TA-HA 17 / 18 |
وَمَا
تِلْكَ بِيَمِينِكَ
يَا مُوسَى {17} قَالَ
هِيَ
عَصَايَ
أَتَوَكَّأُ
عَلَيْهَا وَأَهُشُّ
بِهَا عَلَى
غَنَمِي
وَلِيَ فِيهَا
مَآرِبُ
أُخْرَى {18} |
17.
"O senin sağ elindeki nedir? Ey Musa."
18.
"O asamdır, ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim ve ondan
başka işlerimde de yararlanırım" dedi.
Bu buyruklara dair açıklamalarımızı
beş başlık halinde sunacağız:
1- Musa (a.s.)'ın Elindeki Asa:
2- Soruya istenilenden Fazla Cevap
Vermek:
3- Asasına Yaslanması ve Onunla Yaprak
Silkelemesi:
4- ''Başka İhtiyaçlar''
5- Asanın Faydaları:
1- Musa (a.s.)'ın
Elindeki Asa:
Yüce Allah'ın: "O
senin sağ elindeki nedir?" hitabı denildiğine göre Yüce Allah tarafından
Musa'ya vahiy yoluyla yapılmıştır. Çünkü Yüce Allah:
"Şimdi sana
vahyolam dinler (Ta-Ha 13) diye buyurmuştur. Peygamber olacak kimsenin de bizzat
kendi şahsında, kendi nubuvvetini kendisi vasıtasıyla bileceği bir mucizesinin
bulunması kaçınılmaz bir şeydir. Böylelikle Yüce Allah ona bu maksatla asasında
ve kendi nefsinde gösterdiği mucizeleri göstermiştir.
Ağaçta kendisine
gösterdiklerinin kendi şahsı hakkında kendisi için yeterli bir mucize olma
ihtimali de vardır. Daha sonra el ve asa bunu pekiştirmiş ve kavmine karşı
ortaya koyacakları deliller olmuştur.
"O ... nedir?"
buyruğundaki "Ne" edatı hususunda farklı görüşler vardır. ez-Zeccac ile
el-Ferra'nın görüşüne göre bu, nakıs bir isim olup "senin sağ elin"
kelimesine ism-i mevsul olmuştur ve: Bu elinde bulunan nedir? demektir. Yine o
burada; (...) in: "Bu" anlamında olduğunu da söylemiştir. Bunun
yerine; (...) de kullanılabilir. Yani; bu elindeki şey nedir?
Bu sorunun sorulmasından
kasıt, konu ile ilgili açıklamayı yaptırmaktır.
Ta ki Musa: O benim
asamdır, demek suretiyle itiraf ta bulunduktan sonra, ona karşı delilin sabit
olması söz konusu olsun. Yoksa Yüce Allah zaten ezelden beri onun ne olduğunu
biliyordu.
İbnu'l-Cevheri dedi ki:
Kimi rivayetlere göre Yüce Allah, Musa (a.s.)'ın bu konumda asayı kendi nefsine
izafe etmesinden dolayı sitemde bulunmuş ve ona: Sen hayret verici hususları
göresin diye bu asanı yere bırak! O vakit bu asaya malik olmadığını ve bunun
sana izafe edilemeyeceğini bileceksin, denildi.
İbn Ebi İshak,
Hüzeyllilerin şivesine uygun olarak; "Asam" diye okumuştur. "Aaa
müjde ...'' (Yusuf, 19); "Hayatım'' (el-En'am, 162) şeklindeki okuyuşlar
da böyledir. Bunlara dair açıklamalar önceden (belirtilen ayetlerin tefsirinde)
geçmiş bulunmaktadır. el-Hasen ise iki sakinin arka arkaya gelmesi dolayısıyla;
(...) diye "ya" harfini esreli olarak okumuştur. Hamza'nın: "..
ne de siz beni kurtarabilirsinız'' (İbrahim, 22) şeklindeki okuyuşu da
böyledir. İbn Ebi İshak'tan ise "ya "yı sakin olarak okuduğu
nakledilmiştir.
2- Soruya istenilenden
Fazla Cevap Vermek:
Bu ayet-i kerimede
sorulan soruya istenenden fazla cevap verilebileceğine delil vardır. Çünkü ona:
"O senin sağ elindeki nedir? Ey Musa" diye sorulduğunda şu dört
hususu söz konusu etmişti: Asayı kendisine izafe etmişti. Halbuki uygun olan o
bir asadır demesiydi. İkinci olarak ona dayandığı, üçüncüsü koyunlarına onunla
yaprak silkelediğini, dördüncü olarak da mutlak olarak başka işlerinde ondan
yararlandığını zikretti. Böylelikle Musa (a.s) asasının en büyük ve belli başlı
faydalarını zikrettikten sonra, diğerlerini de topluca ifade etmiş oluyordu.
Hadis-i şerifte
belirtildiğine göre Peygamber (s.a.v.)'e deniz suyu hakkında soru sorulmuş:
"O suyu temiz, meytesi de helal olandır." diye buyurmuştur. Bir kadın
da kaldırdığı küçük çocuğu, Peygamber'e göstererek: Bunun için hac olur mu?
diye sormuş. O da: "Evet. Senin için de ecir vardır" diye buyurmuştur.
Hadiste bunun benzerleri pek çoktur.
3- Asasına Yaslanması
ve Onunla Yaprak Silkelemesi:
"Ona
dayanırım" yani yürürken, dururken, ağırlığımı ona veririm.
"Dayanmak,
yaslanmak" da buradan gelmektedir.
"Onunla ... yaprak
silkerim" buyruğundaki: "Silkelerim" kelimesi "he"
harfinin esreli olarak da okunduğunu en-Nehhas nakletmektedir. Bu en-Nehi'nin
kıraatidir. Onunla yaprak silkelerim, demektir. Yani yapraklarını düşürmek
maksadıyla ağaç dallarına vururum. Böylelikle benim koyunlarım o yaprakları
daha kolay yiyebilir. Recez vezninde şöyle denilmiştir: "Sopayla yaprak
silkelerim koyunlarıma, İnce erak ve pelesenk yapraklarını."
"Koyunlarına
silkti, silkeledi" şeklindeki kullanımın muzarisinde "he" harfi
ötreli gelir. Ancak; "Adama tebessüm etti" anlamındaki kullanımın
müzariinde "he" harfi üstündür. Aynı şekilde iyiliğe elini çabuk
tuttu, anlamındaki; (...) ifadesinde de müzari' bu şekilde gelir. Mütekellim
kipi de; (...) şeklindedir. Nitekim Ömer (r.a)'ın: "Gündüzün kendimi
tutamayıp oruçlu olduğum halde (zevcemi) öptüm." hadisinde de aynı kökten
gelen fiil kullanılmıştır.
Şimr dedi ki: Neşeye
gelip arzuladım, canım çekti, anlamındadır. (...) in, (...) anlamında
kullanılması da mümkündür. Şair dedi ki: "Gördüğünden dolayı tekbir
getirdi ve kalpten sevindi, Öncesinden sitem ettiği bir nefse de müjde
verdi."
Bu kelimenin asıl anlamı
gevşekliktir. Mesela; "Gevşek adam" ve; "Gevşek eş"
denilir.
ikrime bu kelimeyi
"sin" harfi ile okumuştur. Bunlar da aynı anlamda iki ayrı söyleyiştir.
Anlamlarının farklı olduğu da söylenmiştir. Noktalı olursa ağacın yaprağını
silkelemek demektir. Noktasız olursa koyunları uyarmak demektir. Bu açıklamayı
el-Maverdi naklettiği gibi ez-Zemahşerı de böyle nakletmiştir.
ikrime'den
"sin" harfi ile okunuşun: Ben sopamla koyunlarımı alıkoymak, uyarmak
üzere üzerlerine giderim, anlamındadır. Buna göre bu kelime koyunları
alıkoymak, engellemek demek olur.
4- ''Başka
İhtiyaçlar''
Yüce Allah'ın: ''Başka
işlerimde de yararlanırım." Onunla başka ihtiyaçlarımı da görürüm,
demektir. "işler, ihtiyaçlar"in tekili; (...) şekillerinde gelir.
Buradaki "başka" anlamındaki; (...) kelimesinin tekil gelmesi
"işler" anlamındaki kelimenin çoğul manasını ihtiva etmesinden
dolayıdır. Ancak bilindiği gibi aklı ermeyen varlıkların çoğullarına tabi olan
kelimelerde tekil olmak söz konusudur ve bu şekilde onlardan söz edilir. Çünkü
böyle bir çoğul, tekil ve müennes gibi kabul edilir. Yüce Allah'ın: ''Engüzel
isimler Allahındır. O halde O'na bunlarla dua edin" (el-A'raf, 180)
buyruğu ile: ''Ey dağlar, siz de onunla tesbih edin. "(Sebe', 10)
buyruklarında da böyledir. Buna dair açıklamalar daha önceden el-A'raf
Suresi'nde (180. ayet, 4. başlıkta) geçmiş bul unmaktadır.
5- Asanın Faydaları:
Bazıları asaların
faydalarını sayıp, dökmeye koyulmuştur. Bunlardan birisi de İbn Abbas'tır. O
dedi ki: Bir kuyunun başına varacak olsam da kovanın ipi kısa gelirse, asamı
ona eklerim. Güneşin ışığından etkilenecek olursam onu yere saplar ve üzerine
bana gölge yapacak bir şey bırakırım. Yerdeki haşerelerden herhangi birisinden
korkacak olursam, asamla onu öldürürüm. Yürüdüğüm takdirde onu omuzuma
bırakırım, üzerine yayımı, ok torbamı ve azık torbamı as arım. Yırtıcı
hayvanlara karşı koyunları onunla savunurum.
Meymun b. Mihram'dan da şöyle
dediği rivayet edilmektedir: Asa tutmak peygamberlerin sünneti ve mü'min
kimsenin alametidir.
Hasan-ı Basri dedi ki:
Asanın altı özelliği vardır: Peygamberlerin sünnetidir, salihlerin ziynetidir,
düşmanlara karşı silahtır, zayıfların yanında yardımcıdır, münafıklara keder
sebebidir, itaatlerin artışında yardımcıdır.
Denildiğine göre;
mü'minle birlikte asa bulunuyor ise şeytan ondan kaçar. Münafık ve günahkar
kimse ondan çekinir. Namaz kılacağı vakit onu kıblesine (sütre diye) koyar,
yorulduğu vakit ona güç verir.
Haccac bir bedevi ile
karşılaşmış, ona: Nereden geliyorsun ey bedevi diye sormuş, o: Çölden demiş.
Peki elindeki nedir? diye sormuş. O da: Elimdeki asamdır. Namaz kılmak için onu
yere saplarım, hazırlayacağım şeyler için onu hazır bulundururum. Onunla
bineğimi sürerim. Onunla yolculuğumda güç kazanırım. Adımlarımı daha geniş
atmak için ona dayanırım. Onun yardımı ile akar suları geçerim, tökezlemekten
yana beni korur. üzerine elbisemi bırakırım, böylelikle beni sıcağa karşı
korur, soğuğa karşı ısıtır. Bana uzak olan şeyi bana yakınlaştırır. Azığımı
onun üzerinde taşırım, su kabımı ona asarım. Döğüşürsem onunla kendimi korurum.
Onunla kapıları çalarım. Uyuz köpeklere ve saldırgan vahşi hayvanlara karşı
onunla kendimi korurum. Çarpışmalarda mızrağın yerini tutar, denk kimselerle
döğüşeceğim vakit de kılıcın yerini. Ben onu babamdan miras aldım, benden sonra
da oğluma miras bırakacağım. Onunla koyunlarıma yaprak silkelerim. Onunla
gördüğüm daha sayılamayacak kadar pek çok ihtiyacımı görürüm.
Derim ki: Asanın
faydaları pek çoktur. Şeriatte de bir kaç yerde asanın dahli bulunmaktadır: Önü
açık olan yerlerde asa Kıble'ye sütre diye konulur. Peygamber (s.a.v.)ın küçük
bir harbesi vardı. Önü açık yerlerde önüne yere saplar, ona karşı namaza dururdu.
Bayram günü namaza çıktığı vakit harbenin Kıblesine konulmasını emreder ve ona
doğru namaz kılardı. Bu ise sahih hadiste sabit olmuştur.
Harbe, aneze ve neyzek
ile alet aynı şeylerin adıdır.
Peygamber Efendimizin
bir tarafı eğri bir bastonu vardı. O Hacer-i Esved'i (tavaf sırasında) öpme
imkanını bulamadığı vakit bu bastonuyla işaret eder (istilam yapar)dı. Bu da
yine sahih hadiste sabittir.
Muvatta'da yer alan
rivayete göre es-Saib b. Yezid şöyle demiştir: Ömer b. el-Hattab (r.a.), Ubeyy
b. Ka'b ile Temim ed-Dari'ye müslümanlara onbir rekat namaz kıldırmalarını
emretmişti. İmam olan kişi Miün (ayet sayısı yüz dolaylarında olan süreler)
okurdu. Biz de uzun süre ayakta durmaktan dolayı bastonlarımıza, asalarımıza
dayanırdık. Bu namazdan ancak tan yeri ağardığı vakit dağılabiliyorduk. Buhari
ile Müslim'de yer aldığına göre Peygamber (s.a.v.)ın elinde, üzerine dayandığı
bir sopası vardı.
Hatibin bir kılıca yahut
bir asaya dayanarak hutbe okuyacağı hususunda icma vardır.
O halde asa şerefli bir soydan,
değerli bir kökten gelmektedir. Asanın önemini cahilden başkası inkar etmez.
Yüce Allah Musa'nın asasında pek çok büyük belgeleri, muhteşem mucizeleri bir
arada göstermiş idi. Bunları gören inatçı sihirbazlar dahi iman etmişti.
Süleyman (a.s.) da hutbe okumak, öğüt vermek ve uzunca namaz kılmak için asa
edinmişti.
İbn Mes'ud, Peygamber
(s.a.v.)'in asa ve harbesinin muhafızı idi. O elindeki asa ile hutbe okuyordu.
-Asanın durumunun şeref ve üstünlüğünü ifade etmek için bu kadarı da
yeterlidir.- Halifeler de, büyük hatipler de böyle davranmışlardır. Dilleri
açık ve beliğ, katıksız Araplar da adetleri gereği baston ve sopa edinirler ve
konuştukları vakit toplantılarda ve hutbe irad ettiklerinde buna dayanırlardı.
Şuübiler (Arap
hatiplerinin ellerine) baston almalarını ve bir takım hususları asa ile işaret
ederek anlatma yolunu seçmelerini tepki ile karşılamışlardır. Şuübiyye ise
Araplara buğz eder ve Arap olmayanların üstünlüklerini iddia ederler.
Malik dedi ki: Ata b.
es-Saib baston alır ve bununla güç kazanırdı. Yine Malik dedi ki: Adam yaşlandı
mı gençler gibi kalmaz, o kalkacağı vakit asa ile güç kazanır.
Derim ki: Kimi şairlerin
dedikleri gibi yürüyüşünde de asa ile güç kazanır: "Önceleri sapasağlam
iki ayağıma dayanarak yürürdüm, Bu sefer birileri tahtadan olan üzerine
(dayanarak) yürür oldum."
Malik (Allah'ın rahmeti
üzerine olsun ve Allah ondan razı olsun) dedi ki: Yağmur yağdığında insanlar
ellerine sopalarını alarak çıkar, üzerine dayanarak giderlerdi. Hatta gençler
onların asalarını saklarlardı. Bazen Rabia yanında oturduğu zatlardan birisinin
asasını alır ve ona dayanarak ayağa kalkardı.
Asanın faydalarından
birisi de kişinin hem onları ıslah etmek, hem kendisinin, hem de kendisiyle
birlikte onların halini düzeltmek için onunla hanımlarını vurması da vardır.
Peygamber (s.a.v.)ın -bu hadisin rivayetlerinden birisinde- şu sözleri de bu
kabildendir: "Ebu Cehm'e gelince; o asasını omuzundan aşağı indirmez. ''
Yine Peygamber
(s.a.v.)ın tavsiyede bulunduğu bir adama: "Aile halkının üzerinden asanı
kaldırma. Allah uğrunda onları korkut. '' dediği de rivayet edilmiştir. Bunu
Ubade b. es-Samit rivayet etmiş, Nesai de kaydetmiştir.
Peygamber (s.a.v.)ın şu
hadisi de bu kabildendir: "Kamçını aile halkının göreceği yere as."
Daha önce bu en-Nisa Süresi'nde (en-Nisa, 34. ayet, 11. başlıkta) geçmiş
bulunmaktadır.
Yine asanın
faydalarından birisi de, bu dünya yurdundan geçişe dikkat çekmesidir. Nitekim
zahidlerden birisine şöyle sorulmuş: Yaşlı da hasta da olmadığın halde ne diye
asaya dayanarak yürüyorsun? O şu cevabı vermiş: Böylelikle misafir olduğumu ve
buranın ayrılıp gitme yurdu olduğunu biliyorum. Asa yolculuk aracıdır. Bu
noktadan hareketle şairlerden birisi de şöyle demiştir: "Asa taşıdım fakat
onu taşımamı gerektiren benim ne zayıflığımdır. Ne de yaşlılık dönemine girmiş
olmamdır.
Fakat ben kendimi onu
taşımakla yükümlü görüyorum; Nefsime ikamet edenin misafir olduğunu bildirmek
için."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN