."

78. Firavun askerleriyle onların ardınca gitti. Ancak kendilerini denizden ne kapladıysa, kapladı.

79. Firavun kavmini saptırdı, hidayet yolunu göstermedi.

 

"Andolsun ki Biz Musa'ya şunu vahyettik: Kullarımla geceleyin yola çık." Bu hususa dair yeterli açıklamalar önceden geçmişti.

 

"Yetişmeden" Firavun ve askerlerinin size kavuşmasından "yana korkun ve endişen olmaksızın onlar için denizde kupkuru" yani çamursuz ve susuz "biryol aç." Daha önceden el-Bakara Süresi'nde (50. ayetin tefsirinde) Musa'nın denize (asasını) vuruşu, denize künyesiyle hitap etmesi ve Firavun'un suda boğulması ile ilgili açıklamalar geçmiş bulunduğundan bunları tekrarlamanın anlamı yoktur.

 

İbn Cüreyc dedi ki: Musa (a.s.) ile birlikte bulunanlar! İşte Firavun, arkamızdan yetişti, işte önümüzde de deniz, bizi örtecek, dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Yetişmeden yana korkun ve endişen olmaksızın" buyruğunu indirdi. Yani Firavun'un sana yetişmesinden yana korkma, eğer denizin içine dalacak olursan sana değeceğinden ve içinde boğulmaktan yana da endişelenme!

 

"Korkun ... olmaksızın" buyruğunu Hamza, emrin cevabı olmak üzere "Korkma" diye okumuştur. İfade: Sen denizde onlara yol açacak olursan, bundan dolayı korkma! takdirindedir. Diğer taraftan "Endişen olmaksızın" buyruğu da: Sen endişeye düşmeyerek. .. takdirinde yeni bir cümledir. Yahut da aslında bu (da emrin cevabı olarak) cezmedilmiş, fakat (şın harfinin) fethasının doyurulmuş şekli (işbaı) ile elif (-i maksüra) gelmiştir. (O takdirde anlam burada da: Endişelenme şeklindedir.) Bu da Yüce Allah'ın: "Onlar da biziyoldan saptırdılar'' (el-Ahzab, 67) buyruğundaki (işba' için getirilmiş) elif gibidir. Yahut bu, şairin şu sözüne (bu yönüyle) benzemektedir.

 

"Sanki sen benden önce Yemenli bir esir görmemiş gibisin."

 

Bu da sahih olan fiilde harekenin hazfedilmesi gibi hazfin yapıldığı varsayımına göredir. el-Ferra'nın görüşü budur.

 

Bir başka şair de şöyle demiştir: "Sen önce Zebban'ı hicvettin sonra Zebban'ı hicvettiğin için, Özür dileyerek geldin; (böylelikle) sen ne hicvetmiş oldun, ne de (esenlikte bırakarak) terketmiş oldun."

 

Bir diğer şair de şöyle demiştir: "Haberler Ziyadoğullarının süt veren develerinin neyle karşılaştıklarını anlatıp dururken, (Buna dair) haberler sana gelmedi mi?"

 

en-Nehhas dedi ki: Yüce Allah'ın Kitabının şiirdeki bu gibi şaz söyleyişlere göre yorumlanması hataların en çirkin şekillerindendir. Aynı şekilde onun örnek göstermiş olduğu bu şiirler hiçbir yönüyle ayet-i kerimeye benzememektedir. Çünkü "ya" ile "vav" harfleri "elif"ten farklıdırlar. Zira bu iki harf hareke aldıkları halde, "elif" hareke almaz. Ayrıca şair çaresiz kaldığı takdirde bu iki harfi harekeli kabul edebilir, sonra da cezm dolayısıyla bu hareke hazfedilir, "elif"te böyle bir şey yapmaya imkan yoktur. Birinci kıraat ise daha açık ve anlaşılırdır. Çünkü ondan sonra gelen "Endişen olmaksızın" kelimesinin cezimsiz olduğu hususunda icma vardır. Ve bunda üç takdir söz konusudur:

 

Birincisi "korkun ... olmaksızın" buyruğu muhatabın hali konumunda olabilir. ifadenin takdiri de şöyle olur: Sen korkuya kapılmadan ve endişelenmeden onlar için denizde kupkuru bir yol aç.

 

ikinci takdir: Yolun sıfatı konumunda olabilir, çünkü sıfat olan "kupkuru oluş" üzerine atfedilmiştir ve buna göre ifadenin takdiri: Sen onda (o yolda) korkmaksızın ... takdirindedir. Böylelikle ona ait olan sıfat hazfedilmiş demektir.

 

üçüncü takdire gelince: Önceki ile ilgisi olmayan ve: Sen korkmayacaksın korkmaksızın, takdirinde hazfedilmiş bir mübtedanın haberi olabilir.

 

"Firavun, askerleriyle onların ardınca gitti." Firavun beraberinde askerleri bulunduğu halde onları izledi. "Onların ardınca gitti" buyruğu, (...) şeklinde "te" harfi şeddeli olarak da okunmuştur. Bu takdirde "Askerleriyle"deki "be" harfi fiilin ikinci mef'ule geçiş yapmasını sağlamış olmaktadır. Çünkü bu fiil tek başına (yani harfi cer olmaksızın) tek bir mef'ule geçiş yapar. Yani Firavun askerleri ile birlikte onların arkasından yetişmek maksadıyla onların ardından gitti. Bu da, emir kılıcı da beraberinde bulunduğu halde bindiğini anlatmak üzere bu harf-i cerr-i kullanarak: (...) demeye benzer.

 

Bu fiili kat' ile; (...) şeklindeki okuyuşa göre ise fiil iki mef'ule geçiş yapar ve bu durumda "be" harfinin zaid olması da mümkündür. Fiilin tek bir mef'ule geçiş almasıyla yetinilmesi de mümkündür. Nitekim aynı anlamda olmak üzere; "(...) ile: (...): Onu izledi" ve; (...) ile "Ona yetişti" denilir. Bu durumda "askerleriyle" buyruğu da hal konumunda olur. "Askerlerini önünden yürüterek onları takip etti" denilmiş gibidir.

 

"Ancak kendilerini denizden ne kapladıysa kapladı." Yani denizden onları boğacak kadar su isabet etti. Burada "kapladıysa kapladı" şeklindeki tekrar, ta'zim ve durumun bilinmesinin anlatılması maksadı iledir.

 

"Firavun kavmini saptırdı, hidayet yolunu göstermedi." Yani Firavun onları doğru yoldan saptırıp uzaklaştırdı, onları hayra ve kurtuluşa iletmedi. Çünkü o, Musa (a.s.) ile beraberinde bulunanların kendisinden önce gidemeyeceklerini ve önlerinde deniz bulunduğundan dolayı elinden kurtul amayacaklarını zannetmişti. Ancak Musa (a.s.) asasıyla denize vurunca, denizde oniki yol ayrıldı ve bu yollar arasındaki sular yukarı doğru dağlar gibi yükseldi. eş-Şuara Süresi'nde de: ''Ardından deniz ayrılıp her bir tarafı büyük bir dağ gibi oldu" (eş-Şuara, 63) diye buyurulmaktadır. Her bir kol (sıpt), bu yolların birisini izledi. Yüce Allah dağ gibi ayrılan sulara: Sizlerde pencereler olsun, diye emredince, bunlar arasında birbirlerini görmelerini sağlayacak şekilde pencere gibi delikler açıldı, birbirlerinin sözlerini duyar oldular. Bu ise en büyük mucizelerden, en büyük belgelerden biri olmuştu.

 

Firavun gelip denizde yol açılmış, suyun da yukarı doğru yükselmiş olduğunu görünce, beraberindeki askerlerine denizin kendi heybeti dolayısıyla bu hali aldığı vehmini verdi. Beraberinde bulunanlarla birlikte denize girdi ve deniz üzerlerine kapanıverdi.

 

 

Yüce Allah'ın: "Hidayet yolunu göstermedi" anlamındaki buyruğun Firavun'un onları saptırmalarını te'kid manasına olduğu da söylenmiştir. Bununla birlikte bir başka görüşe göre bu, Firavun'un: "Ben size ancak gördüğümügösteriyorum ve ben sizi doğruyoldan başkasına da iletmiyorum"(elMu'min, 29) buyruğuna bir cevaptır ve Yüce Allah onun bu iddiasını böylece yalanlamaktadır.

 

İbn Abbas dedi ki: "Hidayet yolunu göstermedi" yani o bizzat kendisini hidayete iletemedi, aksine kendisini de kavmini de helake sürükledi.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Ta-Ha 80-82

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR